• Sonuç bulunamadı

1.4. Hüsün ve Kubuh

1.4.1. Hüsün ve Kubhun Tanımı

“İyi, güzel ve uygun olmak”178 gibi anlamlara gelen ve çoğulu “mehâsin”179 olarak kullanılan hüsün kelimesini Râgıb el-İsfehânî “güzel olan, istenilen, rağbet edilen şey” diye tanımladıktan sonra, bir şeye akıl, duygu ve his yönünden olmak üzere üç şekilde güzellik değeri yüklenebileceğini, ancak hüsün kelimesinin genellikle insanın ruhunda, bedeninde ve davranışlarında meydana gelen güzellik olarak ifade edildiğini ve halk dilinde ise göze hitap eden güzellik için kullanıldığını söyler. 180

176 Ardoğan, Recep, Delillerden Temellere-Sistematik Kelam ve Güncel İnanç Sorunları-, Yeni Asya Yay., İstanbul 2014, s. 167.

177 Güler, Allah’ın Ahlakiliği Sorunu, s. 60-61.

178 Güneş, Kadir, Arapça Türkçe Sözlük, Mektep Yay., 2011, s. 233.

179 İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, Beyrut 1410/1990, XIII/114.

180 Ragıb el-İsfehânî, el-Müfredat, I/155-156.

Bundan hareketle hasen, hasene ve ahsen/hüsna kelimelerinin farklı anlamlarda kullanıldığını beyan eder. Hüsün kavramının ism-i faili güzel olan anlamında

“hasen”dir. Hüsün kavramı, fiilin vasıflarının güzelliğini ifade etmekle birlikte onun güzelliği ancak davranışlarda ortaya çıkmaktadır. Genel anlamda göze hoş görünen güzellik için kullanılmaktadır. Mesela bir adam yakışıklı ya da bir kadın güzel derken onların dış görünüşü itibariyle güzel olduğu kastedilmektedir.

Kur’ân-ı Kerim’de “Hasen” kelimesinin kendisiyle birlikte birçok türevi de kullanılır. Hasen kelimesi çoğunlukla kalp gözünün (basiret) güzel kabul ettiği şeyi ifade etmektedir. Bu kelime insanın elde etmek istediği her türlü sevindirici nimetleri181 içerirken, “ihsan” hem kişinin kendisinde bulunan güzelliği182 hem de başkalarına iyi/adaletle muamele etme183 anlamlarını ihtiva eder. İhsan kelimesinden türeyen

“Muhsin” ise güzel ahlâka sahip insan anlamında184 kullanılmaktadır. Hasen kelimesinin müennesi ise “hasene”185 veya “hüsna”186 dır.

Kur’an’da güzellik kavramının farklı tezahürlerinin bulunmasına karşın genellikle bu kavramlar kalbin güzel gördüğü ve insanların doğruyu bulmak için yöneldiği, ona inananlar için doğruluğunda ya da güzelliğinde şüphe olmayan şeyi ifade eder.187

Bu tanımlamalara göre hüsün, günlük dilde estetik bir kavram, Kur’an dilinde ise bir ahlâk teriminin ifadesi olarak karşımıza çıkar.188

Hüsnün zıddı olarak kullanılan “kubuh” ise, baktığı zaman insanın hoşuna gitmeyen maddî şeylerle, duygusal olarak insanı rahatsız eden davranış ve haller anlamına gelmektedir. “Onlar (Kâfirler) kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır”189 ayeti, Allah kâfirlerin recâset (utanç verici şey), necâset (görünen pislik) ve bunun dışında sahip oldukları birçok sıfatlardan dolayı onları ‘kötülenmişler’ olarak vasıflandırdığını ve bu vasıflandırılmanın kıyamet günü onların yüzlerinin kararmasına ve zincirlerle sürüklenmelerine sebep olacağını ifade etmektedir.190 Kur’an’da kullanılan kabih kelimesinin çirkinlik anlamının dışında daha çok insanı rahatsız eden

181 “…Ey rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik/güzellik ver…”(Bakara 2/201)

182 “…onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur…”(Tevbe 9/100)

183 “… Yalnız Allah’a kulluk edeceksiniz; ana babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin…”(Bakara 2/83)

184 “… İşte iyi davrananların mükâfaatı budur.” (Mâide 5/85)

185 “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir…” (Nisâ 4/79).

186 “En güzel isimler Allah’ındır. Bu güzel isimlerle O’na dua edin…” (A’râf 7/180).

187 Ragıb el-İsfehânî, el-Müfredat, I/155-156.

188 Çelebi, İlyas, “Hüsün”, DİA, İstanbul 1999, XIX/59.

189 Kasas 28/42.

190 Ragıb el-İsfehânî, el-Müfredat, II/505.

ve sonucunda cezalandırılmasını sağlayan ahlâkî kötülük anlamında kullanıldığı görülmektedir.

İslam âlimlerinin hüsün ve kubuh kelimelerini, gerek Kur’an gerekse halk dilinde bunlara karşılık birçok kelime bulunmasına rağmen, kavramsal hale dönüştürmeleri özellikle eşyanın kendisi ve insanların her bir fiili için bu kelimelerin etimolojik anlamları bağlamında ontolojik bir alt yapı oluşturma gayretinden kaynaklanmış olabilir.

Ayrıca hüsün ve kubuh kavramlarının her biri epistemolojik bağlamda ahlâkî değerleri ifade etmede diğer kavramlardan hem lügavi hem de ıstilâhî anlam bakımından öncelikli olması söz konusudur.

Diğer taraftan toplumun her bir davranışa, adet ve geleneklere bir değer verme açısından bu kavramların kullanımı, diğerlerine göre daha uygun görünmektedir.

Bu gerekçeler doğrultusunda Mu’tezile ve İslam filozofları fiillerin zatı bakımından iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayrıldığını söyler.

a. Bunlardan bir kısmı aklın bedihi/apaçık bildiği şeylerdir. İmanın iyi, küfrün ve herhangi bir amaca dayanmayan yalanın kötü olması gibi.

b. Bunlardan bir kısmı ise aklın nazari olarak bildiği şeylerdir. Zararlı doğrunun güzel, faydalı yalanın kötü olması gibi.

c. Bir kısmı da ancak vahiyle bilinebilen şeylerdir. Taatın güzel, yasaklanan şeyleri yapmanın kötü olması gibi Fakat nübüvveti inkâr edenler bunların tamamının vahiyle değil, akılla bilinebileceğini iddia etmişlerdir.191

Ehl-i Sünnet kelâmcılarının ise hüsün ve onun zıddı olan kubuh kavramlarını üç ayrı manada değerlendirdiğini görüyoruz:

a. Bir şeyin tabiatına uygun olan iyi, bunun zıddı ise nefret ettiren bir durum olması sebebiyle kötüdür. Bir şeyin tabiatına uygun olan güzel (tatlı gibi), tabiatına uygun olmayan çirkindir (acı gibi). Bu ikisi dışındakiler ise ne iyidir, ne de kötüdür.

191 Âmidî, Seyfuddin Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed, Ebkaru’l-Efkar fi Usuli’d-Din, (Tah. Ahmed Ferid el-Mezidi), Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan 2003, I/545; Gayetü’l-Meram fi İlmi’l-Kelam, (Tah. Hasan Mahmud Abdullatif), İhyau’t-Turasi’l-İslami, Kahire 1971, s. 233-234.

b. Kemal sıfatlara veya noksan sıfatlara sahip olup olmama yönünden irdelenir ve sıfat yönünden tam olan iyi (ilim gibi), eksik olan çirkin (cehalet gibi) olarak ifade edilir. Bu ikisi dışındaki şeyler ise ne iyi, ne de kötüdür. 192 c. İyilik ve kötülük dünyada ve ahirette insanlar tarafından övgüye veya

kınamaya layık olmak yönünden değerlendirilir ve övgüye layık olan iyi (cömertlik gibi), kınamaya layık olan ise kötü (cimrilik gibi) olarak tanımlanır. Ancak Allah katında övgüye ve sevaba veya kınama ve cezaya müstehak olma bakımından iyi ve kötü kavramları tahlil edildiğinde Allah’ın övgüsünü ve ahirette sevabı gerektiren iyi (iman, taat, ibadet, ihsan gibi), buna karşın O’nun kınamasını ve ahirette cezayı gerektiren kötü (küfür, isyan, düşmanlık gibi) olarak vasıflanır.193

İci’nin yukarıda tasnif edilen hüsün ve kubhun üç anlamının bulunduğu ayrıma karşılık daha farklı bir üçlü tasnif yaptığını görüyoruz. O bu tasnifte yer alan hüsün ve kubhun birinci anlamını dikkate almaz. Dolayısıyla ona göre hüsün ve kubhun üç anlamı şu şekilde tasnif edilmelidir:

a. Kemal ve noksanlık sıfatı olmasıdır. Buna ilmin güzel, bilgisizliğin kötü olması örnek verilebilir. Bunların aklen idrak edilebilmesi hususunda herhangi bir tartışma yoktur.

b. Amaca uygun olması veya olmamasıdır. Bu ikisi maksada uygun olması veya olmaması şeklinde ifade edilir. Bu da aynı şekilde akılla bilinir ve duruma göre değişebilir. Örneğin bir insanın öldürülmesi onun düşmanlarına göre iyi dostlarına göre kötüdür.

c. Fiile övgü ve sevabın, yergi veya cezanın terettüb etmesidir. İşte hüsün ve kubuh konusundaki temel tartışma bu üçüncü anlam üzerinde meydana gelmektedir.194

192 Tehanevî, Muhammed Ali b. Ali, Keşşafu Istılahati’l-Fünun, Daru Kahraman, İstanbul 1984, I/384;

Karaman, Fikret, Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yay., Ankara 2006, s. 271-272.

193 Şehristânî, Ebu’l-Feth Muhammed b. Abdi’l-Kerim, Nihayetü’l-İkdam fi İlmi’l Kelam, (Tah.

Muhammed Hasan Muhammed Hasan İsmail), Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan 2004, s. 343;

Semerkandi, Şemsüddin Muhammed b. Eşref, el-Me’arif fi Şerhi’s-Saha’if, (Tah. Abdullah b.

Muhammed Abdullah İsmail-Nazir Muhammed en-Nazir İyad), el-Mektebetü’l Ezheriyye litturas, Kahire 2015, II/1446; Cürcânî, Seyyid Şerif, Kitabü’t-Ta’rifat, Muhammed Esad Mat., İstanbul 1283h, s. 59; Tehanevî, Keşşaf, I/384; Seyyid Bey, Usûl-i Fıkıh Dersleri, “Hüsün ve kubuh bahsi”, 1328h., s.

13-14; Karaman, Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 271-272.

194 Îcî, Adudu’d-Din Abdurrahman b. Ahmed, el-Mevakıf fi İlmi’l-Kelam, Alemü’l-Kütüb, Beyrut trs., s.

323-324.

Seyyid Bey güzellik ve çirkinliğin beş anlamının olduğunu söyler. Ancak o, kelâmcıların taksimatında yer alan üçüncü hususu dünyada övgüye veya yergiye sebep olan ve Allah Teâlâ’nın ahirette övgüsünün veya cezalandırmasını hak eden şeklinde iki kısma ayırmaktadır. Bununla birlikte o, hüsün ve kubhun birinci anlamının amaca uygun olanın iyi (adalet gibi), amaca uygun olmayanın kötü (zulüm gibi) olduğunu söyler. Hatta ona göre kelâmcıların tasnifinde yer alan birinci, ikinci ve dünyada övgüye sebep olanın iyi, yergiye sebep olanın kötü olduğuna dayanan anlamların tamamı bu anlama racidir.195

Amaca uygun olup olmama fayda ve zarar üzerine kurulmuştur. Fayda varsa iyi, zarar varsa kötüdür. Onun faydalı olacağına inanması dolayısıyla amaca uygun olan tabiatına da uygundur. Amaca uygun olmayanda zarar vardır ve tabiatına da uygun değildir. Burada tabiattan kastedilen şeyin mizaç olmadığı bilinmelidir. Amaca uygun olup hasta için acı ilaç gibi nefret ettiren bir durum onun için faydalı olabilir. Buna karşın insan tabiatı faydalıyı celbeden, zararlıyı defedendir.196

Şu halde iyilik ve kötülük kavramının anlamı fiilin zatından kaynaklanabildiği gibi başka bir şeyden de kaynaklanabilmektedir. Dolayısıyla zatında iyilik bulunan fiillerin manasını ve keyfiyetini açık bir şekilde idrak edebilirken, iyiliği zatından kaynaklanmayan yani kötü gibi görünmesine rağmen iyiliği gizli olan fiillerin keyfiyeti hemen bilinememektedir.197