• Sonuç bulunamadı

C. Serahsî’nin Maslahat Anlamında Kullandığı Diğer Kavramlar

8. Hikmet ve Ma‘nâ/ ينعملا و ةمكحلا

Serahsî’nin anlayışında maslahat düşüncesiyle ilgili olan diğer bir kavram da hikmet ve ma‘nâ kavramlarıdır. Hikmet kavramının İslam bilginlerince farklı şekillerde tanımlandığı görülmektedir. Bu tanımlara göre hikmet, eşyaların hakikatını araştıran ilim, aklî kuvvetin şekli, haram ve helâl ilmi, nübüvvet, Hakk’ın kelâmına uyan her söz, boş/faydasız şeyden korunmuş ve anlaşılan sözler, en iyi ilim yoluyla eşyanın en faziletli olanlarını bilmek, ilim, Allah’ın emirleri hakkında düşünmek, isâbet etmek, Allah’ı tanımak ve O’na itaat etmek, Kur’ân ve Sünnet, Allah’ın eşyâları eksiksiz bir şekilde bilmesi ve yaratması, insanın mevcûdâtı bilmesi ve hayırlı işler yapması, adalet, müsamaha, hoşgörü, takva, anlayış, akıl, illet, fayda, maslahat gibi anlamları ifade etmektedir.365

Serahsî’ye gelince, onun hikmet kavramını yukarıdaki aktardığımız anlamlarda kullandığını tespit etmiş bulunmaktayız.366 Fakat bizi ilgilendiren onun hikmet kavramıyla maslahat anlayışı arasındaki bağlantının var olup olmamasıdır. Serahsî’nin anlayışında hikmetle maslahat arasındaki bağlantının varlığı onun bu konuyla ilgili yaptığı açıklamalarla ispatlanabilmektedir. Serahsî, bir şeyin sefeh ve abes derecesinden çıkıp hikmet derecesine yükselmekle fayda niteliğini kazandığını367 ve bir şeyin faydasız olmasının abes olup hikmet anlamıyla bağdaşmadığını savunmaktadır.368 Buna göre faydası olan her şey hikmet olarak değerlendirilebilir.

365 Ferâhîdî, I/343; Râgıb İsfehânî, s. 249; Mecduddîn Ebu’s-Se‘âdât el-Mubârek b. Muhammed b. el-Esîr el-Cezerî (ö. 606/1210) en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs ve’l-Eser, (thk. ‘Alî b. Hasen b. ‘Alî el-Halebî), Dâru İbni’l-Cevzî, Dammâm 1421/1996, s. 223; İbn Manzûr, XII/140; ‘Alî b. Muhammed b. ‘Alî Seyyid Şerîf el-Curcânî (ö. 816/1413), et-Ta‘rîfât, (thk. ‘Adil Enver Hıdr), Dâru’l-Ma‘rife, Beyrût 1428/2007, s. 87-88; Kefevî, el-Kulliyât, s. 382-383; Muhammed ‘Alî et-Tehânevî (ö. 1158/1745), Mevsû‘atu Keşşâfi İstılâhâti’l-Funûn ve’l-‘Ulûm, Mektebetu Lübnân Nâşirûn, Beyrût 1417/1996, s. I/701; Zebîdî, XXXI/512-514; Şertûnî, I/220; Sa‘dî, s. 97; Erdoğan, s. 155.

366 Bkz. Serahsî, Temhîd, I/9, 197, 234; II/64; Serahsî, Şerh, I/143-144.

367 Serahsî, Temhîd, II/143.

368 Serahsî, Temhîd, II/56.

Serahsî, Allah’ın şerî‘at hükümlerini kulların dünya ve âhiret maslahatlarını gerçekleştirmek için vaz ettiğini savunmaktadır.369 Başka bir ifadesinde Serahsî yine şerî‘at maksatlarından bahsederken şerî‘at’ın insanlara yarar sağlama işlevini hikmet olarak adlandırmaktadır.370 Serahsî’ye göre ‘‘Allah’ın söz ve emirleri hikmeti ifade ederler’’371 ve ‘‘Şerî‘at, faydası olmayan konularda hüküm koymaz.’’372 Serahsî’nin bu ifadelerine baktığımızda ona göre şerî‘at’ın vaz edilmesinin hikmetinin kulların maslahatını gerçekleştirmek anlamına geldiği ortaya çıkmaktadır. Demek ki Serahsî’nin anlayışında hikmet kavramı maslahat niteliğini taşıyan bir kavramdır. Dolayısıyla hikmetin, Serahsî’nin maslahat anlayışının bir diğer yönünü oluşturan kavram olduğu açıkça söylenebilir. Nitekim Serahsî’nin hikmet kavramını fayda373 ve zararın giderilmesi374 kavramlarıyla birlikte zikretmesi bunun en açık göstergesidir. Hanefî usûlcülerinden Sadruşşerî‘a (ö. 747/1347)’ın hikmetin maslahat olduğunu ifade etmesi375 hikmet-maslahat ilişkisi yönünde yaptığımız tespitleri destekleme açısından önemlidir.

Ma‘nâ kavramına gelince bazı çağdaş araştırmacıların gözlemledikleri üzere376 ma‘nâ kavramı usûlcüler tarafından mekâsıd, maslahat ve hikmetin ifadesi olarak kullanılagelmiştir.377 ‘Abdulazîz el-Buhârî (ö. 730/1330) ma‘nâ kavramıyla ‘illetin kastedildiğini kaydettikten sonra usûlcülerin bu kavramı benimsemelerinin Hz.

Peygamber’in bir hadisinin içeriğiyle ilgili olduğunu ifade etmektedir.378

369 Serahsî, Temhîd, I/77; II/335.

370 Serahsî, Temhîd, I/80; II/56, 61; (ةدئاف نع ولخي لا ةمكح وه ام يلع عرشلا ينبم و) (ةمكح نع ولخي لا عورشملا نلأ) (ةدئاف نع ولخي لا ميكحلا ملاك نلأ)

371 Serahsî, Temhîd, I/162-163, 322. Serahsî, el-Mebsût, III/10; XXVII/147.

372 Serahsî, el-Mebsût, II/160.

373 Serahsî, Temhîd, I/80; II/56, 61; Serahsî, Şerh, II/247.

374 Serahsî, Temhîd, I/286.

375 Sadruşşerî‘a, II/147-148.

376 Raysûnî, s. 26-28.

377 Örnekler için bkz: Cuveynî, Burhân, II/829-830; Ebu’l-Hasan ‘Alî b. Muhammed b. Huseyn el-Bezdevî (ö. 482/1089), Kenzu’l-Vusûl ilâ Ma‘rifeti’l-Usûl, Mîr Muhammed Kutubhâne, Karaçi (t.y.), s. 4, 19; Gazâlî, el-Mustesfâ, II/263, 281; Gazâlî, Şifâu’l-Galîl, s. 195; Şâtıbî, el-Muvâfekât, II/95, 232 vd.

378 Buhârî ‘Abdulazîz, Keşfu’l-Esrâr, I/23. Burada ‘Abdulazîz Buharî’nin kastettiği hadis şöyledir:

‘Müslümanın kanı ancak üç ma‘nânın birisinin gerçekleşmesiyle helâl olur...’. Hadis için bkz. Buhârî, el-Câmi‘, s. 1701, (K. Diyât, №: 6878).

Serahsî’nin ma‘nâ kavramını zikredilen anlamda kullandığı söylenebilir. Birinci olarak ona göre fıkhın mükemmelleşmesi ancak meşrû‘âtı bilmek, ma‘nâlarıyla birlikte nasslara vâkıf olma suretiyle bu meşrû‘âtı iyi kavramak ve bunları hayatta uygulamakla mümkün olmaktadır.379 Aynı görüşün Bezdevî’nin (ö. 482/ 1089) anlayışında da yer aldığı görülmektedir.380 İkinci olarak ise Serahsî, bizzat kendisinin maslahat olarak isimlendirdiği insan hayatının korunmasının381 Allah tarafından açıklanan hikmet ve ma‘nâ olduğunu ifade etmektedir.382 Diğer taraftan Serahsî’nin ma’nâ kavramını müslümanların menfaatinin bir ifadesi olarak kullandığı görülmektedir.383 Bunlara dayalı olarak Serahsî’nin, ma‘nâ kavramını hikmet, maslahat ve mekâsıdın bir ifadesi olarak kullandığı söylenebilir.

9. Mekasıd/ دصاقملا

Serahsî’nin maslahat ile ilgili kullandığı kavramları ele aldıktan sonra mekâsıd kavramına da yer vermenin uygun olacağını düşünmekteyiz. Meksad (ç. mekâsıd) kavramının yaygın kullanımının, mekâsıd teorisinin kurulması konusunda önceliği ile tanınan Cuveynî – Gazâlî – ‘İzz b. ‘Abdisselâm – Şâtıbî dörtlü köprü ile başladığı kabul edilmiş olsa dahi,384 ondan önceki İslam hukukçularının da meksad kavramını kullandıkları inkar edilemez bir gerçektir.385 Cuveynî ile aynı asırda yaşayan Serahsî’nin de bir çok şer‘î hükmü açıklarken bunlarla gözetilen amaç ve içeriklerini ortaya koymak için mekâsıd, meksûd ve agrâz (amaçlar) gibi kavramları kullandığını

379 Serahsî, Temhîd, I/10.

380 Bezdevî, s. 4.

381 Serahsî, el-Mebsût, X/110.

382 Serahsî, el-Mebsût, XXVI/60, 63. Başka örnek için bkz: Serahsî, el-Mebsût, III/137; X/65; XXVI/63.

383 Serahsî, el-Mebsût, X/65.

384 Raysûnî, s. 31, 41; Pekcan, İslam Hukukunda Gaye Problemi (Zarûriyyât-Hâciyyât-Tahsîniyyât), s. 35, 95; Türcan, s. 46.

385 Bu konuda geniş bilgi ve değerlendirmeler için bkz. Raysûnî, s. 31-37; Pekcan, İslam Hukukunda Gaye Problemi (Zarûriyyât-Hâciyyât-Tahsîniyyât), s. 95-96.

tespit etmiş bulunmaktayız.386 Serahsî’nin bu kavramları maslahat, menfaat, adalet, rıfk; zararın giderilmesi gibi kavramlarla birlikte zikretmesi387 bizi, Serahsî’nin bunlar arasındaki bağlantının varlığına işaret ediyor olduğu düşüncesine sevk etmektedir.

Ayrıca Serahsî’nin, şer‘î hükümlerin kulların maslahatlarını gerçekleştirmek için vaz edildiği yönünde yaptığı açıklamaları388 maslahat-mekâsıd ilişkisini daha belirgin hale getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında Serahsî’nin diğer İslam hukukçuları gibi teorik anlamda geliştirmediği, ama en azından değindiği mekâsıd düşüncesinden de söz edilebilmesi mümkün görülmektedir. Bunun en önemli göstergesini nikah akdi ve Kur’ân-ı Kerîm ile sabit olan cezaî hükümlerle elde edilmesi hedeflenen maslahatlarla ilgili olarak Serahsî’nin yaptığı açıklamaları teşkil etmektedir. Nitekim bunlara daha önce değinmiştik.389 Bunun dışında Serahsî, ezânla namaz vaktinin girmesini bildirmek,390 namazla Allah’a ibâdet etmek ve sevap kazanmak,391 fakirlere mal iletmekle onların ihtiyaçlarını gidermek,392 iftira cezasıyla iffetli olanlardan manevi/moral zararı gidermek,393 hadd cezalarıyla suçu yapmaktan caydırmak ve devleti kötülüklerden temizlemek,394 rehinle malı garanti altına almak,395 şuf‘a hakkıyla kötü komşuluktan doğan maddî ve manevî zararı gidermek396 vb. maslahatların elde edilmesinin hedeflendiğini ifade etmektedir. Klasik Hanefî eserlerinde bunların genellikle ‘‘Esbâbu’ş-Şerâi‘’’ başlığı altında ele alındığı görülmektedir.397

386 Serahsî, Temhîd, I/12, 180, 263; II/292, 336; Serahsî, el-Mebsût, I/132, 134; II/77, 86, 157; III/121, 200; IV/15, 66, 139, 187; 212-213, 224-225; V/30, 60, 79, 102, 109, 127, 157; VI/11; VII/17, 49; VIII/44, 151; IX/7, 31, 50, 56, 57, 71, 74, 101, 114; X/75, 6, 9; XI/202; XII/3, 92; XIII/19, 106, 109, 138, 147;

XIV/16, 95; XV/6, 13, 19, 47, 116, 129; XIX/96, 162; XX/135; XXII/43; XXIII/38, 172; XXIV/11;

XXVI/69, 118, 128; XXVII/157; XXVIII/23, 114.

387 Serahsî, Temhîd, I/180; Serahsî, el-Mebsût, IV/212-213, 224-225; V/30; XV/6, 13, 19, 129; XXVI/69;

XXVIII/14, 23; Serahsî, Şerh, V/25.

393 Serahsî, el-Mebsût, VII/49; IX/56, 74, 101, 114.

394 Serahsî, el-Mebsût, IX/50, 57.

395 Serahsî, el-Mebsût, XI/202; XIII/19, 138.

396 Serahsî, el-Mebsût, V/79; XIV/95.

397 Debûsî, Takvîm, s. 61-66; Bezdevî, s. 145-149; Serahsî, Temhîd, I/100-110; Habbâzî, s. 80-83; Buhârî

‘Abdulazîz, Keşfu’l-Esrâr, II/492-519.

Serahsî’nin hüküm-amaç düşüncesindeki maslahat ve maslahat ile ilgili kullanılan diğer kavramların Hanefîler dışındaki usûlcûler tarafından398 benimsenen el-maslahatu’l-mu‘tebera/ةربتعملا ةحلصملا olarak değerlendirilmesinin yerinde olacağı söylenebilir.

D. Değerlendirme

Tezimizin kavramsal çerçevesinde Serahsî’nin anlayışındaki maslahat kavramını ele almaya çalıştık. İnceleme sonucunda maslahat kavramının genel olarak ‘‘Yarar sağlamak ve zararı gidermek/ةدسفملا أرد و ةعفنملا بلج’’ anlamını ifade ettiği kanaatine vardık. Bu açıdan baktığımızda Serahsî’nin anlayışındaki maslahat kavramının Hanefîler’in dışındaki usûlcülerin tanıttıkları maslahat kavramı ile anlamı açısından bir paralellik arz ettiğini gördük. Serahsî’nin anlayışında maslahat kavramının üç anlamda kullanıldığını tespit etmiş bulunmaktayız. Buna göre Serahsî, maslahat kavramını nasslarda bulunan şer‘î hükümlerin açıklaması, yeni bir hükmün yorumlanmasında dayanılacak huccet, insan ve toplumun genel ihtiyaçlarını belirtmek için kullanmaktadır.

Ayrıca Serahsî’nin ‘‘Yarar sağlamak ve zararı gidermek/ةدسفملا أرد و ةعفنملا بلج’’

anlamını ifade eden maslahat düşüncesinin yönlerini oluşturan fayda, menfaat, rıfk, nazar, hayr, siyâset, ‘umûmu’l-belvâ, hikmet, ma’nâ ve mekâsıd gibi kavramların varlığını tespit etmiş bulunmaktayız. Bu kavramların varlığı Serahsî’nin maslahat düşüncesinin sadece maslahat kavramıyla sınırlı olmadığını göstermektedir. Buna göre söz konusu kavramların Serahsî’nin maslahat anlayışını açıklayıcı nitelikte olduğunu ve aynı düşünceye götüren farklı ‘‘yollar’’ olarak algılanması gerektiği söylenebilir.

Vardığımız bu sonuçları öncelikle Serahsî’nin konuya dair yaptığı açıklamalarla desteklemeye çalıştık.

398 Örneğin bkz. Gazâlî, el-Mustesfâ, I/312-313; İbn Cuzeyy, Takrîbu’l-Vusûl, s. 406-409; Âmidî, IV/394.

II. SERAHSÎ’YE GÖRE MASLAHATIN ÇEŞİTLERİ

Serahsî’nin anlayışındaki maslahat çeşitlerine geçmeden önce Hanefîler’in dışındaki usûlcülerin sınıflandırmaya tabi tuttukları maslahat çeşitlerine göz atmanın yararlı olacağını düşünmekteyiz.

A. Maslahatın Genel Olarak Çeşitleri

Genel olarak İslam hukuk biliminde maslahatın itibâr, kuvvet, kapsam ve gerçekleşme sahası açısından ele alındığı görülmektedir.399

İtibar (Şâri‘in mu‘teber sayıp saymaması) açısından ele alınan maslahatlar mu‘tebera (onaylanan/geçerli), mülgâ (onaylanmayan/geçersiz) ve mürsele (serbest/mutlak) olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır.400 Maslahat-ı mu‘tebera ile Şâri‘in itibâr ettiği (onayladığı) ve nassla belirlediği maslahatlar ifade edilmektedir.401 Genellikle din, hayat, akıl, neseb ve malın korunması bu tür maslahata örnek olarak

399 Maslahat ve mekâsıdın diğer tasnifleri için bkz: İbn ‘Abdisselâm, Muhtasar, s. 120; Şâtıbî, el-Muvâfekât, II/300-304 ve devamı; Şemsuddîn Muhammed b. Hamzâ b. Muhammed er-Rûmî el-Fenârî (ö.

834/1431), Fusûlu’l-Bedâi‘ fî Usûli’ş-Şerâ‘i, (thk. Muhammed Hasen Muhammed Hasen İsmâ‘îl), Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, Beyrût 1427/2006, II/346, 421; Şelebî, Ta‘lîlu’l-Ahkâm, s. 281; Halîfe Bâ Bekr el-Hasen, Felsefetu Mekâsıdi’t-Teşrî‘ fi’l-Fıkhi’l-İslâmî, Mektebetu Vehbe, Kâhira 1421/2000, s. 27-28;

Nurûddîn b. Muhtâr el-Hâdimî, el-İctihâdu’l-Mekâsıdî, Vizâretu’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, Katar 1419/1998, I/53-56; Muhammed Sa‘d b. Ahmed b. Mes‘ûd el-Yûbî, Mekâsıdu’ş-Şerî‘ati’l-İslâmiyye ve

‘Alâkatuhâ bi’l-Edilleti’ş-Şer‘iyye, Dâru’l-Hicre li’n-Neşr ve’t-Tevzî‘, Riyâd 1418/1998, s. 351-383;

Yemîne Sâ‘id el-Bus‘âdî, Mekâsıdu’ş-Şerî‘a ve Eseruhâ fi’l-Cem‘ ve’t-Tercîh beyne’n-Nusûs, Dâru İbni Hazm, Beyrût 1428/2007, s. 58-61; Muhammed Nur, Re’yu’l-Usûliyyîn, I/169-171.

400 Gazâlî, el-Mustesfâ, I/312; Râzî, el-Mahsûl, VI/162-163; Âmidî, III/246-249, IV/394-395; İbn Kudâme, Ravda, I/478-479; Şihâbuddîn Ebû ‘Abbâs Ahmed b. İdrîs el-Karâfî (ö. 684/1285), Şerhu Tenkîhi’l-Fusûl, s. 350; Karâfî, ez-Zahîra, (thk. Komisyon), Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrût 1994, I/128-129; İbn Cuzeyy, Takrîbu’l-Vusûl, 406-409; Şâtıbî, el-İ‘tisâm, II/609-611; Zerkeşî, V/215; VI/76; Ebu’l-Vefâ Ebû İshâk Burhânuddîn İbrâhîm b. ‘Alî b. Muhammed b. Ferhûn el-Ceyyânî el-Medenî (ö.

799/1397), Tebsıratu’l-Hukkâm fî Usûli’l-Akdıye ve Menâhici’l-Ahkâm, Dâru ‘Âlemi’l-Kutub, Riyâd 1423/2003, II/126; Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Hasen b. Emîri’l-Hâcc el-Halebî (ö.

879/1474), et-Takrîr ve’t-Tahbîr, Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, Beyrût 1419/1999, III/28, 363; Muhammed Emîn Emîr Bâdişâh (ö. 972/1564), Teysîru’t-Tahrîr, Matba‘atu Mustafâ el-Bâbî el-Halebî ve Evlâdih, Mısır 1351/1932, IV/171; Dede Efendi İbrâhîm b. Yahyâ Halîfe (ö. 973/1565), es-Siyâsetu’ş-Şer‘iyye, (thk. Fuâd ‘Abdulmun‘im), Muessesetu Şebâbi’l-Câmi‘a, İskenderiyye (t.y.), s. 84; Muhammed Yahyâ b.

Muhammed el-Muhtâr b. et-Tâlib el-Velâtî (ö. 1330/1911), Îsâlu’s-Sâlik ilâ Usûli’l-İmâm Mâlik, (thk.

Yâsir ‘Uceyl en-Neşemî), Mektebetu’l-Me‘ârifi’l-Muttahide, Kuveyt 1427/2006; s.296; Şelebî, Usûlu’l-Fıkhi’l-İslâmî fi’l-Mukaddimeti’t-Ta‘rîfiyye bi’l-Usûl ve Edilleti’l-Ahkâm ve Kavâ‘idi’l-İstinbât, Dâru’n-Nehdati’l-‘Arabiyye, Beyrût 1986, s. 285-288; Şelebî, Ta‘lîlu’l-Ahkâm, s. 281-282/ Zekiyyuddîn Şa‘bân, Usûlu’l-Fıkhi’l-İslâmî, Metâbi‘u Dâri’l-Kutub, Beyrût 1391/1971, s. 159-162.

401 Gazâlî, el-Mustesfâ, I/312-313; Âmidî, III/249; Velâtî, s. 296; ‘Abdulvehhâb Hallâf (1888-1956), Mesâdiru’t-Teşrî‘i’l-İslâmi fî mâ lâ nassa fîh, Dâru’l-Kalem, Kuveyt 1414/1993, s. 87; ‘Anbekî, s. 263.

gösterilmektedir.402 Maslahat-ı mülgâ ile Şâri‘in itibar etmediği (onaylamadığı) ve geçersizliğini nassla belirlediği maslahatlar ifade edilmektedir. Mâlikî İslam hukukçularından Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî’nin (ö. 234/845) Ramazan ayının gündüzünde kendi hanımıyla cinsel ilişkide bulunan Endülüs hümükdârına keffâret olarak peşpeşe iki ay oruç tutması gerektiği şeklindeki fetvâsı403 bu tür maslahata örnektir. Çünkü bu fetvâda gözetilen maslahat nassa aykırıdır.404 Şâtıbî’nin ifade ettiğine göre İslam bilginleri, Ramazan ayında bu suçu işleyen kimse zengin ise ilk önce köle azad etme405 gerekliliğine dair görüşbirliğinde bulunmaktadırlar.406 Maslahat-ı mürsele ise Şâri‘in geçerlilik veya gerçersizliğini belirtmediği maslahat çeşidini oluşturmaktadır.407 Kur’ân-ı Kerîm’in toplanması, içki içen kimsenin cezası olarak seksen değnek vurulmasının belirlenmesi, sanatkârların tazminât ödemeleri, devletin ihtiyacı durumunda ek vergilerin toplanması, tek kişiyi öldüren grubun tamamına ölüm cezasının uygulanması, dîvânların oluşturulması, cuma günü ilk ezânın okunması buna örnek olarak gösterilmektedir.408

402 Gazâlî, el-Mustesfâ, I/312-313; Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed et-Tusî el-Gazâlî (ö.

505/1111), Şifâu’l-Galîl, (thk. Hamd el-Kubeysî), Matba‘atu’l-İrşâd, Bağdât 1390/1981, s. 160; İbn Kudâme, Ravda, I/479-481; Şâtıbî, el-Muvâfekât, II/20; Velâtî, s. 296.

403 Cuveynî’nin bu konudaki değerlendirmeler için bkz. İmâmu’l-Harameyn Ebu’l-Me‘âlî ‘Abdulmelik b.

‘Abdillâh el-Cuveynî (ö. 478/1085), el-Gıyâsî: Gıyâsu’l-Umem fi’l-Tiyâsi’z-Zulem, (thk. ‘Abdulazîm ed-Dîb), Dâru’l-Minhâc, Beyrût 1432/2011, s. 354-356 (m. 326-328).

404 Gazâlî, el-Mustesfâ, I/312; Râzî, el-Mahsûl, VI/162-163; Şâtıbî, el-İ‘tisâm, II/610; Zerkeşî, V/215;

Bûtî, s. 234.

405 Muslim,s. 495, (K. Sıyâm, No: 1111).

406 Şâtıbî, el-İ‘tisâm, II/610.

407 Gazâlî, el-Mustesfâ, I/312.

408 Karâfî, Şerhu Tenkîhi’l-Fusûl, s. 351; Şâtıbî, el-İ‘tisâm, II/607-627; Şâtıbî, el-Muvâfekât, III/283; İbn Ferhûn, II/126; İbn Emîri’l-Hâcc, III/363; Bûtî, s. 230.

Kuvveti bakımından da maslahatlar zarûriyyât, hâciyyât409 ve tahsîniyyât olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır.410 Zarûriyyât düzeyinde olan maslahatlar, olmazsa olmaz değerleri oluşturmaktadır. Bunlar insanın dünya ve ahiret hayatının kendisine bağlı olduğu maslahatlardır. Din, can, akıl, neseb ve malın korunması zarûriyyât maslahatlarını oluşturmaktadır.411 Hâciyyât düzeyinde olan maslahatlar, zarûriyyât düzeyine ulaşmayan fakat insanların ihtiyaçlarıyla ilgili olan maslahatları oluşturmaktadır.412 Bunlar kolaylaştırıcı nitelik taşımaktadır. Şer‘î ruhsatlar, kırâd, icâre, selem, kasâme gibi akitlerin meşrû‘iyeti buna örnektir.413 Tahsîniyyât düzeyinde olan maslahatlar ise zarûriyyât ve hâciyyât seviyesine ulaşmayan fakat güzel ahlakla ilgili olan maslahatları oluşturmaktadır.414 Kirden temizlenmek, güzel giyinmek, nâfile kapsamına giren ibâdetleri yerine getirmek, yeme içme konusunda ahlak kurallarına riayet etmek buna örnektir.415

Kapsamı bakımından da maslahatlar genel ve özel olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.416 Genel maslahatları (maslahat-ı ‘âmme/ةماعلا ةحلصم ) tüm toplumu لا ilgilendiren ihtiyaç ve maslahatlar oluşturmaktadır. Özel maslahatları (maslahat-ı

409 İslam hukuk metıdolojisinde hacete dayanan maslahat/mekâsıdın tahsîniyyât kavramı ile ifade edilmesi yerleşik hale gelirken Hanefî usûlcüsü Sirâcuddîn el-Gaznevî’nin bu konuda maslahî (يحلصم) kavramının kullanılmasını tercih ettiği görülmektedir. Nitekim o münâsib vasıfların kısımlarını anlatırken bunların zarûrî, maslahaî ve tahsînî olmak üzere üç kısma ayrıldığını ifade eder. Bu durum bize, onun anlayışında hâcet ve maslahat kavramlarının eşanlamlı olarak değerlendirildiği şeklindeki sonuca varmamıza imkan tanımaktadır. Detaylı bilgi için bkz. Gaznevî, vr. 232a.

410 Cuveynî, el-Burhân, II/923-925 (m. 901-903); Gazâlî, el-Mustesfâ, I/313; Râzî, el-Mahsûl, V/159-161;

İbn Kudâme, Ravda, I/479-481; Âmidi, el-İhkâm, III/240-241; İbnu’l-Hâcib Ebû ‘Amr ‘Usmân b. ‘Umar b. Ebî Bekr (ö. 646/1248), Muhtasaru Munteha’s-Sûl ve’l-Emel fî ‘İlmeyi’l-Usûl ve’l-Cedel, (thk. Nezîr Hamâdû), Dâru İbni ‘Affân, Beyrût 1427/2006, II/1089-1097; İbn ‘Abdisselâm, el-Muhtasar, s. 116-117;

s. 631; Karâfî, ez-Zahîra, I/127-128; Ahmed b. ‘Alî b. Tagleb b. Sâ‘âtî (ö. 694/1294), Nihâyetu’l-Vusûl ilâ ‘İlmi’l-Usûl, Matba‘atu Câmi‘ati’l-Ummi’l-Kurâ, Mekke 1418/1997, II/631; İbn Cuzeyy, Takrîbu’l-Vusûl, s. 413-414; Sadruşşerî‘a, II/148; Gaznevî, vr. 232b; Şâtıbî, el-Muvâfekât, II/17; Zerkeşî, V/208-213; Molla Fenârî, II/346, 421-422; İbnu’l-Humâm, et-Tahrîr, s. 433-434; İbn Emîri’l-Hâcc, III/183-185;

Leknevî, II/311-312; Tâhir Muhammed b. ‘Âşûr (ö. 1393/1973), Mekâsıdu’ş-Şerî‘ati’l-İslâmiyye, (thk.

Muhammed Tâhir el-Meysâvî), Dâru’n-Nefâis, ‘Ammân 1421/2001, s. 300; Şelebî, Ta‘lîlu’l-Ahkâm, s.

282-283.

411 Gazâlî, el-Mustesfâ, I/313; Karâfî, ez-Zahîra, I/127; Sadruşşerî‘a, II/147; Şâtıbî, el-Muvâfekât, I/31;

II/17-20; Leknevî, II/311.

412 Cuveynî, el-Burhân, II/924 (m. 902); Gazâlî, el-Mustesfâ, I/314; Râzî, el-Mahsûl, V/159-161; Karâfî, ez-Zahîra, I/127; Sadruşşerî‘a, II/147; Leknevî, II/312.

413 Şâtıbî, el-Muvâfekât, II/21-22; Leknevî, II/312.

414 Cuveynî, el-Burhân, II/924-925 (m. 903); Gazâlî, el-Mustesfâ, I/314; Râzî, el-Mahsûl, V/159-161;

Karâfî, ez-Zahîra, I/127-128; Sadruşşerî‘a, II/147; Şâtıbî, el-Muvâfekât, II/22-23; Leknevî, II/312.

415 Sadruşşerî‘a, II/147; Şâtıbî, el-Muvâfekât, II/22-23.

416 Gazâlî, Şifâu’l-Galîl, s. 210; Şâtıbî, el-İ‘tisâm, II/617; Şâtıbî, el-Muvâfekât, III/57, 89, 92; V/187; İbn

‘Âşûr, s. 300.

hâssa/ةصاخلا ةحلصملا) ise bir kişi veya bir grupla ilgili olan maslahatlar oluşturmaktadır.417 Bu sınıflandırmada Gazâlî’nin ‘‘çoğunluğun maslahatları’’

şeklindeki ayrımı dikkat çekicidir.418

Gerçekleşme alanı bakımından ise maslahatlar dünyevî ve uhrevî olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.419 İmanlı olmak, ibâdet etmek, yasaklananlardan kaçınmak, âhirette mükâfatlandırılmak, Allah’ın rızasını kazanmak vd. uhrevî; yemek, içmek giyinmek ve evlenmek ise dünyevî maslahatları oluşturmaktadır.420

B. Serahsî’ye Göre Maslahat Çeşitleri

Serahsî’nin maslahat ve onun hakkında kullandığı diğer kavramları inceledikten sonra onun bu maslahatları nasıl sınıflandırdığına değinmek gerekmektedir. Hemen kaydetmek gerekir ki Serahsî’nin anlayışında maslahatlar itibar ve kuvvet bakımından tasnife tabi tutulmamaktadır. Ancak Serahsî’nin İslam hukukçuları tarafından ele alınan zarûriyyât düşüncesine benzer görüşleri bulunduğu görülmektedir. Serahsî’nin bu görüşleri onun ifadesiyle sınırlı olan dünyanın devam etmesi/sürmesiyle (رودقملا ءاقبلا) ilgilidir. Nitekim ona göre dünya hayatının varlığı yeme-içme, evlenme, mal kazanma ve muamelât kapsamına giren her hükmün içerdiği maslahatların bulunmasına bağlanmıştır ve bunların terki asla caiz değildir. Çünkü bunların terk edilmesi halinde dünya yıkılmaya yönelecektir.421 Ayrıca Serahsî insan hayatının ancak şu dört maslahatın bir araya gelmesiyle mümkün olduğunu ifade etmektedir: Yeme, içme, giyinme ve barınma. Bunların her birini Serahsî âyete dayandırarak açıklamaktadır.422 Serahsî’nin usûl anlayışında mekâsıd merkezli düşüncede hakim olan ve kolaylaştırıcı

417 İbn ‘Âşûr, s. 279-280.

418 Gazâlî, Şifâ’l-Galîl, s. 210.

419 Râzî, el-Mahsûl, IV/114; Şâtıbî, el-İ‘tisâm, I/61-62.

420 İbn ‘Abdisselâm, el-Muhtasar, s. 117-120 vb; Şâtıbî, el-İ‘tisâm, I/62.

421 Serahsî, Temhîd, I/109; Serahsî, el-Mebsût, IV/193, XXX/251.

422 Serahsî, el-Mebsût, XXX/264.

mahiyetinde değerlendirilen ‘‘Hâciyyât’’ kavramına423 ise rastlanmamaktadır. Fakat klasik düşüncede yer alan ‘‘Ruhsat’’ kavramının ‘‘Hâciyyât’’ kavramıyla aynı anlamı taşıdığı söylenebilir. Zira her iki kavramın tanımında kolaylaştırma anlamının merkezde yer aldığı aşikârdır.424 Buna dayalı olarak Serahsî’nin anlayışında ruhsat kavramının kolaylaştırma anlamını taşıyan hâciyyât düşüncesini de kapsar mâhiyette olduğu söylenebilir.

Sonuç olarak Serahsî’nin anlayışında maslahatlar mâhiyeti, gerçekleşme sahası, kapsam ve yapısı bakımından ele alınıp dört kısma ayrıldığı görülmektedir.

1. Serahsî’ye Göre Maslahatın Mahiyeti Bakımından Çeşitleri

Serahsî’nin maslahat ve maslahat hakkında kullandığı diğer kavramların içeriğine baktığımızda bunların ‘‘Yarar sağlama ve zararı giderme/ أرد و ةعفنملا بلج ةدسفملا’’ anlamı üzerinde birleştiğini daha önce zikretmiştik.425 Buna dayalı olarak Serahsî’nin anlayışında bulunan maslahat düşüncesinin mahiyetinin iki temel unsurdan oluştuğu kanaatine varmaktayız: Birincisi ‘‘Kullara yarar sağlamak’’ ve ikincisi

‘‘Kullardan zararı gidermek’’tir.426 Serahsî şer’î hükümlerin kullara yönelik maslahatları içermesi olgusunu ‘ةغلابلا ةمكحلا’ (Büyük Hikmet) olarak adlandırmaktadır.427

Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu iki anlam konusunda İslam hukukçularının ihtilaf etmedikleri görülmektedir. Bu bağlamda ‘‘Mefsedetlerin giderilmesi yararların elde edilmesinden daha önemlidir’’ şeklindeki Mecelle’nin 30. maddesinde428 de maslahatın içeriğine vurgu yapıldığını görmekteyiz.

423 Bkz. Halîfe Bâ Bekr, s. 16-17.

424 Curcânî, s. 103.

425 Bkz. Tez metni, s. 77.

426 Bkz: Serahsî, Temhîd, I/123.

427 Serahsî, Temhîd, II/56.

428 Komisyon, Mecelletu’l-Ahkâmi’l-‘Adliyye, el-Matba‘atu’l-‘Usmâniyye, Kostantıniyye 1305, s. 14.

2. Serahsî’ye Göre Maslahatın Gerçekleşme Sahası Bakımından Çeşitleri

Serahsî’ye göre gerçekleşme sahası bakımından maslahatlar dünyevî veya uhrevî olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.429 Serahsî’nin maslahatları bu açıdan ayırması onun:

‘‘Dünya veya ahirette kullara yönelik yararların gerçekleşmesi için...’’430 şeklindeki ifadesinden anlaşılmaktadır. Serahsî, maslahat ve mekâsıd teorisinin geliştirilmesine önemli katkı sağlayan İslam hukukçuları gibi dünya ve âhirette elde edilecek olan maslahatları ayrıntılı bir şekilde ele almamaktadır. Bununla birlikte onun bu konuda bazı açıklamalarda bulunduğu görülmektedir. Serahsî’nin açıklamalarına göre Allah’a ibadet için yaratılan insanın431 bu dünyada elde edeceği en büyük maslahatı ilâhî

‘‘Dünya veya ahirette kullara yönelik yararların gerçekleşmesi için...’’430 şeklindeki ifadesinden anlaşılmaktadır. Serahsî, maslahat ve mekâsıd teorisinin geliştirilmesine önemli katkı sağlayan İslam hukukçuları gibi dünya ve âhirette elde edilecek olan maslahatları ayrıntılı bir şekilde ele almamaktadır. Bununla birlikte onun bu konuda bazı açıklamalarda bulunduğu görülmektedir. Serahsî’nin açıklamalarına göre Allah’a ibadet için yaratılan insanın431 bu dünyada elde edeceği en büyük maslahatı ilâhî