• Sonuç bulunamadı

1.2. Konut

1.2.2. Konutu Etkileyen Boyutlar

1.2.2.3. Çevresel Boyut

Konut yapımı için doğadan iki önemli kaynak kullanmak gerekir: Hammadde ve enerji. Kaynakların korunması ve yönetilmesi açısından önemli olduğu kadar çevreye verdiği zararlar da gözetildiğinde, bu girdilerin sürdürülebilirlik ekseninde irdelenmesi gerekir.

Konut ve barınma ihtiyacı ve bunun karşılanması sorunu insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlığın varlığını ve alet yapma becerisini ortaya koyduğu neolitik çağlardan endüstri devriminin başlangıcına kadar konut yapımı ve barınma gereksinimlerinin yöresel malzeme ve kaynaklardan karşılanmadığı durumlar neredeyse istisnadır.96 Öyle ki konut yapımında kullanılan malzeme ve yapım tekniği, konutun mimarisi ve görünümü coğrafik koşulların ve kültürlerin yansıması gibidir. Bazı konutlar bölgesel olarak öylesine özgünleşmiştir ki, yapılan konuta bakıldığında o konutun hangi kültürel mirasa ait olduğu kolaylıkla kestirilebilir. Günümüze kadar Asya ve Avrupa’daki eski

94 A.k., s.92.

95 Hendrik G. Van Oss, Amy C. Padovani, “Cement Manufacture and the Environment, Part II”, Chemistry and Technology, Journal of Industrial Ecology, Volume 6, Number 1, 2002, s.95.

96 Adrian Atkinson, “The Urban Bioregion as 'Sustainable Development' Paradigm”, Third World Planning Review, 14:4, 1992- November, s.333.

kent mahallelerinde korunabilmiş birçok eski konut; kültürel dokuyla özdeşleşmiş, sıradanlığın ve tek tipliliğin boğucu görüntüsü yerine bir uyum ve estetik zevkini ortaya çıkarmıştır. Koruma bilinciyle bugüne kadar ulaşabilmiş Avrupa’daki eski konutlar ve şehirler derin bir kültürel miras ve estetiği içlerinde barındırmaktadır.

Tarihte birçok örnekte (Miken ve Maya şehirleri) görüldüğü gibi çevresel kaynakların o şehri desteklediği ölçüde o şehrin geliştiği ve bir süre sonra kaynakların yetmemesi durumunda şehrin çöktüğü ve terkedildiği bir gerçektir. Bu anlamda şehirle yakın çevresi arasında kaynak sağlama açısından kuvvetli bir ilişki vardır. Kaynakların kentlerde artan nüfus ve gelişme karşısında yeterli olmaması endüstri devrimi öncesi kentlerin karşılaştığı en önemli sorun alanıdır.97

Endüstri devriminin başlaması, sömürgeciliğin yaygınlaşması, ülkeler arasındaki ticaretin hızla artması sonucu şehirlerin malzemeleri ve ihtiyaçlarını uzak bölgelerden karşılayabilmesi sonucunda yakın çevre ile ilişkiler zayıflamış, şehirlerin ekolojik gölgesi global hale gelmiştir. Bu durumdan konut sektörü de kaçınılmaz olarak etkilenmiştir. Yerel ve çevresel yapım malzemelerini kullanan ve yörenin kültürünü yansıtan konutlar yerine endüstriyel ürünleri kullanan tek tip ve homojen konutlar oluşmuştur. Şehirler ve ülkeler arasında artan oranda meydana gelen malzeme akışı, her şeyin üzerinde fosil yakıtların sürekli genişlemesini ve kalıcı olarak varlığını pekiştirmiştir. Şehirlerin ekolojik izleri ve çevresel kirlilik de buna bağlı olarak bölgesel olmaktan çıkıp küresel hale gelmiştir.98

Endüstri devrimiyle birlikte nüfusta belirgin orandaki artış ve şehirlere olan yoğun göç, konuta olan talebi daha önce hiç karşılaşılmadığı oranda artırmıştır. Diğer tüketim malzemelerine olduğu gibi konuta olan yüksek talebin de kentlerin kendi olanaklarıyla karşılaması zorluğu ortaya çıkmıştır. Özellikle konut stoğu yeterli

97 A.k., s.333.

98 A.k., s.333.

olmayan gelişmekte olan ülkelerin konut talebinin gerek malzeme temini gerekse de kullanımı yönünde hızlı bir biçimde yerine getirilmesi gerekmiştir. Konut yapımında kullanılan kaynakların da diğer birçok malzeme gibi yöresel koşullardan karşılanması olanağı ortadan kalkmıştır.

Endüstriyel devrim kentlerin konut yapımında kullanılacağı malzemeyi de kendisi bulmuştur. Bu malzeme üretim aşamasından, kullanım aşamasına kadar her türlü endüstriyel işlem ve süreci içinde barındıran, doğallığı dönüştürmüş, sermaye kesiminin serbest piyasada kolaylıkla alıp satabileceği ve kar sağlayabileceği bir ürün niteliği taşıyan çimento ve onun oluşturduğu betondur.

19. yüzyılın ortalarından itibaren yapı malzemeleri sektöründe önemli değişiklikler olmuştur. Bölgesel olarak kullanılan malzemelerden büyük çaplı merkezi üretimlere; az işlem gören malzemelerden yüksek ve teknolojik işlem gereken malzemelere; basit malzemelerden mühendislik açısından farklı malzemelerin elde edildiği yeni ürünlere doğru endüstriyel bir değişim gerçekleşmiştir. Konut yapımında kullanılan geniş bir yelpazedeki kimyasal ürünler ve katkı malzemelerinin ticareti de, bölgesel sınırları aşıp, serbest piyasa koşullarında tüm dünyaya yayılmıştır.

Endüstri devriminin başlamasıyla birlikte ortaya çıkan çimento ve beton bir süre sonra bu yüzyılın en önemli endüstriyel yapı malzemesi haline gelmiştir. Beton sudan sonra en çok tüketilen malzemedir. Bu durum betonun üretiminde ve kullanılmasında doğal kaynaklara yaptığı baskı kadar geri dönüşüm ve gelecekteki atık sorunu açısından çevresel etkideki inanılmaz boyutunu ortaya koymaktadır.99

Beton endüstrisi tüm dünyada 10 milyar ton kum çakıl ve kırmataş kullanmaktadır. Ayrıca 1 trilyon litre içilebilir nitelikteki taze su beton üretimi için kullanılmaktadır.100 Bu miktarlardaki bir kullanımın çevresel etkileri göz ardı edilemez.

99 Koji Sakai, Takafumi Noguchi, The Sustainable Use of Concrete, CRC Press, Newyork, 2013, s.20-21.

100 Pierre-Claude Aitcin, Sidney Mindess, a.g.k., s.4.

Betonun hammaddesi niteliğindeki endüstriyel mineral çıkartılması ve kullanılması çalışmanın 1.2.2.2. bölümünde görüldüğü üzere ABD’deki en büyük açık bir madencilik etkinliğini de beraberinde getirdiği görülmektedir. Bu denli yüksek oranda beton kullanılmasının getirdiği olağan bir sonuç, doğal çevre açısından önemli bir yüktür.

Sera gazları neden oldukları fiziksel etkiler nedeniyle yerkürenin bugünkü doğal ortamının oluşmasını ve yaşanabilir hale gelmesini sağlamıştır. Atmosferde sera gazları ve bu gazlardan en önemlisi su buharı ve karbondioksit (CO2) olmaması halinde, yeryüzü ısısının bugünkü değerinde olmayacağı ve daha soğuk olacağı hesaplanmıştır.101 Bu açıdan bakıldığında atmosferdeki sera gazları yer küre için vazgeçilmez niteliktedir.

Ancak bu denge Endüstri Devrimiyle birlikte, son 200 yıl içinde bozulmuş, insan kaynaklı etkinlikler sonucu oluşan sera gazları ve karbondioksit miktarı önceki yüzyıllarda hiç olmadığı kadar artış göstermiştir.

Şekil 3- Yüzyıllar İtibariyle Buz Kütlelerindeki Karbondioksit Miktarı. 102

Sera gazlarındaki olağanüstü artış, yeryüzünün sıcaklığında belirgin artmalara neden olmuş, küresel ısınma denen çevresel felakete kapı aralanmıştır. Küresel ısınma iklim değişikliğine sebep olmaktadır. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi

101 Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma enstitüsü, http://web.boun. edu.tr/

meteoroloji/iklimdegisimi.php (E.T.:05.11.2017)

102 A.k.

(BM/İDÇS), iklim değişikliğini “karşılaştırılabilir bir zaman periyodunda gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan değişiklik” olarak tanımlamaktadır.

Son yıllarda insan etkinliklerinden kaynaklı sera gazının küresel ısınma ve iklim değişikliği üzerindeki etkileri uluslararası kaygıda artışa neden olmuştur.103 Bu gazlardan en önemlisi olan karbondioksit, sera gazının birim sıcaklığını tutan en yüksek gaz olması özelliğinin yanında, en büyük emisyon miktarına sahip olan gazdır. Şekil 5’de 2002 yılında çimento endüstrisinin Birleşik Devletlerin toplam insan kaynaklı CO2

emisyonunu içindeki yeri gösterilmiştir. Çimento endüstrisi büyük bir CO2 kaynağıdır ama enerji santrallerindeki yanan yakıtların ve motorlu taşıtların yanında küçük bir oranda kalır. Ekonomilerinde daha az enerji santrali ve düşük araba yoğunluğu olan ülkelerde toplam emisyon oranı genel olarak daha yüksektir.104

Şekil 4- ABD’de Çimento Emisyonunun Toplam Emisyondaki Yeri (2002) Toplam Emisyon: Toplam (5,840 Mt): %100 Toplam Çimento

Emisyonu: 1,3%

Çimento: %0,6 Diğer: %4,4

103 1992 yılında Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde BM tarafından düzenlenen “Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda imzaya açılan İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin temel amacı bilimsel veriler ışığında ortaya çıkan insan etkinliklerinden kaynaklı sera gazlarını genel olarak sınırlamaktır.

104 U.S.EPA (2002), (Aktaran) Hendrik G. Van Oss, Amy C. Padovani, “Cement Manufacture and the Environment, Part II”, a.g.k., s.103-104.

Yukarıdaki şekilde 2002 yılında Birleşik Devletlerde antropojenik (doğada insan kaynaklı) karbondioksit emisyonlarının %97’si yakıtların yanmasından bu oranında yaklaşık üçte ikisi enerji santrallerinden ve motorlu taşıtlardan kaynaklanmaktadır.

Genel olarak ABD’deki çimento endüstrisi yanma kaynaklı toplam CO2

emisyonunun %0,6’sını ve tüm kaynaklardaki toplam emisyonun %1,3’ünü oluşturur.

Çoğu ülke Birleşik Devletlerdeki enerji üretim merkezlerine oranla daha büyük ve karşılaştırılabilir motorlu taşıt yoğunluğuna sahip olmadığı için, daha büyük çimento endüstrisine sahip olan ülkelere göre, çimento kaynaklı CO2 emisyonu oranı Birleşik Devletlerde çok daha az olacaktır.105

Birleşik Amerika’da çimento üretimi dolayısıyla meydana gelen karbondioksit oranı insan kaynaklı toplam karbondioksit salınımının yukarıda da açıklandığı üzere

%2’sinden azdır. ABD’de düşük olmasının nedeni ulaşım ve enerji gibi diğer sektörel emisyon oranlarının yüksek olmasından kaynaklanabilir. Dünyada çimento üretimi nedeniyle meydana gelen karbondioksit salınımı ise insan kaynaklı toplam karbondioksit salınımının yaklaşık %8’ inin üzerindedir.106

Yükselen ulusal standartlar bölgesel olarak kullanılan malzemeleri temel almak yerine ekosistemi kirleten ve yok eden, çevresel değerlerin hesaba katılmadığı büyük ölçekli merkezi yapı malzemelerini esas almaktadır. Gelişmekte olan ülkelerdeki bol kaynak, ucuz işçilik ve en az seviyedeki çevresel düzenlemeler aslında kirlilik açısından hiç de iyi verilere sahip olmayan birçok yapı malzemesi üretiminin bu ülkelere kaymasına yol açmıştır. Günümüzde şantiyelerde kullanılan yapı malzemeleri ve beton, küresel iklim değişikliği, hava kirliliği, fosil yakıtların fiyatının artması, ekolojik yıkım

105 Hendrik G. Van Oss, Amy C. Padovani, “Cement Manufacture and the Environment, Part II”, a.g.k., s.103.

106 Cement and Concrete: Environmental Considerations, Feature from Environmental Building News, Buildingreen.com, 1993, s.7.

ve biyolojik çeşitliliğin yok olması gibi birçok çevresel olayda farklı boyutlarda sorumludur.107

Dünyamız daha önce hiç olmadığı kadar karbon ekonomisinin ve karbon kirliliğinin etkisi altındadır. Yerküre konut yapımının da neden olduğu doğal kaynakların, suyun ve arazinin bozulması gibi eşi benzeri görülmemiş bir çevresel değişime doğru sürüklenmektedir. Karbon ekonomisi, sürekli azalan petrol yataklarının yer aldığı bölgelerdeki jeopolitik istikrarsızlıkları tetiklemektedir. Bu tür kaynakların tüketimi ve kârı üzerine odaklanmak sürdürülebilirlikle karşıtlık oluşturmaktadır.108

Konut büyüklüklerinin de sürdürülebilirlik ekseninde incelenmesi gerekir. Konut büyüklükleri isteklere göre mi yoksa ihtiyaçlara göre mi şekillenmelidir. Daha büyük evlerin yapımı; daha fazla enerji, kaynak kullanımı, malzeme ve alan kullanımı gerektirirken hizmette kaldığı süre içinde konut iç hacmi, temizlik, ısınma ve soğutma gibi etkinliklerle doğrusal bir ilişki içindedir. Bir bakıma konut gerekli olan alandan ne kadar büyük yapılırsa çevresellikten bu oranda uzaklaşmış demektir. Konutların optimal büyüklüklerinin saptanması ve yapımı, çağdaş bir ülkenin hane halkı projeksiyonlarına göre saptaması gerektiği en önemli nicel değerdir. Bu değer çeşitli yönetsel araçlarla teşvik edilmeli ve özendirilmelidir.

Daha büyük konutlar ve daha büyük iç mekânlar daha fazla kaynak ve enerji kullanımı anlamına gelmektedir. Konutun kullanım alanında ev sahiplerinin gereksinimlerini kısıtlamayacak biçimde yapılan bir azaltma, çevre değerleri üzerinde olumlu bir etki yapacaktır. Bu bağlamda hangi büyüklükte evlere ihtiyacımız var sorusunun da sorulması gerekir. 1973 ile 2006 yılları arasında ABD’de yeni yapılan evlerin büyüklüğü 141,68 m2 ‘den 208,85 m2 ‘ye çıkmış109, %47 oranında artış olmuştur.

107 Meg Calkins, Materials for Sustainable Sites, John Wiley, New Jersey, 2009, s.1.

108 W. Neil Adger, Andrew Jordan, Governing Sustainability, Cambridge University Press, 2009, s.4.

109 U.S.Census Bureau, “Median and Average Square Feet of Floor Area in New Single-Family Houses accessed” at https://www.census.gov/const/C25Ann/sftotalmedavgsqft.pdf, (aktaran) Neil E. Harrison,

Bununla birlikte hanede yaşayan kişi sayısı 1940 yılında 3,67 iken 1970 de 3,14’e düşmüş, 2011 yılında ise 2.58’e düşmüştür.110 Türkiye’de de benzer biçimde yıllara hane halkı sayısında azalma meydana gelmektedir. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verileri, Türkiye’de 2012 yılında 3,7 kişi olarak saptanan ortalama hane halkı büyüklüğünün azalarak 2016 yılında 3,5 kişi olduğu görülmektedir.111 Konutta yaşayan insan sayısında azalma eğilimi varken hala büyük alanlar içeren konut yapımında ısrarcı olunması çevresel açıdan olduğu kadar ekonomik açıdan da gerçekçi değildir.

2017 yılında hane halkları veya konut sektörü Avrupa Birliği’nde nihai enerji tüketiminin %27'sini kullanmıştır. Hane halkı enerjiyi mekân ve su ısıtma, mekân soğutma, yemek pişirme, aydınlatma ve elektrikli ev aletlerini çalıştırmak amacıyla kullanır. Avrupa Birliğinde konut sektöründe nihai enerji tüketiminin çoğu yaklaşık olarak, doğal gaz (%36,0), elektrik (%24,0) tarafından karşılanmaktadır.112 Yenilenebilir enerji kaynakları (%18,0), ardından petrol ürünleri (%11,0) gelmektedir.113 Tüketilen toplam enerjinin ¼ ünden daha fazlasının konutlarda enerji olarak kullanıldığı göz önüne alındığında konutların enerji verimliliğindeki ve sera gazı salınımlarındaki yeri ve önemi ortaya çıkmaktadır.