• Sonuç bulunamadı

2 Şeybânî’nin eserlerindeki uslüp ve mühteva ile Serahsî’nin eserlerindeki üslüpve muhteva arasındaki farklılıkla ilgili değerlendirmeler için bkz. Osman Taştan, ‘‘İctihad Sorunu Üzerine Bir Literatür İncelemesi’’, İslâmiyât, Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara 1998, Sayı 3, s. 83.

F. KONU İLE İLGİLİ KAYNAKLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Tez konusunun araştırılmasında İmam Serahsî’nin ‘‘el-Mebsût’’ ve ‘‘Temhîdu’l-Fusûl fi’l-Usûl’’ adlı eserleri esas kaynaklarımızı oluşturmaktadır. Bununla birlikte maslahat ilkesinin uygunlanmasına en elverişli olduğunu düşündüğümüz alan Devletler Hukuku olduğundan Serahsî’nin, Şeybânî’nin ‘‘es-Siyeru’l-Kebîr’’ adlı eserine yazdırdığı şerhte yer alan görüşlerinden yararlanabilmemiz için müellifimizin ‘‘Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr’’ adlı eserine de başvurduk. Bunun dışında Serahsî’nin yine Şeybânî’nin

‘‘Ziyâdâtu’z-Ziyâdât’’ adlı eserinin şerhi olan ‘‘en-Nuket’’ adlı eseri de başvurduğumuz kaynaklar arasındadır. Serahsî’nin bir Hanefî İslam hukukçusu olduğunu dikkate alarak kendisinden önceki Hanefî usûlcülerinin görüşlerinden etkilenip etkilenmediğini merak ettiğimizden Cessâs’ın (ö. 370/981) ‘‘el-Fusûl fi’l-Usûl’’ ve Debûsî’nin (ö. 430/1039)

‘‘Takvîmu’l-Edille’’ adlı eserlerine başvurduk.

Serahsî’nin ‘‘el-Mebsût’’ adlı eserinin yararlandığımız baskısında hata ve eksikliklerin var olduğu bilinmektedir. Bu hata ve eksiklik Serahsî’nin bu eserinin Türkçe’ye çevirilmesi esnasında Mustafa Cevat Akşit tarafından tespit edilmiş ve

‘‘İmam Serahsî’nin Kitâbu’l-Mebsût Adlı Eserinin Uluslararası Kaynak Baskılarında Yer Alan Eksik Metinler ve Baskı Hataları’’3 adlı makalesinde izah edilmiştir.

Serahsî’nin ‘‘el-Mebsût’’ adlı eserinin tamamını okuma esnasında zikri geçen makaleyi de okuduk.

Daha önce de zikrettiğimiz gibi maslahat ve mekâsıd konuları genellikle Hanefîler’in dışındaki mezhep usûlcüleri tarafından ele alındığı için bu mezheplere ait kaynaklar araştırmamızın ilgi alanına girmektedir. Bu bağlamda Mâlikîler’den Bâcî’nin (ö. 474/1081) ‘‘İhkâmu’l-Fusûl fî Ahkâmi’l-Usûl’’, Karâfî’nin (ö. 684/1285) Şerhu Tenkîhi’l-Fusûl fi’htisâri’l-Mahsûl fi’l-Usûl’’ ve ‘‘Nefâisu’l-Usûl fî Şerhi’l-Mahsûl’’,

3 Bkz. Mustafa Cevat Akşit, ‘‘İmam Serahsî’nin Kitâbu’l-Mebsût Adlı Eserinin Uluslararası Kaynak Baskılarında Yer Alan Eksik Metinler ve Baskı Hataları’’, Şemsü’l-Eimme Serahsi, (tsh. Ömer Çetinkaya), DİBY, Ankara 2013, ss. 185-240.

Şâtıbî’nin (ö. 790/1388) ‘‘Muvâfekât’’ ve ‘‘İ‘tisâm’’ eserleri; Şâfi‘îler’den Şâşî el-Kaffâl’ın (ö. 365/975) ‘‘Mehâsinu’ş-Şerî‘a fi Furû‘i’ş-Şâfi‘iyye: Kitâb fi Mekâsıdi’ş-Şerî‘a,’’, Cuveynî’nin (ö. 478/1085) ‘‘el-Burhân fî Usûli’l-Fıkh’’, Gazâlî’nin (ö.

505/1111) ‘‘el-Mustesfâ min ‘İlmi’l-Usûl’’ ve ‘‘Şifâu’l-Galîl’’, Râzî’nin (ö. 606/1209)

‘‘el-Mahsûl fî ‘Ilmi Usûli’l-Fıkh’’, el-‘İzz b. ‘Abdisselâm’ın (ö. 660/1262) ‘‘Kavâ‘ıdu’l-Ahkâm fi Mesâlihi’l-Enâm’’, Zencânî’nin (ö. 656/1258) ‘‘Tahrîcu’l-Furû‘ ‘ala’l-Usûl’’

eserleri ve Hanbelîler’den Tûfî’nin (ö. 716/1316) ‘‘Risâle fî Ri‘âyeti’l-Maslaha’’, İbn Teymiyye’nin (ö. 768/1366) ‘‘el-Fetâvâ el-Kubrâ’’, İbnu’l-Kayyim’in (ö. 751/1350)

‘‘İ‘lâmu’l-Muvakkı‘în ‘an Rabbi’l-‘Âlamîn’’ ve Murdâvî’nin (ö. 885/1480) ‘‘et-Tahbîr Şerhu’t-Tahrîr fî Usûli’l-Fıkh’’ eserlerine başvurduk. Kaynakça bakımından araştırmamızı bu dört Sunnî mezhebin görüşleriyle sınırladığımızı belirtmek isteriz.

Bununla birlikte araştırmamızda yeri geldikçe Zâhirîler’den İbn Hazm (ö. 456/1064) ile Mu‘tezileler’den Ebu’l-Huseyn el-Basrî’nin (ö. 436/1044) görüşlerine yer verdik.

Hanefîler’in dışındaki İslam hukukçularının görüşleri üzerinde odaklanan maslahat ve mekâsıd konusunda yapılan çağdaş araştırmalarda, Hanefî olmakla birlikte karma/memzûc yöntemle kaleme alan Hanefî İslam hukukçularının görüşlerine yer verildiği görülmektedir. Nitekim maslahat ve mekâsıd konusuna dair yapılan ve bizim de yararlandığımız çağdaş araştırmalar arasında İbn ‘Âşûr’un (ö. 1393/1973)

‘‘Mekâsıdu’ş-Şerî‘ati’l-İslâmiyye’’; Muhammed Şenkîtî’nin (ö. 1393/1973) ‘‘el-Maslahatu’l-Mürsele’’; ‘Allâl el-Fâsî’nin (ö. 1394/1974) ‘‘Mekâsıdu’ş-Şerî‘ati’l-İslâmiyye ve Mekârimuhâ’’; Yûsuf ‘Âlim’in (ö. 1397/1977) ‘‘el-Mekâsıdu’l-‘Âmme li’ş-Şerî‘ati’l-İslâmiyye’’; Mustafâ Zeyd’in (ö. 1398/1977) ‘‘el-Maslaha fi’t-Teşrî‘i’l-İslâmî ve Necmuddîn et-Tûfî’’; Mustafâ Şelebî’nin (ö. 1418/1997) ‘‘Ta‘lîlu’l-Ahkâm’’;

Ramazan el-Bûtî’nin (ö. 1433/2013) ‘‘Davâbitu’l-Maslaha fi’ş-Şerî‘ati’l-İslâmiyye’’;

Huseyn Hâmid’in ‘‘Nazariyyetu’l-Maslaha fi’l-Fıkhi’l-İslâmî’’; ‘Anbekî’nin ‘‘Eseru’l-Maslaha fî Teşrî‘i’l-Ahkâm beyne’n-Nizâmeyni’l-İslâmî ve’l-İngilîzî’’; Bâ Bekr

Halîfe’nin ‘‘Felsefetu Mekâsıdi’t-Teşrî‘ fi’l-Fıkhi’l-İslâmî’’; Raysûnî’nin

‘‘Nazariyyetu’l-Mekâsıd ‘ınde’l-İmâmi’ş-Şâtıbî’’; Muhammed Yûbî’nin ‘‘Mekâsıdu’ş-Şerî‘ati’l-İslâmiyye ve ‘Alâkatuhâ bi’l-Edilleti’ş-Şer‘iyye’’ ve Muhammed Nûr’un

‘‘Re’yu’l-Usûliyyîn fi’l-Mesâlihi’l-Mürsele ve’l-İstihsân min haysu’l-Hucciyye’’ adlı eserlerini zikretmemiz mümkündür. Türkiye’de ise bu konuda yapılan başlıca araştırmalar şunlardır: Abdulkadir Şener ‘‘İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyâs, İstihsân ve İstıslâh’’; Talip Türcan ‘‘İslam Hukuk Biliminde Norm-Amaç İlişkisi’’;

Ahmet Ünsal ‘‘İslam Hukukunda Fayda İlkesi’’; Ali Pekcan ‘‘İslam Hukukunda Gaye Problemi (Zarûriyyât-Hâciyyât-Tahsîniyyât)’’;Abdurrahman Haçkalı ‘‘İslam Hukuk Tarihinde Gayeci İçtihat Metodunun Gelişimi’’; Ertuğrul Boynukalın ‘‘İslam Hukukunda Gaye Problemi’’; Sâmire Hasanova ‘‘Modernleşme Sürecinde İslam Hukukunda Maslahat Tartışmaları’’. Ayrıca bu konu ile ilgili makale düzeyinde yapılan araştırmalardan da gerek ön okuma esnasında gerek tezimizin yazılım aşamasında yararlandık.

Türkiye’de yapılan çalışmaların bir kısmı genel olarak İslam hukuk bilimindeki maslahat düşüncesi üzerinde odaklanmakla birlikte Hanefîler’in bu konudaki görüşlerine de yer vermektedir. Sadece Hanefîler’in maslahat anlayışını konu edinen araştırmalar arasında şu anda değerli dostum SaidAli Kudaynetov tarafından yapılmakta olan ‘‘İmam Ebû Yûsuf’un İstihsân, Maslahat ve Örf Anlayışı’’ adlı doktora tezi dışında Şükrü Şahin Dügencili’nin ‘‘Ali Haydar Efendi’nin ‘Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm’ Adlı eserinde Makâsıd ve Maslahat’’ adlı Yüksek Lisans tezi ve Fatih Avcı’ın ‘‘Mevsılî’nin el-İhtiyâr’ında Maslahat Düşüncesi’’ adlı Yüksek Lisans tezleri bulunmaktadır. Şükrü Şahin Dügenceli tezinde Ali Haydar Efendi’nin Mecelle’ye yaptığı şerhinde genel hukuk kuralları bağlamında maslahat ve mekâsıd konusuna dair görüşlerini incelemektedir. Fatih Avcı ise tezinde genellikle Hanefîler dışındaki İslam hukukçuları tarafından geliştirilen maslahat-mekâsıd teorisini çerçeve

edinerek/esas alarak Mevsılî’nin el-İhtiyârı’ndaki meseleleri irdelemekte ve söz konusu teori temelinde kurduğu tezinin içeriğinde el-İhtiyâr’da bulunan ilgili örnekleri bolca vermektedir.

II. SERAHSÎ’NİN HAYATI

Tezimizin konusunu oluşturan büyük Hanefî İslam hukukçusu Serahsî’nin hayatının, ister kendi eserlerinde isterse tabakat eserlerinde kaydedilen bilgiler çerçevesinde birçok araştırmacı tarafından ayrıntılı olarak incelenmiş olduğunu ‘‘Giriş’’

kısmında belirtmiştik. Bununla birlikte biz, tezimizin Giriş kısmında Serahsî’nin hayatını anlatan bir alt başlığa yer vermeyi uygun görmekteyiz.

A. Serahsî’nin Adı ve Nisbeti

Serahsî’nin tam adı eserlerinde kaydedildiğine göre4 Ebû Bekir Muhammed b.

Ebî Sehl [b. Ebi’l-Fadl]5 Şemsüleimme es-Serahsî’dir. Bazı tabakat eserlerinde Serahsî’nin şeceresi6 ‘‘Muhammed b. Ahmed b. Ebî Sehl’’ şeklinde geçse de Muhammed Hamidullâh’ın (1908-2002) tespitlerine göre bu yanlıştır. Ayrıca Hamidullâh, İbn Fadlillâh el-‘Umarî (ö. 749/1349)’nin eserinde Serahsî’nin adının

‘‘Hasan b. Ahmed’’ şeklindeki kaydının7 yanlış ve muhtemelen müstensih hatası olduğunu belirtmektedir.8

‘Abdulhayy el-Leknevî (ö. 1303/1886), hayatı hakkında detaylı bilgi bulunmayan Serahsî’nin dünyaya geliş tarihini 400/1010 senesi olarak kaydetmektedir.9 Keykavus zamanında yaşayan ve insanları korkutma ile tanınan bir insan tarafından inşa edilen ve Horasan bölgesindeki (bugunkü Türkmenistan-İran sınırında) Nîsâbûr ile

4 Bkz. Ebû Bekr Muhammed b. Ebî Sehl es-Serahsî (ö. 490/1097), Kitâbu’l-Mebsût, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrût 1409/1989, I/2 vd; Serahsî, Temhîdu’l-Fusûl fi’l-Usûl, (thk. Ebu’l-Vefâ el-Efgânî), Dâru’l-Kitâbi’l-‘Arabî, Haydarâbâd 1372, I/9; Serahsî, Şerhu Kitâbi’s-Siyeri’l-Kebîr, (thk. Ebû Abdillah Muhammed Hasan), Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, Beyrût 1997/1417, I/3;

5 Serahsî, el-Mebsût, XI/2.

6 Bkz. 21. dipnot.

7 Bkz. Şihâbuddîn İbn Fadlillâh Ahmed b. Yahyâ el-‘Umarî (ö. 749/1349), Mesâliku’l-Ebsâr fî Memâliki’l-Emsâr, (thk. Kâmil Süleymân el-Cebûrî), Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, Beyrût 2010, VI/80.

8 Muhammed Hamidullâh (1908-2002), ‘‘Serahsî, Şemsüleimme’’, TDV İslam Ansiklopedisi (DİA), TDVY, İstanbul 2009, XXXVI/544.

9 'Abdulhayy b. 'Abdilhalîm el-Leknevî (ö. 1303/1886), Şerhu’l-Hidâye, (thr. Ne’îm EşrafNûr Ahmed), İdâretu’l-Kur’ân ve’l-‘Ulûmi’l-İslâmiyye, Pakistan 1417/1996, I/37. Muhammed Hamidullâh’ın tespitine göre Serahsî’nin aynı senede doğduğuna dair Fakir Muhammed Cehlemî de bilgi vermektedir. Bkz.

Hamidullâh, ‘‘Serahsî, Şemsüleimme’’, XXXVI/544.

Merv şehirleri arasında bulunan ‘‘Serahs’’10 adındaki eski bir köyde11 doğduğu için12 ‘‘Serahsî’’ nisbesiyle meşhur olan müellifimizin, on yaşındayken(414/1014) Bagdat’a ticaret amaçlı giden babasına refakat ettiği zikredilmektedir.13

B. Serahsî’nin Etnik Kimliği

Serahsî’nin etnik/soy anlamda Türk veya Fars soyundan geldiği ile ilgili tabakât eserlerinde herhangi bir bilgiye rastlayamadık. Bununla birlikte Hamidullâh, Serahsî’nin Buhâra’da eğitim görmesi, sonra orada ders vermesi, eserlerini Özkent hapishanesinde yazdırması ve hayatının son yıllarını Mergînân’da geçirmesi gibi hususlarının müellifimizin Karahanlılar Devleti âlimleri arasında yer aldığını gösterdiğini belirtmektedir. Hamidullâh, Serahsî’nin eserlerinde yalnız Arapça kullanması dışında, bazı fıkhî meselelerini izah etmek için diğer Orta Asya fakihleri gibi arada bir Arapça terimlerinin Farsça karşılıklarını verdiğine dayanarak müellifimizin İranlı olduğunu göstermeyeceği kanaatindedir. Zira o dönemde Farsça, şehirlerde aydınların kullandığı iki dilden biriydi. Ayrıca Hamidullâh, Serahsî’nin birçok defa bulûğ çağı vb. meseleler münasebetiyle Türkler’den bahsetmesi hususuna dayanarak müellifimizin İranlı olmaktan ziyade Türk olarak kabul edilmesinin daha uygun

10 Bkz. Kuraşî’nin ifade ettiğine göre bu bölge adının ‘‘Serahs’’ olarak telaffuz edilmesi en meşhurdur.

Bkz. Muhyiddîn Ebû Muhammed ‘Abdulkâdir b. Muhammed Kuraşî Hanefî (ö. 775/1373), el-Cevâhiru’l-Mudıyye fî Tabakâti’l-Hanefiyye, Matba‘atu Meclisi Dâireti’l-Me‘ârifi’l-‘Usmâniyye, Haydarâbâd 1332/1913, II/315; ayrıca bkz. 'Abdulhayy b. 'Abdilhalîm Leknevî (ö. 1303/1886), el-Fevâidu’l-Behiyye fî Terâcimi’l-Hanefiyye, Matba‘atu’s-Sa‘âde, Mısır 1324/1905, s. 158.

11 Ebû Sa'd ‘Abdulkerîm b Muhammed b Mansûr et-Temîmî es-Sem‘ânî (ö. 562/11 66), el-Ensâb, (tsh.

‘Abdurrahmân b. Yahyâ el-Mu‘allimî el-Yemânî), Matba‘atu Dâirati’l-Me‘arifi’l-‘Usmâniyye, Haydarâbâd, VII/117; Sem‘ânî’nin ifade ettiğine göre ‘‘Serhas’’ adlandırması ‘‘Surhas’’ olarak da telaffuz edilmektedir; Şihâbuddîn Ebû ‘Abdillâh Yâkût b. ‘Abdillâh el-Hamevî er-Rumî el-Bagdâdî (ö.

626/1229), el-Mu‘cemu’l-Buldân, Dâru Sâdir, Beyrût 1397/1977, III/208. Hamevî ‘‘Serahs’’

adlandırmasının ‘‘Serhas’’ ve ‘‘Serahas’’ olarak okunduğunu fakat birinci şıkkının daha yaygın olduğunu belirtmektedir.

12 Kuraşî, II/315; Ömer NasuhiBilmen (1882-1971), Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1967, I/456; Hayruddîn ez-Ziriklî (1893-1976), el-A‘lâm, Dâru’l-‘İlm li’l-Melâyîn, Beyrût 1423/2002, V/315; Muhammed Hamidullâh (1908-2002), ‘‘Serahsî’nin Devletler Umumi Hukukundaki Hissesi’’ (çev. Salih Tuğ), 900. Ölüm Yıldönümü Münasebetiyle Büyük İslam Hukukçusu Şemsu’l-E’imme es-Serahsî Armağanı, AÜİFY, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1965, LXIII/16.

13 ‘Abdulhayy Leknevî, Şerhu’l-Hidâye, I/37; Muhammed Hamidullâh, ‘‘Serahsî’nin Devletler Umûmi Hukukundaki Hissesi’’, LXIII/16.

olacağını ifade etmektedir.14 Hamidullah’ın, Serahsî’nin Karahanlılar Devleti âlimlerinden olduğu15 ve onun Farsça kelimelerini kullanmasının İranlı olduğunu göstermeyeceği ile ilgili görüşü kabul edilmekle beraber müellifimizin Türkler’den bahsetmesine dayanarak onun Türk soyundan gelmesi ikna edici gelmemektedir. Zira Serahsî’nin sadece Türkler’den değil, Hind ve Sind halklarından bahsettiği inkar edilemez bir gerçektir.16 Fakat buna dayanarak Serahsî’nin Hind ve Sind soyundan geldiğini kimse söylememektedir. Serahsî’nin, hayatının önemli bir kısmını Orta Asya Türkleri arasında geçirmiş olmasından kültürel anlamda Türkler’den sayılması muhtemeldir. Fakat etnik/soy anlamda Serahsî’nin İranlı olduğu görülmektedir. Bunun en önemli kanıtlarından birini Serahsî’nin İran bölgesinde doğmuş olmasının dışında onun Farsça ile ilgili ifadeleri oluşturmaktadır. Serahsî, ‘‘el-Mebsût’’ adlı eserinin talâk bahsinde Farsça olan ‘‘هتسه/heste (ayrı, salık, bâin)’’, ‘‘هتسه ينز زا/ez zeni heste (hanımlıktan ayrılmış, salınmış)’’, ‘‘تمتسهب/behestemet (seni saldım, ayırdım)’’, ‘‘ ينز زا تمتسهب/ez zeni behestemet (ben seni hanımlıktan ayırdım)’’ şeklindeki kelimelerinin hangi anlamı ifade ettiği ile ilgili Hanefî imamlarının tartışması bağlamında Farsça’yı kendine nispet etmektedir:

‘‘...Fakat biz deriz ki: Biz kendi dilimizi onlardan daha iyi bilmekteyiz. Gerçekte bize göre/bizim dilimizde bu kelime ister talâka niyet etsin ister niyet etmesin veya ister üç

14 Hamidullâh, ‘‘Serahsî, Şemsüleimme’’, DİA, XXXVI/544. Hamidullâh’ın bu görüşünü benimseyenler arasında Adbullah Yıldız, Abdullah Karaman ve Ahmet Ünsal gibi isimleri zikretmek mümkündür. Bkz.

Abdullah Yıldız, Büyük Türk-İslam Hukuk Bilgini İmam Serahsî’nin Hayatı ve Sünnet Anlayışı, Şanlıurfa 2001, s. 10-11; Abdullah Kahraman, ‘‘İmam Serahsî’nin Hayatı ve Helal Kazanca Dair Bazı Görüşleri’’, Şemsü’l-Eimme Serahsi, (tsh. Ömer Çetinkaya), DİBY, Ankara 2013, s. 29; Ahmet Ünsal, ‘‘İmam Serahsî’nin Hayatı ve Eserleri’’, Ош Мамлекеттик Университети ТЕОЛОГИЯ ФАКУЛЬТЕТИНИН ИЛИМИЙ ЖУРАНЛЫ (Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlmi Jurnali), 12-саны, Oş 2007, s. 91.

15 Serahsî’nin Karahanlılar döneminde yaşaması bunun en açık kanıtlarındandır. Bkz. Ahmet Zeki Velidi Togan (1890-1970), Karahanlılar, Ders Notları, (b.y.) 1966-1967, s. 70-71; Yusuf Ziya Kavakçı, XI. ve XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde Mavara’ al-Nahr İslam Hukukçuları, Sevinç Matbaası, Ankara 1976, s. 56-58.

16 Bkz. Serahsî, el-Mebsût, V/69; X/27; Serahsî, Şerh, II/119.

talâka niyet etsin ister etmesin bir adet ric‘î talâkı ifade etmektedir. Çünkü bu söz dilimizde, Arap dilindeki talâk gibi boşamada sarih/açık bir sözdür’’17

Serahsî’nin Farsça’yı kendisine nispet etmesi dikkate alınırsa onun etnik anlamda İranlı soyundan gelmiş olma ihtimali kuvvetlenmektedir.

17 Serahsî, el-Mebsût, VI/144. مل وأ قلاطلا يون ءاوس ةيعجر ةقيلطت اندنع ظفللا اذهب عقاولا و مهنم انتغلب فرعأ نحن لوقن انكل و برعلا ناسل يف قلاطلا ةلزنمب حيرص انناسل يف ظفللا اذه نلا وني مل وأ ثلاثلا يون وأ وني

C. Serahsî’nin Hocaları ve İlmî Kimliği

İbn Kemâl (ö. 940/1534) tarafından Ebû Hanîfe (ö. 150/767), Ebû Yûsuf (ö.

182/798), Şeybânî gibi Hanefî mezhebi imamlarının bulunduğu tabakanın sonraki

‘‘meselede müctehid’’ şeklinde adlandırılan üçüncü tabakada bulunan Ebû Bekr el-Hassâf (ö. 261/875), Ebû Ca‘fer et-Tahâvî (ö. 321/933), Ebu’l-Hasen el-Kerhî (ö.

340/952), Şemsüleimme el-Halvânî (ö. 452/1060),18 Fahrulislâm el-Bezdevî (ö.

482/1089) ve Fahruddîn Kâdîhân (ö. 592/1196) gibi âlimlerle eşit olarak yer aldığı ifade edilen19 Serahsî, zikri geçen Halvânî, Şemsülislâm ‘Alî es-Sa‘dî (ö. 461/1069), Ebû Hafz ‘Umar b. Mansûr el-Bezzâr– bu üç âlimden Serahsî bizzat kendisi bahsetmektedir20 – ve Ebû Bekir el-Vâsıtî gibi o dönem âlimlerinden ilim tahsil etmiştir.21 Serahsî’nin, bir âlim olarak yetişmesinde Halvânî’nin büyük rol oynadığı kuşkusuzdur. Nitekim tabakât yazarlarının belirtiklerine göre zekasıyla parlayan Serahsî

18 Halvânî’nin adı bazı tabakat eserlerinde ‘‘Halvâî’’ olarak geçmektedir. Bkz. Şemsuddîn Muhammed b.

Ahmed b. ‘Usmân ez-Zehebî (ö. 748/1348), Târîhu’l-İslâm ve Vefeyâtu’l-Meşâhîr ve’l-A‘lâm, (thk.

‘Umar ‘Abdusselâm Tedmurî), Dâru’l-Kitâbi’l-‘Arabî, Beyrût 1415/1994, XXX/398.

19 Şemsuddîn Ahmed b. Kemâl [Kemalpaşazade] (ö. 940/1534), Tabakâtu’l-Hanefiyye, (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Genel Koleksiyonu), vr. 49b.

20 Serahsî, Şerh, I/5.

21 'Umarî, VI/80; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXX/398; Kuraşî, II/28;Mecduddîn Muhammed b. Ya‘kûb el-Fîrûzâbâdî (ö. 817/1436), el-Mirkâtu’l-Vefiyye fî Tabakâti’l-Hanefiyye, (dijital ortamda elyazma:

http://www.alukah.net/library/0/87980/), vr. 70a, 102a; Ebu’l-Fidâ Zeynuddîn Kâsim b. Kutlûbugâ (ö.

879/1474), Tâcu’t-Terâcim, (thk. Muhammed Ramadân Yûsuf), Dâru’l-Kalem, Beyrût 1413/1996, s. 234;

İbn Kemâl, vr. 64b; Ahmed b. Mustafâ Tâşköprîzâde (ö. 968/1560), Miftâhu’s-Sa‘âde ve Misbâhu’s-Siyâde fî Mevdû‘âti’l-‘Ulûm, Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, Beyrût 1405/1985, II/165-166; ‘Alâuddîn ‘Alî b.

Emrillâh el-Humeydî İbnu’l-Hinnâî/Kınâlîzâde (ö. 979/1572), Tabakâtu’l-Hanefiyye, (thk. Muhyî Hilâl Serhân), Matba‘atu Dîvâni’l-Vakfi’s-Sunnî, Bagdâd 1426/2005, II/67-68, 77., Bu eseri tahkik eden es-Serhân, yaptığı bir araştırmasında, Ahmet Neyle tarafından neşredilen ve Tâşköprîzâde’ye nispet edilen

‘‘Tabakâtu’l-Hanefiyye’’ adlı eserin aslında Kınâlîzâde’ye ait olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle biz zikri geçen eserin yazarı olarak Kınâlîzâde’yi göstermeyi uygun gördük. Söz konusu araştırma için bkz. Muhyî Hilâl es-Serhân, ‘‘Tashîhu Hata Kebîr: Kitâbu Tabakâti’l-Fukahâi’l-Mensûb ilâ Tâşköprîzâde huve libni’l-Hinnâî’’, el-Mevrid: Mecelle Turâsiyye Fasliyye, S: 3-4, Dâru’l-Câhiz, Bagdâd 1981, X/483-497; Mahmûd b Süleymân el-Kefevî (ö. 990/1582), Ketâibu A‘lâmi’l-Ahyâr min Fukahâi Mezhebi’n-Nu‘mâni’l-Muhtâr, (dijital ortamda elyazma: http://www.alukah.net/library/0/110864/), vr. 153a; Ebu’l-Hasen Nûruddîn ‘Alî b. Sultân Muhammed el-Kârî el-Herevî (ö. 1014/1605), el-Esmâru’l-Ceniyye fî Esmâi’l-Hanefiyye, (thk. ‘Abdulmuhsin ‘Abdullâh Ahmed) Merkezu’l-Buhûs ve’d-Dirâsâti’l-İslâmiyye, Bagdâd 1430/2009, II/567; Mustafâ b. ‘Abdillâh Kâtib Çelebî Hâcî Halîfe (ö. 1067/1657), Keşfu’z-Zunûn

‘an Esâmi’l-Kutub ve’l-Funûn, (tsh. Şerefettin Yaltkaya), Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-‘Arabî,Beyrût 1941, II/1925; ‘Abdulhayy Leknevî, el-Fevâid, s. 158; Carl Brockelmann (1868-1956), Târîhu’l-Edebi’l-‘Arab, (çev. ‘Abdulhalîm en-Neccâr), Dâru’l-Me‘ârif, Kâhira 1959, VI/290; Komisyon, Mevsû‘atu Tabakâti’l-Fukahâ, (İşf. Ca‘fer es-Sebhânî), Dâru’l-Edvâ, Beyrût 1420/1999, V/265; Tâşköprîzâde, Serahsî’nin hocaları arasında el-Hasîrî’yi zikretmektedir (bkz. Tâşköprîzâde, II/166). Fakat el-Hasîrî’nin aslında Serahsî’nin öğrencisi olduğu dikkate alınırsa Taşköprîzâde’nin eserindeki bu bilginin müstensih hatası olduğu söylenebilir.

hep hocası Halvânî’nin yanında bulunmuş ve hocasının vefatından sonra onun

‘‘Şemsü’l-Eimme/İmamların Güneşi’’ şeklindeki lakabını tevarüs ederek ilmi anlamda yerine geçmiş ve o dönemin ileri gelen âlimleri arasında yer almıştır. Böylelikle eser telif etmeye ve çağdaş âlimlerle (akrân) munâzara etmeye başlayan Serahsî’nin adı şöhret kazanmıştır.22 Serahsî’nin meselede müctehid tabakasında yer alması dışında kaynaklarda onun ‘‘نونفلا باحصا رابكلا ةمئلاا لوحفلا دحا/büyük imamlardan birisi’’,

‘‘ماما/imâm’’ ‘‘ةملاع/[âllâme] büyük âlim’’, ‘‘ةجح/[huccet]’’, ‘‘ملكتم/[mütekellim] kelâm bilgini’’, ‘‘هيقف/[fakîh] fıkıh bilgini’’, ‘يلوصا/[usûlî] fıkıh usûlü bilgini’’,

‘‘رظانم/[munâzır] cedel ilmi bilgini’’ şeklindeki sıfatlarla anılması23 onun ilmî derecesini vurgulamaktadır.

D. Serahsî’nin Öğrencileri

Tabakât eserlerinin verdiği bilgi doğrultusunda Serahsî’nin öğrencileri arasında Ebû Bekir Muhammed b. İbrâhîm el-Hasîrî; el-Mebsût’u yazıya geçiren Serahsî’nin son öğrencisi24 Ebû ‘Amr ‘Usmân b. ‘Alî b. Muhammed el-Bîkendî; ‘‘el-Hidâye’’ yazarı Mergînânî’nin anne tarafından dedesi olan Ebû Hafs ‘Umar b. Habîb; Şemsüleimme el-Buhârî; es-Sadru’l-Mâzî olarak bilinen ve es-Sadru’ş-Şehîd’in babası olan Burhânuddîn

‘Abdulazîz b. ‘Umar b. Mâze; Kâdıhân’ın dedesi Şemsüleimme Mahmûd b. ‘Abdilazîz Uzcendî; Mes‘ûd b. Hasen b. Huseyn Kuşânî; Ruknuddîn Mes‘ûd b. el-Hasen25 ve Şemsüleimme Ebu’l-Fadl Bekir b. Muhammed b. ‘Alî el-Ensârî el-Câbirî ez-Zerencerî26 gibi isimleri zikretmek mümkündür.

22 ‘Umarî, VI/80; Kuraşî, II/28; İbn Kemâl, vr. 64b; Kınâlîzâde, II/74; ‘Abdulhayy Leknevî, el-Fevâid, s.

158.

23 Kuraşî, II/28; İbn Kemâl, vr. 63a, 64b; Kınâlîzâde, II/74; Tâşköprîzâde, II/166; ‘Abdulhayy Leknevî, el-Fevâid, s. 158.

24 Kefevî, Ketâib, vr. 154a; ‘Abdulhayy Leknevî, el-Fevâid, s. 158.

25 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXXV/329-330; Kuraşî, II/29; Fîrûzâbâdî, el-Mirkât, vr. 102a; İbn Kutlûbugâ, s. 234; İbn Kemâl, v. 64b; Kınâlîzâde, II/86, 92-98; Kefevî, Ketâib, vr. 153a; Komisyon, Mevsû‘atu Tabakâti’l-Fukahâ, V/265-266.

26 Ebû ‘Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. ‘Usmân ez-Zehebî (ö. 748/1348), el-‘İber fî Haberi men Gaber, (thk. Ebû Hâcir Muhammed es-Sa‘îd b. Besyûnî Zeglûl), Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, Beyrût 1405/1985, II/399; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXXV/329-330; XLV/392.

E. Serahsî’nin Eserleri

Serahsî’nin, yetiştirdiği öğrencileri dışında kaleme aldığı eserlerinin onun ilmi kişiliğinin önemli bir göstergesi olduğu kuşkusuzdur. Serahsî, kendisini bir müellif olarak hapis ve hapis sonrası dönemde göstermektedir. Serahsî’nin, hayatının en zor bir dönemini geçirdiği hapishanede zor şartlar altında kendisini, Hanefî mezhebinde uzman ve derin ilme sahip olan bir âlim olarak dünyaya tanıtan önemli ve büyük hacimli birkaç eserini öğrencilerine yazdırdığını görmekteyiz.

1. Kitâbu’l-Mebsût.27 Serahsî’nin hapisteyken Hanefî mezhebinin temel fıkıh konularına dair kaleme aldığı en önemli eseridir. Serahsî, bu eserinin önsözünde kendisini bu kitabı yazdırmaya teşvik eden sebep olarak zamanında bazı öğrencilerin Fıkıh öğrenmekten çekinmiş olduklarını göstermiştir. Serahsî, bazı öğrencilerin Fıkıh öğrenmekten çekinmelerinin şu üç sebebe dayandığını belirtmektedir: Birinci sebep, öğrencilerin gayret eksikliğidir. Bu nedenle onlar aslında çok geniş olan meselelerin hilâfiyât olanlarıyla yetinmişlerdir. İkincisi, Fıkıh bilimi için hiçbir faydası olmayan varsayımların (ةيدرطلا تاكنلا) bazı hocalar tarfından uzun uzun ele alınmasıdır. Üçüncüsü, bazı mutekellimin âlimlerinin fıkhın manalarını açıklama konusunda felsefî kelimeleri uzun uzun zikretmeleri ve bunları fıkıh terimleriyle karıştırmalarıdır. Öte yandan Serahsî el-Mebsût’u yazdırma sebeplerinden birini onun hapiste olduğu dönemde yalnızlığını gidermek için yardımda bulunan yakın arkadaşlarının kendilerine yazdırma konusundaki talebinin oluşturduğunu ifade etmektedir.28

27 'Umarî, VI/80; Kuraşî, II/28; Fîrûzâbâdî, el-Mirkât, vr. 102a; İbn Kutlûbugâ, s. 234; İbn Kemâl, vr. 63a, 64b; Tâşköprîzâde, II/165; Kınâlîzâde, II/74; Kefevî, Ketâib, vr. 153a; ‘Alî el-Kârî, el-Esmâru’l-Ceniyye, II/566; Kâtib Çelebî, II/1580; ‘Abdulhayy Leknevî, el-Fevâid, s. 158; Bağdatlı İsmail Paşa (1839-1920), Hediyyetu’l-‘Ârifîn: Esmâu’l-Muellifîn ve Âsâru’l-Musannıfîn, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-‘Arabî, Beyrût 1955, II/76; Brockelmann, VI/291; Bilmen, I/456; Ebu’l-Vefâ el-Efgânî (ö. 1395/1974), Usûlu’s-Serahsî:

Mukaddime, Dâru’l-Kitâbi’l-‘Arabî, Haydarâbâd 1372, I/7; Ziriklî, V/315; ‘Umar Ridâ Kehhâle, Mu‘cemu’l-Muellifîn: Terâcimu Musannıfi’l-Kutubi’l-‘Arabiyye, Dâru’l-Müsennâ ve Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-‘Arabî, Beyrût (t.y.), VIII/267-268; Komisyon, Mevsû‘atu Tabakâti’l-Fukahâ, V/266;

Brockelmann, Serahsî’nin el-Mebsût’un yazdırmasını hapiste başlayıp Fergâna’da tamamladığını belirtmekteyse de (bkz. Brockelmann, VI/291) bu husus Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr adlı eseri için geçerlidir.

28 Serahsî, el-Mebsût, I/4.

Serahsî’nin hapis hayatını detaylı bir şekilde inceleyen araştırmacıların, Serahsî’nin eserlerinde yer alan bilgilere dayanarak onun el-Mebsût’u yaklaşık 13 yıl içerisinde yazdırdığıneticesine vardıkları görülmektedir.29 Bu sürenin aslını el-Mebsût’ta hicri 466 ile et-Temhîd’de hicri 479 yıllarının zikredilmesi oluşturmaktadır.30 Serahsî’nin el-Mebsût adlı eserinin, aslında el-Hâkim eş-Şehîd el-Mervezî tarafından Şeybânî’nin eserlerinin özeti olan ‘‘el-Muhtasaru’l-Kâfî’’ adlı eserinin açıklaması31

Serahsî’nin hapis hayatını detaylı bir şekilde inceleyen araştırmacıların, Serahsî’nin eserlerinde yer alan bilgilere dayanarak onun el-Mebsût’u yaklaşık 13 yıl içerisinde yazdırdığıneticesine vardıkları görülmektedir.29 Bu sürenin aslını el-Mebsût’ta hicri 466 ile et-Temhîd’de hicri 479 yıllarının zikredilmesi oluşturmaktadır.30 Serahsî’nin el-Mebsût adlı eserinin, aslında el-Hâkim eş-Şehîd el-Mervezî tarafından Şeybânî’nin eserlerinin özeti olan ‘‘el-Muhtasaru’l-Kâfî’’ adlı eserinin açıklaması31