• Sonuç bulunamadı

Ayşe Beşer

Koç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

Bu toplantı için tüm emeği geçenlere teşekkür etmek istiyorum. Bir teşekkürü de Saa- det hocama söylemek istiyorum. Gerçekten bizim mesleki sorunlarımızı tartışabilmek için, böyle ortamlarda bulunmamızda önümüzü açtığınız için çok teşekkür ediyorum hocam size. Aslında buradaki konuşmam bugün sabahtan bu yana konuştuğumuz bü- tün riskleri barındırıyor. Aslında onun bir özeti gibi olacak. Fakat sadece hemşirelik boyutuyla ele alacağım ve paylaşacağım sizlerle. Tabii sağlık disiplini sayısı 2014 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından yaklaşık 34 olarak belirlenmiş. 8 tane sağlık yardımcısı sap- tanmış. Sağlık çalışanı deyince sadece bu tanımlananlar değil, aynı çatı altında doğ- rudan olmasa bile birçok risklere maruz kalan birçok kişiyi sorumlu tutuyor. Temizlik personeli olsun, idari personel olsun hepsi risk altında. Dünya Sağlık Raporu’na baktı- ğımız zaman küresel düzeyde yaklaşık 59 milyon sağlık çalışanı, ülkemize baktığımız aman da ulusal düzeyde 514 bin sağlık çalışanı olarak değerlendirebiliriz. 2014 raporu- na göre 149 bin civarında bir hemşire profili var ülkemizde. Peki, ‘bu hemşire profi- li nerelerde istihdam ediliyor’ dediğimiz zaman çoğunluğu yüzde 70 oranında Sağlık Bakanlığı’nda. İkinci sırada özel kurumlar, üniversiteler üçüncü sırada. Bu son veriler özelle üniversitelerin yer değiştirdiğini gösteriyor. Tabii bunun altında yatan birçok tartışılması gereken faktörler var. Yapılan iş ortamına baktığımız zaman hem yapılan iş, kullanılan teknoloji ve üretim araçları çeşitliliği sağlık ve güvenlik konularında bir dolu sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunlar 1998 yılında sağlık dalı gü- venli hastane ortamının fiziksel, kimyasal, biyolojik, ergonomik tehlike ve risklerin ol- maması, bunlara bağlı meslek hastalıkları ve iş kazalarının olmaması diye tanımlamış. İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tehlike sınıfları listesinin tebliğine baktığımız zaman taraflardan da görüşler almışlardı onu da hatırlıyoruz. Sağlık işletmeleri iş kazaları ve meslek hastalıkları bakımından çok tehlikeli olarak ele alınıyor. Gerçekten de birçok riskleri bir arada barındıran, hepsini bir arada barındıran işkolu oldukça az. 6331 sayılı kanunun iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşturulması, çalışanlara ilişkin bir takım

24-25 EKİM 2015, ANKARA

101

haklar ile işverenlere hak ve yükümlülükler tanımlaması olumlu bir yaklaşım. Burada sağlık hizmetlerine yer verilmemesinin bu hükümlerin sağlık hizmetleri bakımından da geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Sağlık Bakanlığı’nın 2011 ve 2012’de bir yönetmeliği, bir de çalışan güvenliği genelgesi var sizlerin de bildiği üzere. Burada özellikle çalışan güvenlik kurumların sağlık hizmeti veren kurumların çalışan güvenlik programları- nın hazırlanması, yapılandırılması, uygulamaya konması ve değerlendirmesini içeriyor. Genelgede de özellikle çalışan güvenlik komitesinin kurulması, bunun bir programının hazırlanması uygulamasının altını çiziyor. Sağlık çalışanları için baktığımızı zaman or- tamdan kaynaklanan riskler sadece bir yönden etkilemiyor. Maalesef sabahtan bu yana da gördük ki çok boyutlu bir tehlike. Verimi düşürüyor, kazalara yol açıyor. Bunlardan ötesi de hasta bakımı ve hasta güvenliğini tehdit ediyor. Bu son derece önemli. Tabii baktığımız zaman kurumlarda risklerle karşılaşma olasılığı, yapılan işe, çalıştığı bölüme hatta bireysel özelliklere göre değişiklikler gösteriyor.

Ben konuşmamı bundan sonra hemşirelerin risklerini biyolojik, ergonomik, kimya- sal tehlikeleri ve psikolojik açıdan ele aldım ve ulaştığım araştırma sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunun için son özellikle son 10 yılda yapılmış çalışmalara ulaş- maya çalıştım. Tabii bütün çalışmaları almak olası değil. Kriterler kullanarak elimine ettim birçoğunu. Özellikle bu çalışmada hemşirelerin yer alması, onun sonuçlarının verilmesi araştırma makalesi yani bilimsel nitelik taşıması, bildiri olmaması gibi kriter- leri ele alarak elimine ettim çalışmamda. Bunlardan bir tanesini paylaşayım. Biyolojik riskler için tarama çeşitli tarama yöntemlerini kullanarak uluslararası ve ulusal tarama motorlarını kullanarak anahtar sözcüklerle tarama sonrası 106 makaleye ulaştım. Bunu elimine ederek kriterler doğrultusunda 41 yabancı, 18 yerli makale sonuçlarını verme- ye çalıştım. Bunlardan bir tanesi olan biyolojik sağlık çalışanlarına baktığımız zaman çalışma ortamında 30’dan fazla riskler ve patojenler var. Fakat tehdit olarak en önde gelenleri Hepatit B, Hepatit C ve HIV olarak görüyoruz. Bu maruziyet özellikle biyolo- jik testlerde perkutan deri mukoza yaralanmaları ve doku bütünlüğü bozulmuş deriyle temas sonucu meydana gelmekte.

Bir dolu yapılan çalışmalar var ve hepsi de birbirinden değerli. 2005 yılından itiba- ren yapılan çalışmaları anlatacağım değerli konuklar. En çok biyolojik riskler konu- sunda öncelikle dünyadan bilgiler paylaşacağım. Kan ve vücut sıvılarına maruziyet etki eden risk faktörleri sorgulanmış burada ve yapılan iş ve maruziyetlere yönelik epidemiyolojiler araştırılmış. Ve bir çalışmada latent tüberküloz enfeksiyonu profi- laksisi değerlendirilmiş. Hemşirelerde ve hekimlerde yüzde 34. Benzer bir çalışma bizim ülkemizde de var. Onun sonucunu paylaşacağım. Bunun dışında iğne kazala- rı, delici kesici iğne batmaları, onu önlemeye yönelik bir eğitim programı var. Çalış- ma olarak bir tane bunu verebilirim. Genellikle bu çalışmalar tanımlayıcı çalışma- lardır. Kesitsel çalışmaların bazıları retrospektif olarak yürütülmüş. Bunlar ne kadar dersek; 3 ay, 6 ay hatta bazı çalışmalarda 10 yıl geri giderek yapılmış.

Farklı bir çalışma bu da endoskopi hemşirelerinde helicobakter pilori prevelansı değerlendirilmiş. Yine hastanede çalışmayan hemşireler, yani diğer kamu kuruluş-

larında özellikle birincil basamak sağlık hizmetini sunan kurumlarda… Peki bun- larda kan ve vücut sıvılarına maruziyet ne kadar çalışılmış? Yine Tahran’da yapılan bir çalışma var. Tahran’da yapılan çok fazla çalışma var. İğne batması prevelansı ve ilişkili faktörler değerlendirilmiş burada. Bir çalışma özellikle ülkemizde yok. Kar- şılaşmadım. Evde bakım hizmetleri sunan hemşirelere yönelik bir çalışma burada. Burada kesici alet yaralanmaları ile diğer kan ve vücut sıvılarına maruziyetler de- ğerlendirilmiş.

Yine 2003-2010 yılları çok uzun bir süre bu yapılan bir çalışmada meslek maruziyet durumları değerlendirilmiş. Burada en fazla maruziyet yaşayan hemşireler yüzde 27 olarak bulunmuş.

Yine Hindistan’da karşılaştırmalı bir çalışma görüyoruz. Özellikle dört büyük hasta- nede 50 ay süreyle yapılmış. Yine burada da hemşireler riskli grupta. Rapor edilme- yenler de hesaba katıldığında bunu bir buz dağına benzetebiliriz. Tüm riskler, daha doğrusu maruziyetleri bildirilmeyen vakalar oldukça fazla. Peki, neden rapor edil- miyor bunlar? Bu değerlendirilmiş.

Bir diğer değerli bir çalışmada yine psikososyal iş özellikleri ile bunun yaralanma- lar arasındaki ilişkiler sorgulanmış. Yine sağlık çalışanlarında kendi birimleri ile mesleki maruziyetini değerlendiren çalışmalar var. Özetlersek ne gibi sonuçlar elde etmişler dünyada yapılan biyolojik risklere yönelik? Hemşirelerin delici kesici yara- lanmalarda başı çektiğini görüyoruz. Yüzde 29’lardan maruziyet yüzde 92’ye kadar çıkıyor. Vücut sıvılarına maruziyet yine bu çalışmalarda hemşireler için yüzde 91. Bütün çalışmalar aslında hepatit için pozitif yüzde 31, Anti Hbs pozitiflik oranı yüz- de 7,6, diyaliz ünitelerinde yine hemşirelerde oldukça fazla. ‘Peki, ne zaman oluyor bu maruziyetler’ diye baktığımız zaman bunları bilmek bizim için önemli. Özellikle sabah saatlerinde yoğunluğun fazla olduğu dönemlerde bu tür riskler söz konusu. Yüzde 49’larda maruziyet sonrası herhangi bir girişim yok. Çok önemli bu. Büyük bir rakamda. Tüm çalışmalar bunu göstermiş. Türkiye’de de öyle, dünyada da öyle. Özellikle ilk sıradaki yaralanmalar iğne kapağını kapatırken gerçekleşmekte. Yüzde 94’e Kadar olan maruziyet bu.

Diğer çarpıcı bir nokta ise, maruziyet sonrası protokol yok. Maalesef bizim ülke- miz için de benzer sorunlar var. Latent tüberküloz prevalans hemşirelerde yüzde 30 yine. Eğitim sonrasında bir girişimsel çalışma olduğunu söylemiştim. Girişimsel çalışmalar her zaman değerlidir. İğne kazaları insidansında anlamlı bir düşüşe ne- den olmuş, bu nedenle önemli. Yine HIV’e mesleki maruziyette kadın hemşireler ön planda geliyor. Peki maruziyet sonrası neden bildirilmiyor? Öyle bir çalışma vardı. Korku, test sonucundan korkma, zaman kısıtlılığı ve bilgi eksikliği ilk sıralarda ge- len faktörler.

Bazı klinikler diğerlerine göre riskli. Bunlardan ameliyathaneler, aciller ve yoğun bakımlar ön planda geliyor. Özellikle kan ve vücut sıvılarına mesleki maruziyet için

24-25 EKİM 2015, ANKARA

103

risk faktörleri çalışma sonuçlarına göre sıraladığımızda uzun çalışma, acele etme, farkındalığın az oluşu, kişisel koruyucuların yeterine kullanılmaması özellikle ön plana çıkan yetersiz personel ağır hasta yükü ön plana çıkmış.

Peki, ‘ülkemizde ne tür çalışmalar var’ diye bakarsak, benzer şekilde bizim ülkemiz- de kan ve vücut sıvılarından oluşan mesleksel yaralanma sıklığını ölçen çalışmalar var. Mesela bir çalışmada 3 yıl içinde görülen kesici-delici yaralanmalar değerlendi- rilmiş yine bir devlet hastanesinde uygulanan güvenlik raporlama sisteminin geliş- tirilmesine yönelik bir çalışma var. Yine iş kazaları ve meslek hastalıkları yönünden değerlendirilen bir çalışma var burada. Onun dışında Hepatit B ile ilgili Hepatit B ve C virüs seroprevalansı değerlendiren bir çalışma var. Bunlar önemli sonuçlar. Bu çalışmaların sonuçları oldukça önemli.

Yine bağışıklamayla ilgili sağlık hizmetini sunanlar aşılarla korunabilir hastalıkla- ra ne denli bağışık ona ilişkin sorgulayan bir çalışma var. Yine bir çalışma da şu: 10 yıl içerisinde bu uzun bir süre görülen kan vücut sıvılarıyla ilişkin yaralanmaları değerlendirmiş burada. Yine sağlık personelinin geçirdiğini ifade ettiği iş kazaları değerlendirilmiş. Bu önemli. ‘Ne zaman görülüyor’, ‘hangi saatlerde ve hangi klinik- lerde’ konuları sorgulanmış. Tabii korunmak için sağlık personellerinin bilgi düzeyi önemli. Burada tabii adım çalışma ortamına yönelik alınan tedbirlerin yanı sıra kişi- sel bilgi de önemli burada. Onu sorgulayan bir çalışma var Türkiye’de.

Peki, özetlersek Türkiye’de biyolojik risklere yönelik çalışma sonuçları bize ne de- miş? Hemşireler yüzde 83 dünya literatürü ile bu çok örtüşüyor yine kan vücut sı- vılarıyla bulaşma son derece önemli. Yaralanma sıklığı cerrahi yoğun bakım hem- şirelerinde daha fazla. Maalesef öğrenci hemşirelerde yapılan çalışmalara ulaştık. Yabancı kaynaklarda intörn hemşirelerde var böyle bir sonuç. Bizde öğrenci hemşi- relerde de yüzde 6 oranında bir maruziyeti söz konusu. Tüberküloz hastalığı yö- nünden hemşireler, doktorlara göre 2-3 kez daha 2,6 kez daha riskli. Daha fazla risk altında. Yine hemşirelerin yüzde 2’sinin Hepatit B ya da Hepatit C tanısı konduğunu görüyoruz. Hepatit B’den korunma maalesef yüzde 50. Yarı yarıya. Bu üzücü bir şey aslında. İşlemler sırasında koruyucu kullanmayanların oranı yüzde 20. Bu hem kişi- sel faktörlerle hem de ortamın olanaklarından kaynaklanan faktörlerle direkt ilgili. Yine bizde de enjektör iğnesini kapağını takma maalesef maruziyetin ön sıralarında yer alıyor.

Yine dikkat etmemiz gereken nöbet saati arttıkça, yaş arttıkça yaralanma sayısı da artıyor. Bu çalışma sonuçları bunu bize gösteriyor. Neden yaralanma sıklığı fazla hemşirelerde? Hep neden ön planda yer alıyorlar? Kişi başına düşen iş yükü fazla. İnvaziv işlemler çok. Sayı yetersiz. Çalışma saatleri uzun, nöbet sayısı fazla. Haftada en az 2 nöbet diyorlar. 2’nin üzerinde olduğu takdirde riskler artıyor.

Peki, riskli birimler öncelikle ele alınması gereken birimler neler? Ameliyathane, acil servis, pediatri ve cerrahi klinikler. Öneri olarak da bu çalışmalarda eğitim ol-

ması gerekiyor. Özellikle çalışan sağlığı ve güvenliği birimi tarafından.

Peki, maruz kalma sonrası ne yapacağız? Buna yönelik protokollerin oluşturulma- sını öneriyorlar. Benim ayrıldığım kurumda hemşire arkadaşlarla yaptığımız bir çalışma vardı. Sorun onlardan geldi. ‘Bunu çalışalım’ dediler. ‘Kesici, delici yaralan- ma oranlarını tanımlayalım’ dediler. ‘Birlikte girişimde bulunalım ve sonucu değer- lendirelim’ dediler. Kısaca bunlar. Yarı deneysel bir çalışmaydı. Yaklaşık 600 hemşi- reyle birlikte çalıştık. Araştırma içinde yer alan 13 hemşire vardı. Birlikte yürüttük bu çalışmayı. Hemşirelik girişimlerimiz oldu. Eğitim oldu, danışmanlık oldu, izlem oldu. Sıklıkları değerlendirdik. Girişimlerde yapılan değerlendirme sonucunda giri- şimlerde güvenli aletlerin temini özellikle kan alma işlemi sırasında o önce geliyor- du. Tedavi arabalarında eksiklikler vardı. Amaçsız kullanım söz konusuydu. Uygun olmayan eldivenler vardı. Onlar değerlendirildi. Yönergeler, akış şemaları, posterler oluşturularak sağlık çalışanları daha duyarlı hale getirildi. Bu eğitim öncesi son 6 ay içinde yaralanmalarda neler yaptıklarını sorduk. Yüzde 6’sı herhangi bir uygulama yapmadığını bildirmişti. Burada önemli bir sonuç özellikle onu söylemek istiyorum. Yüzde 99’u yaralanmadan sonra bildirimde bulunmadığını belirttiler. Bu kurum şu an çok şanslı. Çok güzel işleyen çalışan sağlığı ve güvenliği birimi var. Sorumlusu da Alp Ergör hocamız. Bu tür risklerle karşılaştıklarında yaralandıklarında hemen direkt online olarak ulaşabiliyorlar. Güzel bir altyapı oluşturulmuştu. Nedenleri ace- leci davranmak, yorgunluk, uykusuzluk, eğitim eksikliği, atıkların yanlış atılması hakikaten bu atıkların yanlış atılması da çok önemli. Basit ama önemli. İşlem son- rasında güvenli alet kullanımı yüzde 94’lere ulaştı. Uygun eldiven temini yüzde 98’e, kesici delici alet kutusu yüzde 100 olarak temin edildi ve öncesi ve sonrasında da anlamlı farklılıklar vardı. Yani girişim amacına ulaşmış oldu.

Bir diğer risk de ergonomik riskler... Bu da çalışma yaşamında oldukça ön planda yer alan ve verimliliği etkileyen bir risk. Ortama ait faktörler olumsuz sonuçlara yol açıyor. Peki, ergonomik risklerle dünyada ne tür çalışmalar yapılmış diye baktığımız zaman özellikle hemen karşımıza bel ağrıları hemşirelerde bel ağrısı prevalansı ile bir risk faktörlerini sorgulayan çalışmaları görüyoruz.

Bir çalışma biraz değişik geldi bana. Gece vardiyasında çalışma ile post menopoz dönemde kalça ve bilek kırıkları arasındaki ilişki değerlendirilmiş. Orada ergono- mik riskler özellikle önde gelen birimler olan ameliyathanelerde karşımıza çıkıyor. Özellikle ameliyathanede kas iskelet sistemi bozukluklarının prevalansının yüksek olduğunu görüyoruz.

Başka çalışmalarda yine 2 ülkeyi karşılaştıran muskoskeletal bozukluklar ile ilgili fiziksel ve psikososyal risk faktörleri değerlendirilmiş. Yine 5 farklı hastanede ba- kın bunun örneklerini oldukça fazla. 755 hemşire katılmış burada sorulara. Burada bu çalışmada örneğin kamu hastanelerinde özel hastanelere göre sorunlar anlamlı oranda yüksek sonuçlar ortaya çıkmış. Birkaç çalışmada daha karşılaştım bu so- nuçla. Hep kamu hastanelerindeki risklerin daha fazla olduğunu görüyoruz. Yine

24-25 EKİM 2015, ANKARA

105

akut ve kronik bel ağrısı ile kişisel ve ergonomik riskler arasındaki ilişkinin arandı- ğını görüyoruz. Peki ergonomik risklerin sonuçlarına bakalım. Bu çalışmalarda ne elde edilmiş? Ne gibi sorunların altı çizilmiş? Ameliyathane hemşirelerinde özel- likle yüzde 86 civarında kas iskelet sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkmış. Aslında bu durum tüm sağlık çalışanları için ön planda geliyor. Uzun çalışma süreleri, ayakta çalışma ve diz ağrıları bunlar birbirleriyle son derece ilişkili.

Yine muskoskeletal bozukluklarda bel boyun ve diz bunlar ilişkili ve uzun olarak ça- lışma gerekli ise bu tür riskler daha ön planda geliyor. Çalışma yılı yine son derece önemli. 20 yıldan daha fazla çalışanlarda 4 kez daha fazla bozukluk deneyimlenmiş. Önemli sonuçlar bunlar. Yine kadın hemşirelerde erkeklere göre bel ağısı prevalansı yüksek. Yine obstetrik jinekolojide ameliyathaneyi söylemiştim. Daha fazla riskler var. Bir çalışmada akut ve kronik bel ağrısının fiziksel şiddete maruziyetle ilişkili ol- duğunu ortaya konmuş. Yine bu çalışmalarda da özel hastanelere göre kamular daha fazla denmiş.

Ergonomik risklerde de ülkemizde bel ağrısı yine aynı, mesleki sağlık problemleri belirlenmiş. Özellikle yoğun bakım üniteleri ön plana çıkıyor. Burada fiziksel ergo- nomik faktörlerde ülkemizde daha çok tanımlayıcı çalışmaları görüyoruz. Ergono- mik koşullar değerlendiriliyor. Ülkemizdeki sonuçlarda yine dünyadakiyle aynı. Bel ağrısı ön planda yine. Uzun süre ayakta kalanlarda daha fazla. Hastayı indirme-kal- dırma pozisyon verme gerekiyor ise bu tür kliniklerde çalışılıyor ise bel ağrısı fazla. Bunları yapmayanlara ya da olanağı olanlara göre 2,19 kez daha fazla. Hekimle- re göre 2 kat daha fazla bel ağrısı var. Çalışma ortamında yüzde 81 oranında ergo- nomik risk var diye tanımlanmış. Yine hemşirelerin çalıştıkları mekân son derece önemli. Gerek deskte olsun, gerek tedavi odası olsun baktığımız zaman kısmen uy- gun diyenler oldukça fazla. Kimyasal riskler yine ön planda gelen risklerden. Buraya baktığımız zaman tamamı hemşirelerle yapılan çalışmalar bunlar. Uçucu anestezik gazlarına maruz kalan hemşirelerde MS araştırılmış. İnsidansı daha yüksek bulun- muş. Yine hemşirelerin çalışma ortamlarında temas ettikleri yüzeysel ettikleri yü- zeysel temasla ilgili sonuçlar değerlendirilmiş. Astım prevalansı değerlendirilmiş. Nitroz oksite maruz kalan ve kalmayan hemşirelerde B12 vitamini değerlendirilmiş. Burada deneysel çalışmaları görüyoruz.

Yine lateks eldiven kullanan hemşirelerde kullanmayanlara göre riskleri ne boyut- ta o değerlendirilmiş. Anti neoplastik ilaçları ve anestezik gazlara maruz kalanlarda toksik hasarlar değerlendirilmiş. Bunlar çok değerli çalışmalar. Risk faktörleri de- ğerlendirilmiş. Yine alerjik reaksiyonları değerlendiren çalışmaları görüyoruz. Yine cilt ve solunum yolu enfeksiyonları arasındaki eldiven kullanımla arasındaki ilişki değerlendirilmiş. Ülkemizde biraz daha kısıtlı çalışmalar, lateks duyarlılık sıklığı de- ğerlendirilmiş. Tanımlayıcı çalışmalar daha çok. Lateks alerjisi prevalansı değerlen- dirilmiş. Şimdi bakarsak burada özellikle latekse bağlı alerjik reaksiyonlar yüzde 83 olarak görülüyor. Kaşıntı, döküntü, öksürme gibi semptomlar var. Bu semptomlara uğradıklarını belirtenler günde ortalama 3 saat bu eldivenleri kullandıklarını dile

getirmişler. Astım burada yüzde 7 civarında bir prevalans var hemşirelerde. Pudra- lı-pudrasız lateks eldiven kullananlarda görülüyor. Yine alerjik reaksiyonlarda daha çok antiseptik dezenfektan kullananlarda fazla. Ülkemizdeki sorunlara bakarsak el egzaması yüzde 45 olarak verilmiş. Hemşireler diğer meslek gruplarına göre daha riskli bir konumda olduğu vurgulanmış. İşten uzaklaştıkça şikâyetlerin azaldığı be- lirtilmiş. Yine lateks duyarlılığı nedeniyle çalışanlarda yüzde 61 kompakt dermatik ve yüzde 27 alerjik rinit saptanmış.

Bir diğer önemli konu da gerçekten hem az çalışılan konu ülkemizde ve son derece riskli, tehlikeli ilaçlara maruziyet, hemşireler yüzde 40 oranında hazırlarken yüzde 20 uygularken atık halinde de yüzde 40 oranında maruz kalıyorlar. Bakın neler ça- lışılmış: Dünyada çok güzel sorunun boyutu vurgulanmış ama maalesef ülkemizde çok yok. Örneğin neoplastik ilaçları hazırlayan uygulayan sağlık çalışanlarının stan- dart güvenlik rehberlerine uyumu değerlendirilmiş. Her kurumda standart rehber- ler ya güncellenmiyor ya da çalışanlar bu konu hakkında yeterince bilgili değil. Yine onun dışında bu kişisel kullanım engelleri neler? Kemoterapi ilaçlarını kullananlar neden bu kişisel koruyucuları kullanmıyor o sorgulanmış. Yine sitotoksik ilaçlar- la çalışan hemşirelerde genotoksik etkiler değerlendirilmiş. Antineoplastik ilaçlarla çalışan hemşirelerde sitogenetik hasarlar değerlendirilmiş bu çalışmalarda. Lösemi ile ilişkisi değerlendirilmiş. Biyolojik ve çevresel maruziyet değerlendirilmiş. Üre- me sistemiyle ilgili sonuçlar değerlendirilmiş bu çalışmalarda. Ne tür yan etkiler var kemoterapi uygulayan hemşirelerde onlar sorgulanmış. Kromozomal bozukluklarla arasındaki ilişki bu ilaçları kullanan hemşirelerde kromozomal bozukluklar değer- lendirilmiş. Bunlar çok önemli çalışmalar gerçekten. Alınması gereken tedbirlerin