• Sonuç bulunamadı

Bülent Aslanhan

TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Kolu

Sunuma böyle başlamak lazım. Olağandışı durum nedir, olağan durum nedir? Yaşadığı- mız ülkede olağandışı yaşadığımız dönemler, olağan dönemler neler? Olağandışı durum- ları ikiye ayırmışlar. Doğal nitelikli ve insan eliyle oluşturulanlar. Doğal etmenler; dep- rem, toprak kayması, sel, heyelan gibi… İnsan eliyle oluşan durumları ise savaş, endüst- riyel büyük kazalar… Bunların hepsinin ortak özelliği ister doğal olsun ister insan eliyle oluşturulsun belirli bir coğrafyada kentte yaşayan insanlar yerinden oluyor, orada da planlanmış ya da planlanmamış bir hayatı sürdürmeye başlıyorlar. Bir başka sınıflamada ise yine doğal olaylar insan eliyle kasıtlı olarak çıkan olaylar, daha çok savaşlar ya da kaza- lar… Bunların etkileri bireysel ya da toplumsal etkileri tekil ya da çoğul etkileri neler? Ke- sitsel ya da süregelen etkileri olması gibi kriterlerle tarifleniyor. Yine bir tarif var burada. Karmaşık kompleks insani aciller dediğimiz. Kitlesel göçler, etnik arındırma, çatışmalar vs. diye de yeni bir olağandışı durum tarifi yapılmış durumda.

Bizler olağandışı durumdaki sağlık çalışanlarını 2 gruba ayırıyoruz. Birincisi o travmayı yaşayanlar. Örneğin 1999 depremi. Etkilediği alanlar, Gölcük, Sakarya vs.. Oradaki dep- reme maruz kalmış olanlar. İkincisi, olağandışı durumlarda desteğe giden sağlık çalı- şanlarının yaşadığı sağlık ve güvenlik sorunları var. Esasen onlar da ikiye ayrılıyor. Birisi kamu tarafından görevlendirilmiş, iki gönüllü gidenler. Daha çok olağandışı durumlar yaşandığında gönüllü giden sayısı fazla oluyor. Neden ayırıyoruz onu da? Çünkü ikisinin etkileri de farklı. 1999 depreminden hatırlıyorum. Bir doktor hanımdı. Ben Gölcük’te ko- ordinasyon merkezindeydim. Aydın’da sabah işe gitmiş, Sağlık Müdürlüğü demiş ki ‘Göl- cük’e gidiyorsunuz 15 gün görevlendirildiniz’. Değişik hastanelerden sağlık çalışanlarıyla birlikte bir otobüse bindirip göndermişler. Yola çıkmışlar. Akşam çocuk okuldan gelecek evde karşılayacak kimse yok. Hiç hesaplamadığı şekilde 15 gün görevlendirme gelmiş do- ğal olarak hem fiziksel hem de psikososyal olarak çok başka riskler yaşayan bir gurup bu. Genel olarak burada yapılmış araştırmalar var mı bilmiyorum ama gönüllü giden sağlık çalışanlarının görevli giden sağlık çalışanlarına göre daha az psikososyal ve daha az fizik-

sel etkiler yaşadığına dair de gözlemlerimiz yoğun. Biz aslında olağandışı durum deyince depremi biliyorduk. Bu ülke çokça yaşıyor. Pratiklerimiz o yöndeydi. Sonra seli öğrendik. En son Hopa’da yaşadık. İnsanlar hayatını kaybetti. Çeşitli diğer örnekler de var. Sonra başka bir şey girdi hayatımıza. ‘Gezi’. Kitlesel itiraza yönelmiş devlet şiddetini öğrenmiş insanlar ortaya çıktı. Dün de öğrendik ki orada mesleğini uygulayan arkadaşlarımıza bir ceza verildi. Gezi’den sonra öğrenmeye ya da öğretmeye devam ettik ülkemiz açısından. Savaş ve göç, sınırımızda başlayan bir savaş. 3 milyona yakın bir göç. Bu göçün ülkemize yansımaları. Tüm buralarda sağlık çalışanları, hekimler sağlık hizmeti sunmaya çalıştılar. Biz de bu konularda sağlık hizmeti vermeye çalıştık. Bunlar çoğu zaman son göçle birlikte çatışmaların, ölümlerin yaşandığı ortamlar oldu. Göç yollarında ölümler oldu. Sonra bir noktaya geldik. Sağlık çalışanlarının olağandışı durumlarda yaşadıkları sağlık sorunları ve güvenlik sorunları başlığında… Öldük. Hatırlıyoruz Doktor Abdullah Miroğlu. PKK militanlarının bir yol kesmede açtığı ateş sonucu yaşamını yitirmişti. Yine hemşire Eyüp Ergen güvenlik güçlerinin açtığı ateş donucu öldü. Ambulans şoförü Şeyhmuz Dursun öldü. Şimdi herhalde burada bir durmak lazım. Sağlık çalışanları olağanüstü durumlarda ne yaşıyor? Ölüm yaşıyorsa zaten artık tartışmaya değer midir bilmiyorum ama ölümleri yaşadığımız bir ortamda meslek örgütü olarak itirazımızı dile getirdik. Ve 20 Ekim’de sağ- lık çalışanları ve hastalara sağlık kurumlarına ve ambulanslara yönelik saldırılara son ve- rilmesi ve güvenliğin sağlanması için TTB bir çağrı yaptı. Bu çağrının peşinden Ankara’yı yaşadık. Ankara merkezinde garda bir bomba patlatıldı. Oradaki sağlık çalışanları ve he- kimler oradaki yaralanan insanlara müdahale etmeye çalıştı. Ne oldu? Oradaydık büyük bir çoğunluk. Gaz attılar bize. Gaz yasaklansın, sağlığa zararlıdır! Yürüttüğümüz bütün kampanyalar bir yana, hekimler ve sağlık çalışanları bu maruziyeti yaşamaya başladılar. Bu durumda soruya tekrar dönüyoruz. Olağandışı durum nedir? Olağan durum nedir? Sağlık hizmetleri nasıl sunulur. Burada belki durabilirdi ama ben genel kavramlarla da biraz konuşmak istiyorum. Olağandışı durumlar dediğimiz durumun belli özellikleri var. Olağandışı durum, üstesinden gelebilmek ve izlenmesi gereken yolların kararlaştırılma- sı için yeterli bilgi ve zaman bulunamaz bir durum. Burada da karar vericilerle ciddi bir gerilimin de yaşandığı bir durum. Bu durumların yönetimi zor. Depremlerde ya da en- düstriyel kazalarda da diğer durumlarda da sorunsuz bir ortam varsa birçok kural ve yö- netmelik ortalama zekâ ve yeteneğe sahip biri tarafından başarıyla uygulanabiliyor. Ama olağandışı durum geliştiğinde, yani bir sel baskını, deprem olduğunda burada kriz anında ciddi bir kaos ortamı oluyor. İşler birbirine karışıyor. Düzen geçici olarak alt üst oluyor. Olağandışı durumlarda birçoğuna gitmiş bir üye olarak söylüyorum, en çok yapılan iş şu: Kriz masaları kuruluyor. Kriz masalarına genellikle oradaki Kaymakam, Vali geliyor. İşin boyutuna göre değişiyor. Krizin en yüksek olduğu yerlerde o kriz masaları oluyor. Bir türlü organize edilemeyen bir ortam ortaya çıkıyor. Öyle durumlarda yönetimde ge- rek duyulan liderlik, otoriteyi yerinde kullanabilme, iletişim gibi beceriler önemli oluyor. Tüm bu travmalar oluşurken. Ama bunlar da genel olarak gerçek anlamda oluşamıyor ve klasik yöneticilik kavramlarının bütünü çöküyor.

24-25 EKİM 2015, ANKARA

97

nuçları diyebileceğimiz yeni bir tanımları oldu. Karmaşık, olağandışı durum deniliyor buna. Ülkemizin en çok yaşadığı ve şu anda en çok uğraştığı durum bu. Genellikle sa- vaşlarda sivil çatışmaların sonucu insanların yoğun biçimde yer değiştirmesinin, sonuçta ölümlerde belirgin artışın görüldüğü, çok sayıda sivil insanı etkileyen durumlara karma- şık olağan dışı durumlar deniliyor. Bunların en iyi örneği Suriye göçü. Bu durumlarda sağlık çalışanlarının belli hakları ve sorumlulukları var. Birinci olarak, ister orada çalışı- yor olsun, ister gönüllü gitmiş olsun bakım hizmeti vermemiz gerekiyor. Toplanmak ve bir araya getirmek gerekiyor hastaları ve mağdurları. Korumak gerekiyor. Aynı zamanda bizim de korunmamız gerekiyor ve saygı göstermek gerekiyor. Hizmet sunmak için de özellikle ayrımcı olmayan temelde pratik bir biçimde ve minimum bir gecikmeyle yaşam ve sağlık hakkı bakışıyla da sağlık çalışanlarının bu olağan dışı durumlarda bir hizmet sunması gerekiyor. Bunları bir araya toplarken mutlaka ayrımsız ve gecikmesiz yapma- sı gerekiyor ve tüm bunları yapabilmesi için de o ortamın belki çatışma gerekçelerinden, siyasal kirlenmesinden de temizlenmesi gerekiyor ve sağlık çalışanlarının hedefi olma- ması gerekiyor. Birçok uluslararası bildirgede ‘yaralılara, hastalara ve sağlık çalışanlarına saldırılamaz’ deniliyor. Ama Türkiye’de yaşadığımız örneklerde mesela son dönemlerde sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçeler var. Hatırlıyoruz değil mi, hastaların sokağa çıka- madığı, sağlık çalışanlarının hastaneden çıkamadığı, basılan hastaneler, hastanelerde gö- zaltına alınan, birçok örnek hasta ya da sağlık çalışanı örneğiyle birlikte tüm bu hakların ortadan kalktığı bir ortam yaşıyoruz. Uluslararası hukuk ve bildirgeler ne diyor bu ortam için? “Hekimler yaşam hakkına saygı göstermelidir. Önyargısız, vicdanlı ve saygılı hizmet etmeli. Öncelikle hastanın sağlığını ele almalı. Sağlık bakımı gereksinimlerine göre triyaj yapmalı. Karşılaşılan zorlukların tespitini de raporlamalı” diyor. Yani bize bu sorumlulu- ğu yüklüyor. Bizim bu olağandışı durumda hizmet sunmamız gerekiyor. Çeşitli konvan- siyonlar var. Ben burada uzun uzun almak istemedim ama son dönemde yaşanan bizim de maruz kaldığımız bir konvansiyon var. ‘Çatışma durumlarında hasta, yaralı asker ve siviller korunmalı. İnsanca davranılmalı ve gecikmeden bir bakım yapılmalı’ diyor. Yani aslında bize yüklenen sorumluluk böyle ifade ediliyor. ‘Sağlık çalışanları görevini yerine getirmesine saygı gösterilmeli, korunmalı ve desteklenmelidir’ diyor. ‘Yaralı ve hastala- ra sadece tıbbi temelde ayrım yapılmalı, tedavi sırasında diğer özellikleri ve bağlantıları dikkate alınmamalı’ diyor. ‘Sivil ya da askeri tutsaklara ele geçirilmiş, özgürlüklerinden yoksun kişiler üzerinde deney yapmak yasaklanmıştır’ diyor. ‘Hekimlere sağlanan ayrıca- lık ve kolaylıkların mesleki amaç dışında kullanılmaması gerek’ diyor. Yani bu olağandışı ve çatışmalı durumlarda sağlık çalışanlarının nasıl hizmet sunması gerektiğine ilişkin bir çerçeve var. Biz bu olağandışı durumlarda sağlık hizmetleri veriyoruz. Bu eğitimin içeri- sinde temel kavramlarda son dönemde bu insani karışık durumla ilgili Feride Aksu Ho- camın bu uluslararası bildirgelerden aldığı ve oradaki eğitim ve planları çıkardığı birkaç soru var. Sağlığımızı ve güvenliğimiziz sağlayacak. O sorulardan biri şu: Bir grup silahlı isyancı cephenin önünde yaralıları için bir revir oluşturmuş. Revirin bodrum katına cep- heye göndermek üzere silah depolanıyor. Kurumun tepesinde bir kızıl haç yerleştirilmiş. Hükümet güçleri de kuruma saldırmış. Burada A: “Hükümet uluslararası insancıl huku- ku ihlal etmiştir. Çünkü revirde silahlar olsa da orada kullanılmayacaktır.” B: “Hükümet uluslararası insancıl hukuku ihlal etmemiştir çünkü silahlı grupların kurdukları revirler uluslararası insancıl hukuk tarafından korunan durumda değildir.”

C: “Hükümet uluslararası insancıl hukuku ihlal etmemiştir. Çünkü silahlar orada kulla- nılmayacak olsa da orada depolanmaları reviri saldırıya açık hale getirmektedir.” Hangisi olabilir? A beklenir ama uluslararası hukuk da diyor ki C şıkkı doğrudur. Bazen uluslara- rası hukukun farklı noktaları olduğunun altını çizmek için bu örneği aldım aslında. Sonuçta şu koşullarda sağlık hizmetlerinde korunma sağlanamaz diyorlar. Sağlık kurum- larının ve araçlarının savaşanlara barınak olması, buralarda silah ve mühimmat depolan- ması, askeri gözlem noktası olarak kullanılması, askeri harekâtta kalkan olarak kulla- nılması, koruma amaçlı olmayan silah bulundurulması, askeri istihbarat toplanması ve dağıtılması gibi durumlar varsa buralara korunma sağlanmaz deniliyor. Ülkemizde bun- lar yaşanmıyor ama göçün ülkemizde gideceği yerdeki sağlık hizmetlerinin sunumunda önemli bu. Sağlık kuruluşlarında başka önlemler var. Askeri olarak şöyle deniyor. “Bu hizmetler sunulacaksa askeri hedeflerin civarında yer almaması iyi olur.” Silahlı güçlerin müdahale etmemesi, işlevlerini engellememesi için önlem alınmalı, yeterli lojistik destek sağlanmalı. Bir soru da belki bu bizi ilgilendirebilir, hükümet dışı bir kuruluş hükümet- le bir sahra hastanesi işletme konusunda bir anlaşma imzalama girişiminde bulunuyor. Hükümet bu kuruluşun sağlık hizmeti sunmada yeterli olmadığı gerekçesiyle bu hizmeti vermede yeterli olmadığı gerekçesiyle bu talebi reddediyor. Bizim ülkemizde de yaşa- dığımız bir durum. Hükümet dışı kuruluş tümüyle insani kaygılarla bir sahra hastanesi kuruyor ve çalıştırmaya başlıyor. Kendisini saldırılardan korumak için çatı ve duvarlara Kızılay amblemi koyuyor. A: “ Alanın kullanılması hukuk ihlalidir çünkü hükümet buna izin vermemiştir”. B: “Hastane ve çalışanların sağlık kuruluşu olarak özellikle korunma- mıştır ama sivil bir hedef olarak korunmaktadır”. C: “Hükümet dışı kuruluşu uluslararası insancıl hukuku ihlal edemez. Hastane tıbbi bir kurum olarak korunmalıdır”. Çünkü çatı- şan taraflar tıbbi hizmet veren bir yeri engelleyemez. Hangisi olabilir? A. Ben tabi korun- maya dair bilgilerle ilgili olarak uluslararası hizmetlerin sunulmasına yönelik sorular üze- rinde çalıştım. Bu soruyu soralım bitirelim. Hükümet güçleri arasında bir isyancı grubun yaralandığı ve sivil bir hastanede tedavi edildiği durumda hastaneye gelirler ve bu kişiyi tutuklamak isterler. Hastane personeli isyancının ek bir tıbbi tedaviye gereksinimi oldu- ğunu, hastaneden çıkartılamayacağını belirtir, ama tam tersine tutuklamaya karşı çıkar- larsa cezalandırılmakla tehdit edilirler. Bu özellikle Suriye’de Kobane ile birlikte özellikle Urfa’da sağlık çalışanlarının sıklıkla yaşadığı bir durum. A: “İsyancı tutuklanabilir ama tıbbi tedavi almaya devam etmelidir. Sağlık çalışanlarının tıbbi müdahalede bulunmaları engellenmemelidir”. B: “İsyancı tutuklanamaz çünkü yaralı ve hastalar sorgulanamaz ve özgürlükten mahrum bırakılamaz”. C: “İsyancı tutuklanamaz çünkü hükümet yetkilile- ri hastaneye giremez”. Burada tabii hekimlerin olağandışı durumlarda çeşitli hakları var. ‘Hekimler hastalarına bakarken idari makamların haksızca uyguladığı baskıdan doğan bir çatışma yaşatılamaz, can güvenliğiyle birlikte mesleğini icra etme hakkı korunmalıdır’ diyor. Ama sokağa çıkma yasaklarında sağlık çalışanları ve hekimlerin çalıştığı koşullar- da ambulansların olay yerine gittiği yerlerde… Herhalde son yaşadığımız Ankara’daki Gar’daki katliamdı. Sağlık Bakanı Bursa’dan adaydır. Ankara’daki katliamdan sonra kanal kanal dolaşıyor. Oraya müdahale eden hekimlerin ve sağlık çalışanlarının provokatör ol- duğunu anlatmaya çalışıyor. Bu cümleleri kuran bir Sağlık Bakanı’nın olduğu bir ülkede hekimlik yapmaya çalışıyoruz.

24-25 EKİM 2015, ANKARA

99

Son yaşanan insani karmaşık durumlar dışında ne tür sorunlar yaşıyor sağlık çalışanları? Özetle bu travmaya ya da olağandışı duruma maruz kalmış bölgelerde ciddi bir iş yükü oluyor. Uzayan çalışma saatleri, altyapı ve araç gereçlerinin yetersizliği oluyor çünkü has- taneler tahrip edilmiş oluyor. Sağlık çalışanları ölmüş oluyor. Yakınlarını kaybetmiş olu- yor. Kızını, eşini, ailesinden diğer kişileri kaybedebiliyor. Güvenli olmayan bir ortam olu- yor. Özellikle deprem bölgesinde. Çünkü bir inanç yaşam biçiminde farklılıklar oluyor. Burada sağlık çalışanlarının fiziksel travmaları dışında bir de yaşadığı ruhsal travmalar var. Ben sadece bir bölümünü aldım. En çok artıran şunlar: Kişinin olayı doğrudan yaşa- ması. Yani depremi ya da oradaki çatışmayı yaşaması. Yaşamının tehdit edilmesi, fiziksel kayıp ve yaralamalara yol açması, bunun süreğen olması kasıtlı ve insan eliyle yapılması bunu ve öfkeyi daha da artırıyormuş. Hissedilen korku çaresizlik ve dehşetin aşırı olma- sı. Dramatize olmuş bir toplumun üyesi olması. Akut ve süregen ikincil streslere maruz kalması. En önemlisi de basın ya da yayın yoluyla travmatik durumlara maruz kalması. Ankara Garı’ndaki katliamlarda birçok arkadaşımızın daha sonra görüntülere, fotoğraf- lara bakmak istemediğini gördük. Basın yayın yoluyla yara almasının başka bir travması etkisi olabilir.

İnsani karmaşık durum ve deprem değil sadece olağandışı durum. Olağandışı durum- larda sağlık çalışanlarının yaşadığı başka riskler de var. Yine kulaklarını çınlatalım sevgili Murat Civaner olağandışı durumlarda çalışmış sağlık çalışanlarıyla bir araştır- ma yürütüyor. Yüz yüze görüşmeler yapıyor. Değişik olağandışı durum yaşamış yüz yüze görüşmelerinden iki vakayı aldım ben. Diyor ki, KKKA hastalığı acilde girişlerini yaparken hastalık bulaşıyor bir hekime. Bunu olağandışı kabul edebilir miyiz bilmiyo- rum ama ‘gerekirse aynı şeyi tekrar yaparım’ diyor. ‘Çünkü benim müdahalemle yaşa- ma tutunabilecek birine el uzatmazsam aynaya bakamam’ diyor. ‘Kendi onurumu yok etmiş olurum’. Bu durumda yaşamanın bir anlamı kalmaz. Yani ‘aynı durumu bir daha yaparım diyor’ ama bu tür durumlar özellikle SARS’la ilgili dönemde salgın sırasında çokça tartışılmıştı. Oraya giden sağlık çalışanlarına SARS’ın bulaşması, bir maruziyet olarak… Yine çok yakın zamanda Irak’ta ABD bombardımanında bir hastane hedef olmuştu. Başka bir olağandışı durum olarak. Yine Murat Civaner sağlık, güvenlik ve psikososyal etkilerde diyor ki: “Afet haberini alınca ciddi bir adrenalin yüklenerek başlı-

yoruz hazırlanmaya. O dönemde afet hem psikososyal ilk dönemi böyle bir kavramı kur- tarıcılık isteği de bambaşka bir yere gidiyor. Tüylerimiz diken diken öyle bir enerji için- deyiz. Ama bir düre geçtikten sonra bu kadar istekli ve motiveyken organizasyon bozuk- luğu orada görüyor. Adaletsizlik beni çok öfkelendirdi. Zaman zaman kendi sorumluluk düzeyimi zorlayan bir çaba içerisine neden oldu. Bir dönem sonra o adrenalin duygun ve coşkumun yerini öfke aldı.” Gerçekten de bu olağandışı durumlarda buraya giden özel-

likle gönüllü sağlık çalışanlarında bölgeden ayrılamama, orada bulunma isteği, sürekli orayla yaşama isteğine ilişkin de birçok etken var.

Umutsuz yaşanmaz diye bir cümle kurmak istiyorum. Memleketin olağan günlerini de görebilsek şu başlıklar hiç olmasa… Aslında TTB’de böyle bir kol da olması, olağan du- rumlar... Gördüğümüz kadarıyla bunları daha çok yaşıyoruz ve bu hizmetleri hekimler sağlık çalışanları olarak da daha çok yaşıyor olacağız diye düşünüyorum.