• Sonuç bulunamadı

ATIN YÜRÜYÜŞLERĐ

4.2.3.2. At ile Đlgili Tasavvurlar 1. Aslan

4.2.3.2.16. Felek-Yer-Gök

Kur’an’da değişik yerlerde Hz. Đsa, dünyaya gelişi, mucizeleri, tebliği, Yahudiler tarafından tepki görmesi ve hayatının son anları anlatılmakla birlikte onun kıyametten önce tekrar dünyaya gelmesiyle ilgili açık bir ifadeye rastlayamayız. Bununla birlikte, onun nüzuluna delalet ettiği söylenen bazı ayetler mevcuttur. “Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak gönderileceğim gün bana selam olsun.”(Meryem 19/33). Hz. Đsa’nın Allah’ın katına yükseltilmiş olduğu ve kıyamete yakın bir zamanda yeryüzüne inip Đslam’ın hâkimiyetini sağlayacağı inancı, Kur’andaki bazı ayetlere dayandırılmakla birlikte, söz konusu inanç birtakım hadislerle de desteklenmiştir. Kütüb-i Sitte’deki rivayetlerde belirtildiğine göre Hz. Đsa, Deccâl ortaya çıktıktan sonra, Dımeşk’ın doğusundaki beyaz minareye sabah namazı vaktinde inecek,

Müslümanlar arasında adaletle hükmedecek, haçı kırıp domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, hac ve umre ziyareti yapacak ve nefesi kâfirleri öldürecektir. Lûd kapısında Deccâlı öldürdükten sonra yedi veya kırk yıl yaşayacak, Şam tarafından esen bir rüzgârın tesiriyle bütün müminlerle beraber ölecektir. Kütüb-i Sitte dışındaki literatürde yer alan rivayetlerde ise Đsa’nın ineceği yer, yapacağı işler, dünyadaki ömrü ve ölümü hakkında daha ayrıntılı bilgi verilmektedir. Buna göre Đsa ruh ve bedeni ile göktedir, Hz. Peygamber miraç yolculuğunda onunla karşılaşmış ve gökten inişini idrak etmeleri halinde kendisine selamını iletmelerini ashabına vasiyet etmiştir. Hz. Đsa bulut üzerinde Akabetü’l-Efike’deki beyaz köprüye inecektir. Deccâli buzun erimesi gibi ortadan kaldıracak, Müslümanların emîrine tabi olup arkasında namaz kılacak veya kendisi namaz kıldıracak, onun devrinde Müslümanlar barışacak, kurtla kuzu birlikte yaşayacak, bereket ve bolluk olacak, ölünce Medine’de Peygamberimizin kabri yanında veya Kudüs’te defnedilecektir.

Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadiste belirtildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, adaletli bir hükümdar olarak Meryem oğlu Đsa’nın aranıza adaletli bir hâkim olarak ineceği, haç’ı kırıp, domuzu öldüreceği, cizyeyi kaldıracağı vakit yakındır. O zaman mal öylesine çoğalır ki kimse onu kabul etmez. Ta ki, tek bir secde, dünya ve içindekilerden tamamından daha hayırlı olur” (Ünverdi, 2005: 48- 59).

Zâtî, o can bahşeden sevgilinin feres atından inmesini gördükçe Hz. Đsa’nın yeryüzüne inişi hadisesine telmih yaparak felekten Hz. Đsa iniyor sanmaktadır. Bilindiği gibi Hz

Đsa’nın mucizeleri arasında ölüleri diriltmesi yani bir nevi can bahşetmesi vardır. Bu

beyitte bu olaya da telmihte bulunulmuş ve sevgili kutsallaştırılmıştır: Zâtî sanuram indi felekden yire ‘Îsâ

Gördükce o cân bahşı inerken feresinden (C.3, G.1115/5)

Bu beyitte ise Hz. Đsa ile ilgili olarak onun gökyüzüne çekilmesi hadisesi ele alınmıştır. Sevgili, Allah’ın nurdan yarattığı varlık olan meleğe benzeyen insandır. Şair, sevgili ferese binip indikçe Hz. Đsa göğe çekilir, Cebrail yere iner sanmaktadır. Sanki kelimesi ile şairin şibh-i hüsn-i ta’lil yaptığını görmekteyiz:

Sanki ‘Îsî göke agar yire Cibrîl iner

Binüb indükce ol insân-ı melek-hû ferese (C.3, G.1302/2)

4.2.3.2.17. Garrâ

“Garrâ”, Türkçe Lügat’te alnında beyaz bir lekesi, akıtması olan (at ve sâire) olarak geçer (Devellioğlu, 2003: 279). Bu beyitte şuh sevgili garrâ olarak nitelendirilmekte ve onun kararsız olup bir nefeste her yere vardığından bahsetmektedir. Zâtî, burada “her-câyî” ile “her câya” kelimeleri ile cinas yapmıştır:

Gönül virmen erâzilden safâlu şûh-ı garrâya

Katı her-câyi olur ol varur bir demde her câya (C.3, G.1336/1)

4.2.3.2.18. Gönül

Gönül, âşığın aşkıyla ilgili her türlü şeyin algılandığı yerdir. Sevgiliye kavuşma ümidini taşır. Yaprak kelimesi, “p” ünsüzünün tesiriyle: yopurmaú ‘yaprak’ (Esk. Türkçede yapurğak / yapurmak / yopurmak > Çağatay Türkçesinde yaprağ / yaprak / yapurğağ / yapurğak / yafrağ / yafrak) olmuştur (Çelikbay, 2006: 118). Yilüb kelimesi çekip manasınadır. Tamlamaya ve beytin geneline baktığımızda ise gönül atının sevgilinin kavuşma yolunda daima neşeyle yaprak çekip yani koparıp geviş getirmektedir:

Bu esb-i dil safâlar ile gem gever anun

Yilüb yopurmağa reh-i vaslında dâ’imâ (C.1, G.31/4)

Zâtî, bu beyitte gönlünü çâlâk ata benzetmiş ve bu çâlâk gönlünün kuşunun kanatlandığında sonsuzluktaki en yüksek zirvenin bile ona en aşağı yer gibi gözüktüğünü söyleyerek mübalâğâ-i gulüvv yapmıştır. “(Yere ihtiyacı olmayan) Allah’ın ucu bucağı bulunmayan boşluktaki en yüksek nokta, çâlâk gönlümüzün kuşu kanat açtığı zaman inilecek en aşağı yerdir”:

Mehbat-ı ednâsıdur evc-i fezâ-yi lâ-mekân

Tasavvufta birçok tamlamalarla kullanılan âlem, Allah tarafından yaratılmış her şeydir. Kur’an-ı Kerîm “Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun (Fatiha/1)” âyetiyle başlar. Müfessirler bu âyette geçen “âlemler” kelimesi hakkında çeşitli görşler ileri sürmüşlerdir. Vehb b. Münebbih ile Ebû Câfer’e göre 18.000 veya 14.000 âlem vardır. Taberî 14.000, Đbn Ebî Hâtim 1.000, Mikâtil 80.000, Kurtubî ise 40.000 âlem bulunduğunu, yaşadığımız âlemin ise bu âlemlerden yalnızca bir tanesi olduğunu söylerler. On sekiz bin âlem olduğu inancı mutasavvıflar arasında yaygın hale gelmiştir (Pala, 2003: 27).

On sekiz bin âlem, sembolik bir tabirdir. Tanrı’nın tecellisi olan Akl-ı küll ile, Nefs-i küll’den dokuz felek meydana gelmiş, bunların dönmesi de dört unsuru hâsıl etmiştir. Dört unsurla dokuz göğün birleşmesinden ise, üç çocuk (varlık: hayvan + bitki + cansız) vücüd bulmuştur ki hepsi on sekiz eder. Bunlardan her biri Araplardaki son sayı olan binle ifade edilince on sekiz bin eder. Đşte, âlemlerin on sekiz bin sayılışı bu yüzdendir (Tulum, 2001: 312). “Çâlâk gönlün haberi bir solukta gelene kadar on sekiz bin âlemi seyret”:

Eyle müdmin tâ gele bir demde seyrân eylemek

On sekiz bin ‘âlemi peyk-i dil-i çâlâkden (C.3, G.1010/3)