• Sonuç bulunamadı

B. PANOPTİZM

3. Norm(al)

119

120 edendir; bu bahisle dışlanandır.413 “Deli”yi ve o’nun ifadelerini dışlanabilir kılan

“Hakikat”tir.

Dr. Lauret’yle “deli” A. arasında vuku bulan diyalogta da görüldüğü üzere bilgi ya da “Hakikat” gayet de kabul ettirilebilen bir şey olabilir. Zaten ilk bölümde mücadele ve iktidar ilişkilerinden azade, zamanın dışında/üstünde bir bilgi var mıdır, sorusuna Nietzsche ve bu bahisle Foucault’ya atıfla cevap vermeye çalışmıştık: “Bilgi, gerçekte, etkinlik olarak değerlendirilebilecek bir hadisedir. Bilgi ne bir yetenek ne de bir evrensel yapıdır.”414 İktidar bilgi üretir, hatta bilgi ve iktidar birbirine muhtaç ve bu bahisle bağımlıdır. Hatta Foucault’ya kalırsa, bilgi ve iktidar birbirini ima etmektedir.415 İktidar deyince “suç ve ceza”ya bulaşmamak imkânsız. “Suç” bilgi üretir. Bilimsel araştırmalardan, sanatsal ürünlere kadar “suç” çok mühim bir kaynaktır.416 Bir başka ifadeyle suç siyasi iktidarın ihtiyaç duyduğu “Hakikat” üretiminin çok kritik bir cüzüdür.

İktidar-bilgi arası ilişkilerden “hakikat rejimi” mefhumuna ulaşmak mümkündür:

“Hakikat” iktidarla, iktidar sistemleriyle döngüsel bir ilişki içindedir ve bu döngüsel ilişkiye Focault “hakikat rejimi” demektedir.417 “Hakikat çok sayıda zorlama sayesinde ortaya çıkar. Ve muntazam iktidar etkileri yaratır.”418 Tabii bu etkilerin bir de maruz kalanı, yani karşı tarafı mevzubahistir. İktidar ilişkileriyle organik bağları haiz “bilgi”

tam bu sebeple insanları şematize etmekte, farklılaştırmaktadır. Bu farklılaşmadan dolayı ve aynı panoptik yapıda olduğu gibi “bilgi” siyasi iktidarı örendir ve aynı zamanda/karşı

413 Michel FOUCAULT, “Delilik Eser Yokluğu”, Michel FOUCAULT, Büyük Kapatılma- Seçme Yazılar 3 (Çev. Işık ERGÜDEN- Osman KESKİN), Ayrıntı Yay. İstanbul, 2015,s. 95, 96.

414 FOUCAULT, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 177.

415 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 27; Ferda KESKİN, “Özne ve İktidar”, Özne ve İktidar- Seçme Yazılar 2 (Çev. Işık ERGÜDEN- Osman AKINHAY), Ayrıntı Yay., İstanbul, 2014, s. 18.

416 AGTAŞ, s. 98.

417 FOUCAULT, “Hakikat ve İktidar”, s. 83; Michel FOUCAULT, “Entellektüelin Siyasi İşlevi”, Michel FOUCAULT, Entelektüelin Siyasi İşlevi- Seçme Yazılar 1 (Çev. Işık ERGÜDEN- Osman AKINHAY- Ferda KESKİN), Ayrıntı Yay., İstanbul, 2016, s. 52.

418 FOUCAULT, “Entellektüelin Siyasi İşlevi”, s. 50, 51.

121 taraf açısından bir bilmeme halidir.419 Bilen, daha doğru ifadeyle bilgi üreten tahakküm kurarken, diğer taraf bilgiye sahip değildir ve bu bahisle ancak üzerinde tahakküm kurulan olmaktadır, tıpkı panoptikonvari bir hapishanede kapatılmış mahpus gibi. Tıpkı kendisine duş yaptırılan, daha doğrusu işkence edilen ve nihayetinde “çalışmayanın deli olduğu” şeklindeki bilgiyi ve çalışmak mecburiyetinde olduğu şeklindeki buyruğu/“norm”u kabul etmek zorunda kalan A. gibi.

Madem mevzu norm ve normun dayatılmasına geldi o halde disiplinci iktidardan daha kapsamlı şekilde bahsetmeye başlayabiliriz. 17. yüzyılın sonundan itibaren öne çıkan biyoiktidar ve onun bir veçhesi olan disiplinci iktidar modelinde yasaklayıcı selefi olan yasa sisteminin aksine iktidar ölüme karar vermekle değil, yaşatmakla, yani canlı ve kuvveti üretime aktarılmış bedenle alakalıdır. Bu yüzden yasaklamayı, bedenin kuvvetinin açığa çıkmasını engellemek gibi bir gayretten ziyade üzerinde tahakküm kurulmuş bedenin kuvvetinin üretime sevk edilmesi için uğraşılmaktadır. Beden eski iktidar tipindeki anlamını büyük oranda kaybedecek, engellemek ve olmadı nihayetinde öldürmek üzerine inşa edilmiş yasa artık intizam sağlayan bir forma bürünecektir. Zira mevzubahis olan “hayır” diyen yasa değil, “evet” diyen ve fakat evet derken teftiş eden ve tanzim eden “norm” ve bu bahisle de “normalizasyon” hedefidir.420 Foucault’nun

“disiplinci normalleştirme” dediği işlemde bir norm tespit etmek ve bu tespitten hareketle

“normal” olanı ve olmayanı belirlemek hedeflenmektedir. Belirleyici ve öncelikli olan normdur ve haliyle tüm bu aşamalar bir “normlama” işleminin ayaklarıdır.421

Burada karşımıza bir başka mefhum çıkacaktır ki o da “dispositif”tir. “Hakikat”in iktidarla olan döngüsel ilişkisinin, haliyle bedenin iktidar tarafından kuşatılmasının müsebbibi dispositifler yani “bilgi ve iktidar eksenlerinin bir araya geldiği söylemsel ve

419 FOUCAULT, “ Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 178, 198.

420 KESKİN, “Özne ve İktidar”, s. 16- 18.

421 FOUCAULT, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s. 51; ayrıca bkz. Zeynep GAMBETTİ, “Foucault’dan Agamben’e Olağanüstü Halin Sıradanlığına Dair Bir Yanıt Denemesi”, Cogito, Michel FOUCAULT, S.

70- 71, İstanbul, 2012, s. 26.

122 söylemsel olmayan pratik yumakları”dır.422 Dispositifler bir “Hakikat” dayatma mekanizmasıdır ve “Hakikat”leri dayata dayata bedeni kuşatırlar. Tam kapitalist modernitenin icap ettirdiği gibi.

Bir dispositif olarak hapsetmeyle başkaca disiplin kurumları bu bahisle birbirine benzemektedir. Focault şöyle sormaktadır:

“Hapishanelerin fabrikalara, okullara, kışlalara, hastanelere benzemesi ve tümünün hapishanelere benzemesi hayret verici midir?”423

Cevabı yine kendisi versin:

“[İ]nsanı kreş ve okuldan alıp kışladan geçirerek, hapishane veya akıl hastanesiyle tehdit ederek – ‘ya fabrikaya gidersin, ya da hapishaneye veya tımarhaneye düşersin!’- sonunda düşkünler evine götüren bütün bu zorlamalar aynı iktidar sisteminden kaynaklanıyor.”424

Bir de Gilles Deleuze cevaplasın:

“Birey hiç durmadan, her biri kendi yasalarına sahip olan bir kuşatma mekânından öbürüne geçer; önce aile; sonra okul ("artık ailende değilsin"); ardından kışla ("artık okulda değilsin"); en sonunda da fabrika; arasıra hastane; olasılıkla hapishane, yani kapatılmış-kuşatılmış çevrenin en önde gelen örneği.”425

Disipliner mekânlar her şeyden öte buraya kapatılan insanlara genel düzeyde geçerli olan normların kabul ettirilmesini sağlamaktadır. Bu bağlamda disiplinci iktidar ve haliyle disipline edici mekânlar, insanları bir yanıyla bireyselleştirirken diğer taraftan tektipleştirir; belli bir norma uygun olarak herkesi aynı hizaya getirmek murad edilmektedir. Zaten bireyselleştirme bu normalleştirme sürecinin gereksinimidir, zira aynı hizaya getirmek için önce ölçmek, yani kişilerin hizaya ve birbirine göre nerede durduğunu tespit etmek ve bu ölçümlere göre bir hiyerarşi tesis etmek icap edecektir.426

422 Ferda KESKİN, “Özne ve İktidar”, s. 18.

423 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 227, 228.

424 Michel FOUCAULT, “Hapishanele ve Hapishane İsyanları”, Michel FOUCAULT, Büyük Kapatılma- Seçme Yazılar 3 (Çev. Işık ERGÜDEN- Osman KESKİN), Ayrıntı Yay. İstanbul, 2015, s.

126.

425 Gilles DELEUZE, “Denetim Toplumları” (Çev. Ulus BAKER), skopbülten, 1 Ekim 2011, https://www.e-skop.com/skopbulten/pasajlar-denetim-toplumlari/391 (Erişim Tarihi: 20 Ekim2020).

426 Ferhat TAYLAN, “Önsöz- Strateji, Norm, Yönetim: 1978 Dersi İçin Bir Güzergâh”, Michel FOUCAULT, Güvenlik, Toprak, Nüfus- College de France Dersleri, 1977- 1987 (Çev. Ferhat TAYLAN), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul, 2016, s. XV.

123 Bireyleri hiyerarşize etmek, haklarında muhakemeye ulaşmak için sınava tabi tutmak vazegeçilmez bir metottur. Zira bu metotta hiyerarşik gözetimle, normalleştirici cezalandırma bir araya gelebilir. Foucault bu bir araya gelişi aynı zamanda iktidar ve bilgi ilişkilerinin üst üste binmesi olarak nitelemektedir. Mesela bir okulda icra edilen sınav sadece öğretmendeki bilgiyi öğrenciye arz etmekle kalmaz, öğrenciye dair bilgiyi öğretmene bahşeder ve işte bu ikinci akışta bilgi, sınav ve iktidar arasındaki bağı görmek mümkündür. Buna binaen iktidarın görünürlükle kurduğu ilişkinin nasıl tersine döndüğüne dair analizi sınav pratiğine bakarak tespit edebiliriz. Tekrar vurgulamak gerekirse disiplinci iktidar sisteminde selefinin aksine iktidarın esprisi görünmemesinde yatmaktadır. Yine mecburi bir görünürlük vardır ve fakat bu kez üzerine ışık tutulan disipline maruz kalanlar, yani disiplinin üzerinde çalıştığı “nesne”lerdir. İşte sınav tam olarak bu noktada bir hayli işlevsel hale gelmiştir.427 “Daimi sınav ve mecburi nesnelleştirme çağına giriyoruz.”428 Yani hapsetmenin ana cezalandırma olduğu çağa.

b. Ve “O”nun Panoptist İlkesi

Disiplinci iktidarın normal olanı ve olmayanı tespit etmesine yarayan seyir panoptist ilke üzerinden ilerlemektedir ve Bentham kardeşlerin hayali tam bu bağlamda hayata geçmiştir. Orta Çağ’ın çocuğu adli soruşturmadan, modernizmin çocuğu disiplinsel soruşturmaya geçiş, aynı zamanda “Hakikat”i belirleme yetkisinin daha aşağıdan ve sinsice tecessüm etmeye başlaması manasına gelmiştir. Yine savcı gibi bir üçüncü taraf var fakat yöntem ve maksat farklıdır. Panoptizm hâlihazırda vuku bulmuş bir vakanın tespitine ilşikin olan soruşturma usulünden farklı olarak gözetime tekabül etmektedir. İkisi de bir nevi bilgilenme ve bu bahisle iktidar tesis etme metodu olsa da artık ulaşılmak istenen bilgi kişinin norma uygun olarak davranıp davranmadığı, normal olup olmadığına dairdir. Haliyle kişinin ne yaptığından mühimi, ne yapma ihitmali

427 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 184, 185, 187.

428 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 189.

124 olduğunu kapsayacak şekilde, ne olduğudur ve bunu tespit etmek için gözetleme, teftiş ve “ıslah” devreye sokulacaktır.429

Hülasa disiplinci iktidar çokluğun üzerine çökmemekte, onun dokusunun içine sızar ve esas etkisini buradan, çok daha ekonomik ve gizli şekilde göstermektedir. Bu iktidar tipinin en önde gelen icraatı haliyle ihtişamlı iktidar gösterileri sergilemek değil, bilgi kümeleri oluşturmaktır, gerisi zaten anonim şekilde vuku bulmaktadır.430

O zaman Bentham kardeşlerin hikâyesine devam edilecek olursa: Rusya’da hayalleri suya düşen Bentham Kardeşler panoptikonu İngiltere’de hayata geçirmeye ve işçilere iyi ahlakın aşılanması için ellerinden geleni yapmaya kararlıydılar. Gayretlerinin meyvesini 1700’lerin sonunda görmeye başladılar. 1790’larda kalabalık ve itaatsiz iş gücünü nizama getirme çalışmaları bilinir hale gelince, Samuel, Denizcilik İşleri Genel Müfettişliği’ne atanmıştır. Bundan bir yıl evvelse Bentham Kardeşler, kötü ahlaklı işçilerin ücretlerini kısmak gibi fikirlerinin yanı sıra polisin işçilerin ilişkilendiği her mekânı sıkıca teftiş etmesi gerektiği fikrini öne sürmüşlerdir. Samuel müfettiş olunca hayalini -İngiltere’de- hayata geçirme imkânı yakalamış olmuş ve işçilerin yetenek, gayret ve tutumlarına göre ayrıştırılması, ücret organizasyonundaki tebdil, kapalı tersane binası, aralıksız çalışma prensibi peşi sıra gelmiştir. Bu icraatlardan bazıları grevler sebebiyle istikrara kavuşamasa da başında Samuel’in olduğu tersanelerdeki panoptizm 1800’lerin başında 450 tersane işçisinin –disiplinsizlik- sebebiyle işten çıkarılmasına kadar vardırılacak, aynı yıl isyan eden işçilerin üzerine topçu birlikleri salınacaktır.431

Samuel Bentham’ın İngiltere’deki tersaneleri panoptikona çevirdiği tarihler aynı zamanda ülkenin gözetleme mekanizmalarının devletleştiği ve ahlakî teftişin, cezai usule evrildiği döneme tekabül etmiştir. Polisten evvel 17. yüzyıl İngiltere’sinde norma uygun

429 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 226- 227; FOUCAULT, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s.

225, 237.

430 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 220.

431 LINEBAUGH, s. 457.

125 davranıp davranılmadığını teftiş için birçok dernek kurulmuştu. Bunların bir kısmı dinî menşeli kurumlarken, bazıları paramiliter kuvetler niteliğinde faaliyet yürütmüştür. Bu derneklerin bir sureti teftiş ve ahlakî iyileştirmeyken, diğer surette devletin yasalarından, cezai kuvvetinden kaçmak söz konusuydu. 18. Yüzyılın sonuna doğru ikinci suret bertaraf olacaktır.432

1798 yılı İngiltere’sinde bir dönüm noktası vuku buldu ve Deniz Karakolu'nun kuruluşuyla merkezden yönetilen silahlı polis devreye girdi. Colquhoun, Avam Kamarası ve İçişleri Bakanlığı’yla, Edmund Burke, Edward Gibbon, Adam Smith ve elbette Jeremy Bentham’la işbirliği içerisinde bu sürecin mimarı olarak yerini almıştı.433

Colquhoun ve destekçileri, dönemin panoptistleriydi. Zira tek dert “suç fiilleri”ni ve cezaları artırmak değil, bununla beraber ölçmek, hesaplamaktı. Neyi ölçmek/hesaplamak? Ticaretle, sermayeyle alakalı her şeyi ve bunun yanı sıra “salgın hastalığa” yakalanmış olarak addettikleri işçi sınıfını. Burada mevzubahis olan öyle bir panoptizmdir ki Colquhoun işçi sınıfının pansiyonlarını, seyyar satıcılarını, at yarışçılarını, tefecilerini, emanetçilerini, ikinci elcilerini, işportacılarını, çerçilerini, birahanelerini, demirci dükkânlarını dahi ölçmek, biçmek, kaydetmek istemektedir. Zaten polis hem bir müessese hem (Colquhoun’a göre) “bilim” olarak bu noktada vücuda gelecektir. Polis sadece “suç”u ortaya çıkarmayacak, önleyici ve tanzim edici bir misyonu da haiz olacaktır. Neticede ekonomi, hukuk ve haliyle ahlak birbirine bağlanmalıdır ve bağlanmıştır. “Uygarlaşmamış”, “tehlikeli”, “kötü”, “ahlaksız” alışkanlıklara ya da eğilimlere sahip, yani “şeytani” yoksullar hale yola sokulmalıdır.434

Benzer bir süreç Fransız Devrimi’nin patlak vereceği yerde de vuku bulmuştur.

Ancak burada daha baştan itibaren panotizm ve onun “ahlakî iyileştirme”ciliği devlete

432 Söz konusu derneklerle ilgili teferruatlı bilgi için bkz. FOUCAULT, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 225- 230; ayrıca bkz. AGTAŞ, s. 228, 229.

433 LINEBAUGH, s. 486, 487.

434 LINEBAUGH, s. 488, 489.

126 bağlı Lettre de cachet’ler denilen bir nevi kolluk kuvveti aracılığıyla zuhur etmiştir. Bu gruplar kralın emirlerini ifa, aynı zamanda yargı makamlarından ayrı şekilde vakalara müdahale etmekte ve hüküm vermektedirler. Hüküm şayet ceza verme yönlüyse infaz mekânı mutlak surette hapishanedir. Yargıçlar idam, başkaca bedensel ezalar, sürgün gibi cezalara hükmediyorken, yasayla birlikte ve fakat onun dışında devreye giren Lettre de cachet “suçlu”yu illaki hapishaneye göndermiştir. Foucault bu polislik kurumuna dair yaptığı okuma neticesinde hapishane müessesesinin ve haliyle ıslah gayesinin yasal/hukuki olmaktan ziyade polisiye olduğu tespitini ortaya koymuştur.435

Bu aşamadan sonra 19. yüzyılın ceza usulünün esas mantığını tahmin etmek zor olmasa gerektir. Teftiş etmek ve kişinin yapıp ettiklerinin değil, yapıp edebileceklerinin, yani davranış potansiyellerinin bu usulün ve kriminolojinin sahasına dâhil olması kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzyıldan sonra cezanın hedefi “suç” fiili ve faili değil, “suç”

ihtimali ve “suç”a eğilimli kişidir. Tam bu noktada “tehlikeli birey” mefhumu cezanın esasına oturmuştur. Normlar konulması ve bunlara riayete kişilerin zorlanması neticesinde ahlakîleşme sağlanabilir. Disiplinci iktidarın gayreti bu yöndedir.436 Ceza infazının bu kendine has ilişkisi bir özerklik, yani farklı kurallar, teknik, bilgi, usul ve organlar gerektirir.437 Madem esas olan artık tehlikeliliktir, “suç” fiilinin evvelini ve ahrini de kapsayan dev bir tesisat işleme sokulacaktır. Bu dev tesisat gözetleyen polisten, hapishane, okul gibi tesislerde bireyleri ıslah edecek aktörlere kadar devam eden ve bireylerin hayatını kuşatan bir ağ inşa edilmesi manasına gelecektir. Foucault bu dev ağın

435 FOUCAULT, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 231, 233, 234; ayrıca bkz. FOUCAULT, “Büyük Kapatılma”, s. 106; AGTAŞ, s. 230.

436 FOUCAULT, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s. 46; ERGÜDEN, s. 70; Johanna OKSALA, “Devlet Şiddetinin Yönetimi” (Çev. İmge ORANLI), Cogito, Michel FOUCAULT, S. 70- 71, İstanbul, 2012, s.

167..

437 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 129.

127 hâkim olduğu çağa “toplumsal ortopedi” çağı demiş ve panoptikonun bu ortopedinin gayet münasip bir emsali olduğunu ifade etmiştir.438

Bentham Kardeşlerin hayali sadece 18. yüzyılın sonunda İngiliz tersanelerinde değil, birebir panoptikon olarak değilse de panoptizm olarak farklı coğrafyalarda ve sonraki zamanlarda hayat bulmaya devam etmiştir. Herkesin gözetim altında olduğu, muktedirin gözünün her yeri görmeye ehil olduğu, hiçbir kör noktanın bırakılmadığı hükümranlık biçimi heyulasının da panoptizmin çocuğu günümüz hapishanesinin de miadı hâlâ dolmamıştır.

Ne demişti Lauret’nin “hasta”sı:

“Evet, çalışacağım.”

II. AKLİ BİR CEZALANDIRMA ÇEŞİDİ OLARAK HAPSETME