• Sonuç bulunamadı

Fil ile Đlgili Tasavvurlar 1. Satranç

ATIN YÜRÜYÜŞLERĐ

4.2.9.1. Fil ile Đlgili Tasavvurlar 1. Satranç

Bu beyitte satranç oyununun ıstılahları kullanılarak benzetmeler yapılmıştır. Felek tahtasında satranç oynanmaktadır. Eğer şah açmaz iken ruh, yani kale açarsa bu durumda ay mat olur. “Şimdi” anlamına gelen fi’l-hâl ifadesi satrançtaki fil taşı ile tevriyeli olarak kullanılmıştır. “Eğer, o cihan padişahı açmazdayken, o yanak açarsa (elini açarsa) felek nat’ında şimdi ayı mat eder”:

Mât eyleye fi-l-hâl mehi nat’-ı felekde

Açmaz iken ol şâh-ı cihân aça eger ruh (C.1, G.104/2)

Bu beyitte satranç terimleri bir araya getirilmiştir. At, piyâde, şeh (yani şah) bugün de kullanılan terimlerdir. Fi-l mesel denilirken, fil hatıra getiriliyor. Ferzâne ise vezir olmalıdır. Birinci mısradaki bende sözcüğü de sıradan köle olarak değil, şahın hizmetindeki kişi olarak düşünülmelidir. Saygı gereği kulunuz denildiği anımsanmalıdır. “Ey ay yüzlü, söz gelişi, bilge seçkin bir köle misali, sen padişahın atı önünde yaya yürüyecek kul olarak ben varım, ben yeterim”:

Ey kamer-ruh fî-l-mesel bir bende-i ferzâne-veş

Atı önünce piyâde sen şehün ben kul yiter (C.1, G.180/2)

Âşık canını satrancın en değersiz ve en çabuk alınıp verilebilen taşı olan beydak (piyon) olarak düşünmüş olup hem yanağını kastederek saçını çekip açmasını istemekte hem de satranç taşı olan kaleyi açarak piyonunu almasını istemektedir. Âşık, sevgilinin yanağını açınca ruhunu teslim edeceği gibi oyunda da âşığın canı olarak tasavvur edilen piyon taşını kaybetmektedir. Bunu da oyunun kuralları gereği

yapmakta, korkusuz padişah (sevgili) yani şah taşı fil taşı ve at taşını oynatarak yani bu hayvanları âşığın üstüne salarak yapmaktadır:

Aç ruhun cân beydâkın al didügümçün ‘âşıkun

Saldı fi-l-hâl atını ol şâh-ı bî-bâk üstine (C.3, G.1311/6)

4.2.9.1.2. Taht-Âc

Filin dişleri süs eşyası, kalın derisi de kalkan yapımında kullanılıyordu (Yazıcı, 1996: 68). Süsleme sanatlarında ve lüks eşya yapımında kullanılan filin iki kavisli iki iri dişi Arapçada âc ve nâbü’l-fil, azmü’l-fil ve hatan adlarıyla anılır. Hintliler fildişinin aslında tersine gelişerek damağı delip çıkan boynuz olduğu iddiasındadır. Hz. Peygamber’in şahsi eşyaları arasında fildişinden bir tarağın da adı geçmektedir (Bozkurt, 1996: 73).

Bir hükümdarlık almeti olan taht, hükümdarlık makamı anlamına gelir ve genellikle hükümdarlığın diğer bir alâmeti sayılan tâç kelimesiyle birlikte zikredilir. Padişahlar merasimlerde taht denilen makama çıkıp oturduklarından “tahta çıkmak/geçmek” tabiri padişah olmak anlamında kullanılır olmuştur. Dîvân şiirleri tahtı; taht-ı âbnos, taht-ı âc ve gümüş taht, zümrüt taht gibi fiziki özelliklerini de belirterek ele almışlar (Özkan, 2007: 39).

Süleyman’ın yüz fersah büyüklüğünde bir sergisi (kilimi, halısı) vardı. Bir yere gitmek istediğinde saf altından yapılmış ve üzerinde iki akbaba bulunan tahtı onun üstüne konuluyor, o tahta oturduğunda akbabaların uçmaya başlamasıyla tahtıyla birlikte istediği yere gidiyordu. Rivayetlerde Süleyman ve ordusunun olağanüstü özellikler gösteren bir halısı olduğu, o halının üzerinde bulunduklarında kuşların gökyüzünde üzerlerinde kümelenerek kendilerini gölgelediği de aktarılır. Yine Süleyman’ın emrinde olan rüzgâr da tahtını ve gemilerini onun istediği yere götürürdü (Yıldırım, 2008: 647). Zâtî, bu beyitte tahtı fildişinden yapılmış olarak tahayyül etmiştir. Çünkü tahtın altın değil de fildişi olarak düşünülmesinin sebebi beyitte gizlidir. Sabah vakti güneş altın gibi sarı değil de daha açık renkte olacağından altın yerine fildişinin tercih edildiği muhtemeldir:

Subh-dem mihri görüb ol kâm-rânum sandılar

Taht-ı ‘âc üzre Süleymân-ı zemânun sandılar (C.1, G.310/1)

4.2.10. Kaplan (Peleng)

Yırtıcı dörtayaklılardan, kedi cinsinden, aslan iriliğinde, ondan daha çevik, daha saldırıcı bir hayvandır. Kaplanlara en çok Asya’nın sıcak bölgelerinde, Hindistan’da, Türkistan’da, Đran’da, Çin’de, Japonya’da ve Sumatra’da rastlanır. Kaplan yalnız Asya’da bulunur. Kaplan, irilik, kemik yapısı, dişler, tırnaklar bakımından aslana çok benzer. Kaplanın postu, aslanınki gibi düz renk değildir. Açık sarıya bakan kahverengi üzerine siyah, beyaz çizgilidir. Kaplan, etoburlardandır. Hindistan’da yaşayan hayvanların en sevdikleri besin geyik, yaban domuzu, antilop, sığır etidir. Hindistan’da insan eti yiyen kaplanlara da rastlanır. Bunlar çoğunlukla yaşlanmış, dişleri keskinliğini kaybetmiş olan kaplanlardır, bu yüzden sığır etinden daha yumuşak olan insan etini tercih ederler. Hindistan’da bu kaplanların bir yılda 130.000 kişiyi öldürdükleri görülmüştür. Đnsan eti yiyen kaplanlar yaşlı oldukları için tecrübeli ve zekidirler, yakalanması, öldürülmesi çok güçtür. Kaplanlar, çok aç olmadıkça gündüz av aramaya çıkmazlar. Onların avlanma zamanı gecedir. Avlarının peşinden gidebilmek için gerekirse ağaçların tepelerine tırmanırlar, suya girip yüzerler. Kaplanların, avlarını elde edebilmek için bir adadan ötekine yüzerek geçtikleri de olur. Kaplanlar çok sıcak havalarda serinlemek için de suya girerler. Ana kaplanlar yavrularına çok düşkün olurlar, onları iki yaşına gelinceye kadar yanlarından ayırmazlar. Yavru kaplanların sütle beslenme zamanı geçince ana kaplan onlara avlanmasını öğretir. Ana kaplanlar yavrularına bu kadar düşkün oldukları halde, çok aç kaldıkları zaman onları yerler (Hayat Ansiklopedisi, “Kaplan” C.4: 1858).

Kaplan (Panthera tigris) , Felidae (kedigiller) familyasından Asya’ya özgü büyük yapılı memeli türüdür. Son derece güçlü ve yırtıcı olan bu tür, aslan ve pars gibi hayvanların da yer aldığı kedigillerin en iri üyesidir.

Kaplanların önce Avrasya’nın kuzey kesimlerinde ortaya çıktığı, daha sonra güneye doğru indiği sanılmaktadır. Uzmanların çoğu kaplanları yedi ya da sekiz alttüre ayırır. Bunlardan Bali kaplanının soyunun artık tükendiği sanılmakta, soyu tükenmek üzere

olan Hazar kaplanının yakın yıllara değin Türkiye’nin Urfa ve Siirt illerinde de görüldüğü bilinmektedir.

Kaplanın büyüklüğü, renk ve desen özellikleri bölgelere ve alttürlere göre değişir. Güneyde yaşayan kaplanlar, kuzeydekilerden daha ufak yapıli ve daha parlak renklidir. Örneğin Bengal kaplanının ve Güneydoğu Asya adalarında yaşayan kaplanların postu parlak kırmızımsı tonlar üstüne siyaha yakın koyulukta enine şeritlerle bezelidir. Alt bölümleri, bacaklarının içleri, yüzünün yanlan ve gözlerinin üstünde bulunan lekeler ise beyaza çalar. Ayrıca siyah beyaz alacalı birkaç kaplanın yanı sıra tümüyle beyaz renkli bir kaplanın da yaşadığı kayıtlara geçmiştir. Kaplanın yelesi yoktur, ama yaşlı erkek kaplanların yanaklarından oldukça uzun birer tutam tüy sarkar. Erkekler dişilerden daha iridir ve omuz yükseklikleri yaklaşık 1 m’ye ulaşabilir.

Kaplanlar birçok ülkenin folkloruna girmiş, asılsız söylentilerin konusu olmuş, spor amacıyla ve kürkleri için avlanmıştır. Yaşadıkları bazı bölgelerde ise çeşitli vücut parçaları tedavi edici, koruyucu ya da afrodizyak olarak kullanılmaktadır (Ana Britannica, “Kaplan” 1988, c.12: 545–546).

4.2.10.1. Kaplan ile Đlgili Tasavvurlar