• Sonuç bulunamadı

Katılımcı

Sağlık çalışanlarının sağlığı kongresindeyiz. Sağlık çalışanı deyince sağlık kolektif bir üretim. Kapıdaki güvenlikçisinden anestezi teknisyenine, röntgen teknisyenine, hemşi- resi, ebesi, hatta büro memuru olarak çalışan o sağlık biriminde çalışan herkes sağlıkçı olarak tanımlanıyor. Örgütleri sorgulamak üzerinden, metal direnişi, meral işçi hareke- ti üzerinden örnekler verdiniz. Örgütleri sorguladınız. Böyle kolektif üretimin oldu- ğu bir alanda bu kongrenin de konusu bu alandaki her birimdeki çalışanın sağlığını korumaktan hareketle sendikalar, meslek örgütleri dedik, dernekler de var. Ben soruyu hepimize soruyorum belki kongrenin sonunda sorulacak soru ama sizin bu yaklaşımı- nızı sağlık alanına gönderdiğimizde bırakalım sağlık emekçileri sendikasını, onun iç meselelerini, TTB’yi bırakamayız. Ülkeden bağımsız hareket edemiyor. Bu kongre çok önemli. Beşinci Kongre. Kolektif üretimin olduğu bu alanda bu örgütlerle ya da başta sorgulamamız gereken bu örgütlerle beraber biz, benim kendimce birincil işimiz olma- sı gereken bir alan diyorum buna. Bir örgüt hemşirelik derneği, hekimlerin sendikası, sağlıkçıların sendikası, radyoloji teknisyenlerinin derneği, anestezistlerinin derneği, acil ambulans teknikerlerinin derneği... Bunlar kolektif üretimi gerçekleştirdikleri bu alanda başta kendi birimlerindeki çalışanlarının kendilerinin sağlığıyla ilgili bu kaza- nımları nasıl yapacaklar? Bu sorunun birinci muhatabı siz olmayabilirsiniz ama kendi alanınızı belirttiniz. Metal işçilerinden örnek verdiniz. Sistemi sorgulamayan sendika- lar, meslek örgütleri dediniz. Sistemi sorgulayanlar da var. Sistemin kendisini sorgula- yanlar da var. Bu soruyu ben Kongre’ye de soruyorum ama siz gitmeden de sizinle de paylaşmak istedim açıkçası. Bilmiyorum anlatabildim mi derdimi. Sağlık sektörü ya da sağlık emek alanı toplumu dönüştürürken, toplumu bir yerlere evriltirken, toplumla beraber, hizmet alanla beraber yürütülmesi gereken bir mücadele alanı aslında burası. Bir yandan da kendi içinde bir sürü çalışan birlikteliği var. Kolektif üretim.

Murat Özveri

24-25 EKİM 2015, ANKARA

167

hemşiresinin, doktorun, temizlikçisinin, güvenlikçisinin hepsinin sorununu çözebi- lecek bir hukuk nasıl yaratılır? Böyle bir hukuk yaratmanın benim dediğim ve dün- yanın çözdüğü bir tek yol var. Toplu iş sözleşmesidir. Toplu İş sözleşmesi herhangi bir kanundan farklı olan bir hukuki metin değildir. Yasama yetkisi Meclis’in tekelin- dedir ama çalışma ilişkileri alanında sosyal tarafların yasa niteliğinde üçüncü kişi- leri de bağlayan objektif hukuk kuralları koyma erki toplusözleşme özellikle denilir, sosyal taraflara bırakılmıştır. Bu yetkiyi kullanarak siz oradaki kolektif, sizin adlan- dırmanızla, kolektif üretim sürecindeki herkesin hukukunu belirleyebilir. Herkesi bir tek örgütsel yapı altına toplayabilirsiniz. Aynı sorunu sendikaların ilk çıktığı dönem- lerde ustalar, çıraklar, düz işçiler, kalifiye olmuş emek, kalifiyesi sıradanlaşmış emek arasında da yaşanmış. Bu sorunu çözecek olan tek şey odur. Peki, neden olmuyor? Çünkü bizim 1980›den sonra kurguladığımız sistem toplu pazarlık birimini tarafla- ra bırakmıyor. Kanunla belirliyor. Diyor ki, toplu pazarlık işyeridir. Bu bir. İki, peki bu toplu pazarlığı yürütecek olanı bize bırakıyor mu? Hayır. Bunu yapacak olan da iç komiserlik alanıdır. Bu iç kolları da ben şöyle belirledim, bu iş kollarında örgüt- leneceksin ama toplu sözleşme yapamayacaksın. İşyeri düzeyinde toplusözleşme yapacaksın diyor. İşte bu akla mantığa aykırı sistem Türkiye›de 40 senedir endüstri ilişkileri sistemi olarak dayatılıyor. Sistemi sözüm ona sorgulayan tüm sendikalar bu yapı içerisinde meşrutiyet sağlıyor. Memurlar ayrı örgütleniyor, diğerleri ayrı... 1987 yılında bugün tartıştığımız alt işveren, taşerona dilim dönmüyor, dedim ki hukuk genel kurulu kararı. İşyeri bağlılığı toplu iş hukukunun anahtar kavramıdır. İşyerinde çalışan ve o işyerinde örgütlü sendikaya üye olan herkes toplu sözleşmeden yarar- lanır. Alt işveren işçileri de yararlanır diyor. Buna itiraz etmeyen bir tane iş hukuku profesörü çıkmadı. 1987›de aslında sorunu çözüyorduk. Ve anında içtihat değiştir- mek zorunda kaldı Yargıtay. Dolayısıyla sistemin dayattığı başka bir şey alternatif başka bir şey. Peki, bunun hukuki dayanağı var mı? Var. Türkiye’de usulüne uygun bir şekilde onaylamış olduğu ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde çeliştiğinde iç hukuk normu olarak uygulamak zorunda olduğu uluslararası sözleşmelere bakarsanız, biraz önce sendikaların saflığı özelliğini söyledim, toplu pazarlığın birimine karışamazsın. Kanunda sadece işyeri düzeyinde ya da işletme düzeyinde toplu pazarlık yapacak- sın diyemezsin. Sadece işkolu sendikası diyemezsin. Sadece federasyon ya da kon- federasyon diyemezsin. Yani örgütlülüğün biçimini örgütlenecek olanlara bırakmak zorundasınız. Bunu sınırlandıran her şey ILO sözleşmelerine aykırı. Sendika Özgür- lükleri Kongresi’ne aykırı. Bunun için verdiğin mücadele de yine sendikal özgürlük- leri komitesine göre meşru, haklı ve yasal bir mücadele. Bilmiyorum anlatabildim mi. Zaman darlığı nedeniyle daha fazla giremeyeceğim. Ama benim dediğim bu. Şunu da söylemek lazım. Meslekler üzerinden yapılan ayrım hiyerarşik bir ayrım. Hiyerarşik ayrım, hiyerarşinin doğası gereği farklılaştırır ve iter. Doktor, hemşire ile statü olarak eşitlenmek istemez. İktisatçılar bunu formüle ederler. İşin net cazibesi. İşin net cazi- besi, sosyal statüleri arttıkça bilmem ne azalır diye denklemler kurulu onlarca kitap yazılı. İşin net cazibesinin üzerine inşa edilmiş teknik olması gereken, yani hekim işi gereği hemşireden elini uzattığında bir şey isteyecektir. Bu o salondan çıktığı za- man hemşireyle kendisi arasındaki sosyal ilişkide de onun üste koyan bir hiyerarşik yapı oluşur. Bunu da yine biraz önce örneğini verdiğim ortak örgütlenmeyle ortadan

kaldırılabilir. Bugün Türkiye›de teknik hiyerarşi sosyal alana da hiyerarşik anlamda belirler. Doktor, hemşire dedim, daimi kadrodaki işçi taşeron işçisine buyurur. Ko- caeli›nde yapılan bir araştırma göstermiştir ki, taşeron işçisi patronundan daha fazla aynı fabrikada çalıştığı dahili kadrodaki işçiden korkmaktadır. En çok zulmü oradan görüyor. Teknik olan hiyerarşi sosyal ilişkileri de parçalar. Kocaeli Üniversitesi’nin servis aracının ön sırasına memurlar, daimi kadrodaki kişiler, arkaya ise taşeron iş- çisi oturtulur. Ve bu hayatın içerisine bu parçalanmışlık yeniden üretilir ve Adapaza- rı’ndan servis aracına taşeron işçileri aldınız diye işçiler Teksif sendikasını basarlar. Bilmem anlatabildim mi ben.

24-25 EKİM 2015, ANKARA

169

Dilek ASLAN

TTB-Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu adına

Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (TTB-UDEK) adına bu sunumu yapacağım. Bu sunumu aslında TTB-UDEK başkanı Dr. Tunçalp DEMİR ya- pacaktı fakat Dr. DEMİR’in ailesinde önemli bir sağlık sorunu olması nedeniyle ben- den burada olmamı rica etti. Ben de onu kıramadım. Buradayım. Böyle bir değişikliği programınıza uygun gördüğünüz için sizlere çok teşekkür ediyorum. Sağlık çalışanla- rının sağlığı ve güvenliğinde örgütsel durum ve tutum. Çok geniş bir başlık. Bir önceki konuşmacı çok güzel bir çerçeve çizdi aslında. Benim aktaracaklarım bir “alt” başlık. Hekim, hekimler arasında da bir alt kategoriyi temsilen bir şeyler söyleyen bir sunum. Dolayısıyla ayrık olarak düşünmeyin ama o bütüne nasıl katkı yapar bu kurum? Bu ba- kış açısıyla bu sunuyu sizlere aktarmaya çalışacağım. Toplum ve sağlık çalışanını aslın- da birbirinden ayırmanın çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü şöyle bir şey yaptım. Sağlık çalışanı da toplumun bir üyesidir. Sonuçta toplumun bireyleri için hangi riskler varsa bizim açımızdan da aynı riskler var. Üstelik farklı sorumluluklarımız var. Bir de toplumu koruma, kollama, her neyse onun adı daha büyük ödevlerimiz, misyon- larımız da olabiliyor. Dolayısıyla bu kadar içli dışlı bir ilişkide konuyu sağlığın pek çok belirleyicisiyle düşünmek ve sağlığın pek çok belirleyicisinin eş zamanlı beraberliğinde sonuçlarla uğraşmak durumunda kalıyoruz çoğu zaman. Dolayısıyla birden fazla etki- nin olduğu, birden fazla belirleyenin olduğu bir dünyada ve ülkede yaşıyoruz. Yaşamın kendisi böyle bir şey zaten. Öyle olunca sağlık çalışanı toplum ilişkisinde sağlık çalışa- nının örgütünün tutumu çok da kolay değil. Kurmak da çok kolay değil. Biraz önceki çerçeveden bakma zorunluluğuyla da kurmak işi iyice de aslında zorlaştırıyor. Soru so- ran dinleyiciye hitaben “Sizin sorunuz da çok doğru bir noktada”. Sanıyorum olgunlaş- tırdı bir yönüyle de bir önceki konuşmacı. Hangi öncelikleri belirleyici durumlar var? Bir sürü sayabiliriz. Buradaki bütün arkadaşlarım eminim başka başka şeyler söyleye- bilirler ama ben halk sağlığı alanında çalışan bir hekimim. Dolayısıyla sağlığın tanı- mıyla çok ilgili birisiyim. Sağlığın tanımının ne kadar geniş bir bakış açısıyla kavrandı- ğı, hangi toplumdaki yasadışı bireyler üzerine… Avrupa’da yaşıyorsanız başka sorun- larla mücadele ediyorsunuz sağlık çalışanı olarak. Türkiye’de yaşıyorsanız hekim olarak başta yaşam hakkıyla değil mi? Sağlık sisteminin bireyle toplumu ne kadar öncelediği, politika önceliklerinde “sağlık var mı, yok mu” sorularına yanıtları bilmek önemli. Bu- nun olup olmadığı, sağlığın nasıl finanse edildiği, sağlık hizmetlerinin herkes için ula- şılabilir olup olmadığı, sağlık çalışanları için kullanılan dilin, ifadelerin de ne olduğu da önemli, değil mi?

Riskleri oluşturan koşullar ve mücadelenin ne kadar gerçekçi ve bütünlüklü bir bakış açısına sahip olduğu ya da olmadığı aslında şurada göstermeye çalıştığım doktor sağlık çalışanı ilişkisini çok yakından etkiliyor.

Sonuçta kutlanacak günlerde yaşam hakkını savunan, bireyler durumundayız şu anda. Hekim olarak, hemşire olarak, diğer saydığımız, beraber hareket ettiğimiz bütün sağlık çalışanları olarak. Ama hatırlamakta yarar var ne durumdayız deyince. Yaşam hakkının

meslektaşlarımız için tehlikede olduğu günleri yaşıyoruz aslında. Doktor Ersin ARS- LAN’ı hiçbirimiz unutamayız. 2012. Bu sabah biraz güncelledim fotoğrafları, ambulans kazası nedeniyle bakın şiddet görmüyor ama öte yandan ambulansta hastasına gider- ken kaza nedeniyle ölüyor. Öte yandan hemşire Arzu ÖGREN, Kırım Kongo Kanama- lı Ateşi (KKKA) teşhisi nedeniyle ölüyor. Çok başka sorunlar gibi düşünsek de aslında sistem temelli baktığımızda korunmayan, kollamayan, kavramayan bir sistemin içinde olduğu için bütün meslektaşlarımız ve bizler ve çalışan bütün sağlık çalışanları aslında aynı durumda olduğumuzu söyleyebiliriz. Yine biraz baktım. TTB’nin özellikle şiddet ve sağlık çalışanları kollarının sayfalarını biraz ziyaret ettim bu sunuyu biraz kurgular- ken. Görüntüde yer alan slaytı ben sizlere kısaca hatırlatabilirim. “Yine doktor bu kez

sağlık çalışanını darp etti.” Yani biz sağlık çalışanlarının sağlığıyla uğraşırken öte yan-

dan sistem öyle bir noktaya getiriyor ki, sağlık çalışanlarını karşı karşıya getiriyor. Kimi zorlamalar bu iki grubun ya da aynı grubun elemanlarının karşı karşıya kaldığını da bize gösterebiliyor. Dr. Kâmil FURTUN, çok yakın zamanda kaybettiğimiz bir meslek- taşımız. Ve Cerrahpaşa’da en son Eylül 2015’te doktor darp edildi. Ardından meslektaş- ları Samsun’da, Türkiye’de eylem yaptı. Durumu önleme yükümlülüğü ve sorumluluğu içinde de olduğumuzu biliyorum hepimizin.

Meslek örgütleri açısından nasıl yaklaşmalı? Sağlık çalışanlarının sağlığı anlamında daraltırsak bu soruyu, tabii ki önleme zorunluluğumuz var. Farkındalık, savunuculuk, eğitim çalışmalarımız şüphesiz erken tanı ve tedavi çalışmaları olmalı. Tabip odaları- nın bildirim sistemler, gibi sistemler, rehabilitasyon, psikososyal destek... Daraltılmış bir yaklaşım tabii ki ama bunu var olduğumuz sistem üzerinden düşünerek şüphesiz bu yaklaşımları topluma yaygınlaştırmalı. TTB Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu 100 kadar üye derneğin beraber çalışma yürüttüğü bir platform aslında. TTB altın- da çalışma yönergeleri ve mevzuatları şüphesiz ki var. Ama bu başlıkta neler yapar bu uzmanlık dernekleri diye baktığımız zaman söylediğim bütün başlıklarda etkinlikleri- nin olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Tek tek de olsa, beraber de olsa, TTB ile de olsa kendi açılardan bu rollerini yürütüyorlar. TTB açısından da güçlü birer danışılan güve- nilir ve kurumsal yapı olduklarını söylemek mümkün. Çünkü her bir uzmanlık derne- ği kendi alanının sahibi aslında. O uzmanlık alanıyla ilgili mesleki açıdan ne yapılması gerekiyorsa bizim de referans olarak gösterdiğimiz yapılanmalar uzmanlık dernekleri- nin her birisi... TTB-UDEK çalışmaları derneği ilişkileri nasıl oluyor? Doğrudan oluyor şüphesiz. Derneklerden gelen talepler bu ilişkiyi belirleyebiliyor. Ya da diğer kurulla- rının katkılarının alındığı dinamikler bu işi belirleyebiliyor. UDEK üyesi derneklerin üyelerine Çalışma grupları aracılığıyla ulaşabiliyoruz. Ve görev grupları aracılığıyla yine bu dinamikleri belirlemeye çalışıyoruz. 6 tane çalışma grubumuz var. İlaç ve Tek- noloji Çalışma Grubu, Toplum Sağlığını Geliştirme Çalışma Grubu ve değerleri... Ama bugün buranın konusu olan işlerin çalışmaları daha çok Toplum Sağlığını Geliştirme Çalışma Grubu üzerinden yürütüyoruz. Özellikle şiddetle ilgili son zamanlarda Türki- ye sağlık ortamının da gündeminde çok yer işgal eden ve çözmek durumunda olduğu- muz şiddet meselesini çalışmalarına katkıyı daha çok Toplum Sağlığını Geliştirme Ça- lışma Grubu üzerinden veriyoruz. Nasıl bir sorun yumağıyla karşı karşıyayız? Şüphe- siz her kurum gibi TTB-UDEK çalışmalarının da bu sorunları aşamadığı noktalar var.

24-25 EKİM 2015, ANKARA

171

Örneğin derneklerin farklı birikimlerinin olduğunu söyleyebilirim ve bu birikimlerin aynı zeminde buluşturmanın çok kolay olmadığını söyleyebilirim. Cerrahi dernekler, dahili dernekler, temel tıp derneklerinin önceliklerinin aynı olmadığını ve o öncelikler içinden Türkiye’nin sorunları ile sağlık çalışanlarının sorunlarını bir mücadele önceli platformunda uzlaşamadıklarını söylemek mümkün. Bütün derneklerin aynı motivas- yonda olmadığını söyleyebilirim. Derneklerin üyeleriyle aralarındaki ilişkinin güçlü olmadığını söyleyebilirim. Bu gibi dernekler gerçekten çok güçlü dernekler. Örneğin burada, aramızda temsilcisi de bulunan Türk Toraks Derneği son derece etkili. Üyele- riyle ilişkilerinde de etkili. Öte yandan Türkiye Psikiyatri Derneği’ni çok olumlu bir ör- nek olarak gösterebilirim ama 100 derneğin hepsinde aynı motivasyonun, aynı zeminin oluşmadığı bizim açımızdan zaman zaman zorlayıcı olabiliyor. Derneklerin sistem için- deki güçlerinin farklı olması söz konusu. Sistemin zorladığı koşullara tepkiler vermele- ri açısından eşit değil. Örneğin TTB’ye baktığımız zaman sağlık çalışanları ile ilgili bir gündemi olduğu zaman aslında bütün derneklerin aynı heyecanla, aynı birikimle, aynı motivasyonla bu işin içinde olmadığını görebiliyoruz rahatlıkla. Sonuçta bu zemin eşit- sizliği de aslında sorunları çözme açısından TTB’ye verilen desteği de eşitsiz kılabiliyor. Ülkenin hızla değişen koşulları derneklerin yapılarını da çok etkiliyor. Önden tutum alma meselesinde eksiklikler var. Buradaki en önemli sorunun bu olduğunu söyleye- bilirim. Ülkemizin sağlık ortamındaki koşulların belirsizliği belki buna neden oluyor ama derneklerin beraber hareket etmesinde, bir sorunu gündeme getirip onu sistem- den önce çözme meselesinde bu yapının zaman zaman eksik kaldığını söylemek müm- kün. Aslında geçmişte neler yaptık? Hep sonradan. Bu çok önemli tabi, dayanışma sadece uzmanlık dernekleriyle yapılmıyor. Burada isimlerini göremiyorsunuz ama ne- redeyse bütün derneklerin Doktor Ersin Arslan›ın ölümünden sonra eşgüdümlü olarak çalışıyorduk o dönemde yanlış hatırlamıyorsam hepsinin sonsuz ve koşulsuz desteğini alabildik ama her destek talebini derneklere ilettiğimizde bu desteğin bu kadar koşul- suz olamadığımızı söylemek de mümkün.

Biraz önce söylemiştim. Özellikle şiddetle ilgili biraz daha beraber hareket etme potan- siyelini geliştirebildik TTB UDEK üyesi derneklere arasında. Çalıştay düzenlenmesi ya da sonrasında bir takım dokümanlar hazırlanması... Çok anlamlı katkıları oluyor şüp- hesiz derneklerin. Örneğin temiz hava hakkı platformu, 18 tane meslek örgütünün ve sivil toplum örgütünün beraber hareket ettiği ve hava kirliliğine karşı birleşik bir eylem platformu oluşturduğu temiz hava platformu çok yakın zamanda bir şekilde hareketle- rini de doğrusu ya da eylemlerini de bizlerle paylaştılar. Gerekçeleriyle birlikte. Baktığı- mız zaman aslında içinde pek çok uzmanlık derneğinde görebiliyoruz 18 üyeyi. Dolayı- sıyla aslında bir biçimde sağlık çalışanının toplumun sağlığını ilgilendiren herhangi bir konuda dayanışma içerisinde rahatlıkla da olabiliyorlar. Ya da yine Türk Toraks Derne- ği’nin bir örneğini ben buraya getirdim. Gezi sürecinden sonra korkunç bir hal alan bi- ber gazı meselesine uzmanlık derneklerinin Türk Toraks Derneği’nin bir örnek olarak sunduğumu söylemiştim. Bizim kamuoyumuza da bizim aracılığımızla diğer dernek- lere de aktarma sorumluluğunu yerine getirdik. Bunun dışında pek çok örnek verilebi- lir ama toplamda baktığımızda biraz önce söylediğim eksikliklerin aşılmasıyla ilgili bir

çabaya da gereksinim olduğunu belirtmek durumundayım.

Gelecekte neler yapacağız? Sistem içinde sistem temelli düşüneceğiz şüphesiz ve bu uzmanlık derneklerinin var olan çok güçlü olan bu yapıların biraz daha sağlığın sosyal belirleyicilerini düşünerek, sağlığın sosyal belirleyicilerini dikkate alarak kendi hedef kitlelerinin etkilerini düşünmesini sağlayan belki de yollar ve politikalar bulacağız. Beraber hareket etme zeminini geliştiren yollara yine de ihtiyacımız olduğunu düşü- nüyorum. Yaşam ve yaşamın sürdürülmesi hakkı bugünlerde en çok konuştuğumuz ve en çok ihtiyaç duyduğumuz haklar aslında. Uzmanlık dernekleriyle iletişim kurarken, onlardan destek isterken biraz daha kendi odaklandıkları mesleki çalışmaların yanı sıra aslında insan olmanın gerektirdiği temel yaşam hakkı üzerinden desteğin de güçlen- mesi için yine meslek örgütümüzle birlikte hareket etmek zorundayız diye düşünüyo- rum. Kabaca bunları söyleyeyim. Belki katkılar ve sorular olur. TTB Başkanının en son kaybettiklerimize dair mesajını okumuşsunuzdur. Ben de “kaybettiğimiz meslektaşları- mızın anısına saygıyla” diyerek herkese teşekkür ediyorum.

24-25 EKİM 2015, ANKARA

173

Funda Keleş

Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası

Dün Saadet Hoca’mın anlattığı, 1925’te kurulan ilk hemşirelik okulundan mezunum. Kızılay Derneği’nin kurduğu okuldan. Sonra 15 yıl Kızılay Kan Merkezi’nde çalıştım. Aynı zamanda afet hemşiresiydik biz. Bu arada Hac görevi yaptık. Sudan’da iç savaşta görev yaptık. Gölcük’te deprem olunca 2 buçuk ay orada çalıştım. Sonra AKP geldi. AKP gelince Kızılay da değişti. Biz aslında Kızılay’ı çok severdik. Okulundan mezun- duk. Biz sadece orada hemşireliği öğrenmemiştik. Okulda birer Cumhuriyet kadını olarak ayakta durmayı, konsere, operaya, sinemaya gitmeyi, yemek yemeği, giyinme- yi, saçımızı toplamayı, yani bir işçi ve çiftçi kızının sosyal ortamda neleri yapması gerektiğini öğrendik. Ve onun için de biz kurumumuza çok sahip çıkar doğru şeyler yaptığımızı düşünürdük. Anayasa’ya saygılı bir kurum olduğunu düşünerek var olan haklarımızın tırpanlanmasından dolayı Devrimci Sağlık İş Sendikası’na üye olduk 15 arkadaş. En küçüğü 10 yıllık en büyüğü 20 yıllık olan biz hemşireler işten atıldık. Bir de şunu öğrendik biz orada. İşten atılırken ne kadar eşit olduğumuzu bir kere daha anladık. Bir şoför, bir temizlik personeli ve bir hemşire arasında işten atılırken ne hakaret boyutunda, ne de haklar boyutunda uğradığımız kötü muamele konusunda eşit olduğumuzu anlamış olduk. İşten atılırken aynı şeye hepimiz maruz kalıyoruz. Sonrasında mahkemeyi kazandık. Tabii ki Kızılay bizi işe almadı. Ben bu sırada özel hastanede çalışmaya başladım. 2 yıl kadar özel hastanede çalıştım cerrahi hemşiresi olarak. Sonrasında da Bezmialem Vakıf Üniversitesi’ne kan merkezi çalışanı lazımdı oraya girdim. Bir 3 yıl da orada çalıştım. Şimdi de bir OSGB’de (Ortak Sağlık ve