• Sonuç bulunamadı

ATIN YÜRÜYÜŞLERĐ

4.2.3.2. At ile Đlgili Tasavvurlar 1. Aslan

4.2.3.2.5. Azrâ’îl- Cibrîl

‘Azrâ’îl, ölüm meleğidir. Kerrûbiyyûn denilen dört büyük melekten biri olup (diğer üçü Cebrâil, Đsrafil ve Mikâil’dir) canlıların ruhunu almakla görevlendirilmiştir. Rivayete göre Allah, Hz. Âdem’i yaratacağı zaman sırasıyla bu dört meleğe yeryüzünün çeşitli bölgelerinden toprak almalarını söylemiş, ilk üçü toprağın inleyişine ve yalvarmasına dayanamayıp elleri boş dönünce sıra Azrâil’e gelmiş. Azrâil yere, bunun bir emir olduğunu ve Allah’ın emrini yerine getirmek zorunda bulunduğunu söyleyerek, onun yalvarmalarına önem vermeden toprağı alıp getirmiş. Allah da bundan sonra onu can alıcılık ile görevlendirmiş (Pala, 2003: 60).

Rivayete göre Azrâil’in yedi bin ayağı, dört bin kanadı vardır. Teni göze görünmez. Göğün ikinci, üçüncü, dördüncü veya yedinci katındaki tahtında oturup kendisine verilen emirleri yerine getirir. Bir ayağı tahtın diğeri ise sırat köprüsünün üzerindedir. Tahtının altındaki hayat ağacının başı en yüce âlemlerde, ayakları yerlerin derinliklerindedir. Ruhlarını aldığı canlılar kadar da beraberinde yardımcıları vardır (Yıldırım, 2008:127).

Âşığın sevgiliden ayrı olması âşık için ölümden beterdir. Ayrılık ona Azrâil gibi gözükmektedir. “Ey sevgili, ayrılık Azrâil’i canımı attan (at üzerindeyken) teslim aldı, bu can olan bedenimde sana kavuşma ümididir”:

Haylıdan kabz itdi ‘Azrâ’îl-i fürkat cânumı

Cân olan cismümde cânâ vuslatun ümmîdidür (C.1, G.442/3)

Cebrâil, Allah ile peygamberleri arasında elçilik ifâ etmesi ve Allah’ın ve vahiylerini tebliğe memur mukarreb dört melekten biridir (Pala, 2003: 94). Tanrı’nın özellikle yarattığına inanılan at olan feres, Đslâm halk inançlarına göre Tanrı’nın güney yelinden yarattığı bir attır ve bu yeli (bir avuç) Cebrâil getirmiştir. Halk inançlarında Cebrâil’in Feres-ül-hayât adlı bir atı bulunduğuna da inanılır (Hançerlioğlu, 1984: 102). Zâtî de bu olaya telmihte bulunarak feres ve Cebrâil’i aynı beyitte buluşturmuştur:

Sanki ‘Îsî göke agar yire Cibrîl iner

4.2.3.2.6. Bâd

Türk-Đslam medeniyeti, atın sabâ yelinden yaratıldığı ve melekleştiği inancına sahiptir (Adıbeş, 2000: 28). Kazaklara göre at rüzgârdan yaratılmıştır. Atın bu özelliği Gök Tanrı’ya bağlılığın bir ifadesi olarak kabul edilmiştir. Atın rüzgârdan doğduğu efsanesi

Đslami kaynaktan yayılmıştır. 14.yüzyıla ait bir Kısas-ı Enbiya’da Allah, cenup

yelinden bir kabza yel almış ve atı yaratmıştır. 17. Yüzyıl müelliflerinden Kadızade de, atın doğuşu için Tanrının dört unsurdan yeli galip unsur olarak kullandığını yazar (Akman, 2003: 235).Bu beyitte su gibi akıp giden yanaklı sevgilinin atı sabâ rüzgârı gibi adeta esip geçmekte ve geçerken hızından yüzü dahi görünmemektir. Zâtî, sevgiliden atına kıymamasını yoksa adı geçmese de Azrail’in can alırken görünmediği gibi canını alacağını söylemektedir:

Yüzini görimezüz bâd-ı sabâ gibi yürür

Kıymasun atına ol rûh-ı revân cân götürür (C.1, G.425/1)

Bu beyitte ise at rüzgârdan daha üstün konumda olarak tasavvur edilmiştir. “Eğer o ay (gibi güzel sevgili), o rüzgârdan daha baskın atına binip gezerse havasından nice tozlar kopar, Allah tarafından yaratılmış her şey, dünya, evren toprak olur”:

Ger ol yelden yegin ata binüb seyr eyleye ol meh

Nice tozlar kopa ‘âlem türâb ola havâsından (C.3, G.1056/3)

Nesîm, hafif rüzgârdır. Nesîm-i subh ise “sabah rüzgârı” demektir. Bu beyitte Zâtî, sevgilinin atını sabah rüzgârına benzetmektedir. Sevgili, atı önünde âşıkları sabah rüzgârının önündeki saman çöpü gibi estirmektedir:

Yiler ‘âşıkları atı önince

Nesîm-i subh önince gûyîyâ kâh (C.3, G.1251/3)

4.2.3.2.7. Beden

Âşığın bedeni Ferhat gibi dövünmekten Şebdize dönmüştür yani yaraları gece gibi kararmıştır. Âşık, “Şirin dudaklı padişah ve gülgun atım nerdedir?” diye sormaktadır.

Şeb-dîz, Hüsrev’in atı ve Gül-gûn da Şîrîn’in atıdır. Şair bunu telmih ve iham-ı

Döndi Şebdîze beden Ferhâd-veş dögünmeden

Husrev-i şîrîn-leb ü gül-gûn-semendüm kandedür (C.1, G.453/2)

4.2.3.2.8. Behmen

Bu beyitte atın veya at sürüsünün kavrayışlı, zeki ve anlayışlı olduğu yer almaktadır. Beyte göre menekşe, bahar padişahıdır. Behmen, Đran mitolojisine göre Đsfendiyâr’ın oğlu olan Erdşir’in lakabıdır. Kelime sıfat olarak “zeki, anlayışlı” anlamlarına gelir.

Şehnâme’de de Zerdüşt’e inen meleğin adı da Behmen olarak kayıtlıdır. Đran hâkimleri

akl-ı evvele de Behmen derler. Brehmen kelimesinin hafifletilmiş şekli olarak gösterilen Behmen, güneş takviminin on birinci ayı olarak da bilinir (Pala, 2003: 73). Bu sebeple kelime tevriyeli olarak kullanılmıştır. Savaşta yenik düşen menekşe, kış mevsiminin başlangıcı olan Kasım ayına bayrak çekmiştir. Bayrak çekmek, mağlubiyeti ilan etmek anlamına gelir. Menekşenin kışa yenik düşmesi, soğuk havaları sevmemesindendir. Menekşe bol güneş alan yerlerde yetişir. Behmen’i bir şahıs olarak düşündüğümüzde menekşe de bir cengâver olarak karşımıza çıkar. O, Behmen’in at sürüsü karşısında askerlerin azlığından dolayı mağlup olmuştur:

Çün sındı hayl-i behmen çekdi livâ benefşe

Mülk-i bahârun olsa şâhı revâ benefşe (C.3, G.1333/1)

4.2.3.2.9. Berk (Yıldırım)

Şimşek, Dîvân edebiyatında daha çok çıkardığı ışık ve hızı dolayısıyla ele alınmıştır. Şimşek (berk), hızlı hareket edişi sebebiyle âşığın sevgilisinin atının nalından çıkan

ateşe benzer. Âşık için bu ateşlerden her biri, ölüm gibi gelen ayrılık gecesinde çakan bela, gam şimşeğidir:

Bana her biri bir berk-ı belâdur leyl-i rıhletde

Ne âteş kim çıkar na’l-i semend-i şeh-süvârumdan (C.3, G.1109/2)

Bu beyitte ise sevgilinin attan inişi âşığın üstüne yıldırım düşmüş etkisi yapmıştır. Buna sebep de şairin gönlüne konan gam şimşeğidir:

Üstüme yıldırım gibi atdan inüb dimiş

Sanman ki buna berk-ı belâ nâzil olmadı (C.3, G.1668/3)

4.2.3.2.10. Bulut

Bu beyitte ebreş, zaman zaman üstüne şimşek vuran bir buluta benzetilmiştir. Şimşek de sevgilinin kamçısıdır. Ey Zâtî, ayın (ay gibi güzel olan sevgilinin) o yıldırım kamçılı ebreş atı sanki bir buluttur ve zaman zaman onda şimşek vurur (ona şimşek çarpar). Ebreşin buluta benzetilmesinin nedeni ebreşin de bulutun da alacalı görüntüsünden dolayıdır. Kapalı bir havada bulutta hâkim olan renkler siyah ve beyazdır:

Gûyîyâ bir ebrdür berk anda dem dem berk urur

Zâtî’yâ ol yıldırım kamçılı mâhun ebreşi (C.3, G.1793/5)

4.2.3.2.11. Burak

Đslam kültüründe bazı atlara veya at benzeri hayvanlara çok özel önem verilip

olağanüstü özellikler yüklenmiştir. Đslami rivayetler ve kıssalarda, mitolojik özelliklere benzer özellikler taşıdığına inanılan Burak (Hz. Muhammed’in bindiği at) bu konuda ilk sıralarda yer alır (Yıldırım, 2008: 298). Rivayetlere göre Burak, miraç gecesinde Hz. Muhammed’i taşıyarak göğe çıkaran binektir. Beyitte Ahmed yani Hz. Muhammed’in Burak ile gökde seyritmesi, gezmesi Miraç olayına telmihtir. Sevgilinin at ile mahallesinin başında gezmesi de Zâtî’ye bu olayı hatırlatmıştır:

Seyr eyler at ile ser-i kûyında Zâtî yâr

Gûyâ ki gökde seyr ider Ahmed Burâk ile (C.3, G.1325/5)