• Sonuç bulunamadı

B. ŞİDDET EDİMİ OLARAK CEZA HUKUKU VE ÖZNESİ

4. Niobe ya da “Çığlık Atmanın Faydasızlığı”

76 Diğer taraftansa sömürge demek modern Avrupalı için “bitimsiz bir savaş” manasına gelmiştir. Nihayetinde sömürgeciler için hiçbir müşterek hasletlerinin olmadığı, “hayvani yaşam süren”, külliyen yabancı bu insanları köleleştirmekte hiçbir beis söz konusu olmayacaktır.267

Haliyle bu mıntıkada Robinson’u öldürmek ya da Prospero’ya işkence yapmak suçtur kuşkusuz, zira onlar hak sahibi, hukuk özneleridir. Peki ya Cuma’yı öldürmek, Caliban’a işkence yapmak suç mudur? Cevap belli. Bu karakterler gayet öldürülebilir,

“bir köpek gibi”268, “dışkısını gizlemeye gerek görmeyen bir köpek”269 gibi.

77 muktedirin imtiyazı bu noktada tezahür etmektedir.272 Bu şeytani muğlaklık karşısındaki Niobe “sonsuza dek suçun dilsiz taşıyıcısı”273dır.

Hukuk dışı ve fakat hukuk öznesi olan tekil insanın önüne çıktığı imtiyazlı/üstün muktedirin yasası gizli, kayıtsız, dâhil olunamaz, hatta temas edilemez, tehdit edici bir yüksekliğe/aşkın bir konuma yerleşmiş olduğundandır ki Derrida’ya göre yasa “evet” ya da “hayır” cevabıyla alakalı değildir. Düşünür bizzat kendisinin başına gelen bir tecrübe üzerinden bunu örneklendirmiştir: Derrida Prag’da içerisinde uyuşturucu olduğu iddia edilen bir çantayla kolluğa yakalanmıştır. Avukatına aynı zamanda Kafka’nın izlerini takip etmeye geldiğini belirten Derrida savcıya, bavulunda bulunduğu iddia edilen uyuşturucuları daha evvel hiç görmediğini ifade ettiğinde, yani “hayır” dediğinde, savcının cevabı "Bütün uyuşturucu kaçakçılarının söyledikleri şey bu" olacaktır.274 Neticede Orta Çağ’daki savcı gibi Derrida’nın soruşturmasına bakan savcı da belli bir iktidar icra biçiminin/“yönetme kipliği”nin mümessilidir.

Savcının tavrını, başa gelen bu vakayı, kuşkusuz Derrida’nın Kafka’nın izlerinin takip edebilmesi adına müthiş bir katkı olarak görmek mümkündür. Dava’daki K. rahibe suçlu olmadığını söylediğinde -yine yukarıda, bu kez kürsüde olan bir figür olarak- rahip O’na “Bu doğru, […] ama ancak suçlular böyle konuşur.”275 demiştir. Muğlak ve aşkın Yasa ve haliyle Bekçi, Savcı, Rahip, hiçbiri ne “evet” ne “hayır” cevabıyla ilgilidir.

Yasanın önündeki köylünün başına gelenler de diğer hadiseler de “özgür” bir mıntıkada vuku bulmakta, yasa ve O’nun icracıları “özgür” karar verme imkânı tanımakta ve fakat onlarla muhatap olmaktan ziyade, onları terk etmektedir.276 Eni sonu yasa hiçbir şey

272 DERRIDA, “Yasanın Gücü, Otoritenin Mistik Temeli”, s. 118.

273 BENJAMIN, “Şiddetin Eleştirisi Üzerine”, s. 36.

274 DERRIDA, Edebiyat Edimleri, s. 223, 235.

275 KAFKA, Dava, s. 226.

276 DERRIDA, Edebiyat Edimleri, s. 223.

78 istemez, önüne geleni kabul eder, gideni de bırakır.277 O’nun mümessilleri de o aşkın, erişilemez üçüncü taraf oluşu işaret etmekten başka bir şey ifade etmezler.

“Suffragette” filmindeki 7 yaşından itibaren çalıştığı fabrikanın kendisini çocukken taciz etmiş olan patronunun eline -filmdeki hadiselerin vuku bulduğu zamanlarda arkadaşının kızına cinsel şiddet uyguladığı için- ütü basan Maud’la polis müfettişinin diyaloğu çarpıcı bir emsal olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu vukuat üzerine fabrikaya gelen polis müfettişine Maud, patronu Taylor’ın yaptıklarının ehemmiyetini ve bu yüzden verdiği tepkiyi hak ettiğini anlatmaya çalışırken, polis sözünü keser ve şunları söyler:

“Senin gibileri dinlerler mi sanıyorsun? Umurlarında mı sandın?

Önemsemiyorlar. Dünyada bir hiçsin. […]”

Polis haklıdır: Hiçlikle malül kılınmış, bu bahisle hukuka itaat etmekle yükümlü ve fakat hukuka etki edemeyen, eşitsiz hukuk özneliği tahsisatında aşağı derecelere indirilmiş bir kimse olarak Maud’u dinlemeyeceklerdir.

O halde Maud, K., “Yasa Önünde”ki köylü ya da Derrida gibi herhangi bir yasa önüne celb edilmiş “insan”ın, “hukuk önzesi”nin varlığı, hikayesi, verdiği ifadesi/savunması, bir şeyi kabulü ya da reddi neye tekabül edecektir? Eğer yasa cevapla alakadar değilse, aşkın ve bir o kadar kayıtsızsa, yasanın aşkın mıntıkasına tekillikler dâhil/kayıt olamıyorsa bu sorunun cevabı dopdolu, aynı zamanda bomboş bir “hiç”tir.

Belki de bu yüzden mücrim Niobe, sonsuza dek dilsizdir, zira bu mıntıkada/yasanın şiddeti karşısında çığlık atsan bile faydasız, daha doğrusu manasızdır.278

Bahsi geçen manasızlık bizi yine üçüncünün gelişine götürmektedir. Derrida’nın bu mevzudaki izahatından bahsedilmişti; adaletin hesaplanamazlığının müsebbibi

“öteki”nin gelişiydi ve bu hesaplanamazlık üçüncünün mevcudiyetiyle, gelişiyle ortadan

277 KAFKA, Dava, s. 238; DERRIDA, Edebiyat Edimleri, s. 237.

278 COVER, s. 183; DOUZINAS, “Şiddet, Adalet ve Yapıbozum”, s. 168.

79 kalkıyordu. Emmanuel Levinas’a göreyse yasanın ve bu bahisle adaletin koşulu üçüncünün mevcudiyeti, yani ikiden fazla oluştur. Üçüncünün varlığı ister istemez bir ölçme, tartma, hesaplama ve böylece yargılama gerektirir. Böylece tamamen çıplak/plastik olmayan kendi başına manalı ve bu yüzden kendi başına mana olan, bu bahisle konuşan yüzün, diğer yüzle olan ilişkisinin açığa çıkardığı etiğin alanından vatandaşlar dünyasına geçilmiştir.279 Yasa ve icracısı bir nevi deus ex machine280 olarak sahneye çıkar, “[b]iricik öteki, yurttaş haline gelir, adalet terazisine vurulur; talepleri hukuki kategorilere göre senkronize edilip temalaştırılır ve diğer ötekilerinkilerle karşılaştırılır.”281 Hukukun “adalet”i bir üçüncünün gelişiyle devreye girmiş, daha doğrusu geçerli hale gelmiştir ve diğer herkes karşısında eşitsiz/yukarıda bulunan muktedir eşit olmayanları “eşitleme” görevini ifa edecektir. Kaldı ki normun yürürlüğe girişi bu eşitleyici, yani tekillikleri yok sayan mantık olmaksızın namümkündür.282

Üçüncü taraf bu eşitleme misyonuyla alakalı olarak, her şeyden önce asimilasyon anlamına gelmektedir. Lacan “[g]österen öncelikle buyurgandır”283 demiştir. Agamben konuşmak (dire) ve “yasa koyma”yı (ius dicere) özdeşleştirmiş ve dilin “daimi bir istisna durumunda, hiçbir şeyin dilin dışında olmadığını ve dilin daima kendi kendisini aştığını

279 Emmanuel LEVINAS, “Etik ve Sonsuz” (Çev. Özkan GÖZEL), Sonsuza Tanıklık- Emmanuel LEVINAS’tan Seçme Yazılar, Haz. Zeynep DİREK- Erdem GÖKYARAN, Metis Yay., İstanbul, 2016, s. 326- 328; Emmanuel LEVINAS, “Felsefe, Adalet ve Aşk” (Çev. Medar ATICI), Sonsuza Tanıklık- Emmanuel LEVINAS’tan Seçme Yazılar, Haz. Zeynep DİREK- Erdem GÖKYARAN, Metis Yay., İstanbul, 2016, s. 242, 243; AGTAŞ, s. 77.

280 Tragedya aracılığıyla yaşam sese kavuşur, görünüme bürünür ve -Apollon'un Dionysosçu menşeye dönmesi manasında- tragedya trajik olanı olumlamaktadır. Bu bahisle buradaki oluş sonsuzca egemendir;

varlığa akmaz, varlıkla kesintiye uğramaz. Bir başka ifadeyle Dionysos'un esrikliğiyle kendini yalnızca ve yalnızca beden olarak ortaya koymakta, akmaktadır. “Ta ki deus ex machine tavandan aşağı sarkıtılmasın.” Deus ex machine tragedya izleyicisine bir anlık huzur verir. Zira o her şeye hâkim ilahi mevcudiyeti temsil etmekte ve kendisi dışındaki tüm mevcudiyete son vermek, sınırlamak, kapatmak suretiyle tabii hâli ve tragedyanın çoklu mevcudiyetini berhava etmekte ve böylece evvelden izah edilebilir, donmuş, sınırlanmış insanı işaret etmektedir. Barış ACAR, “‘Deus Ex Machine’ye Karşı Zerdüşt”, Cogito, Tragedya., S. 54, İstanbul, 2008, s. 129, 130.

281 DOUZINAS, İnsan Haklarının Sonu, s. 383.

282 AGTAŞ, s. 79, 83.

283 LACAN, Yine/Hâlâ, s. 40.

80 ilan eden egemen” 284 olduğunu belirtmiştir. Derrida’ya göre adaletin koşulu başkasına kendi dilinde hitap edebilmektir, lakin bu imkânsızdır, zira üçüncü ve bu üçüncünün yasası uyarınca başkasının dilini asimile etmeden muhataplık mümkün değildir.

Tekilliğin askıya alınması ve “evrenselleştirici” misyonunu oynamak üzere üçüncünün işin içine girmesi gerekmektedir.285

Tekilliği askıya alan üçüncünün karşısında, bu kayıtsızlık ve/veya şiddet mıntıkasında tekil/biricik “insan” adeta “felce uğratılmış” 286 gibidir, Niobe gibi. Yasa çağırmıştır lakin elinde celp kâğıdı olanın herhangi bir çağrısının, cevabının ve hatta çığlığının manası bahis konusu değildir; O bir nevi taşlaş(tırıl)mıştır. Niobe’nin metinsel ve retorik bağlamda “savunma hakkı” vardır ve fakat aşkın, yüz yüze gelemediği, tekil hikâyesi, biricikliği itibariyle bir türlü dahli mümkün olmayan yasanın önünde ve haliyle bilmediği bir hitabet formunun içerisindedir.

Neticede “[b]ir şey dile aktarılabiliyorsa, o şey hak vasfı kazanabilir ve kuşkusuz hakkın nesnesi olabilir”287 ve “[d]ilsizler her dönem, kendi hukukları olmayan bir hukukun kişisi olmaya mahkûm olanlardır”288.

284 AGAMBEN, Kutsal İnsan, s. 32.

285 DERRIDA, “Yasanın Gücü, Otoritenin Mistik Temeli”, s. 63.

286 Tabir için bkz. DERRIDA, Edebiyat Edimleri, s. 222.

287 DOUZINAS, “İncancıllığın Bin Bir Yüzü”, s. 33.

288 AKAL, Hukuk Nedir?, s. 193.

81 İKİNCİ BÖLÜM

HAPİSHANE: MODERN CEZALANDIRMANIN VAZGEÇİLMEZ BİÇİMİ

Bölümün başında kadın bir infaz koruma memuru yeni gelen ve giyinmekte olan erkek mahpuslara “bilgi” vermektedir:

“Emerald City’de kurallarımız vardır, Oz’un herhangi bir yerinde olanlardan daha çok kurallar. Hücreniz evinizdir, temiz tutun. Düzenli egzersiz yaparsanız derslere katılırsınız, uyuşturucu ve alkol programlarına katılırsınız. Hapishane imalathanelerinden birinde çalışırsınız. Rutini takip edersiniz. Ne zaman uyuyacağınızı, yiyeceğinizi, işeyeceğinizi biz söyleriz. Bağırmak, kavga etmek, s*şmek yok. Kurallara uyun, özdenetimi öğrenin. Çünkü öz denetimi öğrenip kendinizi kontrol edebildikten sonra, burada oturmuyor olursunuz.”

Bu konuşmanın geçtiği bölümün son sahnesinde mahpuslardan biri ölecektir.

(Oz- Yönetmen: Alan TAYLOR- Darnell MARTIN- Nick GOMEZ- Leslie LIBMAN, Senaryo: Tom FONTANA)

Hapishane müdürü:

“Bu Bay Hadley gardiyan şefi. Ben de Bay Norton hapishane müdürü. Siz de hüküm giymiş suçlularsınız. Bu yüzden bana gönderildiniz. Bir numaralı kural, Tanrı’ya küfretmek yok. Hapishanemde Tanrı’nın adını boş yere ağzınıza alamazsınız. Diğer kuralları da zamanla öğrenirsiniz. Sourusu olan?”

Mahpuslardan biri:

“Ne zaman yemek yiyeceğiz?”

Müdürün küçük bir kafa işaretiyle Bay Hadley soru soran mahpusun önüne gider ve:

“Biz ne zaman söylersek o zaman yiyeceksiniz. Ne zaman söylersek o zaman s*çacaksınız. Ne zaman söylersek o zaman işeyeceksiniz. Anladın mı seni p*ç kurusu?”

İnfaz koruma memuru şefi mahpusun yumurtalıklarına copla sertçe vurur ve müdür devam eder:

“İki şeye inanırım disiplin ve İncil. Burada ikisine de sahip olacaksınız. Tanrı’ya güvenin, geri kalanınız da bana ait. Shawshank’e hoş geldiniz.”

(The Shawshank Redemption - Yönetmen- Senaryo: Frank DARABONT)

82 I. “HAPİSHANENİN DOĞUŞU”

A. SEYİRLİK GÖSTERİLERDEN HAPİSHANEYE