• Sonuç bulunamadı

149

150 Kişinin eğitim hakkı, neden bir başkasını ilgilendirmektedir. Örneğin kişinin toplu taşım araçlarını bedava kullanma hakkı, başkalarının kazançları yani mülkiyetleri üzerinde daha fazla vergi anlamına gelecektir. Neden bir kişi sizin için bu yükü taşımaktadır? Sizin ona ne gibi bir borcunuz bulunmaktadır?

Liberaller tarafından benimsenen hayat, hürriyet ve mülkiyet gibi negatif hakların her koşulda ve şartta varolma özellikleri, onları sağlık, barınma, eğitim gibi diğer (sözde) haklardan ayrılırlar. Bu tür haklar doğal haklar olarak değerlendirilmez, çünkü bunlar Boaz’ın da ifade ettiği gibi piyasada alınıp satılan “mallar”dır ve evrensel insan hakları olarak ele alınamazlar.27 Üstelik negatif hakların her zaman pozitif haklarıla bir çatışma yaşaması söz konusudur. Bu konu ile ilgili Machan tarafından verilen örnek konuyu özetler niteliktedir. Machan örneğin eğer bir insanın pozitif bir hak olarak sağlık hizmeti almaya, bir doktorun da negatif bir hak olarak kendi emeğine sahip olmaya hakkı varsa, bir çatışma çıkacaktır. Aynı anda bu iki hakkın tatbik edilmesi imkansızdır.28 İkisinden birinden vazgeçilmesi gerekmektedir. Ama negatif haklardan hiçbir şekilde birbiriyle çatışmamakta ve biri diğerinin pahasına gerçekleşmemektedir.

Bireysel haklara karşı yapılan herhangi bir ihlalin ise hiçbir meşru temeli yoktur.

İnsan hayatı kendi başına bir değer olduğundan, ona kasteden herhangi bir eylem de, hiçbir şekilde haklı gösterilemez. “İnsanın yaradılışında (fıtratında) mevcut ve tabiatı icabı sahip olduğu bir takım haklar vardır. Bu tabii haklar devredilemez ve hiçbir kayıt ve şarta tabi tutulamaz. İnsanın şerefi ve kıymeti bu haklara kaimdir.”29

27 David Boaz (Ed), Libertarianism: A Premier, New York, The Free Pres, 1997, s.65.

28 Tibor R. Machan, The Right to Property, New York, Hoover Institution, 2002, s.10.

29 Çağıl’dan aktaran Atilla Yayla, Liberalizm, 4. Baskı, Ankara, Liberte Yayınları, 2002, s.41.

151 Locke’cu birey anlayışına göre birey, genellikle toplumdan izole olmuş ve kendi değerlerini toplumsal olandan bağımsız olarak sadece kendi oluşturan bir varlık olarak anlaşılmaktadır. Hume’cu anlayışta ise, birey toplumdan izole olmayıp, onun yarattığı değer ve kurumlarla uzlaşarak var olurken, aklı bu geleneklerden bağımsız ve soyut olarak var olmaz. İnsanın belirli özelliklerinin (örneğin kişisel çıkar güdüsünün egemenliği, kıtlığın sürekliliği, insan ihtiyaçlarının sınırsızlığı ve bütün faillerin karşı karşıya olduğu bilgi eksikliği), mantıken zorunlu olmaktan çok duruma bağlı olsalar da, hemen hemen evrensel oldukları varsayılmaktadır.30 Barry’nin açıkladığı gibi, akıl, analitik doğruların manipülasyonu ve amprik bilginin evrimi tarafından çevrelenmiştir ve bu sebeple bireyin amaçlarını belirlemede yetersizdir, bunlar tutkunun, duygunun ve hislerin ürünüdür. Hume, siyasi ve ahlaki yargıların rasyonel doğal hukuk temellerine ciddi bir karşı duruş sergilemektedir. 31

Bireycilik denildiğinde akla diğer unsurlarda olduğu gibi yeknesak bir düşünce gelmemelidir. Liberalizmde bireyciliğin iki anlamı olduğu gibi, birey haklarının temellendirilmesinde de iki farklı yaklaşım vardır. Bireyciliğin anlamlarından ilkinde birey olduğu gibi, ikinci yaklaşımda ise olması gerektiği gibi tanımlanmaktadır.

Birey haklarının temellendirmesinde ise, birinci yaklaşım bireyin doğuştan sahip olduğu hakları ve değerinden hareket eden ontolojik bireycilik iken, ikinci yaklaşım, devlet gibi bütünleri incelerken bireyden başlanması gerektiğini savunan metodolojik bireyciliktir.

30 Norman P. Barry, Komünizm Sonrası Dönemde Klasik Liberalizm, Çev. M. Erdoğan, Ankara, LDT Yayınları, 1997, s.11.

31 Norman P. Barry, On Classical Liberalism and Libertarianism, 2. Baskı, Londra, Macmillan Press, 1989, s.24-25.

152 Klasik liberalizm kollarından biri olan David Hume ve diğer İskoç Aydınlanması düşünürleri, insanı olduğu gibi kabul eder, olabileceği gibi değil.32 Bu kabulde, insanın davranışlarına sadece aklın yön vermediği fikri de yer almaktadır. Bu sebeple Hume ve takipçisi Hayek, aklın belirleyici olduğu Aydınlanma rasyonalizmine şiddetle karşı çıkmaktadır. Çünkü Hume toplumsal kurumların akıl tarafından değil, zaman içinde bireyin ve toplumun karşılıklı etkileşimi sonucunda oluştuğunu iddia etmektedir. Vincent’ın belirttiği gibi Hayek de, aklın, çıkarlarını gerçekleştirmelerinde bireylere rehberlik eden sınırlı bir pratik araç olduğunu, davranışların rasyonel ama sosyal parametreler içinde belirlendiğini ve hiç kimsenin çıkarlarının dışında duramayacağını iddia etmekte ve bireyselliği cemaat ile uzlaştırmaktadır. 33

Diğer taraftan Rand bireyi olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi kabul etmekte ve bu anlamda bireye bazı ahlaki görevler yüklemektedir. Bu ahlaki görevlerden ilki ve en önemlisi bireyin aklını kullanmasıdır, çünkü bu onun insanlığının ilk göstergesidir.

Bireysel hakların hangi temellerle savunulacağı liberteryenizmin kendi içindeki tartışma noktalarından biridir. Kapitalizm tartışmasında olduğu gibi haklar konusunda da ahlaki ve faydacı temellendirmeler bulunmaktadır. Liberteryenizm “iyi sonuçlar doğurduğu için savunulabilir” ile “akla ve bunun sonucu olarak ahlaka uygun olduğu için savunulabilir” arasındaki fark, faydacılar ve hak temelli yaklaşımlar arasındaki farktır. Örneğin Rothbard hakları “ahlaki” nedenlerle

32 Norman P. Barry, Komünizm Sonrası Dönemde Klasik Liberalizm, s.11-12.

33 Andrew Vincent, Modern Politik İdeolojiler, Çev. A. Tüfekçi, İstanbul, Paradigma Yayınları, 2006, s.55.

153 savunmaktadır.34 İnsanlar bir eylemi gerçekleştirirken, sonuçları kötü olsa da özgür olmalıdır, iyi olsa da. Aynı şekilde kapitalizmin ahlaki savunusunda olduğu gibi, kapitalizm bireysel özgürlüğün sadece sonucudur ve iyi sonuçlar doğurmasa da bireyler özgür, piyasa serbest olmalıdır.

Birey ister olduğu gibi isterse olması gerektiği gibi kabul edilsin, liberaller ve liberteryenler için temel bir değerdir. Liberaller içinde bireyin temel değer olarak kabul edilmesi iki şekilde olmaktadır. Bunlardan birincisi “bireyin varlık sebebinin bizzat kendisi olduğunu”35 ve kendi başına, nihai bir amaç olduğunu savunan ontolojik yöntemdir. Buna literatürde Kantçı İlke denmektedir; bu ilkeye göre, “İnsan diğer şeyler gibi bir nesne olmadığından bir araç olarak düşünülemez. Bütün düşüncelerin ve eylemlerin bireyin araç değil amaç olmasından doğması gerekir.”36 O, ahlaki ve manevi olarak bir bütündür. Bireyin bu niteliği kazanmasını sağlayan, Kant’a göre, onun akıl sahibi olmasıdır. Akıl sahibi birey, kendi kaderini kendi tayin etmeli ve kendi ahlak yasasını özgürce koyup ona göre hareket edebilmelidir. Çünkü birey, özgür bir şekilde tercih ettiği amaçlı eylemleriyle kendini gerçekleştirmek yani çevresini kendi amaçları doğrultusunda düzenlemek, değiştirmek ve dönüştürmek ister. Birey “kendi doğrularının yaratıcısı, kendi vicdanının hamisi, kendi değerlerinin referansı ve kendi iyiliklerinin mihengidir.”37 İnsan, sırf insan olduğu için bazı haklara sahiptir. Bunun anlamı kişinin kadın, engelli, zenci, azınlık, Asyalı, müslüman olmadan önce, insan olarak bu haklara sahip olmasıdır.

34 Randy E. Barnett, “Modern Liberteryenizmin Ahlaki Temelleri”, Çev. Mustafa Erdoğan, Liberal Düşünce Dergisi, S.45-46, 2007, s.11.

35 Ömer Çaha, Dört Akım Dört Siyaset, Ankara, Kadim Yayınları, 2004, s.22.

36 Immanuel Kant, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, Ankara, Hacettepe Ü. Yayınları, 1982, s.45.

37 Ömer Çaha, Dört Akım Dört Siyaset, s.22.

154 Bireyin temel değer olarak kabul edilmesindeki ikinci şekil, metodolojik bireyciliktir.

Metodolojik bireycilik, toplumu ya da insanların bulunduğu diğer kollektiviteleri anlamak için bireyden başlamak gerektiğini savunmaktadır. Çünkü bu tür kolektif bütünler bireylerin faaliyetleriyle oluşmuştur ve işlerliğini devam ettirmesi de yine bireylerin faaliyette bulunmasına bağlıdır. Bunun anlamı kollektif bütünlerin, bireylerin dışında hiçbir varlığa veya eyleme sahip olmadığıdır. ”Bireyi, anlamadan bütünü anlamaya çalışmak, Rand’ın dediği gibi “bireysel yıldızlarla ilgilenmeden astronomi çalışmaya benzer”38 ve beyhude bir çabadır. Çünkü insanın incelenmesiyle toplum hakkında pek çok şey öğrenilebilir, fakat bu işlem tersine işlemez.39 Kolektif yapılara atfedilen tüm eylemler bireyler tarafından yerine getirildiğinden, kolektif bütünlerin kendini oluşturan kişilerden ayrı bir varlık ve kişiliğinden söz edilemez.40 Birey, hem toplumdan daha gerçek hem de topluma önceliklidir.41

Özgürlük liberallere göre çok önemli bir değerdir ve bireycilikle birlikte liberalizmin temelini oluşturmaktadır. Özgürlük üzerine yoğun tartışmalar yapılagelmektedir, ancak liberalizmin dışından gelen yorumlarda kavramsal bir anlaşmazlık hemen kendini göstermekte ve daha yolun başında tartışma çıkmaza girmektedir. Bu sebeple, çalışmamız liberalizm içinde yapılan tartışmalarla sınırlandırılmıştır.

Michael Freeden’in belirttiği gibi liberallerin özgürlüğe inançta ideolojik olarak birleşmiş olduklarını savunmak bir hatadır ve diğer kavramlar gibi, özgürlük kavramı da geniş bir konular yelpazesini kapsamaktadır.42

38 Rand’dan aktaran AtillaYayla, Liberalizm, s.154-55.

39 Ayn Rand, Kapitalizm: Bilinmeyen İdeal, s.10.

40 Ahmet Taner, Murray N. Rothbard: Liberal Gelenekte ve Siyaset Felsefesindeki Yeri, Ankara, Liberte Yayınları, 2010, s.32-33.

41 Andrew Vincent, Modern Politik İdeolojiler, s.48-49.

42 Michael Freeden, Liberalism Divided: A Study in British Political Thought 1914-1939, Oxford, Clarendon Press, 1986, s.266.

155 Kendilerini John Locke ve Adam Smith’in klasik liberal geleneğinin gerçek mirasçıları olarak gören pek çok liberteryene göre, en önemli değerlerden biri özgürlüktür; özgürlük vazgeçilmez bir insan hakkıdır, aklın talebidir, insanların doğal durumudur.43

Özgürlük kavramı çerçevesinde yapılan tartışma konularından birincisi negatif -pozitif özgürlük ayrımı, ikincisi ise özgürlüğün temel değer olarak kabul edilmesinin arkasında yatan nedendir.

Pozitif ve negatif özgürlük ayırımı, ilk olarak sosyal liberal olarak bilinen Green tarafından ortaya konmuş fakat özellikle Isaiah Berlin, tarafından ünlü çalışması “İki Özgürlük Kavramı” ile üne kavuşmuştur. Özellikle son dönemde pozitif özgürlük üzerine yoğun bir literatür oluşmuştur. Burada önemli olan liberal teorinin pozitif özgürlükle uyumlu olup olmadığıdır. Liberal teori içinde sosyal liberallar gibi pozitif özgürlüğün liberalizmle uyumlu olduğunu savunanalar da vardır, liberteryenler gibi bunun liberalizmin temellerini altüst ettiğini savunanlar da. Anti-rasyonalist liberalizmin savunucu Hayek de örneğin İngiliz liberalizminin 1870’lerden sonra çöküşünün “özgürlüğün yeniden yorumlanmasıyla çok yakından ilişkili olduğunu”44 savunmaktadır.

Özgürlük, bir şeyi yapabilmek için iktidar, bir şeyi alabilmek için zenginlik ya da mutlu olmak için isteklerin tatmini olarak tanımlandığında, bu tanımlar eksik ve her yerde her duruma uygulanır nitelikte olmaktan uzak kalmaktadır. Bu tanımlardan sonra Hayek’in “Herkes özgürlükten bahseder ama aynı şeyi kastetmez” şeklinde

43 William, Outhwaite (ad), Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü, 2. Baskı, Çev. Melih Akdemir, İstanbul, İletişim Yayınları, s.463.

44 Andrew Vincent, Modern Politik İdeolojiler, s.57-8.

156 ifade ettiği durum ortaya çıkmaktadır. Peki özgürlük bunların hiçbirisi değilse, nedir?

Bir liberale göre özgürlüğü kavramak için farklı durumlar için farklı tanımlar yapmaya gerek yoktur. Zira bu tutarlı bir tavır olmayacaktır. Bu sebeple, bir liberal tüm münferit durumlara uygulanabilecek bir özgürlük ilkesinden bahsedecektir.

Bu ilke, Locke’tan beri, liberal gelenek içindeki düşünürlerin kabul ettiği negatif özgürlük anlayışıdır. Bu, kişinin dışarıdan gelen keyfi bir zorlama olmaksızın davranabilmesi anlamına gelmektedir. Negatif özgürlük bir anlamda, başkalarının keyfî isteğinden bağımsız olma durumudur. Bu özgürlüğün temel yasasıdır, çünkü neyin gerçek özgürlük, neyin sözde özgürlük olduğunu anlamak için, her bir olayı bu ilkeyle birlikte düşünmek gereklidir.

Hayek’in de “Özgürlüğün kullanımları pek çoktur, özgürlük bir tanedir” diyerek ortaya koyduğu biricik olan özgürlük de aslında negatif özgürlüktür. Negatif özgürlük anlayışı, Barry’nin de belirttiği gibi, “herkesin kendi çıkarını bildiği ve bireylerin hedeflerini ve amaçlarını devletin değil kendilerinin belirlediği”45 düşüncesiyle, yani liberalizmin birey anlayışıyla uyum içindedir. Davranışların önündeki sınırlamaların ve engellerin kaldırılması olarak yapılan özgürlük tanımı, aynı zamanda, gündelik konuşmalarımızda da sıklıkla başvurduğumuz bir tanımdır;

kişi, başka birileri tarafından engellenmediği ölçüde özgürdür. Ve ancak bu şekilde kendini gerçekleştirebilir ve yeteneğini ve yaratıcılığını geliştirebilir.

Liberalizmin birey anlayışındaki farklılıkta olduğu gibi özgürlüğün neden üstün bir değer olarak kabul edildiği konusunda da iki farklı yaklaşım vardır. Bunlardan ilki, özgürlüğü kendinden değerli sayan ve bunu Kant’ın ahlak teorisine dayandıran

45 Norman P. Barry, Modern Siyaset Teorisi, Çev. Mustafa Erdoğan & Yusuf Şahin, Ankara, Liberte Yayınları, 2003, s.229.

157 yaklaşımdır. Herkes insan olarak sahip olduğu potansiyelleri ve kendine koyduğu amaçları gerçekleştirmekte özgür olmalıdır. Özgürlüğün değerini ortaya koymak için bir gerekçe göstermek gerekmez, kendisi bizatihi değerdir. İkinci yaklaşım ise, özgürlüğün daha çok sonuçlarıyla ilgilenen ve bu anlamda Norman P. Barry’nin sonuçsalcılar olarak adlandırdığı yaklaşımdır. Bu anlayışa göre özgürlüğün üstün bir değeri vardır, çünkü sonuçları itibariyle bireylere fayda sağlamaktadır. Hayek’in özgürlüğün değeriyle ilgili yaklaşımı bu çizgidedir. Mesela özgürlük, kendiliğinden doğan düzeni getirir, bu aynı zamanda piyasa ekonomisinin faydalarını ortaya çıkarır ve bu, bireyler için, sonuçları bakımından oldukça faydalıdır.46

Charles Murray özgürlüğü doğuştan sahip olunan bir hak olarak tanımlar. Basit bir soruyla bu tanıma nasıl vardığını anlatır. “Bir insanın hükümete kendisinin yaptığı şeyleri yaptığı için ne borcu olduğunu sorar.”47 Diğer taraftan Hayek özgürlüğü bir tabiat durumu olarak değil, bir uygarlık mamulü olarak görür ve özgürlüğün onun husule getirdiği her şey gibi –insanlar bu müesseselerin getireceği yararları önceden görmüş olmaları münasebetiyle tesis edilmiş olmasa da nimetleri fark edildiğinde insanların özgürlüğün hükümranlığını mükemmelleştirmeye ve genişletmeye başladıklarını iddia etmektedir.48 O yüzden, Hayek’te özgürlük sonuçsalcı bir yaklaşımla ele alınmakta ve onun varlığı sağladığı nimetlerle değerlendirilmektedir.

Oysa ki, liberteryen için özgürlük, öz-sahipliğin bir gereği, hatta olmazsa olmaz koşuludur.

46 Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum, Liberal Siyaset, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1998, s.49.

47 Charles Murray, What it means to be a libertarian?, Newy York, Broadway Books, 1997, s.4-5.

48 Friedrich von Hayek, “Özgürlük, Akıl ve Gelenek”, Çev. Yusuf Ziya Çelikkaya, Liberal Düşünce Dergisi, Kış 2005, S.37, s.45.

158 Bireyin özgürlüğünün karşısında bir tehdit olarak hem diğer bireyler, hem toplum hem de devlet vardır ve liberteryenizmin hedefi, bireyi tüm bu tehditlere karşı korumaktır. Kendisini koruması için yetki verilen ve sınırlandırılan devletler, zaman içinde en büyük, tehlikeli ve karşı konulamaz bir tehdit mekanizmasına dönüşmektedir. Andrew Bernstein, bu durumu Hitler, Stalin, Mao ve Pol Pot’un Al Capone ve John Gotti gibi devlet adamlarının eşkiyalardan daha fazla masum insanı katlettiğini hatırlatarak açıklamaktadır.49 Bu aynı zamanda, devletlerin bireyler için nasıl bir tehdit olduğunun da dramatik bir göstergesidir. Öyle ise, temeli birey olan bir ideolojinin, onun hayatını ve mülkiyetini ve özgürlüğünü korumak için devleti mümkün olan en küçük alana hapsetmesi ve onu daima kontrol ve denetim altında tutmaya çalışması anlaşılabilirdir.

Özgürlüğe hangi açıdan değer atfederseniz atfedin, liberal teoriye göre kişisel gelişmenin yolu özgürlükten geçmektedir. Özgürlük bireysel gelişmeyi sağladığı gibi, bireysel mutluluğa da katkı sağlayan önemli bir değerdir. Bireysel mutluluk, kişinin kendi kendinin sahibi olması ve kendini gerçekleştirmesi önündeki engellerin kaldırılmasıyla ilişkilidir. Gönüllü ve özgür eylemlerin, zorunlu olarak bireysel mutlulukla sonuçlanması gerekmez, bunun garantisini kimse veremez ama önemli olan onun tercihe dayanması ve kişinin kendisinden başka bir sorumlusunun olmamasıdır. Öyle ise burada vurgu yapılması gereken ikinci nokta özgür eylemdir.

Özgür eylem gönüllü eylemdir; zor, baskı ya da tehditle dayatılanı değil, bireysel tercihimizin ürünü olandır.

49 Andrew Bernstein, The Capitalist Manifesto: The Historic, Economic and Philosophical Case for Laissez Faire, Maryland, University Press of America, 2005, s.35.

159