• Sonuç bulunamadı

Kurt ile Đlgili Tasavvurlar 1. Gönül

ATIN YÜRÜYÜŞLERĐ

4.2.16.1. Kurt ile Đlgili Tasavvurlar 1. Gönül

Şair, bu beyitte de yukarıdaki beyitte olduğu gibi “kurdı” kelimesi ile kelime oyunu

yapmaktadır. Kelime bu beyitte cinaslı kullanılmıştır. Sevgilinin güzel yüzü âşıkları avlayan bir avcıdır. Âşıkların gönlü de kurda benzetilmiştir. “Avcı olan yüzün kaşının yayını kurdu ve bir nefeste bin gönül gibi kurdu avladı”:

Sayyâd-ı cemâlün ki kaşun yayını kurdı

Bir demde şikâr eyledi bin dil gibi kurdı (C.3, G.1655/1)

4.2.16.1.2. Hz. Yûsuf

Kur’an-ı Kerim’de Yusuf kıssasından “kıssaların en güzeli” (ahsenü’l-kasas) diye söz edilmektedir. Bilindiği gibi, Yakup peygamberin eşsiz bir yüz güzelliğine sahip olan oğlu Yusuf, kendisini kıskanan kardeşleri tarafından bir kuyuya atılır. Tesadüfen oradan geçen bir kervanın sahipleri tarafından kurtarılarak Mısır’a götürülen ve esir olarak satılan Yuuf, efendisi Aziz’in karısı Züleyha’yı güzelliği ile büyüleyecek, ancak iffetini koruyarak onun teklifini reddedecektir. Bu kıssa, müslüman şairler tarafından, Kur’an-ı Kerim’de verilen çerçeveye sadık kalınarak, yeni unsurlar ilave edilmek suretiyle defalarca işlenmiştir (Ayvazoğlu, 2000: 72).

Hz. Yûsuf, babası Yakub tarafından, aşırı bir sevgi ile seviliyordu. Diğer kardeşleri bu hali kıskanmışlar, onu kuyuya atmışlardı. Yûsuf’u kıskançlıkla kuyuya atan kardeşleri, akşam olunca babalarına gelmişler ve üstüne kan bulaştırılmış gömleğini de getirerek “Yûsuf’u kurt yedi” demişlerdi. Yûsuf kuyudan çıkarıldı ve Mısır’a götürülerek esir pazarında satıldı. Kendisini vezir satın almıştı. Onun yanında büyüdü ve çok güzel bir delikanlı oldu. Fakat çilesi dolmamıştı. Bu defa, vezirin karısı kendisine âşık olmuştu ve sahib olmayı arzuluyordu. Yûsuf, razı olmadı. Olmayınca da iftiraya uğradı ve hapse atlıdı. Uzun süren bu hapis hayatı sonunda, nihayet, talih ona yüz gösterdi ve hapisten çıkarılarak Mısır hazine vekili yapıldı. Devletin ün hazinelerine sahib olarak, büyük bir kudrete ve kuvvete malik olmuştu. Kıtlık seneleri başladı. Kardeşleri, erzak almak üzere, Mısır’a gelmişlerdi. Onlara kendisini tanıttı ve bütün ailesini Mısır’a yerleştirerek, neticede, ülkeye tek başına hâkim oldu (Tulum, 2001: 319,324). Aşağıdaki beyitte bu olaya telmih yapılmıştır:

Melâhat Mısrınun sultânıdur ol Yûsuf-ı sânî

4.2.16.1.3. Kurd Bâlî

Kurt Bâlî, Edirne şairlerinden Nâimî’nin lakabıdır. Son derece güzel ve yakışıklı bir

şairdi. Tezkire yazarlarından Âşık Çelebi ile birlikte öğrenim görmüşlerdir. Öğrenimini

tamamladıktan sonra müderris olmuş, hatta Kanuni devrinin sonlarında bir ara Semâniye medreseleri müderrisliğine kadar yükselmişti. Kaynaklara göre de bu yıllarda vefat etmiştir (Canım, 1995: 163).

Vâlâ, ipek başörtüsünün adıdır. Aslen “vala”dır ve yüce anlamındaki “vâlâ” kelimesinden bozmadır. Kırmızı vâlâlar yüzyıllar boyunca duvak olarak da kullanılmışlardır. Nitekim köylerde gelin duvakları hala al vâlâdan oluşur (Koçu, 1967: 237). Tafta da düz ve donuk olan bir çeşit ipekli kumaştır. Ayrıca yanık, yanmış, üzgün, kederli anlamları da vardır (Devellioğlu, 2003: 1014). Beyitte de ikinci anlamıyla ele alınmış ancak valadan dolayı iham-ı tenasüp oluşturmuştur. Đzar söyleniş olarak hem belden aşağıya mahsus örtü, peştamal, hem de yanak anlamına gelir. Aralarında harf farkı vardır. Beyitte “zel” harfi ile kullanılmıştır. Her ne kadar yanaktan bahsedilse de beyitte zikredilen kumaş adları iham yoluyla peştemali de bize çağrıştırmaktadır. “Nâimî’nin yanağı (peştemali), kırmızı duvaktan daha güzeldir. Onun ateşi, bütün yaratılmışları yakar”:

Güzeldür al vâlâdan ‘izârı Kurd Bâli’nün

Đdübdür tâfte mahlûkı nârı Kurd Bâli’nün (C.2, G.700/1)

Kurt, koyun sürülerine saldırmasıyla ünlü bir hayvandır. Zâtî, bu beyitte kurt sevglinin kendisinin kuzu gönlünü parçalayacağını bile bile yine koynuna girmesini ister. “Allahım senden dileğim, sevgili benim koynuma girsin. Bu gönlümün kuzusu o Kurt Bâlî’nin (o kurt sevgilinin) avı oldu”:

Murâdum budurur senden Đlâhî koynuma girsün

Bu gönlüm kuzusı oldı şikârı Kurd Bâli’nün (C.2, G.700/2)

4.2.16.1.4. Rind-Vâiz

Đnananlara görevlerini hatırlatmak üzere camilerde vaaz veren kimselere vâiz denir.

Amaçları insanları bilgilendirmek, bunun yanı sıra onlara özellikle dini görevlerini hatırlatıp onları ikaz etmektir. Yaptıkları vazife karşılığında aldıkları hizmet ücretine

de vaiziyye denir. Dîvân şiirinde ise vaiz, insanlara vaaz edip onları günahtan sakındırmaya çalışırken bunda ileri gittiği düşünülerek kınanan kişidir (Serdaroğlu, 2006: 70). Rind ise dünya işlerini hoş gören kişidir. Çoğulu rindândır. Rind acıyı-tatlıyı, iyiyi-kötüyü hoş görür. Üzüntü ve neşe onun katında aynıdır. Hayat felsefesi böyle olan kişilere rind denilir ve rindlik Dîvân şiirinde bir mazmûn olarak ele alınır. Rindlik asla kalenderlik değildir. Belki kısmen bohemliktir. Dîvân şairi kendini rind olarak değerlendirir. Ona göre cihanın bir pul kadar değeri yoktur (Pala, 2003: 390). Vâiz, rinde kibirlenir; Zâtî de bunu vâizde kurt olmasaydı rinde karşı dağ gibi büyüklenmez ve onu ayıplamazdı şeklinde yorumlar:

Ta’n idüb rinde büyüklenmez idi kûh gibi

Zâtî’yâ vâ’iz-i ‘âmîde eger olmasa kurd (C.1, G.120/5)

4.2.17. Kuzu (Hamel, Bere)

Bir yaşına girmiş oğlak mertebesindedir. Hadis-i şerifte buyurulur ki, cehennemin ateşinden çıkan bir kimsenin azaları adeta bir kuzu gibi ürkektir. Đbn-i Mübarek rivayet eyledi ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar:

“Kıyamet gününde öyle bir kimse getirilir ki, güya zaiflikte bir kuzudur”. Araplar darb-ı mesellerinde kuzuyu za’fa misal gösterirler (Demirî, 1973: 65).

Hamel kelimesi, kuzu demek olmakla birlikte koyun ve koç hayvanlarını da karşılar. Nevruz bayramının bu gün olduğuna dâir rivayetler vardır (Pala, 2003:199).

4.2.17.1. Kuzu ile Đlgili Tasavvurlar