• Sonuç bulunamadı

B. PANOPTİZM

2. Panoptikon

Teknik mutasyona dâhil ve günümüzdeki manasıyla hapsetmeye ilham olan Panoptikon dönemin meşhur ıslahatçılarından olan Bentham kardeşlerin projesidir.

Hemen altını çizmek icap eder ki panoptikon bir ekonomik proje olarak ve ilk önce meşhur ıslahatçımız Jeremy Bentham’ın kardeşi Samuel’in fikri olarak ortaya çıkmıştır.

Söz konusu projenin mucitleri böylece ilk olarak bu mimari tasarımı “suçlular”ın kapatıldığı değil, işçilerin teftiş edildiği mekânlar olarak ortaya atmışlardır. Samuel bir gemi işçisiyken, iş bulamadığı için Rusya’ya geçmiştir. Prens Potemkin’in yakın zamanda temellük ettiği arazide bir tersane inşa etmeye çalıştığı sırada “itaatsiz serfler”

ve “açgözlü ayak takımı”yla işleri idare edemeyeceğini gözlemleyerek bir proje üzerinde çalışmaya başlar. Ağabeyi de bu projeyi canı gönülden desteklemektedir. Bentham kardeşler Potemkin arazilerini satınca ve Rusya savaşa girince bu projeyi Çarlık Rusyası’nda hayata geçirememiş olsalar da başka yer, zamanlar ve şekillerde panoptikon hayatımızda olacaktır.395

Kısaca izah etmek gerekirse: Yapının merkezinde her tarafı görebilen bir kule ve onun etrafını saran hücreler bulunur. Tüm hücreler simetrik biçimde yan yana ve tam bir yuvarlak teşkil edecek şekilde dizilir. Her bir hücrede bir içeri bir dışarı bakan pencereler mevcuttur ve bu sayede dışarıdan gelen ışık hücreyi boydan boya keser. Zifiri karanlık zindanlardan farklı olarak, panoptikonda hücre aydınlatılır ve görünürlük esastır.

Zindanla panoptikon hücresinin illaki müşterek bir tarafı vardır, nihayetinde ikisi de

394 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 257.

395 LINEBAUGH, s. 429, 454; Catherine Pease WATKIN, “Bentham’ın ‘Panoptikon’u ve Dumont’un

‘Panoptique’i”, Panoptikon- Gözün İktidarı, Haz. Barış ÇOBAN- Zeynep ÖZARSLAN, Su Yay., İstanbul, 2008, s. 119.

115 kuşatmak ister. Ancak panoptikonda bu kuşatmayı görünürlük sağlamaktadır, yani görünürlük bir tuzaktır.396

Bu yapıda tek bir görevli personel tüm hücrelerin üzerinde tahakküm kurabilmektedir. Bu kuşkusuz gözetimle gelen iktidardır; panoptikon, gösterinin yerini alan gözetimin açık göstergesidir.397 Ezcümle, bu tasarımın ehemmiyeti mekânın biçimlendirici tesiriyle alakalıdır ve panoptikon iktidar kurmayla gözetleme arasındaki sıkı ilişkinin bir göstergesi olarak tezahür etmiştir.

“Özgürlüğü” ele aldığı kitabının ilk bölümünü Zygmunt Bauman panoptikona tahsis etmiştir. Bauman’a göre panoptik yapıya konulan bir mahkûm, o saatten sonra sadece ve sadece muktedirlerin maksadıyla tanımlanır ve bütünüyle nesne derekesindedir.

Bir başka ifadeyle kapatılanın iradesinden bahsedilemez, bu iradenin yerine teftiş edenin/tahakküm kuranın, yani panoptik yapıda merkezde ve yukarıdaki kulede duranın (ya da durduğu düşünülenin) iradesi ikame olmuştur. Zira mahkûmun iradesi güvenilmez ve işe yaramazdır. O olsa olsa yola sokulması, üzerinde çalışılması icap eden bir nesnedir.

Murad edilen nihayetinde kullanılması engellene engellene bu iradenin bertaraf olması, mahkûmun seçim yapma, kendi kendini, hayatını kontrol etme ehliyetini külliyen yitirmesidir. Kuşkusuz burada gözetim esas meseledir.398

Haliyle bu gözetim anlayışı tam hedefine uygun olarak tek taraflıdır; teftiş eden/gözetleyen kapatılan kişileri görebilirken, diğerleri ne onu ne yan hücredeki kişiyi görebilir ve intizam ve bireyin bilgi nesnesi haline getirilişi tam bu görülme ve fakat görmeme ikiliğinde tezahür etmektedir. Ayrıca herhangi bir iletişimin özneliğinden tamamen ihraç edilmiş kapatılanlar teorik olarak her zaman gözetlendiklerinin farkında olmalarına rağmen, anda bunun gerçekleşip gerçekleşmediğinden emin değillerdir. Bir

396 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 200; FOUCAULT, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 224.

397 Zygmunt BAUMAN, Küreselleşme- Toplumsal Sonuçları (Çev. Abdullah YILMAZ), Ayrıntı Yay., İstanbul 2014, s. 61; tiyatro sahnesi panoptikon mukayesesi için bkz. AGTAŞ, s. 235.

398 Zygmunt BAUMAN, Özgürlük (Çev. Kübra EREN), Ayrıntı Yay., İstanbul, 2016, s. 20, 21, 25.

116 başka deyişle görünürlüğün kendisi daimi değilken (belki de daimiyken), tesiri daimidir.

İktidar bu etki sebebiyle esasen gözleyene değil, gözetlenene emanet edilmiştir. Teftiş edenin orada olup olmadığından bihaber kişi otomatik olarak her zaman teftiş ediliyormuş gibi hareket eder; ya görevli oradaysa, ya o an sana bakılıyorsa?399 Tam kendisinin yargıcı da celladı da olan“modern özne”ye/“protezli tanrı”ya göre bir iş.

“Panoptikon görme/görülme çiftini birbirinden ayırmak için bir makinadır:

Periferik halkada, kişi tamamen, asla görmeksizin görülmektedir; merkezî kulede, kişi asla görünmeden her şeyi görmektedir.”400 Haliyle merkezî kuledeki kişi mahkûma dair her şeyi bilirken, ters tarafta duran mkişi hiçbir şey bilmemektedir. Bir başka ifadeyle görmek ve görmemek ister istemez bilmek ve bilmemek karşıtlığına/bilgi asimetrisine tekabül etmektedir. Bunun bizi ulaştırdığı yer –yine ister istemez- özgür olan ve olmayan karşıtlığıdır.401

Panoptikon, iktidar kurmayla gözetleme arasındaki sıkı ilişkinin ve mekânın biçimlendirici etkisinin göstergeleri olarak tezahür etmektedir. Üstelik buradaki iktidarın zuhur edişi gayet ekonomiktir, yeter ki ayrımlar yapılsın ve boşluklar kâfi derecede düzenlensin. Bolca zincire, ağır kilitli kapılara ya da demir parmaklıklara lüzum yoktur.

Nihayetinde birey, mesela mahpus iktidarın baskısına dair sorumluluğu bizzat üzerine almıştır ve kendisi kendisinin itaatinin esasıdır. Haliyle çok sayıda araç gerece ve personele disiplini sağlamak için lüzum kalmamıştır. Bir başka ifadeyle çok az sayıda insanla bir hayli fazla sayıda “insan” idare edilebilir.402

399 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 200, 201; benzer belirlemeler için bkz. Barış ÇOBAN, “Özne ve İktidar İlişkisinin Sorgulanması”, İFD, S. 13, 2012, s. 538; SAYGILI, Kutsal Canavar Devlet, s. 120, 121; KESKİN, “Büyük Kapatılma”, s. 18; SAYGILI, “Mikro- İktidarın Bir Fiziği Hapishane”, s. 189, 190; LINEBAUGH, s. 428.

400 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 201, 202.

401 BAUMAN, Özgürlük, s. 25, 26, 27.

402 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 202, 206; BAUMAN, Özgürlük, s. 24, 25.

117 Panoptikonun tek esprisi tek taraflı ve genelleşmiş gözetim olanağı açığa çıkarması değildir. Dikkat edilirse, kapatılan kişi tek tip, yan yana hücrelerde eşitlenirken bir yandan da tek bir kişiden, yani teftiş edenden/muktedir olandan farklılaşmaktadır. Bir kişi hariç, herkesin aynı olması bireysel özelliklerin hiçleştirilmesi manasına gelmektedir.

Yani panoptikon çeşitliliğe karşı bir silahtır.403 Panoptikon mantığını “tecrit ve gözetleme” olarak formüle etmek mümkündür ve bunların sonuçları da tek tipleşme/yabancılaşma ve hiyerarşik farklılaşmadır.404

Foucault’nun belirttiği üzere burada bahsi geçen bir siyasal teknoloji figürüdür.

Haliyle icap eden her yerde, yani her nerede ne zaman çok sayıda insana yaptırılacak görev ve/veya dayatılacak muayyen bir davranış biçimi varsa orada panoptikonun mantığını devreye sokmak mümkün ve işlevsel olacaktır. Panoptikon her işleve entegre olup, iktidarın icrasının destekçisi olmaya, bu bahisle artı- iktidar ve artı- üretim arası doğru orantıyı kurmaya ehildir.405 “Panoptikon bir nevi iktidar labarotuvarı olarak faaliyette bulunmaktadır”406 ve hatta “iktidarın sınırsız denetim hayalinin ürünüdür”.407 Her yerde her vakit müessir olabilir, zira üzerinde tahakküm kurulmuş olanın taaa içindedir. En azından murad edilen budur.

Bir siyasal teknoloji figürü olarak hayata sirayet etmesinin yanı sıra Bentham kardeşlerin panoptikon tasarımına son derece yakın tesisler inşa edilmiştir. Hapishane gibi kapatılma yerleri bu noktada elbette en önde gelenlerdir. Kapitalizmin ihtiyaç duyduğu disiplin, hapishane gibi müesseseler vasıtasıyla yaygınlaşarak, var olabilmiştir.408 Haliyle panoptik mantık, en çok hapishane ve benzerlerinde kendine yer bulacaktır. Foucault da bu noktada doğrudan hapishaneleri işaret etmiştir:

403 BAUMAN, Küreselleşme, s. 60; LINEBAUGH, s. 428.

404 ERGÜDEN, s. 70.

405 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 205, 206.

406 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 204.

407 Cem KAPTANOĞLU, “Panopticon’dan F Tipine Tecrit”, Birikim, S. 136, İstanbul, 2000, s. 33.

408 SAYGILI, Kutsal Canavar Devlet, s. 123.

118

“Panoptikon teması – defaten teftiş ve gözlem, güvenlik ve bilgi, bireyselleştirme ve bütünleştirme, tecrit ve şeffaflık- en imtiyazlı gerçekleşme mevkiini hapishanede bulmuştur. İktidar tatbikatının elle tutulur formları olarak panoptik usüller, en azından onların daha az yoğunlaşmış biçimleri, ziyadesiyle yaygınlaşmışlarsa da Benthamın Ütopyası’nın tam olarak maddi bir biçimde açığa çıkması hakiki olarak sadece hapishane kurumlarında olmuştur. 1830’larda, Panoptikon çoğu hapishane projesinin mimarı programına dönüşmüştür.”409

Panoptikon bahsi Prens Potemkin’in fabrikasıyla açılmıştı. Charlie Chaplin’in çelik fabrikasıyla bitirilebilir. Kapitalist modernitenin ve onun iktidar anlayışının anıldığı her an izleyenlerin aklına gelmesi muhtemel olan “Modern Times”410 filminde Chaplin bir fabrika işçisini canlandırmakta ve vida sıkma işi yapmaktadır. İşçiler fabrika içerisine dağılmış, seri üretim bantlarında işlerini yaparken, fabrika müdürü kameradan işçileri zaman zaman izlemektedir. Müdürün ne zaman izleyeceğini işçiler asla bilemezler, her an izleyebilir ya da bütün gün bakmayabilir. Bunun kararı müdüre kalmıştır. Bu son derece “işlevsel” gözetleme sisteminde hangi üretim bandında iş yavaşlamışsa oraya müdahale edilmekte, böylece üretimin hep daha fazla olması için “icap eden” gayret sarf edilmektedir. Hatta Chaplin’in canlandırdığı işçi zaten giriş çıkış saatinin kaydedildiği tuvalete girdiğinde dahi karşısına birden müdür çıkabilmektedir. Zaten filmin ilk kısımlarındaki sahnelerde aşikâr kılındığı gibi bu üretim ve gözetleme biçimiyle icra edilmek istenen işçileri öyle bir noktaya getirmektir ki; işçiler otomatikleşsin, bedenleri adeta bir robota dönüşsün, yani müdür ve onun sürekli “çalış” diyen sesi işçilerin artık bedenine dâhil olsun. İşte “modern zamanlar” ve onun meşhur panoptikonu.

409 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 249.

410 Modern Times, Yönetmen: Charles CHAPLİN, Oyuncular: Charles CHAPLİN- Paulette GODDARD- Henry BERGMAN, ABD, 1936.

410 ARISTOTLE, “Politics”, 1253b.

119