• Sonuç bulunamadı

C. ŞİDDET TEKELİ VE CEZALANDIRMANIN TARİHSELLİĞİ

1. Şovalye Yerine Kral

36 aradaki mesafe kapanmış olmaz ve yine varılan yer “öznellik”tir.115 “O halde hukuk birilerinin hukukudur, iktidar bastırır, bastırılan geri döner, tarih de mücadele ile bastırma arasındaki bir gerilimde cereyan eder.”116

Tabii hukukçu pozitivist yaklaşımlar arası ihtilaf bakımından da benzer bir nihayete ulaşılmaktadır. “Hukuku herkese uyan ‘bir’ adalet idesiyle, değişmez olduğu ileri sürülen değerlerle ilişkilendiren ve bunların sağlanmasını hukukun amacına dönüştüren tabii hukukçu tanımları, iradeci pozitivizmin düzenin korunmasını hukuka emanet eden, hukukta kaosun panzehirini bulan yararcı tanımları izlemişti.”117 Her ne kadar tabii hukukçular akabinde pozitivistlere karşı yoğun bir taarruz başlatmış olsa da iradecilik konusunda esaslı bir ayrışma namevcuttur. Klasik tabii hukukçular bir yana, iki hukuki akımın da ulus iradesine ve oradan da devletin meşruiyetine gönderme yaptığını belirtmekte beis yoktur. Aynı şekilde aşkın ve öncel kaynağa ya da kaynaklara gönderme yapmaları, üstünlük taslamaları bakımından da bu iki akım müşterektir. Nitekim “yerel yasaya sonsuz itaat” ve “evrensel yasaya sınırsız bağlılık”; ilki akıllara Nazileri, ikincisi engizisyon mahkemelerini getirmektedir.118

C. ŞİDDET TEKELİ VE CEZALANDIRMANIN TARİHSELLİĞİ

37 etapta bu sistem kralların güçlü ordular oluşturmasını sağlamış olsa da orta vadede güçlenen krallar değil, toprak sahibi beyler oldu. Avrupa feodalizmi istikrarsız ve çatışmacı bir yapı arz ediyordu, zira toprak mülkiyeti miras yoluyla en büyük erkek çocuğa aktarılıyor ve bu, çatışmalara yol açıyordu. Nitekim bu şiddet sarmalı bir müddet sonra Haçlı Seferleri’ne kadar vardırılacaktı.119

Kapitalizm feodalizmin bağrında, feodal çatışma ve rekabet ortamının askerî teknolojik gelişimi gerektirmesi ve bunun da ekonomik büyüme ve toplumsal değişimin koşullayıcısı olmasıyla gelişmişti. Şehirlerde yoğunlaşan zanaatkâr ve tüccarlar örgütlenmeye başlamış ve krallar bu orta sınıfı oluşturan gruplarla feodal unsurlara karşı işbirliği içerisine girmişlerdi. Kentlerde değişim bu şekilde açığa çıkarken, köylerde serflik çözülüyordu; hizmetlerin karşılığı parayla ödenmeye başlamıştı. Tarımsal üretimde teknolojik gelişmeler zuhur ediyor, nüfus artıyor, refah seviyesi yükseliyordu.

Orta sınıf hem şehirde hem köylerde değişimin en önde giden kesimini oluşturdu, köyler de daha etkin ve üretken çiftlikler yaratmak için uğraştılar. Bütün bunlar vuku bulurken merkezî krallıklar, feodal beylerin hilafına güçleniyordu. Kara Ölüm’ün de ortaya bir kriz çıkarması hali eklenince, 1300’lerin ikinci yarısı Fransa, Bohemya, İngiltere ve İtalya gibi yerlerde halk ayaklanmalarına sahne oldu. Ayaklanmalar bastırıldı, veba için de Yahudiler suçlandı ve saldırıya uğradılar ancak toplumsal dönüşüm devam etti.120

119 Neil FAULKNER, Marksist Dünya Tarihi- Neandertallerden Neoliberallere (Çev. Tuncel ÖNCEL), Yordam Kitap, İstanbul, 2016, s. 119- 121.

Ayrıca Haçlı seferleri bir yandan da suçluları cezalandırma yöntemi olarak ele alınmıştır. Bunu Papa II.

Urbanus’un 1095 tarihli Clermont Konseyi’ndeki konuşmasından anlamak mümkün. II. Urbanus şöyle demekte:

“Müminlere karşı düşüncesizce özel savaşlar verenler, bırakalım kâfirlerin üzerine yürüsünler… Uzun süredir hırsızlığı meslek edinenler, bırakalım İsa’nın askeri olsunlar. Eskiden kardeşlerine ve akrabalarına karşı savaşanlar, bırakalım haklı olarak gidip barbarlarla savaşsın. Birkaç gümüş parçası için uşaklık yapanlar, bırakalım ebedi ödüle mazhar olsunlar…” FAULKNER, s. 121.

Nitekim buradan bir “Haçlı ruhu” da çıkmış, Feodal Hristiyanlık’tan Universitas Hristiyanlık’a geçiş düşüncesi söz konusu olmuştur. Feodalizmin yıkılışını ifade eden modern devletin nüvelerinin oluşması bakımından Haçlı Seferleri ve onun yeni bir topluluk ruhu anlayışı mühimdir. Ancak bu noktada bir hedef şaşaması söz konusu olmuş ve “tacirler hristiyanlığı”na varılabilmiştir. AKAL, İktidarın Üç Yüzü, s. 59.

120 FAULKNER, s. 124, 125, 127, 128.

38 1500’lere yakın tarihlerde Fransa’ya doğru uzandığımızda merkezî devlet yapısı kurmaya yönelmiş olan 8. Charles’ın seleflerinin de aynı gayret içinde olduğu görülmektedir. 1. François tarafından aristokrasinin kendi topunun ve ordusunun, yani şiddet araçlarının olması yasaklanmış, din de kralın tekeline alınırken, 12.000 memur işe alınmıştır. 1585 yılı İngiltere’sindeyse feodal dönemin son iç savaşı olan Güller Savaşı bitmiş, Savaş’ın akabinde baronların Tudor krallarına tabi kılınması, kilisenin mallarına el konulması vuku bulmuş ve İngiliz kimliğinin gelişmesi yoluna girilmiştir. Devir artık yalnızca büyük devletlerin altından kalkabileceği savaşların, devasa orduların devridir.121

Bu devir teslim törenini en iyi anlatan eserlerden biri kuşkusuz “Don Quijote” olsa gerek, zira kendisi “[m]oderniteyi anlatırken modern olan ya da modernliğini moderniteye anlattıran eser”122dir. Murcia’ya ipek almaya giden Toledo’lu tüccarlara123, hükümdarlarca kanunların icrası ve intizamın tesisi için tahsis edilmiş olan polis teşkilatı olan Santa Hermandad’a124 ve modern simgelere; yel değirmenlerine karşı125 şovalyelik yasasını savunan Don Quijote, bir yanı Orta Çağ’da kalmış bir insan olarak türlü müşkülat yaşamaktadır. Bu müşkülattan birine emsal olarak gösterilebilecek vukuatlardan biri şöyle başlar: Don Quijote ve silahtarı Sancho Panza macera aramaktayken, yanlarında iki atlı iki yaya silahlı muhafızlar olan zincire vurulmuş ve elleri kelepçeli adamlar görürler ki bunlar kral tarafından zorla kürek cezasına gönderilen mahkûmlardır. Devamında diyalog şöyle devam eder:

“ ‘Nasıl zorla?’ diye sordu Don Quijote. ‘Kralın herhangi bir insana zor kullanması mümkün mü?’

121 FAULKNER, s. 129, 130.

122 Cemal Bali AKAL, Hukuk ya da Kukla Tiyatrosu- “Edebiyat ve Hukuk” Yazıları, Dost Kitabevi Yay., Ankara, 2018, s. 156.

123 Miguel de CERVANTES SAAVEDRA, La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote- I (Çev. Roza HAKMEN), Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2014, s. 68, 69.

124 CERVANTES, s. 96.

125 CERVANTES, s. 83, 84.

Yel değirmenlerinin modernizmin simgesi olarak okunmasına dair görüşümü Cemal Bali AKAL’la olan kişisel diyaloğuma borçluyum.

39 […]

‘Madem öyle,’ dedi efendisi, ‘benim meslek alanıma girer bu; zorbalığa karşı savaşmak, zavallılara yardım edip kurtarmak.’

‘Zat-ı âlinizin dikkatini çekerim,’ dedi Sancho, ‘adalet, yani kral, bu insanlara zorbalık, kötülük etmemekte, suçlarının cezasını vermektedir.’”

Devir değişmiştir ve şovalyelerin devri kapanmış, krallarınki açılmıştır. Nitekim komser ne kendisinin ne Don Quijote’nin kralın forsalarını serbest bırakmaya ehil olduğunu dile getirecektir.126

Bahsi geçen mahkûmların kaçmasına yol açtığı için kendisi de “mücrim”

konumuna düşen Don Quijote çeşitli maceralardan sonra kolluk kuvvetlerine yakalandığında “ ‘Ey haydut sürüsü, siz kolluk değil, Santa Hermandad'ın izniyle yol kesensiniz; söyler misiniz, benim gibi bir şövalyenin tutuklanma emrini imzalayan cahil kim? Gezgin şövalyelerin her türlü yargıdan muaf olduklarını, onların kanunlarının kılıç, mahkemelerinin cesaret, kurallarının irade olduğunu bilmeyen kim? […]’”127 diye sorsa da çabaları nafiledir. Neticede bundan böyle herkes namına karar veren kral ve “bütünün billurlaştığı nokta”128 tahttır. Artık vakalara müdahale eden şövalye değil krallarından aldıkları yetkiye dayanarak “‘Kanun namına durun! Santa Hermandad namına durun!’”

diyen kolluk mermurlarıdır.129

Don Quijote hâlâ kendi bireysel ve “soylu yargısı”nı vücuda getirebileceğini zannetmektedir. Oysa “[m]atrisi mutlak monarşi olan Devlet ise, egemenlikle ya da yasa yapmakla işe başlayıp her şeyi ‘tek’eline alarak, şövalyenin zırhını çıkaracak, onu pomponlu uzun çoraplı, perukalı, pudralı bir saray dalkavuğuna dönüştürecek ya da yok edecektir.”130 Don Quijte tüm bunlar olurken bir “deli” olarak etiketlenmiş ve kendisine

126 CERVANTES, s. 180- 186.

127 CERVANTES, s. 393.

128 AKAL, İktidarın Üç Yüzü, s.52.

129 CERVANTES, s. 138.

130 AKAL, Hukuk ya da Kukla Tiyatrosu, s. 164.

40 böyle muamele edilmiştir. Başkarakteri olduğu romanın anlattığı tarihlerde bir deli/mücrim olarak damgalanan ve cezalandırılmaya çalışılan gezgin şövalyemiz, günümüzde yaşasaydı bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesini ya da hapishaneyi kendine mekân edinmek zorunda kalması olasıdır.