• Sonuç bulunamadı

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI LİBERTERYEN TEORİDE BİREY, TOPLUM VE DEVLET Doktora Tezi Seval YAMAN Ankara-2013

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI LİBERTERYEN TEORİDE BİREY, TOPLUM VE DEVLET Doktora Tezi Seval YAMAN Ankara-2013"

Copied!
253
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI

LİBERTERYEN TEORİDE BİREY, TOPLUM VE DEVLET

Doktora Tezi

Seval YAMAN

Ankara-2013

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI

LİBERTERYEN TEORİDE BİREY, TOPLUM VE DEVLET

Doktora Tezi

Seval YAMAN

Tez Danışmanı Prof. Dr. Gencay ŞAYLAN

Ankara-2013

(3)
(4)

ÖNSÖZ VE TEŞEKKÜR

Aileme ve Efes’e

“Bitirirsem” demiştim tezin daha başında, “dünya için çok anlamlı olmayacak ama ben, küçük bireysel hayatımın kahramanı olacağım.” Nitekim öyle de oldu, kimse farkında değil, ama ben kendi hayatımın kahramanıyım aslında. Lisans flört, yüksek lisans balayı ise, akademi ile birlikteliğin asıl zorluğu doktoradaymış. Yaşadım ve öğrendim. Sıklıkla umutsuzluğa kapılıp bırakma aşamasına geldim ama yoğun tempolu iş hayatımda yıllarca tatil yapmayarak, hemen hemen tüm yıllık izinlerimi kütüphanede geçirerek başardım.

Teşekkür listem çok uzun… Öncelikle tez danışmanım Prof. Dr. Gencay Şaylan için söylemem gereken bir iki şey var. Doktora aşamasında tüm derslerini aldım, tüm kitaplarını okudum; doktoraya giriş mülakatımda da O vardı, yeterlik jürimde de. Tez danışmanım olmayı kabul edeceğinden emin değildim ilk başta. Sevgili Hocam, hem kabul etti hem de tezin ortalarında emekli olmasına rağmen, danışmanlığımı bırakmadı. Büyük bir lütuf ve onurdu. Benim için önemli bir motivasyon kaynağı oldu. Minnettarım. Hem sabrı, hem demokrat kişiliği, hem güler yüzü, hem verdiği fikirler, hem de çok kritik durumlarda tezimdeki rötuşları için kendisine çok teşekkür ediyorum.

Ailem, desteklerini hep arkamda hissettiğim, hayatımın en önemli insanları. Yüksek lisansa birinci yeğenim eşlik etmişti, doktoraya da ikincisi geldi. Annem, babam, ablam Sibel ve yeğenlerim Yaman ile Melis, sizler bir yana, bu kaç yılımı verdiğim doktora tezim bir yana.

Sizleri çok seviyorum. Hepinize, hep yanımda olduğunuz için çok içten, taa derinden teşekkürler.

Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’ın özel bir yeri var tezim ve benim için. Tez komiteme sonradan katılmış olmasına rağmen, çalıştığım konunun Türkiye’deki en önemli isimlerinden biri olması, beni hem çok korkuttu hem de daha sıkı çalışmam konusunda zorladı. Katkıları çok büyük, sağolsun, varolsun. Ama bundan öte bir şey var Hoca’da. Kendisiyle her görüşmemde, yeni yazarlarla, yeni kitaplarla, uluslararası ve ulusal literatürde yeni ne varsa onunla tanıştırdı beni, engin bilgisi ve bitmeyen öğrenme merakına öyle hayranım ki bir rol modelim olsaydı, o kesinlikle Mustafa Hoca olurdu. Teşekkürler Hocam, içtenlikle, her şey için.

(5)

Dostlarım, “çalışıyorum, gelemem” demeye artık utandığım, yaptığımız planları hep ertelediğim, buna rağmen telefon defterlerinden beni silmeyen vefalı dostlarım. Sizlerden bahsetmesem, bir yanım, dost yanım, sıcak yanım eksik kalırdı. İlişkilerimi hep dar zamanlara sığdırdığım farkındayım ama biliyorsunuz işte. Birinizi unuturum diye korkmakla birlikte, isimlerinizi yazmadan da geçemeyeceğim: Cennet, Belgin, Beyza, Aysun, Burcu, Esra, Ahmet, Gülfem, Murat, Burak, Ayşe, Pura, İrfan, Serhan, Ali, Pelin, Sema, Buhari, Gözde, Salih, Müco, Sinan, Özlem, Tolga, Deniz, Fikret, Cenap, Nihan, Haluk ve Muhsin hepinize dostluğunuz için çok teşekkür ederim.

Efes mi, o burada yazılanları hiç okuyamayacak bir kedi. Çalışırken bana hayat ve moral veren, sürekli kitaplarımın ve bilgisayarımın üstüne yatsa da tatlı bakışlarıyla, güzel patileriyle, koca kulaklarıyla ve çok oyuncu karakteriyle geceleri uyanık kalmamı sağlayan tüylü, pamuk gibi dünyanın en güzel kedisi. O teşekkürden anlamaz ama sevdiği mamadan ve oyuncaklardan alarak ona da borcumu ödeyeceğim.

Sonuç olarak, bu da bitti, çok kısa bir moladan sonra sıradakine de hazırım…

(6)

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM LİBERTERYENİZMİN LİBERAL TEORİ İÇİNDEKİ YERİ ... 13

1. GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ: Liberteryenizmin Tarihsel Serüveni... 14

2. KAYIP HALKA ARANIYOR: Liberalizmin Tasnifleri ... 25

3. KÜÇÜK OLSUN, EŞİT OLSUN: Eşitlikçi Liberalizm ... 35

4. İYİ GÜN DOSTUMUZ: Sonuçsalcı Liberalizm ... 45

A. Bentham Geleneği... 46

B. Hume – Hayek Geleneği ... 49

5. NE VARSA DOĞA(L)DA VAR: Doğal Hukuk Liberalizmi... 63

6. BİR DOĞA (DOĞAL HUKUK) HARİKASI: Liberteryenizm ... 68

A. Öz Sahiplik ve Mülkiyet Hakkı ... 77

B. Saldırmazlık İlkesi ... 90

C. Laissez Faire Kapitalizmi ve Anarko-Kapitalizm ... 92

İKİNCİ BÖLÜM LİBERTERYEN TEORİNİN TEMSİLCİLERİ... 102

1. ŞAPKADAN TAVŞAN ÇIKAR MI?: Robert Nozick ... 105

A. Nozick’te Bireysel Hakların Temeli ... 107

B. Nozick’in Adalet İlkeleri ve Chamberlain’in Zenginliği... 109

2. OBJEKTİVİST OLSA DA LİBERTER: Ayn Rand... 114

A. Objektivizm ve Kimlik Kanunu ... 120

B. Ahlaki Bir Gereklilik Olarak Akıl ... 123

C. Rand Cemaati ve Endüstrisi ... 127

3. BAY LİBERTER ve EN BÜYÜK DEVLET DÜŞMANI: Murray Rothbard... 131

A. İmkansız Birliktelik: Piyasa ve Devlet... 133

B. Muhafazakarlık Kıskacında Liberalizm ... 135

(7)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

LİBERTERYEN TEORİDE BİREY, TOPLUM ve DEVLET... 139

1. HERŞEY O’NUNLA BAŞLADI: Liberteryen Teoride Birey... 139

A. Birey Haklarının Temellendirilmesi ... 149

B. Gelenek Yerine Akıl: Anti-Rasyonalist Liberalizme Eleştiri ... 159

2. KURGUSAL YA DA SANAL: Liberteryen Teoride Toplum ... 162

A. Kamu Yararı ve Toplumsal İyi ... 166

B. Pornografi, Fahişelik ve Uyuşturucu ... 173

C. Kürtaj ve Bebek/Çocuk Hakları ... 181

3. SINIRLA YA DA YOK ET: Liberteryen Teoride Devlet... 190

A. Devletin Unsurlarına Yönelik Tartışmalar ... 193

B. Devletin Boyutuna İlişkin Tartışmalar: Razı Olunan Devlet ... 202

C. Devletin Varlığına İlişkin Tartışmalar: Kaçılması Gereken Devlet ... 216

SONUÇ ... 225

KAYNAKÇA ... 232

ÖZET ... 245

ABSTRACT... 246

(8)

1 GİRİŞ

“Liberteryenizm bir çeşit liberalizmdir”1 veya “liberteryenizm daha evvel liberalizm olarak tasvir edilen şeydir”2 diyerek çok kısa bir tanımla başlanabilir ya da daha iddialı bir ifade ile liberteryenizmin liberalizmden daha bireyci, daha piyasacı ve daha özgürlükçü olduğu iddia edilerek, asıl tartışmaya hızlı bir geçiş yapılabilir.

Kavramları biraz daha açıp, eşitlikçi liberalizmi (yeni liberalizm, sol liberalizm, Amerikan liberalizmi) veya sonuçsalcı liberalizmi karşısına koyarak, liberteryenizmin ya da anarko kapitalizmin “gerçekten liberal”, hatta “hakiki liberal”3 olduğu söylenebilir. Ne yazık ki, bunun tam tersi de iddia edilebilir ve denebilir ki “anarko kapitalizm, liberalizmden bir sapmadır ve klasik liberalizme göre daha az liberaldir.”4

Liberteryenizm, liberalizmin temellerinden yola çıkılarak varılan yeni bir noktadır, ama onyedinci ve onsekizinci yüzyılın liberalleri o dönemde nasıl bir heyecan taşıyorlarsa5, liberteryenler de yirminci yüzyılda aynı heyecanı taşımıştır.

Liberalizme yöneltilen tüm eleştiriler karşısında, liberteryenizm, meydan okurcasına bir karşı duruş sergilemiştir. Bu anlamda, sağ ve sol çoğu ideolojilerin mülkiyet karşıtlığına rağmen, liberteryenizm mülkiyete sıkı sıkıya sarılmıştır. Devletin

1 Jan Narveson, The Libertarian Idea, Philadelphia, Temple University Press, 1988, s.8.

2 Stephen Davies, “Liberteryenizme Tarihi ve Güncel Açıdan Kısa Bir Bakış”, Çev. Atilla Yayla, Liberal Düşünce Dergisi, S.64, Güz 2011, s.107.

3 Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyaset, 2. Baskı, Ankara, Siyasal Yayınevi, 1998, s.29;

Mustafa Erdoğan, Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm, Ankara, Orion Yayınevi, 2006, s.72.

4 Atilla Yayla, “Amerikan Liberalizmi Ne Kadar Liberal?”, Liberal Düşünce Dergisi, S.64, Güz 2011, s.60-61, 64.

5 Russel, ilk liberallerin iyimser, enerjik ve felsefi olduğunu yazmaktadır. Bertrand Russell, Batı Felsefi Tarihi: Ortaçağ, 7. Baskı, Çev. Muammer Sencer İstanbul, Say Yayınları, 2000, s.358.

(9)

2 ekonomiden uzak durması gerektiğini savunsalar da bazı hizmetlerin devlet tarafından verilmesini sessizce kabul edenlere karşı, liberteryenizm ekonomide devlete en ufak bir alan bile ayırmamıştır. Aynı şekilde, birey ve özgürlüğünden yana olsalar da çatışmalı alanlarda bireyden vazgeçip topluma doğru meyledenlere karşı liberteryenizm, bireyin ve onun özgürlüğünün karşısına hiçbir engel çıkarmamıştır.

Toplumun karşısına bireyi koymanın tüm olumsuz sonuçlarına ve buradan gelebilecek tüm eleştirilere göğüs gerip, bireyi hiçbir sosyal bütüne feda etmeyecek ve baskıya boyun eğdirmeyecek şekilde el üstünde tutarak koruma altına almışlardır.

Liberteryenizm, Amerika kökenli bir düşüncedir;6 kurucuları genellikle Amerika kıtasından çıkmıştır. Anglo Sakson ve Kıta Avrupasınnın düşünce geleneğindeki farklılaşma, kavramsal bir karışıklığa sebep olmaktadır. Anglo sakson gelenek içinde liberalizm kelimesinin anlamında bir kayma yaşanmış ve liberalizm, bir anlamda, refah politikalarını destekleyenleri de içine alacak şekilde, çok geniş bir yelpazede tanımlanmaya başlanmıştır. Bundan da öte Amerika’da liberal sözcüğü, sosyal demokrasiyi de içine alacak şekilde kullanılmakta, bu sebeple Amerika’da çok sayıda kişi kendini liberal olarak tanımlamaktadır. Liberalizm, ekonomik temelleri ile değil, bunun siyasi yansımaları ile tanımlanır hale gelmiştir. Günlük dilde bile “liberalizm”

denildiğinde, eğer Kıta Avrupasında ya da ülkemizde anlaşıldığı şekliyle liberalizmden bahsedilmek isteniyorsa, başına ayırt edici olması için “klasik”

kelimesinin eklenmesi veya liberteryenizm denilmesi gerekmektedir.7

6 Paul Coulam, “For A New Libertarianism: Problems and Perspectives in the Thought of Ayn Rand, Murray Rothbard and David Friedman”, Philosophical Notes, S.39, Libertarian Alliance, 1996, s.1- 11.

7 Liberteryenizm hakkında makale taraması yapıldığında, mutlaka yazarının nereli olduğuna dikkat edilmelidir. Aksi takdirde liberteryenizm başlığında karşınıza çıkan makaleler, klasik liberalizm ile ilgili olabilir.

(10)

3 Avrupa geleneğinde anladığımız türde liberteryenizm için Amerika’da, ayırt edeci özelliklerine göre minarşizm, anarko kapitalizm, bireyci anarşizm ve piyasa anarşizmi gibi kavramlar kullanılmaktadır. Kıta Avrupasının liberalleri, Amerika’nın klasik liberallerine ya da liberteryenlerine, Kıta Avrupasının liberteryenleri de Amerika’nın bireyci anarşistlerine, minarşistlerine ya da piyasa anarşistlerine tekabül etmektedir.8

Türkiye kullanım olarak Kıta Avrupasına daha yakındır. Türkiye’nin düşünsel olarak Kıta Avrupası geleneğine daha yakın durmasının tarihi ve felsefi kökleri vardır, ancak bu tür bir tartışmaya girmek, çalışmanın kapsamı ve amacı dışında kalmaktadır. Hali hazırda Liberte Yayınları tarafından basılan çeviri kitaplar ve Liberal Düşünce Dergisi’nde yayınlanan makaleler dışında liberteryenizm, Türkiye’de henüz çok az sayıda kişinin tartışma gündemine girmiş, yüksek lisans ve doktora aşamasında çok az sayıda akademisyen adayının dikkatini çekmiştir. 9 Bir çok siyaset bilimi öğrencisi de dahil, liberteryenizmin temel felsefesi çok az kişi tarafından bilinmekte ve çalışılmakta, ayrıca üniversitelerin ilgili bölümlerindeki müfredatta ya da ilgili derslerin okuma listelerinde henüz yer almamaktadır.

8 Brennan, Rothbard’ın liberteryenizm terimini özellikle benimsediğini, çünkü liberal terimin yozlaştırıldığını ve muhafazakâr teriminin klasik liberallerle onların ideolojik düşmanları olan devletçileri ve faşistleri içine alacak şekilde kullanılmaya başlandığını belirtmektedir. Jason Brennan,

“Liberal Olmayan Liberaller: Yüksek Liberalizm Niçin Liberal Bir Görüş Değildir”, Çev. Hasan Yücel Başdemir, Liberal Düşünce Dergisi, Güz S.56-57, 2009, s.65.

Anthony Giddens da benzer bir farklılaşmaya vurgu yapmakta ve ABD’deki liberallerin Manchester liberalleri olmadığını, aksine ‘New Deal’ sırasında ve sonrasında refah devletinin genişlemesini savunduklarını belirtmektedir. Anthony Giddens, Sağ ve Solun Ötesinde: Radikal Politikaların Geleceği, Çev. Müge Sözen, Sabir Yücesoy, İstanbul, Metis Yayınları, 2002, s.29.

9 Liberteryenizm ile ilgili yüksek lisans ve doktora seviyesinde çok az çalışma bulunmaktadır.

Liberteryenler arasında en fazla Nozick ilgi çekmiştir. Nozick hakkında dört yüksek lisans, bir tane de doktora çalışması bulunmaktadır. Ayn Rand hakkında, onun mimarlık ve objektivizm anlayışını tartışan ve Burak Bilgehan Özpek tarafından hazırlanan bir yüksek lisans çalışması vardır. Rothbard hakkında ise Rorthbard’ın siyasal felsefesini ele alan ve Ahmet Taner tarafından hazırlanan bir doktora tezi bulunmaktadır. Liberteryenizm üzerine ise akılcı ve evrimci geleneklerin tartışıldığı bu kapsamda yoğunlukla Nozick ve Hayek karşılaştırmasının yapıldığı Özlem Kırlı tarafından hazırlanan

“Modern Siyaset Teorisinde Liberteryenizm: Akılcı ve Evrimci Geleneklerin Karşılaştırılması”

başlıklı bir doktora çalışması bulunmaktadır.

(11)

4 Henüz liberalizmle, özellikle neo liberalizmle, uğraşan entelektüellerimiz için liberteryenizme henüz sıra gelmemiştir. Bu çalışmanın amaçlarından biri bu boşluğa doldurmaktır. Bu kapsamda çalışmamız, hem liberteryenizmin felsefi temellerini ayrıştıracak ve kapsayacak hem de liberalizmden doğan akımların liberteryenizmden hangi alanlarda farklılaştığını ortaya koyarak, farklı liberal hareketler arasında karşılaştırma yapılmasına olanak sağlayacak ve onu çağdaşlarından ayırarak siyaset bilmi literatüründe yer bulmamıza yardımcı olacaktır.

Buradan hareketle çalışmamızın temel varsayımı şu şekilde özetlenebilir:

Liberteryenizm, liberal teori içinde konumlandırılsa da, diğer tür liberalizmlerden keskin farklılıkları olan, aynı zamanda kendi temelleri ve temsilcileri ile tutarlı bir bakış açısı sunan, 20. yüzyılın, annesine (klasik liberalizme) başkaldırmış ve kardeşlerine (evrimci liberalizm ve eşitlikçi liberalizm) küsmüş çocuğudur.

Çalışmamız tamamen liberal teori içinde bir tartışmadır. Bu, aynı zamanda çalışmamızın sınırlarını da çizmektedir. Liberteryenizm, liberalizmin diğer türleri ile karşılaştırılmış, bunların birbirlerine getirdikleri eleştirilere yer verilmiş, liberalizm dışındaki ideolojilerin ve fikirlerin eleştirileri kapsam dışı bırakılmıştır.

Çalışmamızın ikinci sınırı ekonominin ele alınış biçimindedir. Ekonomi, sadece felsefi temel ve ilkeleri üzerinden ele alınmış, teknik konular yerine, ekonominin özgürlük ve mülkiyet ilkelerine referansla anlatılması tercih edilmiştir. Bu, bizi ve çalışmamızı, bilmediğimiz sularda yüzme tehlikesinden de korumaktadır. Son olarak liberteryenizmin ve anarko kapitalizmin gündelik hayata nasıl yansıyacağı çalışmamızda kapsam dışı bırakılmış, örneğin yargı ve güvenlik hizmetleri için devlet gibi bir otoriteye ihtiyaç duyulup duyulmadığı ele alınmıştır.

(12)

5 Liberteryenizm her ne kadar felsefi düzlemde ele alınmış ve gündelik pratikler kapsam dışı bırakılmış olsa da liberteryenizmin devlet ve toplumla ilgili önerileri, oldukça ufuk açıcıdır. “Ama”ları olmadığı için liberteryenizmde özgürlük ve saldırmazlık ilkelerini her durumda takip etmek mümkündür. Liberteryenizm çalışmayı bizim için çekici kılan da aslında budur. Özellikle özgürlük tarihi

“ama”larla dolu olan Türkiye’de yaşanan olaylara, liberteryenizm katışıksız bir özgürlük yorumu sunacaktır. Liberteryenizmin önünde ne gelenek ve toplum, ne devletin âli çıkarları ne de hak ve hukuka dayanmayan kanunlar vardır.

Liberteryenizm kavramı, her ne kadar Amerikan kökenli bir düşünce olsa da çalışmamızda, Kıta Avrupasındaki anlamında kullanılmış, bu kapsamda hem Nozick gibi minarşistleri, hem Rothbard gibi anarko kapitalistleri hem de Rand gibi objektivistleri kapsamıştır.

Kavramsal açıklık getirmek amacıyla değinilmesi gereken bir nokta daha bulunmaktadır. Hayek çizgisindeki evrimci liberalizm ya da 1970’ler sonrası gelişen liberalizm türü, özellikle liberalizmi eleştirenler tarafından “neo liberalizm” olarak adlandırılmaktadır. “Neo-liberalizm” kavramının günümüzde pejoratif bir anlamı bulunmakta, taşıdığından çok fazla anlam yüklenmekte ve çağımızın günah keçisi olarak yaşanan her türlü kötülüğün müsebbibi olarak suçlanmaktadır. Çünkü doğuştan kötü ve söylendiğinde nefret uyandıran bu kavram, ekseriyetle liberaller tarafından da benimsenmemekte ya da taşıdığı pejoratif anlam göz ardı edilerek kullanılması tercih edilmektedir. Maria Vargas Llosa liberalizme eklenen “neo”

ekine karşı çıkmaktadır. Llosa, “neo” kavramının bir şeyi taklit eden, hem içerde hem dışarıda olan, nadir bulunan bir melez ve hiçbir şey söylemeyen bir yalancı şahit

(13)

6 olduğunu belirtmekte, “neo-liberalizm” kelimesinin, yarı liberal ya da yalancı liberal anlamına geldiğini, bir kişinin yarı hamile, yarı canlı ve yarı ölü olamayacağı gibi yarı liberal de olamayacağını, bu kavramın kavramsal bir gerçekliği ifade etmek yerine, yıkıcı bir alay silahı olarak liberalizmin değerini düşürmek için kullanıldığını savunmakta ve liberalizmin kapsamadığı ve gelecekte de kapsamayacağı şeyin, düşmanlarının “neo” liberal takma adıyla çizdiği karikatür olduğunu belirtmektedir.10

Türkiye’nin önemli liberallerinden Mustafa Erdoğan neo-liberal kavramını, taşıdığı pejoratif anlamından bağımsız olarak, yani liberal gelenekte sosyal liberalizm ve refah devletine doğru yirminci yüzyılda kendini gösteren toplumsal sapmaya karşı klasik liberal tezlerin yeniden canlanışını, klasik siyaset ve iktisat teorisinin bir restorasyonunu veya bir aslına dönüş hareketini ifade edecek şekilde kullanmakta ise de11, neo-liberalizm kavramı, eleştirmenleri tarafından piyasa güçleri ile devlet gücünün mutlu birlikteliğini ifade eden devlet kapitalizmini veya adına yeni sağ da denilen muhafazakar mutabakatı içerecek şekilde kullanılmaktadır. Örneğin Alev Özkazanç, neo-liberal söylemde artık hiçbir liberal terimin eskisiyle aynı anlamı işaret etmediğini yazmaktadır. Özkazanç, 1980’lere kadar sosyal demokrat öğelerle birliktelik yaşayan liberalizmin, 1980’lerden sonra sosyal demokrat öğelerden sıyrılarak, yeni sağ söylem, içinde giderek daha fazla muhafazakar ve otoriter öğelerle eklemlendiğini ifade etmektedir.12 Songül Sallan Gül de Amerikan muhafazakarlığının günümüzün vazgeçilmez bazı değerlerini kabul ettiğini yazmaktadır. O’na göre, muhafazakarlar, kapitalizme ve onun değerlerine sahip

10 Mario Vargas Llosa, “Liberalism in the New Millennium”, içinde David Boaz (ed.), Toward Liberty: The Idea That is Changing the World, Washington, CATO Institute Press, 2002, s.26-27.

11 Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum, Liberal Siyaset, s.14.

12 Alev Özkazanç, “Türkiye’nin Neo-Liberal Dönüşümü ve Liberal Düşünce”, Ankara Üniversitesi SBF Tartışma Metinleri, No. 85, Haziran 2005.

http://www.politics.ankara.edu.tr/eski/dosyalar/tm/SBF_WP_85.pdf (06.04.2013)

(14)

7 çıkmaktadır. Bu nedenle, yeni muhafazakarlar, ekonomik muhafazakarlıkta Milton Friedman’ı, sosyal muhafazakarlıkta F. Hayek’i kabul etmektedir.13 Bu örneklerdeki neo-liberalizm anlayışlarından hareketle, neo-liberalizm kavramı ile ilgili Llosa’nın endişeleri tarafımızdan paylaşıldığından çalışmamızda “neo-liberalizm” kavramının kullanılması genel olarak tercih edilmemiştir.

Benzer şekilde anarko-kapitalizm kavramına da açıklık getirmek gerekmektedir.

Anarko-kapitalizm literatürde iki farklı şekilde tanımlanmakta ve kullanılmaktadır.

Bu tanımlardan ilki, anarko-kapitalizmi doğrudan ekonomik alanı ifade edecek şekilde, devletin hiçbir şekilde ekonomik alanda yer almadığı bir sistem olarak;

ikincisi ise, ekonomik ve siyasi alanı birleştirerek, tamamen özel mülkiyete dayalı, devletin olmadığı bir sistem olarak ele almaktadır. Örneğin Mustafa Erdoğan, anarko-kapitalizmdeki anarşik unsurun, devletin hiç olmaması anlamında değil, onun sadece iktisadi etkinlikler alanında bulunmaması anlamında kullanıldığını iddia ederken14, Care anarko kapitalizmi, yargı da dahil her türlü hizmetin piyasa tarafından sağlandığı ve zora dayalı her türlü devlet faaliyetinin piyasa faaliyetleri ile yer değiştirdiği bir doktrin olarak tanımlamaktadır (anarko kapitalizm 1970’lerde Rothbard ve David Friedman, son dönemlerde ise Vernon Smith ve Jan Narveson tarafından savunulmaktadır).15 Mustafa Erdoğan tarafından tarif edilen iktisadi sistem, çalışmamızda kavram kargaşasına sebep olmamak amacıyla laissez faire kapitalizmi olarak tanımlanmış ve kullanılmıştır.

13 Songül Sallan Gül, Sosyal Devlet Bitti Yaşasın Piyasa: Yeni Liberalizm ve Muhafazakarlık Kıskacında Refah Devleti, Ankara, Ebabil Yayınları, 2006,s. 81.

14 Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyaset, s.30; Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm, s.72-73.

15 Sebastien Care, “Anarcho-capitalism and Moral Philosophy: Deontological versus Consequentialist Ethics”, www.anarchist-studies-network.org.uk (01.07.2012)

(15)

8 Çalışmamızda kapitalizm, laissez faire kapitalizmi ve anarko kapitalizm olmak üzere üç kavram kullanılmakta ve her bir kavram farklı niteliklere ve derecelendirmelere işaret etmektedir. Kapitalizm, klasik iktisada referansla kullanılırken, laissez faire kapitalizmi onun bir derece üstü olarak gece bekçisi devleti işaret etmekte, anarko- kapitalizm ise, serbest piyasa sistemindeki en üst noktayı yani, özel mülkiyete dayalı devletsiz bir toplumu ifade edecek şekilde kullanılmaktadır. Kapitalizmin türleri ile ilgili çalışmamızdaki tartışma, belli bir zamanda belli bir ülkede varolan sistem üzerinden değil, teorik temelleri üzerinden yapılmaktadır. Kapitalizm, örneğin onaltıncı ve onsekizinci yüzyıllarda Batı Avrupa’da gelişen bir sistem olarak değil, dayandığı temel ve argümanlardan yola çıkılarak felsefi bir sistem olarak ele alınmaktadır.

Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerde, sırasıyla, liberteryenizmin liberal teori içindeki yeri, önde gelen temsilcileri ve birey-toplum-devlet bağlamında diğer tür liberalizmlerden farkları ortaya konulmaya çalışılacak, çalışmamız boyunca hem tanımlayıcı hem de karşılaştırmalı bir yöntem izlenecektir.

Çalışmamızın ilk bölümünde liberteryenizme liberal felsefe içinde bir yer bulunmaya çalışılacaktır. Bu bölüm, aynı zamanda çalışmamızın da temelini ve en önemli amaçlarından birini oluşturmaktadır. Liberteryenizme bir yer bulmak için, liberal düşünce geleneği içinde yer alan ve en çok tartışılan üç düşünce ekolü seçilmiştir.

Bunlar eşitlikçi liberalizm, sonuçsalcı liberalizm ve doğal hukuk liberalizmidir.

Libeteryenizmin kökleri ve yeri, bu üç ana ekol içinde aranacak ve bunlardan biri üzerinden liberteryenizmin izi sürülecektir. Bu noktada özellikle vurgulanmalıdır ki, tüm bu liberalizm çeşitlerini, bir tez içine sığdırmak imkansızdır. Bu sebeple

(16)

9 çalışmamızda bunlar, sadece liberteryenizme giden yolu netleştirmek için kullanılacaktır. Bu ekoller incelenirken, liberteryenizmin özellikle vurguladığı bazı özellikleri ön plana çıkacak ve öne çıkan bu özellikler, bizi, çalışmamızın bir sonraki aşamasına taşıyacaktır.

Liberteryenizmi diğer tür liberalizmlerden ayrıştırmak için onun kendine has özelliklerini ayrıştırmak gerekmiştir. Bu sebeple çalışmamızın birinci bölümünde öncelikle, liberal düşünce fikriyatının gelişme sürecinde hangi şartların ve fikirlerin liberteryenizmin gelişmesine yol açtığı açıklanmıştır. Bu gelişme periyodunda farklı isimler altında ama “liberal” ortak sıfatında pek çok liberalizm türü ve çok farklı tasniflerle karşılaşılmıştır. Pek çok liberalizm türü ile karşılaşılmıs olması, her ne kadar liberalizmin yeni ortaklıklar kurarak geliştiğine, yayıldığına ve daha çok insan tarafından kabul gördüğüne işaret ediyor gibi görünse de hem Hayek’in, hem Dworkin’in, hem Nozick’in, hem Hoppe’nin, hem Rawls’un kendine liberal demesi ya da örneğin Keynes’e liberal etiketinin yapıştırılması, aslında bu liberalizmler arasında, liberalizmin içinden bakıldığında, ortaklığın çok az olduğunu da göstermektedir. Bu sebeple, liberteryenizmi diğer yaklaşımlardan ayırmak önemli ve gereklidir.

Çalışmamızın bir sonraki aşamasında, liberteryenizmin diğer tür liberalizmlerden ayrıldığı özellikleri ele alınacaktır. Bu özellikler arasında liberteryenizmin temel unsurları olarak öz-sahiplik ile mülkiyet, saldırmazlık ilkesi ve laissez faire kapitalizmi seçilmiştir. Bu unsurlar aslında hem klasik liberalizmde hem de türevlerinde farklı anlam ve keskinliklerde karşımıza çıkmaktadır. Ancak, liberteryenizmin bunlarla ilgili, daha keskin ve radikal bir duruşu vardır. Örneğin

(17)

10 liberalizmin hangi türü olursa olsun mülkiyet hakkını kabul etmekte; doğal hukuk, sözleşme veya faydacı argümanlarla bu hakkı savunmakta ve dokunulmaz kılmaktadır. Ancak mülkiyet hakkına hangi noktada müdahale edilebileceğine dair derin tartışmalar ve bu tartışmalardan ortaya çıkan önemli farklar bulunmaktadır.

Devlete sınırlı bile olsa, örneğin adalet ve güvenlik gibi, bazı görevler yüklendiğinde, bu görevleri yerine getirmek için (örneğin hakimlerin ve polislerin maaşlarını ödemek gibi) devlet, vatandaşların vergilerine başvurmak zorundadır. Devletin kendi geliri olmadığından, bu durumda zorunlu vergi, kaçınılmaz bir şekilde bir finansman mekanizması olarak karşımıza çıksa da birçok liberal bu durumu bir mülkiyet meselesi olarak ele almamaktadır. Diğer taraftan liberteryenler için hangi oranda olursa olsun, bir yerde kişinin, kendi rızası olmadan, mülkiyetinin bir kısmından vazgeçmesi zorunlu tutuluyorsa, orada mülkiyetin dokunulmazlığından bahsetmek oldukça güçtür. Benzer bir şekilde tüm liberaller serbest piyasa ekonomisine inanırlar, ama bu inancın ne kadar kuvvetli olduğu tartışmalıdır. Birçok liberal, mülkiyete olduğu gibi, piyasa ekonomisine de müdahale edilmesinin meşru, hatta gerekli olduğunu düşünür. Bu sebeple kapitalizmin daha sert ve katışıksız bir yorumu olarak görüp “laissez faire” kavramına birçok liberal temkinli yaklaşır ve devlet ile daha fazla uzlaşma eğilimi gösterirler. Ancak liberteryenler için, bu, uzlaşmak adına gevşetilemeyecek kadar temel bir kurumdur.

Çalışmamızın ikinci bölümünde liberteryen teorinin temsilcileri ele alınacaktır.

Liberteryenizmin temsilcisi olarak Robert Nocizk, Ayn Rand ve Murray N. Rothbard seçilmiştir. Bu üç ismin seçilmesinin temel sebebi, hepsinin farklı açılardan liberteryenizme katkısının olmasıdır. Rothbard, anarko kapitalist devlet fikrini

(18)

11 geliştiren en önemli isimlerden biridir. Nozick, sınırlı devletle yetinmeyip, minarşist devlet teorisini geliştirmiş ve devletin ortaya çıkışı senaryolarına bir yenisini daha eklemiştir. Rand ise, objektivizm adı altında kendine özgü bir özgürlük ve bireycilik fikri geliştirmiş ve Aristocu liberalizmin yirminci yüzyılda tekrar yorumlanmasına katkı sağlamıştır. Bu kişilerin, hem ortak hem de çok farklı yönleri bulunmaktadır.

Diğer taraftan elbette ki, liberteryen teorinin temsilcileri bu kişilerden ibaret değildir.

Hans Herman Hoppe, Tibor R. Machan, Roy Childs gibi çok değerli fikir adamları da liberteryenizme katkı sağlamıştır ve sağlamaya devam etmektedir. Bu kişilerin fikirlerine ve katkılarına çalışmamız boyunca sık sık referans verilecektir.

Çalışmamızın üçüncü ve son bölümünde liberteryenizmin birey, toplum ve devlet konusundaki yaklaşımları ele alınacaktır. Bu bölümde ilk olarak birey haklarının temellendirilmesi ve bu temellendirmedeki farklar ortaya konulmaya çalışılacaktır.

İkinci olarak, liberteryenizmin toplum anlayışı ve birey-toplum ilişkisindeki öncelik sorunu ele alınacak, liberteryenizmdeki katı birey ve mülkiyet anlayışının toplumsal konularda hangi noktalara kadar götürülebileceği tartışılacaktır. Liberteryenizmin birey anlayışında, temel olarak klasik liberal önermelere referans verilmiş olsa da, bu klasik önermelerden çıkılarak varılan sonuçlar farklılık arz etmektedir. Özellikle birey-toplum ilişkisinde, öz-sahiplik ve saldırmazlık ilkelerinin sonuçlarından hareketle, liberteryenizmde toplumsal hassasiyetlerden tamamiyle arındırılmış bir birey karşımıza çıkmaktadır. Bu farklılıkları göstermek amacıyla kürtaj, fahişelik, uyuşturucu kullanımı, kamu yararı gibi konular tercih edilmiştir. Bu konulardaki liberteryen yaklaşım birçok insanı rahatsız edebilecek niteliktedir, ancak konunun ilginç yönü de aslında budur. Bireysel özgürlüğün ve mülkiyet anlayışının ne dereceye kadar savunulabildiğini takip etmek, birçok okuyucu için heyecan verici

(19)

12 olacaktır. Bu bölümde son olarak, liberteryenizm ile klasik liberalizm ve anti- rasyonalist evrimci liberalizm arasındaki temel tartışma konusu olan ve birçok yazar tarafından bu liberalizmler arasındaki en önemli fark olarak ortaya konan devlet konusu ele alınacaktır. Liberteryenizm, devlet konusunda iki yaklaşımı içinde barındırmaktadır. Bunlardan ilki devletten kaçan, ikincisi de minarşist devlete razı olan yaklaşımdır. Özellikle Rothbard ile gelişen devletsiz toplum fikri, klasik liberal önermeleri zorlayacak niteliktedir. Devletsiz toplumu savunan liberteryenler için bireysel özgürlükten çıkıp bir devlete varmak imkansızdır ve minimal de olsa bir devlete varılıyorsa, mantık zincirinde bir hata yapılıyor demektir ve bu iddia, Rothbard’a göre tutarlılıktan yoksundur. Nozick gibi minarşist devleti savunan liberteryenlerin çabası ise, hiçbir hak ihlal edilmeden, tamamen özel mülkiyet kurallarına riayet edilerek bir devletin ortaya çıkabileceğini göstermektir. Bu çok tartışmalı bir teoridir. Çok tartışmalı olmasının sebeplerinden biri, Nozick’in devlet, özel mülkiyet ve rızayı birleştirmeye yönelik takdire şayan çabasının, teorisinin eksik tarafları olsa da, klasik liberalizmin devlet anlayışına bir meydan okumayı ifade etmesidir.

Sonuç olarak çalışmamızda, liberteryenzimin liberal gelenek içinde özgün bir düşünce olup olmadığını araştırmak amacıyla hem liberalizm içindeki ayrışmalar ele alınacak hem de bu ayrışmaları tetikleyen farklılıkları ortaya konulmaya çalışılacaktır.

(20)

13 BİRİNCİ BÖLÜM

LİBERTERYENİZMİN LİBERAL TEORİ İÇİNDEKİ YERİ

Liberal teoride liberteryenizmin nerede konumlandığını açıklamak, öncelikle liberalizm içindeki farklı felsefi temelleri, farklı ilkeleri ve var ise farklı yol ayrımlarını açıklamayı gerekli kılmaktadır. Bu açıklamayı yapmanın en pratik ve anlaşılır yolu, kavramların temellerini ve ilkelerini, kurucu babalarından itibaren alarak, tarihsel süreç içinde onların değişimlerini takip etmektir. Çünkü hiçbir kavram, temel ve ilke, ilk ortaya konduğu ve açıklandığı şekliyle kalmamakta, zaman içinde farklı yazarlar tarafından tekrar tekrar yorumlanmakta, eksiklikleri tamamlanmakta, yeni şekiller almakta veya bunlara bambaşka anlamlar kazandırılmaktadır. Liberalizm de aynı kaderi paylaşmıştır.

Liberalizmin onyedinci yüzyıldan günümüze geçirdiği bu süreç, özellikle yeni liberalizm türlerinin ortaya çıkışı, kavramlara farklı anlamlar ve içerikleri kazandırılması aynı kaderin bir sonucudur.

Liberalizm farklı iki anlayış üstüne kurulmuş ve gelişmiştir. Bunlardan ilki sonuçsalcı liberalizm, ikincisi ise doğal hukuk liberalizmidir. Liberteryenizmi doğru anlayabilmek için, liberalizmin değişim ve gelişim çizgisi, bu iki yol üzerinden takip edilmeli, liberteryenizm bu çizgilerden birinin üzerinde bir yerde konumlandırılmalı ve bu çizgi ile çatıştığı ve çakıştığı noktalar ortaya konulmalıdır. Ancak bu yolla, liberteryenizmin siyasi yelpazade yeni bir fikir olarak mı ortaya çıktığı, yoksa daha öncekilerin bir revizyonundan mı ibaret olduğu açıklanabilecektir.

(21)

14 1. GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ: Liberteryenizmin Tarihsel Serüveni

Liberteryenizmin tarihini, 1940’lı yıllardan, 1970’li yıllardan da ya da onyedinci yüzyıldan başlatmak mümkündür. Bu, liberteryenizmi, liberalizmden ayrı bir düşünce olarak mı ele aldığınıza yoksa onu liberalizmin içinde mi konumlandırdığınıza bağlı olarak değişecektir. Liberteryenizmin, çalışmamızda liberalizm içinde ele alınması gerektiği ve liberalizmin yirminci yüzyılda gelişen bir türü olduğu iddia edilmektedir. Liberteryenizmin kökleri, aslında klasik liberalizme dayanmaktadır, ancak elbetteki bu çalışmada bütün bu süreçleri ayrıntılı bir şekilde ele almak mümkün değildir. Çalışmamız için önemli olan, onyedinci yüzyıldan günümüze liberalizmin geçirdiği süreçlerde liberteryenizmin ortaya çıkışında önemli bazı olay ve gelişmeleri hatırlatmak ve bunların altını çizmektir.

Onyedi ve onsekiz yüzyıllar, klasik liberalizmin parladığı yüzyıllardır. Raico, onsekizinci yüzyılın sonlarına doğru hareketin çok genişlediğini ve bu çağın, entelektüel açıdan harika bir çağ olduğunu yazmaktadır. Raico’ya göre 1780’lerden 1880’lere kadarki yüzyıllık tarihin büyük bir kısmı, az ya da çok liberal düşüncelerin etkisi altında tevarüs edilen kurumların dönüşüm geçirme tarihidir.1 Raico, özellikle ondokuzuncu yüzyılın büyük bir bölümünü, devletin çok az fark edildiği bir dönem olarak tanılamaktadır.2 Elbette Raico, devletin çok az fark edilmesini olumlu bir durum olarak değerlendirmektedir. Çünkü, çoğu liberal gibi Raico da en iyi devletin, günlük pratiklerimizde en az hissedilen devlet olduğunu düşünmektedir.

1 Ralph Raico, “Yirminci Yüzyılda Klasik Liberalizm”, Çev. Mustafa Demirci, Liberal Düşünce Dergisi, S.28, Güz 2002, s.136.

2 Ralph Raico, “Klasik Liberalizm Nedir?”, Çev. Atilla Yayla, Liberal Düşünce Dergisi, S.64, Güz 2011, s.70.

(22)

15 Onsekizinci yüzyıldaki bu trend, maalesef bu şekilde devam etmemiştir.

Ondokuzuncu yüzyılın son yıllarında ve özellikle yirminci yüzyılda resim oldukça değişmiş, liberalizmin kurumlar üzerindeki etkisi giderek azalmaya başlamıştır. Boaz ondokuzuncu yüzyılın sonlarında klasik liberalizmin yerini kolektivizme ve devlet gücüne bıraktığını yazmaktadır.3 Bu dönemden başlayarak, devletin görevleri yeniden yorumlanmış, alanı genişletilmiş, devlet ekonominin önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu gelişmenin, Sanayi Devriminin toplumsal sonuçlarına verilen farklı tepkilerden kaynaklandığını iddia edenler de vardır. Liberaller yoksul kitlelerin ıstıraplarına gözlerini kapatıp, yalnızca özel mülkiyet haklarını dikkate almakla suçlandığından sosyal refaha ilgi duymaya başlamışlardır.4

Bu dönemde, devletten önce geldiğine inanılan birey fikri yerini, “devlet içinde varolan bir toplum”5 anlayışına bırakmıştır. Raico, devletin gücünün sınırlandırılmasında ısrar eden liberalizmin, bu dönemde eskimiş ve modası geçmiş olarak görüldüğünü belirtmekte, Birinci Dünya Savaşı’nın liberalizmin çöküşünü hızlandırdığını, gücün, bireylerden ve onların gönüllü birliklerinden cebri devlet aygıtlarına geçtiğini, savaş sonrası yıllarda yaşayan çok az sayıda klasik liberalin gittikçe artan şekilde, geçmiş çağın tecrit edilmiş savunucuları olarak görüldüğünü yazmaktadır.6

3 David Boaz, Libertarianism: A Premier, New York, The Free Press, 1997, s.49. Boaz’un klasik liberalizmin ivme kaybetmesinin sebepleri olarak, liberallerin bu dönemde tembelleştiklerini, Jefforson’un öğütlerini ve zenginlik içinde bir topluma ne kadar zor ulaşıldığını unuttuklarını ve üretim ve dağıtım süreçlerinin birbirinden ayrılması olduğunu iddia etmektedir.

4 Fatmagül Berktay, “Liberalizm: Tek Bir Pozisyona İndirgenmesi Olanaksız Bir İdeoloji”, içinde H.

Birsen Örs (Der.), 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeolojiler, 4. Baskı, İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, s.74-75.

5 Ralph Raico, “Yürminci Yüzyılda Klasik Liberalizm”, s.137.

6 Ralph Raico, a.g.m, s.137-139.

(23)

16 Ondokuzuncu yüzyılda liberalizmin etkisini kaybetmesinin sebebi olarak pozitivizmin yavaş yavaş tüm düşünce alanlarına sızmasını ve bireysel otonominin toplumsal ve ekonomik hayatta derece derece ortadan kaybolmasını görenler de bulunmaktadır. Bu bağlamda, teknik olarak verimlilik, mekanik olarak kesinlik ondokuzuncu yüzyılın idealleri haline gelmiştir ve bu yüzyılın burjuvasi artık devrimci değil, statükonun sadık savunucuları haline gelmiştir.7

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan 1929 Büyük Buhranı klasik liberal fikirlerin dönüşümünde bir dönüm noktası olmuş, Buhran ile birlikte liberalizmin karanlık çağı başlamıştır. Skousen, Büyük Buhran’ın uzunluğu ve şiddetinin, birçok Anglo-Amerikan iktisat uzmanının, klasik laissez faire ekonomisini ve serbest piyasa kapitalist sisteminin kendi kendini düzeltme yeteneğini sorgulamasına sebep olduğunu yazmaktadır.8 Friedman ise, 1929 krizinin Birleşik Devletler tarihinin en kötü bankacılık krizi olduğunu, niyetlenilen sonuçların tam aksi sonuçlar doğurduğunu, bu dönemde bankaların üçte birinin iflas ettiğini, milyonlarca insanın tasarruflarının buharlaştığını ve çok sayıda insanın da işsiz kaldığını ifade etmektedir.9 Elbette bu gelişmenin sadece ekonomik değil, çok büyük toplumsal ve siyasi sonuçları da olmuştur. Gencay Şaylan’ın isabetle vurguladığı gibi, kapitalizme bir sistem olarak güven azalmış, buhrandan etkilenen ülkelerde sosyalist hareket

7 John H. Hallowell, “The Decline of Liberalism”, Ethics, C.52, S.3, Nisan 1942, s.336-339.

8 Mark Skousen, İktisadi Düşünce Tarihi: Modern İktisadın İnşası, 3. Baskı, Çev. Mustafa Acar, Ekrem Erdem, Metin Toprak, Ankara, Adres Yayınları, 2007, s.363-364.

9 New River Media, “Milton Friedman ile Özgürlük, Piyasa, Hayek, Keynes ve Pinochet Üzerine”, Çev. Mustafa Acar, Liberal Düşünce Dergisi, S.47-48, Yaz-Sonbahar 2007, s.188-189. Friedman, bu mülakatta, o dönemde hükümetin biri ücret ve fiyat kontrollerini, diğeri yardım ve ekonomik olarak toparlanmayı içeren iki politika izlediğini belirtmekte, kendisinin birinci politikayı desteklemese de, çok olağanüstü ve kısa dönemli bir önlemi gerektirdiğinden ikinci politikayı desteklediğini belirtmekte, ancak bunun, o zaman gelişmiş ince düşünceleri olmadığından ve tecrübesizliğinden kaynaklandığını özellikle vurgulamaktadır.

(24)

17 yükselmiştir, hatta bu gerilim ve siyasi çatışmalar İkinci Dünya Savaşı’na giden yolda çok belirleyici rol oynamıştır.10

Bu gelişmeler sonrasında adına “sosyal demokrat mutabakat”11 dediğimiz tarihin yeni bir melez çocuğu olmuştur. Kriz sonrası bu döneme, Keynes damgasını vurmuştur. Keynes’e göre ekonomi kendi kendine tam istihdamı sağlayamamakta, arz talebin üstünde kalmakta ve dengenin sağlanması için ekonomiye müdahale edilmesi gerekmektedir. Bu noktada devlet, piyasada talep oluşturarak ekonomiyi canlı tutmalıdır. Bunun adı da karma ekonomidir.12 Karma ekonomi, ne kapitalist bir ekonomidir, ne de sosyalist bir ekonomidir. Müdahaleciği savunduğu için liberaller tarafından eleştirilmişmiş, devlet kapitalizmini yarattığı ve sonuçta bir şekilde piyasa ekonomisine dayandığı için sosyalistler tarafında da düşman ilan edilmiştir. Aynı durum elbette Keynes için de geçerlidir.

Büyük söylemler tarihinin üvey evlatlarından biri olan Keynes, ne liberaller ne de sosyalistler arasında kendine bir yer bulabilmiştir. Keynes, bir yandan laissez faire sistemine reddiye düzerken13, diğer yandan liberal devletin “çelişkilerini”

reddetmediğinden sosyalistler tarafından dışlanmıştır. Ne orada ne burada olsa da Keynes, siyasi ve ekonomik alanda uzun bir dönem etkili olmuştur.14

10 Gencay Şaylan, Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, 2. Baskı, Ankara, İmge Kıtabevi, 2003, s.85-86.

11 Norman P. Barry, Yeni Sağ, Çev. Dr. Cevdet Aykan, Tisamat, 1988, s.1. Barry’nin bu tanımlaması Atilla Yayla tarafından da benimsenmiştir. Atilla Yayla, Liberalizm, 4. Baskı, Ankara, Liberte Yayınları, 2002, s.6. Barry, bu dönemin sosyal demokrasi dönemi olarak da adlandırılabileceğini ancak bu kavramın dönemin İşçi Partisini ve Avrupa’nın sosyal demokratik partilerini akla getirmesi sebebiyle kullanılmadığını ifade etmektedir.

12 Şaylan, 1950-80 yılları arasında olumsuz çağrışımlara yol açtığı gerekçesiyle, karma ekonominin kapitalizm yerine kullanıldığını yazmaktadır. Gencay Şaylan, Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, s.100.

13 Mark Skousen, İktisadi Düşünce Tarihi: Modern İktisadın İnşası, s.379-380.

14 Mark Skousen bu dönemde Keynezyen düşünce, akademik camiada, parlamento koridorlarında ve Wall Street’te çok yaygın olduğunu ve Time dergisinin yerinde bir kararla yirminci yüzyılın en etkili

(25)

18 Büyük Buhran ile başlayan yeni anlayış, özellikle 1970-1980’lere kadar güçlü bir şekilde devam etmiştir. Bu dönemler, Keynesyen politikaların etkisiyle, devletin ekonomiyi düzenlemeye başladığı ve sosyal refah politikalarının ülke ekonomilerine hakim olduğu dönemlerdir. Savaşlarla birlikte güçlenen devletler, önce savaşı bahane ederek ekonominin dizginlerini ellerine almış, daha sonra da yıpranan ekonomilerini düzeltmek bahanesiyle, zaman zaman talep yaratarak zaman zaman da fiyatlarda alt ve üst sınır belirleyerek ekonominin içinde olmaya devam etmişlerdir. Bu yolla, ekonomi, toplumsal ve ekonomik eşitliği sağlamak için siyasi bir araç haline gelirken, sınırlı devlet yerini, kamu yararı adına devlet müdahalesini meşrulaştıran refah devleti politikalarına, tek başına yeterli olmadığına kanaat getirilen negatif haklar yerini pozitif haklara bırakmıştır. Haklar artık Mustafa Erdoğan’ın ifadesi ile, devlet faaliyetlerine karşı bir korunak olmak yanında, insan ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanmasına ilişkin meşru talepler olarak görülmeye başlanmıştır.15

Friedman, Amerika’da ondokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren, özellikle 1930’dan sonra, liberalizm teriminin, özellikle iktisat politikasında çok değişik bir anlam verilerek kullanıldığını ifade etmekte, özel gönüllü düzenlemelerin yerini devletin aldığını, sloganların artık özgürlük değil, refah ve eşitlik olduğunu vurgulamaktadır. Friedman’a göre ondokuzuncu yüzyıl liberali gibi yirminci yüzyıl liberali de parlamenter kurumlara, temsili hükümete, medeni haklara vb. taraftır.

Ancak özgürlüğünü kıskanan, dolayısıyla ister kamusal ister özel ellerde olsun, gücün merkezileşmesinden korkan ondokuzuncu yüzyıl liberali siyasi gücün

iktisatçısı olarak Keynes’i seçtiğini yazmaktadır. Mark Skousen, İktisadi Düşünce Tarihi: Modern İktisadın İnşası, s.367; Ayrıca, bkz. Gencay Şaylan, Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, s.98.

15 Mustafa Erdoğan, İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku, Ankara, Orion Yayınevi, 2010, s.50.

(26)

19 dağıtılmasından yana iken, yirminci yüzyıl liberali merkezi hükümetten yanadır.16 Hükümetlerin büyüdüğünü ve piyasaya müdahalelerinin arttığı bu dönem, aslında

“devlet gücünün yüzyılı”17 olarak nitelendirilebilir. Erdoğan da yirminci yüzyılda sosyal liberallerin etkisiyle, bireysel özgürlük ve negatif devlet üzerindeki geleneksel liberal vurgunun yerini “toplumsal özgürlük ve aktif devlet anlayışının aldığını, klasik liberalizmin iyice gözden düştüğünü ve kolektivizmin cazibesinin ağır bastığını”18 yazmaktadır.

Rand kapitalizmin bu dönemde neden harap olduğunu sorgularken, bunun sebebini kapitalizmin felsefi temelle savunulmamasında bulmakta ve “insanın fiziksel varlığıyla felsefesinin birbirinden ayrılıp farklı yönlere gittiği”19 sonucuna varmaktadır:

“Bir sosyal sistemi besleyen asıl unsurun bir kültürün egemen felsefesi olduğu ve kapitalizmin asla bir felsefi temele sahip olmadığı gerçeği vardır…

Onun ne ahlaki niteliği ve ne de politik prensipleri tamamen anlaşılmış veya tanımlanmıştır… Kapitalizmin sözde savunucuları, laissez-faire kavramının anlamını ve kastettiklerini göz ardı ederek, onu hükümet kontrolleri ile (yani hükümetin ekonomiye müdahalesi ile) uyuşabilir görmüşlerdir. Bu nedenle, ondokuzuncu yüzyılda uygulanan şey saf kapitalizm değildi, fakat çeşitli şekillerde karma ekonomilerdi. Kontroller daha fazla kontrolleri gerektirdiğinden ve doğurduğundan, karma ekonomileri mahveden, onların devletçi unsuru; suçlanan ise onların serbest, kapitalist unsuru olmuştur.”20

1940-1970 arası dönemde liberal değerler yok edilme derecesinde tehdit altında kalmış, özgür bir toplumun temel kurumları olan serbest piyasa sistemine ve özel mülkiyete olan inanç gittikçe zayıflamış, genç kuşaklar klasik liberalizme tamamen sırt çevirmiştir.

16 Milton Friedman, Kapitalizm ve Özgürlük, Çev. Doğan Erberk, Nilgün Himmetoğlu, İstanbul, Plato Film Yayınları, 2008, s.6-7.

17 David Boaz, Libertarianism: A Premier, s.4-5.

18 Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyaset, 2. Baskı, Ankara, Siyasal Yayınevi, 1998, s.12-13.

19 Ayn Rand, Yeni Entelektüel İçin, Çev. Orhan Düz, Belkıs Dişbudak, İstanbul, Plato Film Yayınları, 2009, s. 26-27

20 Ayn Rand, Kapitalizm Bilinmeyen İdeal, Çev. Nejdet Kandemir, İstanbul, Plato Film Yayınları, 2004, s.31-32.

(27)

20

“İnsan gücünün ve doğal kaynakların uzun süre atıl kaldığı Büyük Depresyon’un tecrübeleri bir iktisatçılar neslini, dizginlenmemiş bir piyasa ekonomisinin dönem dönem ortaya çıkardığı işsizliğin kendiliğinden giderilemeyeceğine inandırma için yeterliydi. Piyasa ekonomisinin en azından makro seviyede düzenlenmesi, çoğu Avrupa demokrasisinin daha önceki yıllarda (savaş yıllarının dışında) bildiğinden daha aktif bir devleti gerektirmekteydi.21

Bu mutabakat dönemi sonrası 1970’lerde, liberal hareket içinde yeniden bir canlanma yaşanmaya ve klasik liberal tezler yeniden gün ışığına çıkmaya başlamıştır.

Klasik libealizmin yeniden canlanmasında David Conway tarafından da “esaslı bir adım”22 olarak değerlendirilen Mont Pelerin Society (MPS)23 hakkında küçük bir not düşmekte fayda görülmektedir. 1947’de Hayek’in öncülüğünde kurulan MPS’in açılış konuşmasında Hayek, karşısındaki topluluğua şöyle hitap etmektedir:

“Liberal terimi, öz anlamını yitirecek kadar gelişigüzel kullanılan bir sözcük haline geldi; ancak, paylaştığımıza inandığımız ülküleri adlandırmak için kapsamlı iki bilimsel görevi yerine getirmek durumundayız. Bunlardan ilki, liberal kuramın zaman içinde kendisine rastlantısal olarak eklenmiş bazı yabancı fikirlerden ayıklanması; ikincisi ise, liberalizm durağan, kısır bir akına dönüşükten bu yana ortaya çıkan ve basite indirgenmiş bir liberalizmin görmemezlikten geldiği bazı çağdaş sorunlara bilimsel çözümler bulma zorunluluğudur.”24

Konferans’ın kapanış bildirgesi ise şöyledir:

“… Uygarlığın merkezi değeri tehlikededir. Yeryüzünün büyük bir kısmında insanın onuru ve özgrülüğü için gerekli koşullar çoktan ortadan kalkmıştır.

Diğerlerinde de varolan planlamacı eğilim ve refah politikalarının gelişimiyle sürekli tehlike altındadır. Bireyin durumu ve gönüllü gruplar sürekli olarak keyfi gücün yayılmasıyla tehlike altındadır… Bu gelişmeleri ellerinde tutan grup (bürokratlar), bütün ahlak kurallarını göz ardı eden bir tarih görüşü olarka büyümektedir. Ayrıca özel mülkiyete ve rekabete olan inancın azalmasını yaygınlaştırmaktadırlar…”25

22 David Conway, “Klasik Liberalizm”, Çev. Atilla Yayla, Liberal Düşünce Dergisi, S.64, Güz 2011, s.88.

23 MPS adını ilk toplantısını yaptığı İsviçre’nin küçük bir dağ köyünden almaktadır. İlk toplantıya 10 ülkeden 39 kişi katılmıştır. Daha sonra liberteryenizmin önemli savunucuları olarak sayılan Ayn Rand, Murray Rothbard ve Robert Nozick gibi yazarlar da MPS toplantılarına katılım ve katkı sağlamıştır. MPS’e genel olarak iktisatçılar, siyaset bilimciler, gazeteciler, yazarlar üye olmaktadır.

24 Aktaran Atilla Yayla, Liberalizm, s.6. (Hayek, Studies in Philosophy, Politics and Economics (Chicago, 1967) s.149’dan çevirerek aktaran: Yumer, a.g.m, s.24.)

25Aktaran Songül Sallan Gül, Sosyal Devlet Bitti Yaşasın Piyasa: Yeni Liberalizm ve Muhafazakarlık Kıskacında Refah Devleti, Ankara, Ebabil Yayınları, 2006, s.35.

(28)

21 Hayek’in oniki yıl başkanlığını yaptığı MPS’in başkanları arasında James Buchanan, Wilhelm Ropke, Gary Becker, Milton Friedman, Max Hartwell, Leonard P. Liggio gibi önemli isimler vardır, şimdiki başkanı Amerikalı iktisatçı Allan Meltzer’dır.

MPS, hâlâ varlığını sürdürmekte ve faaliyetlerine devam etmektedir.26

MPS’in kuruluş toplantısında Hayek tarafından yapılan konuşma ve toplantının kapanış bildirgesi Hayek’in 1944 yılında yazdığı Kölelik Yolu adlı kitabının özeti niteliğindedir ve her ikisi de artan devlet müdahalelerinin sebep olacağı totaliterizmer tehlikesine işaret etmektedir. MPS, her ne kadar 1947 yılında kurulmuş olsa da, uzun bir dönem, sadece bir entelektüel faaliyet olarak kalmış, politikalar üzerinde etki edebilmesi için 1970’lerin beklenmesi gerekmiştir. Bu sebeple, MPS, liberaller için aslında erken bir uyarı sistemini ifade etmektedir.

1970’lerden başlayarak ama özellikle 1980’lerde dünyada yeni bir rüzgar esmeye başlamıştır. Bu rüzgar o kadar farklı şekillerde yorumlanmış ve buna o kadar farklı isimler verilmiştir ki, bu karmaşaya bir açıklık getirmek oldukça güçtür. Bu döneme

“yeni sağ” deyip yelpazeyi çok geniş tutanlar da vardır, “yeni liberalizm” deyip açıyı biraz daraltanlar da “muhafazakar mutabakat” dönemi diyenler de vardır. Aslında hepsi de belli açılardan doğru olabilir, ancak çalışmamız açısından bu dönemi biraz açmakta fayda görülmektedir.

26 2011 tarihinde İstanbul’da Liberal Düşünce Topluluğu evsahipliğinde benim de katılma imkanı bulduğum “Ulus, Devlet ve Özgürlük” konulu özel bir toplantı gerçekleştirmiştir. MPS’in Türkiye’deki algısı maalesef çok iyi değildir. Küresel sermayenin beyni olarak kabul edilen MPS, dünyayı ele geçirmeye çalışan gizli ve emperyal bir örgüt olarak algılanmaktadır. Türkiye’den MPS toplantılarına katılan çok az sayıdaki akademisyenin isimleri, bazı yazarlar tarafından kara listede verilmektedir.

(29)

22 Bir genelleme yapmak gerekirse, “yeni sağ”27 1970’ler ve sonrası dönemdeki fikri ve siyasi gelişmeleri (hem liberteryenizm, hem evrimci liberalizm, hem modern muhafazakarlık, hem de bu dönemdeki hükümet uygulamaları) bir bütün olarak ele almakta, “neo liberalizm” daha çok liberalizm içindeki (anti-rasyonalist evrimci liberalizm ve liberteryenizm ile ilgili) yeni tartışmalardan bahsetmekte,

“muhafazakar mutabakat” ise Reagan ve Thatcher28 döneminin (modern muhafazakarlık ile anti-rasyonalist evrimci liberalizmin) uygulamalarına işaret etmektedir.

Erdoğan, yeni muhafazakarlığın, modern toplumla uyum arayışının sonucu olarak

“geleneksel” toplumsal formasyonlar üzerindeki vurgusunu hafiflettiğini ve bazı modern kurumları kendi öğretisine (yeniden biçimlendirerek) dahil ettiğini yazmaktadır29. Eski muhafazakarlıktan modern muhafazakarlığa ciddi bir değişim yaşanmıştır. Giddens eski muhafazakarlığın ölüm ilanını çoktan vermiştir bile;

muhafazakarlardan kimse artık, feodalizmi, aristokrasiyi, hiyerarşiyi, toplumsallığın bireye önceliğini, savunammaktadır 30

27 Gülnur Sallan Gül’e göre yeni sağ kavramı hem yeni liberalizmi, hem de yeni muhafazakarlığı ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu anlamda, yeni sağ düşünce, ekonomide bireyciliği ve serbest piyasa anlayışını, politik felsefede gelenek ve hiyerarşi gibi eski sağım otoriter-muhafazakar düşüncelerini temsil etmekte ve üç gelenekten oluşmaktadır: İlki geleneksel ‘bırakınız yapsınlar’cı ekonomik bireycilik öğretisi, ikincisi, kapitalizmin savunusunu ahlaki temeller üzerine inşa eden liberteryenizm ve üçüncüsü C. Menger ile başlayan ve Hayek ile devam eden sosyalist karşıtlığıdır. Gülnur Sallan Gül, Sosyal Devlet Bitti Yaşasın Piyasa: Yeni Liberalizm ve Muhafazakarlık Kıskacında Refah Devleti, s.85-86.

Giddens da, piyasa güçlerinin sınırsızca genişlemesini tercih eden muhafazakarlardan bahsetmek için

“yeni sağ” kavramını kullanmaktadır. Anthony Giddens, Sağ ve Solun Ötesinde: Radikal Politikaların Geleceği, Çev. Müge Sözen, Sabir Yücesoy, İstanbul, Metis Yayınları, 2002, s.29.

28 Bu satırların yazıldığı günlerde, 8 Nisan 2013 tarihinde, Margaret Thatcher vefat etti. Thatcher’ın ölümünden sonra Londra’da “cadı öldü” sloganları atıldı, şampanyalar patlatıldı, şaraplar yudumlandı, kutlamalar yapıldı. 1979-1990 yılları arasında başbakanlık yapmış olsa da, Thatcher’a karşı oluşan kin, belli ki, 23 yıldır devam etmektedir.

29 Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyaset, s.63-65.

30 Anthony Giddens, Sağ ve Solun Ötesinde: Radikal Politikaların Geleceği, s.30-32.

(30)

23 Erdoğan, Amerikan ve Avrupa muhafazakarlığı arasında bir ayrım yapmakta, Amerikan muhafazakarlığını büyük ölçüde “liberal muhafazakarlık” olarak tanımlamaktadır. Bu muhafazakarlar, Locku’cu anlamda liberal olup ahlaki ve toplumsal muhafazakarlığın liberalizmle bir sentezini savunmaktadır. Amerikan muhafazakarlığının liberal olarak nitelendirmesinin Erdoğan’a göre üç sebebi bulunmaktadır. Bunlar; muhafazakarlar tarafından bireysel özgürlüğün bir değer olarak kabul edilmesi, serbest piyasa ve sınırlı devlete bağlılık ve Amerikan siyasal kurumlarının veri olarak alınmasıdır.31

Buradan hareketle muhafazakarların sosyal anlamda Hayek’i düşünsel önderleri olarak nitelemesi32 şaşırtıcı değildir. Muhafazakar liberal ya da liberal muhafazakar arasında sadece vurgu farkı vardır. Bunlar birbirlerinin iddialarına karşı değildir.

Liberteryenizm ile anti-rasyonalist evrimci liberalizm mücadelesinin arkasında yatan sebeplerden biri de budur. Liberteryenizm, muhafazakarlar gibi çağın ruhuna uyum sağlamak ve bu anlamda yeni ortaklıklar kurmak yerine, daha radikal bir duruşu benimsemiştir. Liberteryenizm de liberalizmi arındırma, onu “fazlalıklarından”, kendisine eklemlenen fikirlerden kurtarma çabasını ifade etmektedir.

31 Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyaset, s.63-65.

E. Zeynep Güler de benzer bir yorum yapmakta ve ekonomik liberalizm ile muhafazakarlığın birbirine lehimlendiğini, muhafazakarlığın modern liberal toplumu korumak üzere kendini yeniden şekillendirmeye çalıştığını yazmaktadır. “Muhafazakarlık: Kadim Geleneğin Savunusundan Faydacılığa”, içinde Birsen Örs (Ed), 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeolojiler, 4.

Baskı, İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, s.151.

Gülnur Sallan Gül de muhafazakarlık ve modern liberalizmin ortaklığı fikrine katılmaktadır. O’na göre, Amerikalı muhafazakarların büyük çoğunluğu, Amerikan tarzı muhafazakarlığın “liberal muhafazakar” sentezinde derinleşen bir geleneğe ve anlayışa sahip olduğunda birleşmektedir. Gülnur Sallan Gül, Sosyal Devlet Bitti Yaşasın Piyasa: Yeni Liberalizm ve Muhafazakarlık Kıskacında Refah Devleti, s.79.

Giddens da bugünkü muhafazakarlar arasında devletin hala kuvvetli sayılsa bile, kapsayıcı olmaktan çok “minimal” olduğunun kabul edildiğini yazmaktadır. Ayrıca bugünün muhafazakarları felsefik değil, sosyolojiktir. Ayrıca ilerici düşünceye itiraz etmezler, bunun yerine bugün ile geleceğin daha ince bir karışımını yaratmak isterler. Anthony Giddens, Sağ ve Solun Ötesinde: Radikal Politikaların Geleceği, s.32-37.

32 Gülnur Sallan Gül, Sosyal Devlet Bitti Yaşasın Piyasa: Yeni Liberalizm ve Muhafazakarlık Kıskacında Refah Devleti, s.81.

(31)

24 Fatmagül Berktay liberalizmin farklı zaman ve yerlerde farklı biçimlerde ortaya çıktığını ve aldığı biçimlerin, koşullara ya da karşısına çıkan hasımlarına bağlı olduğunu belirtmektedir.33 Bu, liberalizme yöneltilmiş yüzeysel bir değerlendirmedir. Bu durum, sadece liberalizm için değil, diğer tüm ideolojiler için de geçerlidir. Sosyalizm ve muhafazakarlık gibi tüm ideolojiler zaman içinde değişikliklere, revizyonlara ve yeni yorumlara maruz kalmakta, bunun hem içsel (ideoloji içinde) hem de dışsal (diğer ideolojilerden ve yaşanan gelişmelerden kaynaklı) sebepleri olabilmektedir. Diğer ideolojilerde olduğu gibi liberalizmde de değişiklikler olmuştur. Bu sebeple liberalizmin temel ilkelerinde, klasik liberalizmden günümüze gözlemlenen değişimlerin sadece karşısına çıkan hasımları yüzünden olduğunu iddia etmek, acelece yapılmış bir tespittir.

Liberalizmde 1970’ler sonrası yaşanan canlanma, aynı zamanda, liberalizmin türleri arasındaki ayırımın netleşmesine ve liberteryenizmin, kendini ayrıştırarak, yerini daha belirgin hale getirmesine de katkı sağlamıştır. Bu canlanmaya katkısı olan ilk düşünce, temellerini Hume’un attığı, Mises ve Hayek ile birlikte yeniden parlayan sonuçsalcı liberalizm, ikincisi ise temellerini Locke’da bulabileceğimiz Rand, Rothbard ve Nozick’in fikirleriyle şekillenen liberteryenizmdir. Bunlara bir de halihazırda gelişimini sürdürmekte ve güçlenmekte olan eşitlikçi liberalizm eklenmiştir. 1970’ler, bu üç tip liberalizmin birbirleri ile kıyasıya yarışına şahit olmuştur, bu yarış, yeni taraflar da eklenerek halen kuvvetli bir şekilde devam etmektedir. Bu yarışın taraflarını netleştirmek amacıyla bu bölümde liberalizmlerin tasnifi yapılacak ve aralarındaki kayıp halka olarak liberteryenizme ulaşılmaya çalışılacaktır.

33 Fatmagül Berktay, “Liberalizm: Tek Bir Pozisyona İndirgenmesi Olanaksız Bir İdeoloji”, s.53.

(32)

25 2. KAYIP HALKA ARANIYOR: Liberalizmin Tasnifleri

Liberalizmin tarihsel serüveninin gösterdiği gibi, bu gelenek kendi içinde çok farklı türler barındırmaktadır. Buradan hareketle, liberalizmin homojen bir ideoloji olduğunu düşünmek yanılgı, savunmak da hata olacaktır. Hayek “Özgürlük, Akıl ve Gelenek” makalesinde İngiliz ve Fransız Aydınlanmasını şu şekilde ifade eder:

“…Bu iki grup genellikle modern liberalizmin ataları olarak bir arada gruplandırılsa da bunların bir sosyal düzenin tekamül ve işleyişine, keza bu sosyal düzen içinde özgürlüğün oynağı role ilişkin birbirinin kavrayışları arasındaki zıtlıktan daha büyük bir zıtlık zor tasavvur edilebilir.”34

İngiliz aydınlanması evrimci bir karakter taşımaktadır. İngiltere’de zaman içinde tedricen bir değişim öngörülmüş, tarih boyunca kendiliğinden gelişen kurumlar dışlanmamıştır. Bu sebeple İngiltere’de liberalizmin kurumları ile ilgili tartışma ve gelişme, sınırlı devlet, din özgürlüğü, kendiliğinden doğan düzen gibi kavramlar üzerinden olmuştur. Fransa’da yönetimin hızlı bir şekilde el değiştirmesi, kurumların en baştan yeniden oluşturulması ve soyut doğal hakların tesis edilmesi söz konusudur. Bu ise Fransa’da daha radikal bir liberal anlayışın gelişmesine sebep olmuştur.

Bu tür büyük zıtlıklar sebebiyle, liberteryenizmin siyasi yelpezade nerede konumlanacağı büyük önem arz etmektedir. Çünkü liberteryenizm, ne iddia edildiği gibi klasik liberalizmin yirminci yüzyıldaki yeni adı, ne ortaya karışık, ne sınırları bulanık ne de sanıldığı kadar dağınık bir düşüncedir. Liberteryenizm, liberalizm içinde konumlansa da özgün bir düşüncedir. Ve çalışmamız da bu özgünlüğü ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.

34 Friedrich von Hayek, “Özgürlük, Akıl ve Gelenek” Çev. Yusuf Ziya Çelikkaya, Liberal Düşünce Dergisi, S.37, Kış 2005, s.46-47.

(33)

26 Liberteryenizmi farklı yazarlar farklı kategoriler içinde değerlendirmektedir. İlk ayırım, liberteryenizmi liberal gelenek içinde kabul edenler ve etmeyenler arasında yapılmaktadır. Liberteryenizm genel olarak, liberal teori içinde yer alan bir yaklaşım olarak kabul edilse de, bu genel kabulün dışında, liberteryenizmin diğer tür liberalizmlerden keskin farklılıkları olduğunu savunan ve bu sebeple liberteryenizmin yeni bir düşünce akımı olduğunu iddia edenler de bulunmaktadır.

Örneğin Jan Narveson liberteryenizmin bir çeşit liberalizm olduğunu yazarken, Samuel Freeman “Neden Liberteryenizm Liberal Bir Düşünce Değildir”35 başlıklı makalesinde liberteryenizmin, liberalizmin temelinde yatan kurumlara karşı olduğunu iddia etmektedir.36 Böyle olduğunda liberteryenizme genel siyasi yelpaze içinde bir yer bulmak gerekmekte, ancak hangi kriter alınırsa alınsın, liberteryenizm, liberal teoriye yakın ya da liberal teorinin içinde biryerlerde konumlanmaktadır.

Liberteryenizmin liberalizmden esinlendiğinden, değer ve ilkelerinin liberalizmle örtüştüğünden ve epistomolojik olarak dahi liberalizmden türediğinden, aralarındaki farkların siyaset biliminin genel teorisi içinde bir nüans olduğundan hareketle, liberteryenizm, çalışmamızda liberal teori içinde bir kategori olarak kabul edilmektedir. Ama bu ön kabul, liberteryenizmin, sadece klasik liberalizmin yirminci yüzyıldaki yeni adı olduğu anlamına da gelmemektedir. Liberteryenizm klasik liberalizmden esinlenmiştir, ama klasik liberalizmi aşan, hatta liberteryenizmin anarko-kapitalist kanadını göz önüne alırsak, ona meydan okuyan iddiaları da vardır.

35 Samuel Freeman, “Illiberal Libertarians: Why Libertarianism is not a Liberal View”, Philosophy and Public Affairs, C.30, S.2, 2001.

36 Samuel Freeman, a.g.m., s.107.

(34)

27 Liberteryenizm, liberal teori içinde bir kategori olarak ele alındığında da sorun çözülmüş sayılmamaktadır. Liberteryenizmin liberal geleneklerden hangisinin içinde yer aldığı ve nerede konumlandığıyla ilgili farklı yaklaşımlar bulunmaktadır.

Freeman klasik liberalizm, yüksek liberalizm ve liberteryenizm olmak üzere üç farklı liberalizm tanımlamaktadır. Klasik liberalizmin temel bileşenleri, David Hume, Adam Smith ve çoğu faydacı olan klasik iktisatçılar ile David Gauthier, James Buchanan ve Friedrich Hayek gibi çağdaş teorisyenleri içermektedir. Freeman klasik liberalizmi, laissez faire doktrinini ve piyasa dağılımının adaletini kabul eden, ancak piyasa toplumunun kurumlarının korunması için yeniden dağıtıma yol veren Kıta Avrupası anlamında kullanmaktadır. Yüksek liberalizm ile, siyasi liberalizmdeki kurumlar ve fikirler setini ifade etmekte ve onsekizinci yüzyıldan günümüze yüksek liberalizmin savunucuları olarak Kant, Mill ve Rawls’u saymaktadır. Freeman, birçok açıdan klasik liberal olan Locke’un da yüksek liberal olarak tanımlanabileceğini, ancak mülkiyet yaklaşımından dolayı Locke’un klasik liberal olarak adlandırıldığını ifade etmektedir. Freeman liberteryenizm ile Robert Nozick tarafından öne sürülen ve Jan Narveson, Ayn Rand, Murray Rothbard, John Hospers, Eric Mack tarafından farklı şekillerde savunulan doktrini kastetmektedir. Freeman’a göre bu türler arasında belirli farklılıklar bulunmaktadır, ancak tümünün savunduğu belli temel ilke ve kurumlar vardır.37 Bu kategorizasyon, çalışmamızda kullandığımız ayırıma çok yakındır, ancak Locke’un bu sınıflandırmada, Hayek ve Hume ile birlikte klasik liberalizm içinde yer alması liberteryenizmin izini sürmeyi zorlaştırmaktadır. Liberteryenizmin köklerini bulabilmek için Locke, Hume geleneğinden ayrı olarak ele alınmalıdır.

37 Samuel Freeman, a.g.m., s.107.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Liberalizmden farklı olarak devlet adalet, güvenlik, savunma gibi temel işlevlerin yanı sıra alt yapı, eğitim, sosyal refah gibi alanlarda

yüzyılda İngiltere’de ise “nation” elit kesimlerle birlikte halkı tnaımlamak için kullanılmaya başlanmıştır.. Halk, önceleri küçümsenen, bir kelimeyken milletin

• Kamu yönetimi disiplini kamu sektörüyle ilgili yönetim düşünceleri, yapıları, politikaları ve tekniklerini inceler.. Meslek olarak

• Önceleri askeri alanda kullanılan strateji kavramı işletme yönetimi ve kamu yönetimi tarafından da benimsenmeye başlanmıştır. • Strateji: Bir alanda istenilen amaca

• Bir ülkede siyasi ve idari yetkilerin bir bölümünün merkezi yönetimin dışındaki otoritelerce kullanılmasıdır. • Siyasi ve idari olmak üzere

• Bürokrasi egemen sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerindeki hakimiyetini sürdürmede kullanılan bir araçtır.. • Burjuva çıkarlarını destekler ve kapitalist

• Görevleriyle ilgili olmayan suçlarda dokunulmazlıkları vardır. • Bakanlık görevleriyle ilgili ise cezai

• Çıkar ve baskı grupları, kar amacı gütmeyen kuruluşlar, özel sektör temsilcileri de kamu politikası sürecinde rol oynar.. •