• Sonuç bulunamadı

Bu kongrede bu konunun olması için özellikle çok çaba sarf ettik. Yeşim ve Mustafa hocam da bize destek verdiler. Burhanettin Hocam iki kongre öncesinde tükenmişliği anlatmıştı, ama biz bunlara, bizim meslek hastalıklarımıza bizim dışımızdaki olgu- lar gibi bakıyoruz sanki. Başkaları yaşıyor, başkalarının sorunu, bunları nasıl çözeriz gibi. Esasında bunları yaşayan doğrudan bizleriz. Biz bunu çok fazla algısında olma- dığımız düşüncesindeyiz. Yani bunları bizim tezlerden çıkartmamız gerekiyor ya da bilimsel makaleden çıkartıp çalışma hayatımızla bütünleştirmemiz gerekiyor. Şöyle söylemek istiyorum. İki araştırmamız var. Bir tanesi anestezi çalışanlarında yaptığı- mız bir çalışma. Bir diğeri de acillerle. Buradaki acillerde çalışan arkadaşlarım her gün işe gitmekten korkuyorlar. Sürekli korkuyu yaşıyorlar ya da yanında bir arkada- şının şiddet görmesi onu deprese ediyor, ona psikolojik olarak bir ruh sağlığını bo- zucu etken olarak geliyor. Bunu biz her gün yaşıyoruz. Anestezi ortamında da öyle. Çok yoğun, risk alıyorlar, aldıkları risk başkaları tarafından değerlendirilmiyor, daha doğrusu ast üst ilişkilerinde en altta tutuluyorlar ve çok büyük stres altında çalışı- yorlar. Ve bumlar hepimizin hayatını hatta karanlık ortamda zemin katlarda çalışma bizim için bir stres kaynağı. Ve biz yaşamımızı bu stresli hayat içerisinde sürdürür- ken ne yazık ki ne kendimiz bunun tespiti konusunda ne bir çalışma yapıyoruz ne de çözümü için bir çaba sarf ediyoruz. İntihar eden arkadaşlarımız var. Yaklaşık yılda yaptığımız çalışmalarda 15’e yakın sağlık çalışanı intihar ediyor. Bunun 8-9’u teknis- yen-tekniker seviyesinde, 3-4’ü anestezi uzmanı, 1-2’si de diğer uzmanlık alanların- dan. Ve bir ay önce de başta konuştuğumuz gibi kadın doğumcu arkadaşımız yoğun çalışmaya bağlı olarak intihar etti. Biz sağlık çalışanları olarak başkalarının sağlığını düzeltirken kendimiz bu işe çok girmemişiz. Artı olarak, bu iki araştırmayı yaparken bir yaklaşım daha karşımıza çıktı. Her iki araştırmanın da muhatapları, yani uzman- lık dernekleri bu araştırmaların içinde olmalarına rağmen araştırmaya gereken öne- mi vermediler. Çünkü onlar çıkacak sonuçları bir şekilde biliyorlardı ve istemiyorlar- dı. Çünkü yaptığımız anketler sonucunda yaklaşık yüzde 15’lik ruhsal durumu bozuk olan sağlık çalışanı var. Bunların hepsi hastalık seviyesinde mi, tıbbi tedavi gerekir mi? Gerekmeyebilir ama mutlaka bunların incelenmesi, tıbbi tetkikler çevresinde de- ğerlendirilmesi gerekir. Peki, kim yapacak bunları? Çok da fazla yapacak kimse yok. Bu panelin esas amacı bunu yüksek sesle dile getirmekti ve buradan biz kendimize bir iş programı çıkarmamız gerekiyor. Bunların Mustafa Sercan’ın dediği gibi talep etmek zorundayız. Yeşim hocam özel sektörde bu tür stres yönetimiyle ilgili eğitim- lerin ya da programların uygulandığını söyledi. Peki, tıp camiası içerisinde böyle bir çalışma var mı? Bildiğimiz kadarıyla yok. Bu nedenle bu konuları önemseyerek bir- çok çalışmayı daha da derinleştirerek bence her kongrede, her panelde her uzmanlık toplantısı kendi bilimsel kongrelerinde bunu yapması gerekir diye düşünüyorum. Azize Atlı Oba

Merhaba. Hemşireyim. Çok teşekkür ederim sunumlar için. Ben de tükenmişlik ala- nında doktora tezi yapan biri olarak bunu konuşmak istedim. Sorunlara biz hemşire-

24-25 EKİM 2015, ANKARA

83

ler olarak sizin de söylediğiniz gibi çok çalıştık. Tükenmişliğin nedenleri neler, neleri etkiliyor ve ben kendi adıma çözüm neye gelmem gerektiğini düşündüm ve çözüm de güçlendirmede buldum tükenmişlikle mücadelede. Çalışan meslektaşlarım güç- lendirmek amacıyla bir tez yaptım doktora tezim bu amaçlıydı. Ve gördüm ki bizim bu konuda çok damgalamalarımız var. Tükenmiş olmayı damgalıyoruz. Yöneticiler bu konuda vitrine koymayı seviyorlar böyle çalışmaları ama destekleme konusunda ve yapılan uygulamayı kolaylaştırma konusunda ben beklediğim kadar çok destek alamadım. Beklediğim kadar katılım da alamadım. Bunun sonucu olarak da bu tarz programların işyerleri dışında, hastaneler dışında, kişilerin kendini damgalanmış olarak hissetmeyecekleri, işyerindeki kişilerin yöneticilerin kendi başarısızlıkları ola- rak algılayamayacakları bir yöntem geliştirmenin daha etkili bir yöntem olduğunu düşündük. Türkiye hemşireler derneği olarak da çalışanlara destek verebileceğimiz, kendilerini baş etmede zor durumda hisseden insanların başvuracağı merkezler olur- sa eğer bunlar işyerlerinden bağımsız olursa daha etkili olabilir diye düşünüyoruz. Böyle bir program içerisindeyiz. Bunu da duyurmak istedim burada.

Levent İncedere

Merhaba. Bir vakıf üniversitesinde iş sağlığı güvenliği programı bölüm başkanıyım. Sağlık kökenliyim. Hastanelerde iş sağlığı gibi bir akademik alanda da uğraşıyorum. Şimdi, çok önemli bir konu. Birçok şeyden bahsedildi. Küçük katkılar yapmak isti- yorum. Bir tanesi, evet, psikososyal risk etmenleri iş yaşamında çok önemli. Ruhsal problemlere de neden oluyor. Ruh sağlığı için de ciddi gündemler oluşuyor. Sanırım hekimler de karşılaşıyor bunlarla. Fakat evde ya da iş dışı yaşamda çalışma ekono- misi kavramıyla söyleyelim yaşanan psikososyal temelli ruh sağlığı problemlerinden hiçbir farkı yok ülkemiz açısından. Ne demeye çalışıyorum? Çiğdem hocam ulusla- rarası çalışma örgütünün meslek hastalıkları kavramı olarak psikososyal risk etmen- lerine bağlı meslek hastalıkları olduğunu bir örnekle söyledi. Fakat bizim ülkemizde yok. Bizim ülkemizde meslek hastalıkları cetvelinde meslek hastalıkları olarak psiko- sosyal temelli bir hastalık yok. Dolayısıyla sanırım biraz önce Hasan Bey’in söyledi- ği bütün bu çalıştaylardan, bu toplantılardan çıkacak görevlerden bir tanesi belki de bu konuyu daha fazla dillendirmek. Bilimsel çalışmanın da parçası haline getirmek. Psikososyal temelli meslek hastalığı tanımı yoksa buna bağlı hukuki süreç de yok- tur. Dolayısıyla sağlık çalışanlarının psikososyal temelli ruh sağlığı problemleri varsa örneğin çalışma dışı yaşamda ortaya çıkan ruh sağlığı problemlerinden hiçbir farkı yoktur. Destek ya da tedavi için hekime gidersiniz. Bir süreç işler, gidersiniz. Dolayı- sıyla ben aslında bu temelli çalışmalarda çok büyük bir eksik olduğunu da ifade etmiş olayım. Tükenmişlik ya da stres ya da benzeri, ya da yıldırma türü çalışmalarda bu açıdan bir bağlam ifade etme türünden kendi üzerime alınayım. En azından bilimsel faaliyet akademi alanında ciddi bir eksikliğimiz var. İkinci olarak, yine Çiğdem hoca tehlike risk kavramından bahsetti. Evet, çok büyük bir problem. Biz de öğrencilere anlatırken çok zorlanıyoruz. Hatta sizin söylediğinizi de söylüyorum iş sağlığı ala- nında bilmezler ama siz bilin diye söylüyorum diye… Sadece örnek olsun diye söy- leyeyim. Stres mesela buradaki en önemli tartışmalarımızdan biri. Psikososyal risk etmenlerini tartışırken tehlike ve risk alanında aslında bizim bir tane daha kavramı-

mız var. Tehlikeli durum ya da olay ve risk. Örneğin biz stresi tehlikeli durum ya da olaya dahil ediyoruz. Çünkü tek başına bir zarar diye tanımlanamıyor sanırım. Biraz kendi alanım dışında iddialı bir laf ediyorum ama stres kaynaklı sağlık problemlerin- den bahsediyorsak stres kaynaklı sağlık problemleri örneğin depresyon bir risk olabi- lir. Strese neden olacak tehlikeler olabilir ama arada bizim kullandığımız bir kategori var. Tehlikeli durum, tehlikeli hareket, tehlikeli olay her neyse stres konusunda işimi- zi kolaylaştırıyor birçok açıdan.

Son söyleyeceğim şey yine meslek hastalıkları ile ilgili bir rakam. Bilinmiyordur her- halde. Biliyorsunuz sağlık alanında iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çok ağır ilerliyo- ruz. Çok konuşuyoruz ama çok az ilerliyoruz. Toplamdan bahsediyorum. Çanakka- le Tabip Odası sağ olsun geçtiğimiz dönem bir çalışma planlamıştı. Hastanelerde iş sağlığı ve güvenliği diye. Hasan Bey’le oradaydık. Orada da konuştuk. Orada da bu ilginç rakamlardan bahsetmiştik. İlginç rakam şu: Ülkemizde meslek hastalıkları sayısı sağlıkta kaçtır diye böyle bir ortaya atsam soruyu… Sağlıkta kaç tane meslek hastalığı vardır diye. Zaten psikososyal alanlar meslek hastalığı değil. İğne batmaları, kaymalar düşmeler vs. en son sıfıra doğru gidiyoruz. Üstüne üstük meslek hastalıkla- rı hastanesi 3 taneydi İstanbul, Ankara, Zonguldak’ta Bakanlık dedi ki bunlar yetmi- yor onun için az oluyor meslek hastalığı sayısı. Biz bunu artıralım. E artıralım ne ol- sun eğitim araştırma hastaneleri olsun, kamunun üniversite hastaneleri bunları hepsi de meslek hastalığı teşhisi koysun dedi, rakam 600’lerden 400’lere inmeye başladı. Sağlıkta ise yok sevgili arkadaşlar. Dolayısıyla gerçekten meslek hastalığı bağlamı psi- kososyal risk etmenleri açısından en azından çok kritik.

Mücahit Altuntaş

Ben dâhiliye uzmanıyım. Ben de bir poster hazırlamıştım sağlık sisteminin ergono- misi diye. Aslında bir trajediyle karşı karşıyayız maalesef. Şundan dolayı. Bir taraf- tan sağlık bakanlığı diyor ki personel yetersiz. Son 10-15 yıldır bunu çok duyuyoruz. Sık sık üniversiteler açılıyor. Açılan üniversitelerin eğitim kurumlarının yeterliliği maalesef sorgulanmıyor. Neden? Siyasetin bir dominantlığı var sistemde. Sağlık ça- lışanlarını elinde değil bu durum. Sistemi korumak, ergonomisini sağlamak kimin elinde peki? Siyasetin ve ticaretin elinde. Siyaset ne kadar nitelikli. 3 aydır bir hükü- met kuramayacak kadar nitelikli siyaset onu gördük. Tekrar seçime gidiyor ülke. Yani ilkokul çocukları herhalde hükümet kurardı. Siyaset nitelikli değil. Peki, öbür tarafta ne var? Ticaret var. Ticaret sağlık gibi bir alanda ticareti öncelerseniz herkes didikler. Tamamen olay didiklenmiş durumda ve bütünselliğini de kaybetmiş durumda. Zaten özerkliğini 1980’den sonra kaybetti. Liyakat bitti. Ticareti siyasetin oyuncağı olmuş durumda. Yüzde 300 iş yükü artırıldı sağlıkta. Peki, personel yetersizken siz han- gi hakla hangi hukukla böyle bir şey yapıyorsunuz? Var mı böyle bir hakkınız? Yok. Peki, sağlık sistemi örgütleme değil, o zaman trajedi. Trajediyle karşı karşıyayız. Çiğdem Vatansever

Türkiye’de meslek hastalıkları olgusunun alanla ilgili olanlar biliyorlardır devede ku- lak diye tabir ediliyor. O kadar acıklı. Psikososyal sorunlar olduğunda çok daha Tür-

24-25 EKİM 2015, ANKARA

85

kiye’de ruh sağlığı lüks bir kavram zaten. Devenin dişi kadar. Ama teoride bir engel olmaması lazım. İkincisi, stresi tehlikeli durum ya da olay dediniz değil mi? Bence de öyle. Biraz belirsiz bir şey ama niye bu kadar önemli psikososyal sağlık diye düşü- nürsek bir tanesi, fiziksel de bir karşılığı var stresin. Dolayısıyla gerçekten ara değiş- ken olarak görülüyor. Sunumda da göstermeye çalıştım. İkinci tarafta da depresyon- da olduğumuzu kolay söyleyemiyoruz. Tükenmişlik biraz daha meşrulaştı. Stresi de artık herkes kabul ediyor. Rahatlıkla stresli olduğumuzu kabul ediyoruz. Tanısı kolay ama hastalık olmadığını düşünüyorum ben de stresin. Çok da uzatmak istemiyorum. Bundan sonraki oturum olduğu için uzun sürdü gerçekten de. Buyurun siz de. Mustafa Sercan

Birincisi, stres kelimesi birkaç anlama geldiği için açıklamak ihtiyacı duydum. Stres zorlanma demek. Zorlanma yani gündelik anlamda ben bu konuda zorlanıyorum de- diğimizde bu fiziksel stres olabilir, ruhsal olabilir ama bir de zorlanma bozuklukları var. O anlamda da o hastalık. En azından bu kadarını söyleyeyim.

Söylediğim şu: Nereden baktığınıza bağlı. Biz tıp fakültesinde öğrenciyken bir hoca- mız ısrarla tüberkülozun yoksullukla beslendiğini söylerdi. Tüberküloz hastalığı bak- teriye karşı gösterilen alerjik bir reaksiyondur derdi. Doğruydu. Alerjik bir reaksi- yondu. Ama o alerji nedense yoksullarda daha fazla oluyordu. Neresinden baktığını- za bağlı. Bir hekim çıkıp diyebilir ki meslek hastalığı yoktur. Madene giriyor birileri onun yüzde 10’u da belli bir hastalığa yakalanıyor. Ama yüzde 90’ı da yakalanmıyor. Öyleyse meslek hastalığı değildir diye buyurun savunun! Ruhsal hastalık için de öyle. Trajedi kuşkusuz. Ama sorun şu: Birçok kurulda talep etmek gerekiyor. Bizimki gibi ülkelerde ağlamayana meme yok. Ağlayana bile zorla veriyorlar. İhtiyacı olana da meme vermiyorlar ama ağlamayana hiç vermiyorlar. Dolayısıyla talep etmek duru- mundayız bireysel olarak örgütümüzle talep etmek durumundayız. Talep edersek var olanı koruyabiliriz ya da yeni listeler oluşabilir. Ama her şeyden önemlisi şu: Bu işi bozan sanıyorum ki ilk hekim. İlk hekim büyücü. Şaman her şeyden anlıyor biliyor- sunuz. Her şeyden anlayan hekim bu modern çağa kadar, son 20-30 yıl öncesine ka- dar da geldi. Dolayısıyla o kadar güçlü, her şeye gücü yeten hekimin de hastalanması, ruhsal hastalıklar gibi pespaye hastalıklara uğraması da pek mümkün değildi. Bizim esas bunu uzaklaştırmamız gerekiyor kendimizden. Biz de bazı becerileri, yetileri olan insanlarız ve hastalanırız. Metal yorulursa biz de yoruluruz. Nasıl bakterilere karşı herhangi bir özel bağışıklığımız yoksa hekim olduğumuz için, ruhsal sorunlara karşı da özel bir bağışıklığımız yok. Esas bunu kabul etmemiz gerekiyor. Talepten ev- vel biz kafamızın içinde trajediyi çözmemiz gerek. Biraz yorulabiliriz, tükenebiliriz. O zaman kendimizi koruyalım. Yani 20 yılın işimizi daha doğru tanımlayalım, hak- larımızı koruyalım. Bu listelerin oluşması, risklerin farkında olma, mesela Hasan’ın sözünü ettiği büyük hocalarımızdan birisi dedi ki, intihar edenler sorunlu birkaç kişi. Hocam dedim kaç kişi? Mesela Türkiye’de 3 bin dolayında sanıyorum anestezist var. Anestezi uzmanlarından söz ediyorum. Teknikerler dahil değil. İntihar eden sayısını söyledi bir hesapladık ki, ülkedeki intiharlar 100 bin nüfusa diye ifade edilir, ülkede- ki intihar oranının 10 katı çıktı anestezistlerde. 3 binde 2 diyorsunuz, 100 binde kaç

diye baktığınızda toplumdakinden çok fazla çıkıyor. Ama onu intihar eden de ben- den, ben de günün birinde riskle karşılaşabilirim diye düşündüğümüz gün asıl birin- ci adımı atmış olacağız. Ondan sonra da döneceğiz farklarımızı talep edeceğiz. İşin özü buymuş gibi gözüküyor.

SUNUMLAR - I