• Sonuç bulunamadı

2. ÖRGÜTSEL GÜVEN

2.1. Güven Kavramı ve Özellikleri

Birlikte yaşamayla insanların birbirleri arasında etkileşim artmış, bu etkileşimlerin düzeyi birbirlerine duyulan güven seviyesine bağlı olarak değişmiştir. Güven gereksinimi insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte, günümüzün küreselleşen iş dünyasında güven, örgütlerin başarılı olabilmesi için hayati öneme sahiptir. Örgütler uluslararası arenada rekabetçi olabilmek ve örgütsel amaçları gerçekleştirebilmek adına birbirlerine ve örgüte karşı güven duyan üyeleri bünyelerinde bulundurmalıdır. Örgütün içerisinde güven ortamını sağlamanın faydalı sonuçlarından yararlanabilmek adına örgütsel güvenin ve örgütsel güven yapısının iyi bir şekilde anlaşılması uygun olacaktır.

Örgütlerin modern yapıya uyumluluğu üzerine çalışılmaya başlandığından itibaren, “güven duygusu” sıkça bilimler tarafından ele alınmıştır. Aynı kavram disiplinler arası ve disiplinler üstü bir yapı olduğu için de; ölçülebilir ve tanımlanabilir ilkleri hakkında farklı yaklaşımlar taşımıştır. Dolayısıyla olabildiğince farklı yaklaşım ve disiplinlerin tanımlamalarına yer verilmiştir.

Güven, kelime olarak öne çıkmış olsa da, Mark Twain’in dediği gibi “herkes güven hakkında bilir ama çok az insan onun üzerinde çalışmıştır” anlayışı hâkimdir. Güven kelimesi bir kişinin paraya, hayvanlara, sınırlara ya da bir kadına karşı davranışını gösteriş biçimini tanımlamak için kullanılmaktadır (Giffin, 1967, s.104). Benzer

şekilde, güven; güven duyan bireyin kontrol ve deneyimleme fırsatı olmadan karşı tarafa karşı zarar görme ihtimali de olsa savunmasız kalma durumunu kabullenmesi olarak tanımlanabilir (Mayer, Davis ve Schoorman, 1995, s.715).

Güven, ihtiyari bir durumda karşı tarafın yetenek ve istekliliğini güven oluşturanın çıkarları doğrultusunda kullanması inancıdır. Yetenek ve isteklilik boyutundan birincisi olan yetenek, güven oluşturan için pozitif veya negatif sonuçlar ortaya koyabilecek bilgi, beceri ve kaynakları temsil etmektedir. İsteklilik ise bu sonuçları ortaya koyma niyetinin arzusu olarak değerlendirilmektedir (McLain ve Hackman, 1999, s.155). Güven kişiler arası bilinçli hareket etme niyeti olarak ortaya çıkmaktadır.

Mishra tarafından güven “ bir tarafın diğer tarafa yeterli, açık, ilgili, itimat edilebilir olduğuna dayanan inancına karşı savunmasız kalma isteği” olarak ifade edilmiştir (Mishra, 1996, s.7). Ayrıca bu tanımda güvenin çift yönlü olduğu, bir güven duyulanın bir de güven duyanın olduğu anlaşılmaktadır.

Whitney (1994), güveni; bireylerin birbirini anlama, dürüstlük, karşılıklı iletişim, doğruluk ve birbirlerinden beklentilerin karşılanması için olmazsa olmaz olarak görmektedir. Simmel (1978) güveni; bireyin bir varlıkla arasında bir ilişki bulunduğunu ve bunun tutarlılığına inanmış olma durumu olarak tanımlarken; Luhmann (1979) bireyin karşısındakinin kendisine hayal kırıklığı yaşatma olasılığına karşın o davranışı göstermesi olarak tanımlamıştır (Gülcemal ve Keklik , 2016, s.66).

Fukuyama (1995) ise güven kavramını, “belirli disiplin kapsamında yaşayan, düzenli, dürüst ve işbirliği kurma yönünde davranışlar sergileyen bir toplum içerisindeki her birey tarafından ortak bir biçimde paylaşılan beklentiler” olarak tanımlamıştır (Kahya, 2013, s.112).

Yapılan güven tanımları, kronolojik olarak Tablo 2’de bulunmaktadır.

Tablo 2. Güven Tanımları

Yazar Yıl Tanım

Rotter 1967 Kişilerin arasındaki güvenin, karşısındakinin sözlü ve yazılı verdiği sözüne kişi tarafından saygı gösterileceği yönündeki beklentisi olarak ele alınması

Zand 1972 Karşı taraftakinin eylemlerindeki kişisel zafiyet ve kontrol eksikliği meydana getiren, kişinin sonucu kestirilemeyen olayların neticesinde faydacı bir beklentiye dair kararı

ve Mc Konkie ilgili faydacı şahsi inanç

Meeker 1983 Karşıdakinden işbirliği yapma yönünde davranmasını bekleme Butler ve

Cantrell

1984 Karşıdakinin göstereceği davranışın şeffaf, net, güven sağlayan, tutarlı olacağı yönündeki beklenti

Coleman 1984 Karşılıklı iki kişinin ilişkidir. Birinin karşısındakine hissettiği güven, karşısındakinin müdahil olma seviyesine bağlı olarak değişmesi durumudur.

Lewis ve

Weigert

1985 Güven, nesneye yönelik, kuvvetli duygular (duygusal güven) veya mantıksal gerekçeler (bilişsel güven) veya ikisinin birlikte güdülemesiyle ortaya çıkan kavramdır.

Rempel ve Holmes

1986 Tahmin edilebilme, itimat edilebilme ve kabul edilebilme eşit seviyede mühimdir.

Gambetta 1988 Rasyonel bir kişinin karşısındakine menfaat sağlayan ve en azından ona zararlı olmayacak bir davranış gösterme niyetinin ihtimali

Butler 1991 Kişinin, karşısındakinin zarar görmesi yönünde çaba sarf etmeyeceğine dair verdiği vaat

Bromiley ve Cummings

1992 Bireyin (veya grubun), karşısındakine vermiş olduğu vaatler yönünde aksiyon alacağına, görüşmelerde dürüst olacağına, imkân olması halinde dahi menfaatçi davranış göstermeyeceğine dair inancı

Mayer, Davis ve Schoorman

1995 Bir kişinin karşısındakinin aksiyonlarına karşı savunma göstermeye gerek duymama isteği

McAllister 1996 Kişinin karşısındakinin vaatlerinin, aksiyonlarının ve aldığı kararlarının doğruluğuna dair inancı

Rousseau,Siktin, Burt ve Camerer

1998 Bireyin, karşısındakinin niyeti veya gösterdiği davranış ile alakalı pozitif beklentisi

Zaheer, McEvily ve Perrone

1998 Karşıdakinin, yapmak zorunda olduklarını yapacağına, ifade ettiği gibi davranış göstereceğine, menfaatine olan koşullarda adilce görüşme yapacaklarına dair beklenti

Shockley- Zalabak, Ellis ve Winograd

2000 Karşısındakinin şeffaf, güvenilir, açık olması ile karşısındakinin amaç, tutum, değer, norm ve inancıyla bütünlenmiş olması

Kaynak: İpek Kalemci Tüzün, (2006). Örgütsel güven, örgütsel kimlik ve örgütsel

özdeşleşme. Yayınlanmamış doktora tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 10.

Güven duyan bireyin başlıca davranışları aşağıdaki altı element olarak ortaya çıkmaktadır (Giffin, 1967, s.104):

1. Bir insan bir şeye güven duymaktadır (güveni bir şeye dayanmaktadır). 2. Bu şey bir nesne, olay veya kişi olabilir.

3. Güvenen insan için bir şey riske edilmektedir.

4. Güvenen insan bu riski alarak bir amacını gerçekleştirmeyi ummaktadır. 5. Arzulanan amaç kati (kesin) olarak algılanmamaktadır.

Bu elementlere göre, güven risk teşkil eden bir durumda istenilen ama kesin olmayan bir hedefi gerçekleştirmek için bir objenin karakteristiğine, olayın gerçekleşmesine ya da kişinin davranışına olan itimat olarak tanımlanabilmektedir.

Kişiler arası iletişimsel güven ise riskli bir durumda arzulanan ama kesin olmayan amacı gerçekleştirmek için diğer kişinin iletişim davranışına olan itimat olarak tanımlanabilmektedir (Giffin, 1967, s.105).

Hayatın belirsizliklerinin arttığı bu günlerde, tercihlerin zorlaştığı ve karmaşıklaştığı bir ortamda ‘güven’ kişilerin karşısına daha sık çıkmaktadır. Ekonominin temellerinin güven üzerine oturduğu, örgüt içi ve örgütler arası ilişkilerin güvenden beslendiği, siyasi güvensizliğin ülke çapında etkisinin olduğu, beşeri ilişkilerdeki güvensizlik gibi durumlar günlük yaşamda ortaya çıkabilmektedir.

Güven için sosyal normların alt boyutlarından bir tanesi denebilir. Buna paralel olarak, Butler (1991) sosyal normların “diğerlerine genellenebilen global güvene neden olduğunu” ifade etmiştir. Gouldner (1960), sosyal normların kapsamında yükümlülüğe ve doğruluğa dair, anlaşma normları bulunduğunu belirtmiştir. Bahsedilen bu normlar, toplumun üyeleri arasında ortak beklentilere sebep olabilmektedir (Tüzün, 2006, s.14). Bu anlayış, Fukuyama’nın belirttiği üzere, belirli disiplin kapsamında yaşayan, düzenli, dürüst ve işbirliği kurma yönünde davranışlar sergileyen bir toplum içerisindeki her birey tarafından ortak bir biçimde paylaşılan beklentiler anlayışıyla paralellik göstermektedir.