• Sonuç bulunamadı

B. OLAN: İMHA

1. Hapishane Ayırır ve Kapatır

153 olmuyorsa gözlem altına alınması gereken bir varlıktır. Beden bu veçhesiyle “hayvan”dır ve tüm kötülüklerin anasıdır. Federici modern çağın başlangıcından/modern cadı avlarından itibaren aklileşemeyen her şeyin suç olduğunu, bu sırada ve bu bahisle de bedenin bir nevi öldüğünü ifade etmiştir.514

“Kapital”de ne demişti Marx:

“Sermaye vampir gibi ancak canlı emeği emerek hayatta kalan ve ne kadar fazla canlı emek emerse o kadar uzun yaşayan ölü emektir.”515

154 tehlikesi varmış gibi korkulur, hem de bu yaklaşma ötelemesiz (differance) hayata erişme yolu olarak arzulanır. İnsan adını taşıyan insanın tarihi bütün bu sınırların aralarında eklemlenmesidir.”517 Daha evvel belirtildiği gibi “insan” adını taşıyan ya da kendine

“insan” diyen insan kendine yabancı olarak birtakım canlılar tayin edip, onlarla arasında sınır çekmeden kendi kendisiyle hemhal olamaz. Bu bahisle kendine insan diyen,

“öteki”ni dışlayan için bir iç ve dış mıntıkası inşa etmek, yani ikici telakki ve pratik kaçınılmazdır. “Hayvan”la arya konan o mühim ayrım bunun en önde gelen örneğiydi:

“[…H]ayvan insanın kendine özdeşliğinin güvenliğinin sağlanacağı limite dönüşür.

Karşıtlık ve ikilik mantığı stabil ve risksiz mutlak belirlenimler sağlamaya imkan veriyor gibidir.”518

“İnsan” kendi çektiği sınırdan hem korkar hem de bu sınır olmadan yapamaz. Bu bahisle her taraf simgesel ve maddi çitler, tel örgüler ve duvarlarla dolu. Bu sınırları, çıplak gözle görsek de (mesela hapishane) görmesek de (mesela getto) sınırlar, mekâna da damga vurmuştur ve vurmaktadır ya da sınırlara ayırmak için mekânsallaştırma en işlevsel pratiktir. Zira “yabancı” ya da “öteki” olana verilen tepki -Bauman’ın da dediği gibi- önce mekânsal ayırma sonra kapatmadır.519

Hapishane her şeyden önce bir mekândır. Mahpusların mekânsal olarak ayrıldığı, kapatılıp, sıkıştırıldığı ve merkezileştirildiği bir mekân. Hapishanenin başat müesseselerinden olduğu disiplin “ancak bir mekânı yalıtabildiği, bir parçayı belirleyebildiği ölçüde işleyebilir [ve bu yüzden] ilk hareketi, iktidarının ve onun mekanizmalarının tam olarak ve sınırsızca işleyebildiği bir mekânın sınırlarını çizmektir”520. Suçla mücadele olarak lanse edilen “toplumsal disiplin mücadelesi”nin

517 Jacques DERRIDA, Gramatoloji (Çev. İsmet BİRKAN), Bilgesu Yay., Ankara, 2014, s. 372.

518 ERTUĞRUL, s. 177.

519 BAUMAN, Küreselleşme, s. 121.

520 FOUCAULT, Güvenlik, Toprak, Nüfus, s. 43, 44.

155 gerçekleştirilme koşullarını sağlayan da mekândır; bireyin ve toplumun –o her neyse-

“uygun” hale getirilmesi mekân üzerindeki tasarrufla mümkün hale gelmektedir.521 Normalizasyon mekânlarından biri, belki en önde geleni olarak hapsetme haliyle bu ikiciliğin ve “öte”de olana verilen tepkinin en yoğunlaşmış halini görebileceğimiz pratiktir.522 Hapishane duvarları hem fiilî hem simgesel olarak vardır ve duvarlar sadece ayrımın/dışlamanın değil iki taraf arasındaki geçirimsizliğin ve iki tarafın bizzat var oluşunun simgesi olarak inşa edilmektedir. O beton ya da benzeri yapı sayesinde ne dışardaki içeriyi ne içerdeki dış dünyayı görebilmektedir. Sınırlı zamanlarda ve sınırlı kişilerin yapabildiği ziyaretler sayılmazsa, mahpuslar ve devletin görevlendirdiği kişiler dışında bu yapıya giriş mümkün olmaz. Simgesel veçhe bu görmeme ve girip çıkamama halinden neşet etmektedir. Ayrım fiziksel manada da simgesel olarak da nettir, kimse sınırın öteki tarafına geçemez; ne görmek, bilmek ne de gitmek suretiyle.523

Hapishanenin dışarıdaki hayattan kopuk ve bu hayata kapalı olması aynı zamanda sadece çevreyi saran duvarlarla tesis edilmez. Bir bütün mekân harici-dâhili geçirimsizliğini garanti etmek üzere tanzim edilmiştir. Renk ve materyal seçimi, diziliş, havalandırma genişliği, nesnelerin miktarı ve düzeni, dahası dışarıdan yoksunluğu destekleyecek tarzda organize edilmiştir. Bu organizasyonda canlılık, çeşitlilik, zenginlik, yaratıcılık, değişiklik alabildiğine azaltılmış ve sınırlanmıştır.524 Mahpus bu mekânda sadece dışarının “nimetleri”nden, eşinden-dostundan, ailesinden değil kendinden, en çok kendinden yoksundur. Hapishanenin ve duvarlarının bu sembolik gücü bireyi yabancılaştırıcı tesir açığa çıkartır. Zira kişi günlük ilişkilerden büyük oranda kopartılmakta, böylece bireysel nitelik ve koşullarından ayrıştırılmaktadır. Netice benlik

521 Meltem AL, “Mekân Her Şeyden Önce Yok Etmeye Yarar”, Praksis, Simgesel Siyaset, S. 42, İstanbul, 2016, s. 586, 587.

522 ERGÜDEN, s. 52.

523 ERGÜDEN, s. 84, 85.

524 ERGÜDEN, s. 85, 101.

156 yitimi ve kimliksizleşmenin başlamasıdır. Modern toplumun ortaya çıkardığı karşılıklı yabancılaşma sürerken, mahpus hep bir duvarın arkasında yaşayan, yani “öte” tarafa yabancı, hep bir uzakta ve bireysellikten yoksun tutulan olarak konumlanmaktadır.525

Bu “öte”de tutma halinin “topluma kazandırma” iddiasıyla icra ediliyor olmasının mantıksızlığı üzerine soralım: Bir “insan” toplumdan dışlanarak topluma kazandırılabilir mi? Buna verilecek cevap hayırsa –ki öyle gözükmektedir- hapishane başka bir işlevi yerine getirmektedir. Hapishane “aykırı olanı” “doğru yola” sokmanın aynı zamanda bu yola girmedikçe toplumun dışında tutmanın işlevsel aracıdır. Hapishanenin içerisindeki kişileri doğru yola sokması bir heyula olmanın ötesine geçemediğine göre, fiiliyatta toplumun dışına itmeye yaramaktadır.526

“Öte”de olma halinin zamansal bir tarafı da vardır ve duvarın ardındaki kişinin etrafı zaman olarak da duvarlarla sarılıdır. Zamanın tek düze ve programlanmış, yani tesadüfe, alternatife yer bırakmayan akışı, dışardan zamansal anlamda kopmayı sağlamaktadır. Hapiste geçen zaman donmuş ve mekanik olarak bölünmüştür. Bu sebeple –hususiyle uzun mahpusluk deneyimlerinden sonra- kişi şok olmakta ve ne yapıp edeceğini bilemez hale gelmektedir.527 Mahpus, büyük oranda dünyadan kopuk yaşamaktayken, dışarda her şey zamanla akıp gitmekte ve değişmektedir. Duvar mahpusla, mesela bir yakınının düğününe hatta kimi zaman cenazesine girebildiği gibi, mesela teknolojik gelişmelerin de arasına girmektedir. Günlük hayatımızda sıkça kullandığımız ve bize son derece sıradan gelen bir akıllı telefon, metro ya da misalen soket çorap bir süredir kapalı, ayrı ve bu bahisle mahsur kalmış biri için son derece şaşırtıcı ve alışılmadık olabilecektir.

525 BAUMAN, Küreselleşme, s. 121, 122.

526 ERGÜDEN, s. 72.

527 ERGÜDEN, s. 104.

157 Yalnız kapatmanın bu dışlayıcı niteliğinin bir içleyerek dışlama olduğunu ve bu bahisle bireysellikten yoksun tutma ve kimlik yitiminin diğer taraftan tahakküm vasıtasıyla bir bireyselleştirme ve kimlik oluşturmaya tekabül ettiğini belirtmek icap etmekte. İktidarın çektiği sınır dışarı açılır ve fakat içerdeki “dış”a. Foucault bu iç-dış örtüşmesini veya muğlaklığını tartışmak için cüzzam ve vebayı mukayese etmiş, ardından bu iki hastalık karşısındaki tavrın kesişerek hapsetmeye nasıl ilham verdiklerini anlatmıştır.

Cüzzam ve veba, iki ayrı hastalık ve fakat bulaşıcı olmak gibi bir müşterekleri vardır. İkisi de bulaşıcı hastalık olmasına karşın başkaca iki iktidar tekniği söz konusudur.

Her şeyden önce, cüzzamda büyük ve ikili bir ayrıştırma mevzubahistir; hastalar bir yana, ötekiler bir yana, muktedir araya sınır çekmiştir. Haliyle cüzzamlı, reddedilen yani ihraç edilendir. Bu kişilerden geriye kalan toplum rafinedir ki zaten maksat budur. Vebada da ayrıştırma vardır, fakat bu kez çoklu, bireyselleştirici bir bölme/bölümleme söz konusudur. İşin esası herhangi bir grubu buradan alıp, bir sınır çekip öbür tarafa yerleştirmek değil, hemen oracıkta ve her yerde kapatmaktır. Bu kez murad edilen arınmış değil, terbiye edilmiş toplumdur. Bunun için bir kenara fırlatıp atmaktan ziyade, her şeyin kayıt altına alınması, tespit ve tetkikin daima ve her yerde olması mevzubahistir.528

Bunlara karşı takınılan tutum bir müddet sonre el ele verecek, daha doğrusu iç içe geçecektir. Esasen cüzzamda tesadüf ettiğimiz incelikli, mahir bölümleme kapatılma mekânlarına yansıtılacak, diğer taraftan iktidarın analiz etme ve bu analiz neticesinde ayırma yöntemi diğer tarafı etkileyecektir. Agamben, Foucault’ya atıfla bu kesişimi şöyle izah etmiştir:

“Cüzzamlı, bir noktada, veba kurbanı gibi muamele görmeye başlar, veba kurbanı da cüzzamlı gibi. Başka bir deyişle, disipliner iktidarın gözetim, denetim, bireyleştirme ve eklemleme düzeneği, cüzzamın dışlama ve ayırma çerçevesine yansıtılır; böylelikle

528 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 197, 198.

158 süreç, cüzzamlıyı, ona bir veba kurbanı gibi muamele ederek bireyleştirme, özneleştirme/tabi kılma ve düzeltme sürecine dönüşür.

Demek ki ortada çifte bir kapma [capture] var: bir yanda, hasta/sağlıklı, deli/normal vs. gibi basit karşıtlıklar, öte yanda özneleri özneleştiren, bireyleştiren ve denetleyen karmaşık bir teknoloji ve dispositif dizisi.”529

Bir dispositif olarak hapsetme böyle bir kesişim mantığıyla işler. İnsanlar suçlu- suçsuz olarak ikiye ayrılır, ancak devreye disiplin girdiğinden mütevellit bir de bireyselleştirme bazında bölümleme için gayret gösterilir, bir başka ifadeyle dışlananları dışlamak kâfi gelmeyecek, dışlandıkları yerde bir de disipline edileceklerdir.530

“Çifte kapama” aynı zamanda sadece bir yere kapatmanın kâfi gelmeyeceği manasına gelmektedir. Neticede söz konusu olan, dışarı çıkarıp orada unutmak değil, tam orada baskı kurmak, disipline etmektir. Bu yüzden mekâna illaki bir nizam ve kimlik verilir.531 Benzer disiplinci mekânlardaki gibi hapishanede insanlar diğerlerinden ayrı bir yere konulur, etrafları kuşatılır; tıpkı cüzzamlılara yapıldığı gibi. Ancak bir de bu kuşatılmış sahadaki yoğunlaşmayı önlemek için dâhilîdekilere ayrı ayrı yerler verilmektedir. Böylece -tıpkı vebadaki gibi- yoğunlaşmanın, bir araya toplaşmanın sakıncalarının önüne geçilebilir ve kantara “mallar”ı perakende usüle göre çıkarmak kolaylaşır. Herkes kendi mıntıkasında ölçülüp, biçilir, teşhis ve tespit daha iyi şekilde icra edilebilir.532 Hapishane panoptisizmden mülhem bir kurum olarak dışlar ve fakat içerleyerek dışlar. Zira hapishanedeki displinsel iktidarın esasen bir haricisi yoktur ve bu yokluğa uygun olarak hapishane bireyleri hem ihraç etmenin ve fakat içeriye de almanın vasıtasıdır. Murad edilen odur ki dışarı atılan dahi israf olmasın, bir biçimde içerde ve

529 Girogio AGAMBEN, “Metropol” (Çev. Elçin GEN), e-skop, 28 Ekim 2015, https://www.e-skop.com/skopbulten/metropol/2574 (Erişim Tarihi: 8 Ekim 2020).

530 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 198, 199.

531 AL, s. 585.

532 FOUCAULT, Discipline and Punish, s. 141,.

159 işlevsel kılınabilsin. Kaldı ki suçlu zaten yasa dışı mıdır? Aksine suçlu dediğimiz yasanın tam da kalbinde oturmaz mı?533

Yalnız burada hemen not düşmek icap eder ki her ne kadar iktidar tekniği bambaşka olsa da cüzzam ve veba arasında tek müşterek taraf bulaşıcı olmaları değildir.

Bu iki hastalıkta ve onların müsebbibi oldukları karmaşada yine tabiat hâlinin imgesi canlanmakta ya da canlandırılmaktadır. Veba; gayrinizam, kaos hâli. Cüzzam; insanlıktan kopuş, haricide olma hâli. Yine aynı “korkunç” imge, o “meşum tabii hâl”. Cüzzam, veba, köle plantasyonları, evvelki cezalandırma pratikleri- hapsetmenin ilham kaynaklarının hemen hepsi aynı yeri işaret etmektedir. Hapishane de “kötü” kokar. Hapishaneyi de işlevsel kılan esas olarak “tabii hâl” imgesine olan yakınlığıdır ve hapishaneyle neşet eden harici-dâhili bağının esas etkilemek istediği dışardaki insanlardır. Zaten bu “faydasız”

kurumun en büyük “faydası” bu olsa gerek. “İnsan”lar “o mahpus gibi olmamak”, adına bir yaşam sürmeye sevk edilir.534

2. Hapishane Şiddet Uygular ve İmha Eder