• Sonuç bulunamadı

1.2. Konut

1.2.2. Konutu Etkileyen Boyutlar

1.2.2.2. Ekonomik Boyut

Türkiye’de ve birçok ülkede konut ekonominin lokomotifi olarak nitelendirilmektedir. Konut; arzıyla, alım satımıyla, konut kredisi (mortgage) kullanma

70 Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, a.g.k., s.528.

71 Cevat Geray, “Konutta Kooperatif ve Belediye İşbirliği”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt.3, Sayı.1, 1994, s.39.

72 T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü, Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı, 2012-2016, s.5.

oranlarıyla ortaya çıkan veriler ulusal ekonomilerde ekonominin görünümünü ortaya koyan kestirimler içerir. Dolayısıyla konutu destekleyen üretim kollarıyla birlikte konutun ekonomik olarak incelenmesi gerekir.

1950’lerden sonra artan konutun kaynak kullanımıyla ilintisini belirleyen yeni bir gelişme, tıpkı artan taleple birlikte diğer ürünlerde olduğu gibi konut yapımında kullanılan malzemelerin yöresel kaynaklardan sağlanmasında ortaya çıkan yetersizlik oldu. Endüstri devriminden önce konut üretecek kent sakinlerine kendi çevresel ve yöresel bölgesinden sağlanan yapı malzemeleri, artan talebi karşılayamaz oldu. Bu durumun çözümü yeni bir yapı malzemesinin kullanıma girmesiyle sonuçlandı. Endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan ustalık gerekmeksizin pratik uygulanabilen, kolayca erişilebilen, değişim değeri olan bu yeni endüstriyel yapı ürününün ismi çimento ve betondu. Beton 1900’lü yıllardan itibaren artan konut talebini karşılamak adına dünyada ve Türkiye’de artan bir oranda konut yapımında kullanılmaya başlanmıştır. Betonun çabuk hazırlanabilmesi, işlenebilirliği, istenilen her forma ve kalıba kolayca girebilmesi (plastik kıvam) nedeniyle birçok ülkede konut talebini karşılamada temel malzeme olmuştur.73 Artan beton talebi, betonun bileşenlerini oluşturan çimento üretimi, kum ve çakıl temin edilmesiyle birlikte yeni bir ekonomik potansiyel ortaya çıkarmıştır.

Konutların doğal afetlerle yıkılması Türkiye örneğinde görüldüğü üzere can kayıplarının yanı sıra ağır ekonomik faturalara da neden olmaktadır. Rio + 10’da afetlerin sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir konut karşısında önemli bir engel olduğu belirtilmiştir. Aslında Türkiye’de yaşanan depremlerin ortaya koyduğu acı bilanço bu tespitin son derece yerinde olduğu sonucunu ortaya koymaktadır.

Depremlerin yarattığı fiziksel tehdit ve yıkım, her zaman devam etmiş, konut açığını kapatmak üzere yapılan gecekondu ve benzeri yasal olmayan betonarme yapılar depremle bir kez daha yüzleşerek büyük ölçüde can ve mal kayıplarına yol açmıştır.

73 Uğur Ersoy, Güney Özcebe, a.g.k., 2001, s.3.

Türkiye’de yapı kalitesi, planlama ve yapı denetimi yönünden dönüm noktası yaratan, toplumun tüm sosyal kesimlerini çözüm aramaya yönelten deprem ise 17 Ağustos 1999 Depremidir. Bu depremin can kaybına neden olan dramatik sonuçlarının yanında (17.479 kişi ölü, 43.953 kişi yaralı) 74 sosyal ve ekonomik sonuçları da Türkiye’de derin izler bırakmıştır. Hemen ardından Ekim 2011’de meydana gelen Van Depremi de deprem gerçeğini bir kez daha vurgulamıştır.

Depremlerin oluşturacağı can ve mal kaybının verdiği kaygı ve bunun konut boyutuna yansıması konut politikalarını doğrudan etkilemektedir.

Deprem bilimcilerinin yaklaşmakta olduğunu belirttikleri İstanbul ve bölgesindeki depremin ülkeyi can ve mal kaybı yönünden büyük boyutlarda etkileyeceği, ekonomiyi durma noktasına getireceği, öngörülmektedir. İstanbul’un İller itibariyle gayri safi yurt içi hasılasında 2014 yılı payı %30,46 oranındadır.75 Bu oran İstanbul’un Türk ekonomisindeki önemini göstermekte olup; olası bir İstanbul depreminin sonuçlarının Türkiye’yi can ve mal güvenliği yanında ekonomik açıdan nasıl bir çıkmaza sokacağını ortaya koymaktadır.

Türkiye genelinde İstanbul’un cari fiyatlarla 2011 yılı itibariyle toplam değerler içerisinde sanayi alanının katma değer payı %27,5, yine hizmet sektörünün katma değer payı yaklaşık olarak %30,98’dir.76

Başta finansal sektör olmak üzere ithalat ihracat konularında da İstanbul çok önemli bir yere sahiptir. 2012 yılı itibariyle İstanbul’un ihracattaki payı yaklaşık

%50,25,77 İthalattaki payı ise yaklaşık %50,56 oranındadır.78 Bu rakamlarla ekonomik açıdan İstanbul’un Türkiye ekonomisine sağladığı katkılar düşünüldüğünde, binaların

74 Bülent Özmen, 17 Ağustos 1999 İzmit Körfezi Depremi’nin Hasar Durumu (Rakamsal Verilerle), Türkiye Deprem Vakfı, Ankara, 2000, s.95.

75http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist (E.T: 05.11.2017)

76 Seçilmiş Göstergelerle İstanbul 2013, Türkiye İstatistik Kurumu, TÜİK İstanbul Bölge Müdürlüğü, Yayın No: 4182, Ankara, 2014, s.135.

77 A.k., s.137.

78 A.k., s.138.

ve konutların sağlamlığı yönünde depreme hazırlık yapılmadığı takdirde olası İstanbul depreminin, can ve mal kaybı açısından ağır sonuçları olabileceği, ekonomiyi durma noktasına getirebileceği öngörülebilir.

Yapı kooperatiflerinin özellikle dar gelirli kişilerin konut edinmesinde önemli olduğu kadar, inşaat ve yapı malzemeleri alanında ve istihdamda yarattığı taleple de ekonomi içinde bir yeri vardır.

Kooperatiflerin özellikle orta sınıf ve dar gelirli yurttaşlar arasında demokratik katılımı ve dayanışmayı sağlayan örgütlenmeler olduğu düşünüldüğünde sürdürülebilirlik ilkeleriyle bağdaşmakta olup, ulusal ve uluslararası kuruluşlarca bu tür yapılanmalar desteklenmektedir.79

Yeterli derecede sermaye birikimine sahip olmayan gerçek kişilerin karşılıklı yardım ve dayanışma yoluyla ekonomik güçlerini birleştirerek ve birbirlerine moral ve düşünsel destek sağlayarak sadece ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurdukları kooperatifler, şirketlerde olduğu gibi faaliyetlerden sınırsız kâr elde etmek ve bu kârın sürdürülebilirliğini sağlamak amacı gütmez. Bu yönden bakıldığında bu tür bir örgütlenme; ekonominin sınır tanımayan ve çevresel değerleri tüketen değişim değerini değil, emeği ve doğayı temsil eden kullanım değerini temsil eder. Kooperatifçilikteki ana amaç yoksul bireylerin barınma sorununu karşılamak üzere bir kullanım değeri elde etmek ve son derece insani ve gerekli olan bu değeri üyelerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanmaktır.

Konutun enerji verimliliği ve enerji performansı ile ilişkisi konusunda, ekonomiden ısı konforuna kadar geniş bir yelpazede değerlendirme yapılabilir. Bu ilişkinin çevre açısından en önemli alt başlığı, verimsiz ve fazla enerjinin yarattığı emisyon artışıdır. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin ana hedefi, insan etkinlikleri nedeniyle meydana gelen sera gazı emisyon oranlarını sınırlamaktır ve Sözleşme

79 T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü, a.g.k., s.1.

çerçevesinde düzenlenen Kyoto Protokolü, sera gazını azaltmayı hedefleyen sayısal veriler öngörmektedir.

Bir binanın hizmet verdiği süre boyunca kullandığı enerjinin yaklaşık % 90’ı bina kullanım döneminde, bunun yaklaşık %85’inin ısıtma ve soğutma için harcandığı düşünüldüğünde binalardaki ısı yalıtımının ısıl konfor, enerji bütçesi ve çevre açısından ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.80 Pasif ev standartları enerjinin etkin kullanımıyla ilgili bir nitelendirmedir. Bu standartlara uygun üretilen bir evin İngiltere’de yaklaşık %77 daha az ısıl harcama gerçekleştirdiği, İrlanda’da yapılan pasif bir evin ise %85 daha az ısıl enerji harcadığı hesaplandığında, gelecekte uygulamaya yönelik bu tür bilimsel araştırmalar kayda değer ekolojik sonuçlar çıkaracaktır.81

ABD Enerji bölümüne bağlı Enerji Bilgi Ajansının 2007 yılı verilerine göre ticari binalar ve konutlar ABD’de kullanılan enerjinin yaklaşık %40’ını tüketmektedirler. Buna ilaveten binalarda enerji koruma girişimlerine, bina performanslarının yükseltilmesine ve enerji fiyatlarının artmasına rağmen gelecek 10 yıllarda binalarda kullanılan enerji oranının artacağı tahmin edilmektedir. Bu nedenlerle hükümetler ve bina sahipleri yüksek performanslı konut arayışına yönelmektedirler. 82 Konutlarda kullanılan enerjinin etkin ve verimli kullanımı özellikle Türkiye gibi enerjinin büyük bölümünü ithal eden ülkelerde ekonomiye tasarruf sağlayacaktır.

Enerji maliyeti özellikle doğal enerji kaynakları bulunmayan ülkelerde genel bütçeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu duruma enerjinin verimli kullanılmaması da eklendiğinde bütçe üzerine artı bir yük getireceği gibi boşa giden enerjinin ortaya çıkardığı çevre kirliliği de doğal dengeyi olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle enerjinin verimli kullanımı, ekonomi ve çevre açısından dikkate alınması gereken bir durumdur.

Konutların ısı yalıtımına getirilen koşullar nedeniyle ortaya çıkan ürün talebi de yalıtım

80 Tuna Özçuhadar, “Binalarda Yaşam Döngüsü”, Yapı, Sayı.312/Ek: Yapıda Ekoloji, 2007, s.18.

81 A.k., s.18

82 Thomas E. Glavinich, a.g.k., s.1.

ürünlerini satan firmalara ticari canlılık sağlamış, konut ekonomi ilişkisine değer katmıştır.

19. yüzyılın ortalarından itibaren yapı malzemeleri sektöründe önemli değişiklikler olmuştur. Bölgesel olarak kullanılan malzemelerden büyük çaplı merkezi üretimlere; az işlem gören malzemelerden yüksek ve teknolojik işlem gereken malzemelere; basit malzemelerden mühendislik açısından farklı malzemelerin elde edildiği yeni ürünlere doğru endüstriyel bir değişim gerçekleşmiştir. Kimyasal ürünlerin ve katkı malzemelerinin geniş bir yelpazede kullanımı ve ticareti, bölgesel sınırları aşıp, serbest piyasa koşullarında tüm dünyaya yayılmıştır. Konut inşaatlarında yöresel malzemelerin yapımda kullanılması konusunda belli bir çalışma ve eğitim sürecini içeren usta çırak ilişkisi ortadan kalkarak, yerini betonarmeyle birlikte kalifiye olmayan ucuz işçilik almıştır. Beton, uzun yıllar ustalığı olmayan insanların yapı üretmesine olanak sağlarken, kusuru ise herkesin yapabilmesi nedeniyle sonuçların ‘ucuz’ olarak damgalanması, depremle test edildiğinde ise felaketle sonuçlanmasıdır.83

Beton dünyada suni olarak en fazla kullanılan malzemedir. ABD’de beton sanayi tek başına 2002 yılı itibariyle yaklaşık 2 milyon kişiye iş sağlamaktadır.84 Tüm dünyada 2002 yılında 2,7 milyar m3 beton üretilmiştir. Bu miktar kişi başına 0,4 m3 betona karşılık gelmektedir. Bu miktarda bir üretim başta beton tesisi operatörleri, betonyer şoförleri, demir işçileri, düz işçiler, profesyonel mühendisler (inşaat, makine, elektrik ve harita mühendisi gibi), mimarlar, laboratuvar testi yapan teknisyenler, eksperler olmak üzere birçok meslek grubuna iş olanağı sağlamaktadır.85

83 Adrian Forty, Concrete and Culture: A Material History, Reaktion Books, Great Britain, 2012, s.225, (aktaran) İlke Tekin, İpek Akpınar, “Betonarmenin Anonimleşmesi: Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı Sonrası Yapılı Çevrenin İnşası”, Mimarlık Dergisi, Sayı:377, 2014, s.5.

84 Tarun R. Naik, “Sustainability of The Cement and Concrete Industries”, Sustainable Construction Materials and Technologies (içinde), Yoon-moon Chun, v.d., (eds.) Taylor and Francis, London, 2007, s.19.

85 A.k., s.19.

Çizelge 3- Dünyada 2007 Yılında Üretilen Malzemelerin Miktarı86

Malzeme Üretim Miktarı (Ton)

Beton Yaklaşık 13 Milyar

Portland Çimentosu 2,36 Milyar

Çelik 1,34 Milyar

Kömür 6,5 Milyar

Ham Petrol Yaklaşık 3,8 Milyar

Buğday 606,4 Milyon

Tuz 200 Milyon

Şeker 162 Milyon

Beton endüstrisi tüm dünyada 10 milyar ton kum çakıl ve kırmataş kullanmaktadır. Ayrıca 1 trilyon litre içilebilir nitelikteki taze su beton üretimi için kullanılmaktadır.87 Bu miktarlardaki bir kullanımın ekonomi ve çevresel etkileri göz ardı edilemez.

Maden işleri denildiğinde odaklanılan madenler metal madenleri ve enerji madenleridir.

Kamuoyu ağırlıklı olarak inşaat ve çimento sektöründe kullanılan endüstriyel minerallerin88 varlığından çok da fazla haberdar değildir. Bu durum birçok ülkenin

86 Pierre-Claude Aitcin, Sidney Mindess, Sustainability of Concrete, Spon Press, Newyork, 2011, s.2.

87A.k., s.4.

88 MTA internet sitesinde (http://www.mta.gov.tr/v3.0/bilgi-merkezi/endustriyel-hammaddeler) endüstriyel mineraller numara verilerek sıralanmıştır. Alçı taşı, kuvars, alunit, kuvarsit, andaluzit, kuvarskumu, asbest, kükürt, aşındırıcılar, lüle taşı, arduvaz, manyezit, barit, mermer, bentonit, mika, bor, olivin, boya toprakları, perlit, disten, profillit, diyatomit, pomza, döküm kumu, refrakter killer ve şiferton, dolomit, seramik killeri, feldspat, sodyum sülfat florit, sillimanit, fosfat, stronsiyum, genleşen kil, talk, grafit, trona, granit, titanyum, kaya tuz, tuğla kiremit, kalsit, vermikülit, kaolen, wollastonit, kireç, yapı taşları, kum - çakıl, zirkon, mıcır, zeolit. (E.T.:05.11.2017)

ekonomilerinde geçerli bir bakış açısıdır. Endüstriyel minerallerin fiziksel ve ekonomik önemi ABD örneğinde olduğu gibi birçok ülke ve bölge için yaklaşık olarak benzerdir.89

ABD’de 2000 yılı değerleriyle endüstriyel mineraller 29 milyar US dolar değerinde olup yakıt olarak kullanılmayan toplam maden hammaddesinin finansal değer olarak %74’üne tekabül etmektedir.90 Kömür bu orana dahil edildiğinde endüstriyel madenlerin finansal değeri %51’e tekabül etmektedir.91 Kütle olarak düşünüldüğünde ise yakıt olarak kullanılmayan endüstriyel mineral miktarı 3000 milyon ton olup toplam maden hammaddesi üretiminin %98’ini (yakıt madenleri hariç) kapsamaktadır. Kömür bu orana dahil edildiğinde endüstriyel madenlerin ABD’de tüm yer altından çıkarılan madenlere göre kütlesel oranının %72 olduğu görülmektedir. Bu oran aynı zamanda endüstriyel minerallerin yenilenemeyen hammadde tüketiminde yerküreye verdiği fiziksel tahribatın boyutlarını da ortaya çıkarmaktadır.92

Endüstriyel minerallerin inşaat sektöründe kullanılanlar ve bunların kimya ve ilgili endüstrilerinde kullanılan malzemelerden oluştuğu göz önüne alındığında, inşaatta kullanılan mineraller (kalker, agrega ve kil gibi) ABD’de endüstriyel minerallerin fiziksel olarak %95’ini oluşturmaktadır. Çimentonun ise toplam endüstriyel mineraller içindeki payı %3 olmasına karşın ekonomik olarak değeri ise %26 oranına ulaşmaktadır.93

Büyük bir çimento fabrikasının (yıllık en az 3 milyon ton üretimi olan) gereksinim duyduğu hammadde yaklaşık olarak 5 milyon ton olup bu değer diğer metal üretimi yapan tesislere göre istenilen hammadde oranı açısından düşük bir değerdir.

89 Hendrik G. Van Oss, Amy C. Padovani, “Cement Manufacture and the Environment, Part I”, Chemistry and Technology, Journal of Industrial Ecology, Volume 6, Number 1, 2002, s.90.

90 Endüstriyel madenlerin finansal oranı demir, bakır, krom vb. metal madenlerinden daha fazladır.

91 USGS (U.S.Geological Survey). 2000. Mineral Industry Surveys – Statistical Summary. Reston, VA:USGS, USGS 2002. Mineral Commodity Summaries 2002. Reston, VA:USGS, (aktaran) Hendrik G.

Van Oss, Amy C. Padovani, “Cement Manufacture and the Environment, Part I”, a.g.k., s.90.

92 A.k., s.90

93 Hendrik G. Van Oss, Amy C. Padovani, “Cement Manufacture and the Environment, Part I”, a.g.k., s.90.

Çimento için kullanılan maden hammaddesi bütünüyle taş olup; bunların içindeki kalsiyum ve silikon gibi maddelerin kullanılmasına yönelik olurken, birçok metalik maden ise içerisindeki çok küçük oranda metal cevherini elde etmeye odaklanmıştır.

(Cevher oranı bakır içerisinde %0,5; altında ise %0,0005 düzeyindedir.) Böylece çimento üretiminin diğer metal madenlerine göre oransal olarak daha küçük hammadde kaybına sebep olduğu söylenebilir.94 Bununla birlikte ihtiyaç duyulan tutarın büyüklüğü ele alındığında doğa üzerinde yarattığı fiziksel tahribat gözden kaçırılmamalıdır.

Dünyada çimento gereksinimi için ihtiyaç duyulan hammadde tutarı 3 Gt/yıl olup, bu tutar için gereksinim duyulan yakıt miktarı ise 200 milyon tondur.95