• Sonuç bulunamadı

Kapitalizme olan inanç liberteryenizmin en belirgin özelliklerinden biridir.

Liberteryenler piyasaya karşı aşırı güven taşırlar ve kapitalizme yapılan vurgu çok kuvvetlidir. Kapitalizm aslında mülkiyet hakkının bir sonucudur. Eğer mülkiyet hakkını ve bireysel özgürlüğü savunuyorsanız, ekonomik sistem olarak kapitalizmden başka bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Liberteryenizmin kapitalizm anlayışını anlamak için ilk olarak Avusturya İktisat Okulu’nun en önemli temsilcisi olan Mises’den bahsetmek gerekmektedir. Mises195 hem liberteryenizm hem de anti-rasyonalist liberalizm açısından hayati bir rol oynamaktadır. William H.

Peterson Mises’in Human Action kitabını, serbest teşebbüs ve hürriyetin zafer şarkısı olarak nitelendirmektedir.196

Liberteryenizm ve anti-rasyonalist liberalizm birbirinden oldukça farklı yerde konumlansa da, aynı babanın çocukları gibidirler. Her iki çocuk da Mises tarafından yetiştirilmiştir. Anti rasyonalist evrimci liberalizmin temsilcisi Hayek, Mises’in öğrencisi ve asistanıdır. Hayek’in ekonomi ile ilgili tezlerinin birçoğunda Mises’in etkisi rahatlıkla görülmektedir.

195 Mises 1881 doğumludur. Yahudi bir ailenin çocuğudur. 25 yaşında hukuk doktorasını almıştır.

Viyana Üniversitesinde profesör olmak istemiş ancak hem Yahudi olması hem kapitalist, olması hem de kişilik olarak uzlaşması zor biri olması onun bu üniversiteye atanmasına engel olmuştur.

1920’lerde Mises ve Hayek, ekonomik durumu gözlemlemek ve tahminlerde bulunmak üzere Avusturya Ekonomik Araştırma Ensitüsünü kurmuştur. 1924 yılında Mises, ekonomik krizin yaklaşmakta olduğunu iddia etmiş ve doğru bir tahminde bulunmuştur. 1934 yılında Mises, Nazilerin Yahudi düşmanlığı sebebiyleAvusturya’yı terk ederek İsviçre’ye yerleşmiştir. Mises gittikten sonra Naziler, Mises’in evine girerek kütüphanesini, el yazmalarını ve diğer dokümanlarını almıştır. Bu belgeler 1990’larda KGB dosyaları arasında bulunmuştur. Mises’in eserleri; The Theory of Money and Credit (1912), Socialism: An Economic and Sociological Analysis Sosyalizm (1922), Liberalism or The Free and Prosperous Commonwealth (1927), A Critique of Interventionism (1929), Bureaucracy (1944), Human Action: A Treatise on Economics (1949), The Anti-Capitalistic Mentality (1956), The Historical Setting of the Austrian School of Economics (1962)’dir. Mark Skousen, İktisadi Düşünce Tarihi: Modern İktisadın İnşası, Çev.

Mustafa Acar, Ekrem Erdem, Metin Toprak, 3. Baskı, Ankara, Adres Yayınları, 2007, s.325-350.

196 William H. Peterson, “Liberal Bir Fikir Devi”, Çev. Cennet Uslu, Liberal Düşünce, S.16, 1999, s.143.

93 Liberteryenizmin temsilcileri Rand ve Rothbard’ın felsefelerinin şekillenmesinde de Mises’in çok büyük etkisi olmuştur. Rand’ın biyografi yazarı Barbara Branden’ın ifade ettiğine göre, geç ellilerden başlayarak ve on yıldan fazla bir süre devam edecek biçimde, Rand, Mises’in çalışmalarına sahip olmak, okumak ve takdir etmek için bir kampanya yürütmüş, makalelerinde Mises’e atıfta bulunmuş, konuşmalarında izleyicilerine Mises’i tavsiye etmiştir. Karşılıklı olarak Mises de Rand’ı

“Amerika’daki en cesur insan” olarak tanımlamıştır.197

Rothbard da Mises’in tedrisatından geçmiş, onun seminerlerini takip etmiş, çevresinde bulunmuş, kitaplarından etkilenmiştir. Rothbard, Mises’in tezleri ile konuşurken onun kalitesi ve zenginliğini vurgulamakta ve “Mises’in büyük içgörülerini her zamankinden daha fazla takdir ediyorum… Ludwig von Mises, geleneksel anlamda akil çağdaşlarımızın çoğundan gerçekte daha fazla hayatta olmaya devam etmektedir.”198 demektedir.

Mises çoğunlukla ekomomik konular üzerine yazmıştır. Peterson onu “Avusturya serbest piyasa ekonomisi okulunun modern kurucusu”199 olarak tanımlamaktadır.

Çalışmamız açısından ise, Mises’in ekonomik tezlerinden ziyade İnsan Eylemi adlı eserindeki tezleri ile ön plana çıkmaktadır.

Rothbard’a da esin kaynağı olan praksiyoloji (insan eyleminin genel teorisi) kavramı, Mises tarafından geliştirilmiş bir teoridir. Mises, insan eyleminin amaçlı bir davranış olduğundan başlar ve praksiyolojinin temasının bu amaçlı eylem olduğunu ifade eder. Bu anlamda kişinin planları değil, yaptıkları önemlidir. Eylem hem yapmak,

197 Branden’dan aktaran Roderick T. Long, “Ayn Rand’ın Özgürlüğe Katkısı”, Çev. Kudret Bülbül, Liberal Düşünce Dergisi, S.37, 2005, s.162.

198 Murray N. Rothbard, Eşitlikçilik: Doğaya Karşı İsyan, s.207.

199 William H. Peterson, “Liberal Bir Fikir Devi”, s.143.

94 hem de yapılması mümkün olanı yapmamak olabilir. İnsan eyleminin nihai amacı, arzuların tatmin edilmesidir, ama praksiyoloji amaçlarla değil, araçlarla ilgilenir.

Hissi eylemler de olabilir, ama Mises için insan, aniden bastıran dürtülerine yenik düşen birisi değildir; bunlar hizaya getirip rasyonelleştirebilir.200

Mises’e göre insan eyleminin kanunu veya praksiyolojisi (insan eyleminin bilimi), tecrübeden değil, bilakis tüm terichlerimizi sınırlandıran mutlak ihtiyaçlardan kaynaklanmaktadır.201 Praksiyoloji, insanın aklı ile değil, eylemi ile ilgilidir.

Düşünmeden bir eylem gerçekleşmese de eyleme geçmeyen düşünce de praksiyolojinin konusu değildir. Mises, belirsiz dünyada kendiliğinden seçimlerle şekillenen insan eylemi ile bazı gündelik etkilerle tepkisel ve güdüsel olarak şekillenen insan eylemini birbirinden ayırmaktadır. Bu anlamda birinci tanımın sonucu olarak insan eylemi rasyoneldir. Zaten rasyonalizm, eylem kavramı ile yakından ilişkilidir. Rasyonel eylemin karşıtı irrasyonel eylem değil, tepkisel ve otomotik davranıştır. 202

“İnsan içgüdülerini, hislerini ve dürtülerini hizaya getirme kabiliyetine sahiptir; hareketlerini rasyonelleştirebilir. Diğer arzularını tatmin edebilmek için, içinde yanıp tutuşan bir dürtüsünü terk edebilir. İnsan arzularının basit bir kuklası değildir. Bir erkek nefsine hoş görünen her kadına tecavüz etmez, iştahını kabartan her yemek parçasını son lokmasına kadar silip süpürmez;

öldürmek istediği her adamı öldürmez. Dilek ve arzularını bir ölçüye göre ayarlar, seçimini yapar, kısacası eylemde bulunur.”203

Mises için toplum, birliktelik eylemi ve işbirliği; amaçlı ve bilinçli davranışların bir sonucudur. Toplumun çıkarının bireyden önce mi geldiği ya da ondan daha mı önemli olduğunu soruları faydasızdır. Eylem bireye, amaç eyleme ait bir kategori

200 Ludwig von Mises, İnsan Eylemi, s.19.

201 Norman P. Barry, On Classical Liberalism and Libertarianism, s.59.

202 Norman P. Barry, a.g.e., s.62.

203 Ludwig von Mises, İnsan Eylemi, s.19.

95 olduğundan toplumun amacını tartışmak anlamsızdır. Toplum yemek yiyemediği gibi düşünemez de. O, insanların isteklerini elde etmesi için bir araçtan ibarettir.

“Birey toplumsal olarak organiza olmuş bir çevrenin içine doğar. Yalnızca bu bağlamda toplumun -mantıksal veya tarihsel olarak- bireyden önce olduğu söylemini kabul edebiliriz. Diğer tüm bağlamlarda bu özdeyiş boştur veya saçmadır. Birey toplumda yaşar ve eylemde bulunur. Fakat toplum bireyler bileşiminin birlikte çabasından başka bir şey değildir. Bireyin eylemlerinden başka bir yerde mevcut değildir. Bireyin eylemlerinin dışında bir yerlerde toplum aramak aldatıcıdır”.204

Mises’e göre devlet, cebir ve baskının sosyal aygıtı olsa da aynı zamanda bir zarurettir. Devlet ekonomik faaliyetlerden uzak duracak şekilde layıkıyla sınırlandırılırsa bireysel özgürlüklerle uyumlu ve onların garantörü olur. Piyasa ekonomisi ise Mises için, üretim araçlarının özel mülkiyeti altında emeğin işbölümünün toplumsal sistemidir. Bu sistemde her birey, hem kendine bir amaç hem de başkalarının amaçlarını elde etme gayretlerinde onlar için bir araçtır. Mises, medeniyetin gelişmesini kapitalizm ile bağlantılı görmektedir. Saf bir kapitalizm hiçbir zaman uygulanmamış olsa da, piyasa sistemine doğru atılan her adım medeniyete doğru başarılı bir ilerleyiş olmuştur.

Mises, laissez faire kapitalizmini savunmaktadır. Ancak bu savunmada dayandığı temel, liberteryenler gibi doğal haklar değil, sonuçsalcılıktır. Mises, piyasaya müdahalenin amaçlanan hedeflere ulaşmada başarısız olacağına inanır. Buradan hareketle, asgari ücret uygulamalarına ya da fiyat kontrollerine karşı çıkar.

Müdahaleciliğin varacağı nokta sosyalizm olacaktır. Mises’den esinlenen Rothbard ve Rand gibi liberteryenler ise kapitalizmin başka türlü bir savunması ile karşımıza çıkmaktadır.

204 Ludwig von Mises, a.g.e., s.141-142.

96 Liberaller içinde kapitalizm temel olarak iki farklı şekilde savunulmaktadır.

Bunlardan ilki, kapitalizmi doğurduğu sonuçlar açısından değerlendiren sonuçsalcı yaklaşımdır. Kapitalizm, gerek fiyat mekanizması, gerek iş bölümü gerekse de rekabet gibi mekanizmalarla, en etkin şekilde işleyen ve en çok verimlilik ve üretkenlik yaratan ekonomik sistemdir. Ancak, genellikle sonuçsalcıların kapitalizme desteği koşullu bir destektir ve bu koşul kapitalizmin yarattığı değere bağlıdır.

Kapitalizmin savunulmasındaki ikinci yaklaşım ise ahlak temelli yaklaşımdır. Bu yaklaşımda kapitalizme, yarattığı sonuçlardan bağımsız olarak destek verilmektedir.

Kapitalizm, bir amaç değil, bir araçtır ve özgürlük anlayışlarının doğal bir uzantısıdır. Liberteryenler kapitalist oldukları için bireye ya da özgürlüklere vurgu yapmazlar, kapitalizm bireyin kendinde bir amaç olarak özçıkarının peşinde koşabileceği bir sistem sunduğu için, liberteryenler için olmazsa olmaz bir koşuldur.

“Kapitalizmin ahlaki haklılığı, onun “ortak fayda”yı sağlamanın en iyi yolu olduğu şeklindeki alturist iddiada yatmaktadır. Kapitalizmin bunu yaptığı doğrudur (eğer bu sloganın bir anlamı varsa), fakat bu sadece ikinci bir sonuçtur. Kapitalizmin ahlaki haklılığı, onun insanın rasyonel doğasına uygun tek sistem olduğu, insanın insan olarak hayatta kalmasını koruduğu ve yönetim prensibinin adalet olduğu gerçeğinde yatmaktadır.”205

Bir liberteryen kapitalizmi, sadece üretim araçlarının özel sahipliğine dayalı bir sistem olarak algılamaz; kapitalizm, bireysel hakların ve özgürlüğün birleştiği muhteşem bir “sosyal sistem”206dir. Çünkü, kapitalizm bireyin nasıl algılandığıyla ilgilidir. Bernstein’in ayrımını yaptığı gibi, birey kendi hayatına, aklına, emeğine ve bunların ürünlerine sahip olabilen bir egemen midir yoksa, hayatını kontrol eden, kendi düşüncelerini dikte eden ve mülkiyetini sömüren bir toplumun kölesi midir?207

205 Ayn Rand, Kapitalizm: Bilinmeyen İdeal, s.17.

206 Andrew Bernstein, The Capitalist Manifesto: The Historic, Economic and Philosophical Case for Laissez Faire, Maryland, University Press of America, 2005, s.33.

207 Andrew Bernstein, a.g.e., s.33.

97 İnsanlar bireyin hayatının kendisine ait olduğunun kabulü konusunda daha cömert davranırken, bireyin emeğinin sonucu olan ürünlere sahipliği konusunda aynı cömertliği göstermemekte ve bu iki noktayı (farklı şeylermiş gibi) birbirinden ayırmaktadır. Liberteryenizm bireyin hayatını ve emeğini aynı temelden hareketle yorumlamakta, bu anlamda kendi içinde tutarlı bir bakış açısı oluşturmaktadır.

Rand için doğrudan kapitalist demek doğru değildir. Onun için önemli olan aklın kapitalizmi gerektirmesidir. Akıl özgürlüğü, öz güveni, öz saygıyı ve kişinin kendi düşüncesi doğrultusunda hareket etme ve kendi bağımsız yargısına göre bağımsız yaşama hakkını gerekli kılar.208 Rand’a göre özgür bir zihin ile serbest bir piyasa arasındaki ilişki burada yatmaktadır. Rand’a göre insanın aklını kullanarak yaşaması onu “sefil”, “ben”siz, ve bir “parazit” olmaktan kurtarır. Bu da ancak özgür bir ortamda gerçekleşebilir. İşte kapitalizm Rand’ın felsefesine buradan girer.

Kapitalizm, insanların önlerine binlerce seçenek sunarak, bu seçenekler arasında en rasyonel olanını seçmelerini ve bu yolla hayatta kalmalarını sağlar: “…Kapitalizm, insanoğlunun temel, metafizik gerçeğini, yani insanın hayatta kalması ile aklını kullanması arasındaki bağlantıyı tanır ve korur.”209

Kapitalizm her zaman, herkes tarafından çok kolay bir şekilde suçlanmasına rağmen Rand’a göre ahlak ile adaletin birlikte sağlandığı ve mantıkla savunulup meşrulaştırılabilecek yegane sistemdir. Kapitalizm her insandan elinden gelenin en iyisini talep eder ve buna göre onu mükâfatlandırır.210 Kısaca Rand için kapitalizm

208 Ayn Rand, Yeni Entelektüel İçin, s.23.

209 Ayn Rand, Kapitalizm: Bilinmeyen İdeal, s.16.

210 Ayn Rand, Yeni Entelektüel İçin, s.24

98 verimli bir ekonomik sistem olmaktan öte, ahlaki bir gereklilik ve onun etik anlayışının bir köşe taşıdır.211

Diğer taraftan, liberteryenizmden bahsedildiğinde, tek başına kapitalizm demek, çalışmamız açısından biraz eksik kalmaktadır. Bu sebeple daha ayırt edici bir kavramın kapitalizme eklenmesine ihtiyaç duyulmuş ve “laissez faire kapitalizmi”

kavramının kullanılması tercih edilmiştir.

Hayek, laissez faire argümanını bilfiil kelimelerin gösterdiği gibi Fransız rasyonalist geleneğinin parçası olduğunu ve gerçek anlamıyla hiçbir zaman herhangi bir İngiliz klasik iktisatçı tarafından savunulmadığını ifade etmektedir212 Daha önce de farklı şekillerde ifade edildiği gibi, İngiliz aydınlanması ve İskoç aydınlanması, anti-rasyonalist evrimci liberalizmin ilham kaynağıdır ve bu anlamda, Hayek’in kendini laissez faire kapitalizminden ayırt etme çabası anlaşılabilirdir. Liberteryenlerden farklı olarak Hayek, kesinlikle laissez faire deyiminin çağrıştırdığı bir devlet anlayışına sahip değildir. Bunu çok açık bir şekilde ifade eder:

“Bazı liberallerin, mesela bilhassa ‘bırakınız yapsın-laissez faire’ kaidesi gibi birtakım hantal prensipler üzerinde anut (ısrarlı) bir şekilde ısrarları kadar, liberalizm davasına zarar veren hiçbir şey olmadığı muhakkaktır.”213

“Şüphesiz, rekabet mekanizmasını işletmek kabil olmayan hallerde, otoritenin müdahale etmesi icap edecektir; fakat bu, rekabetin, işleyebileceği sahalarda dahi ortadan kaldırılması lazım geldiğini ispat etmez. Demek ki, devletin büyük ve münakaşa götürmez bir faaliyet sahası vardır: Rekabeti mümkün olduğu kadar tesirli kılacak şartları yaratmak, rekabetin tesirli olamayacağı yerlerde onun yerine başka şey ikame etmek, nihayet Adam Smith’in tabiriyle ‘geniş bir camia için çok büyük faydalar arzetmelerine rağmen, masrafı karşılayacak kadar istifade sağlamayacakları için, hiçbir ferdin veya hiçbir küçük topluluğun deruhte edemeyeceği (üstlenemeyeceği)

211 Jerome Tuccille, It Usually Begins with Ayn Rand, San Francisco, Fox Wilkes, 1972, s.4.

212 Friedrich von Hayek, “Özgürlük, Akıl ve Gelenek” s.50.

213 Friedrich von Hayek, Kölelik Yolu, 2. Baskı, Çev. Turhan Fevzioğlu & Yıldıray Arsan, Ankara, Liberte Yayınları, 1999, s.22-23.

99 mahiyetteki’ hizmetleri ifa etmek. Devletin hiçbir şey yapmadan seyirci kalacağı bir sistemi rasyonel olarak müdafaa etmek kabil değildir.”214

“İstihsal metotlarının kontrolüne mütaallik tedbirler tabii maliyet fiyatını artırırlar, fakat buna rağmen bazan bu tedbirlerin alınması lazım gelir. Zehirli maddelerin kullanılmasını menetmek veya bunların kullanılması hususunda hususi ihtiyat tedbirleri almak, çalışma saatlerini sınırlandırmak veya bazı sıhhi tesislerin kurulmasını emretmek, bütün bunlar rekabetin muhafazası ile pekala kabili teliftir.”215

Hayek külliyatı içinde bu alıntılardan hareketle bir değerlendirme yapmak, aslında oldukça risklidir. Çalışma saatlerine bir kısıtlama getirilmesini ve rekabetin olmadığı yerlerde devletin müdahale etmesini salık verdiğinden yola çıkarak, Hayek’in müdahaleci bir devleti savunduğu yorumunu çıkarmak, liberalizme yaptığı katkıya bir haksızlık olacak gibi görünmektedir ama diğer taraftan, çok açık bir şekilde, Hayek devlete “büyük ve münakaşa götürmez bir faaliyet sahası”

tanımlamaktadır. Öyle olduğunda, laissez faire kapitalizmini savunan liberteryenlerin Hayek tarzı liberalizme savaş açmaları oldukça anlaşılabilirdir.

Hayek’e göre devletin herhangi bir alanda tekel olmaması, vergilemeyi gelirin yeniden dağıtımı için bir araç olarak görmemesi ve belirli grupların değil, tüm toplumun isteklerine cevap verecek fonksiyonlar görmesi liberal prensiplere tamamıyla uygundur.216 O, devletin pazar düzeninin iyi işleyebilmesi için yapması gereken işler olduğunu, bunların en başında, şiddetin ve hilenin önlenmesi, mülkiyetin korunması, sözleşmelerin yerine getirilmesinin sağlanması, bütün

214 Friedrich von Hayek, Kölelik Yolu, s.53.

215 Friedrich von Hayek, a.g.e., s.51.

216 Friedrich von Hayek, “Economic Freedom and Representative Government”, Occasional Paper 39, Institute of Economic Affairs, 1973, s.15.

http://www.iea.org.uk/sites/default/files/publications/files/upldbook507.pdf (27.08.2012)

100 bireylerin üretim ve satış konusunda özgür hareket edebilecekleri bir ortamın oluşturulması olduğunu belirtmektedir.217

Hayek’e göre piyasa ekonomisinin fonksiyonel olması için “tam rekabet” şartlarının mevcut olması da gerekmez; bu arayış yanlış ve gereksizdir. Çünkü piyasa bir “keşif yöntemi”; “şeyleri önceden yapıldıklarından daha iyi yapma yollarının keşfi”dir.

Hiçbir teori keşfedilecek gerçeklerin, daha şimdiden keşfedilmiş olduğu varsayımından işe başlamaz. Mükemmel rekabet modeli, birkaç sektör haricinde ekonomide varolmayan, çoğu sektörde de yaratılması hem mümkün olmayan hem de mümkün olsa bile yaralı olmayacak gerçekler varsayımına dayanmaktadır.

Dolayısıyla tam rekabet arayışı, yanlış ve gereksizdir.218 Hayek’in bu yorumu, kapitalizmde yaşandığı iddia edilen krizler sonucunda, kapitalizm savunucularına yapılan eleştirilere verilen bir cevap niteliğindedir. Günümüzde de küresel krizler sonrasında hemen “kapitalizmin sonu” tezleri ortaya atılmakta ve kutlamalar başlatılmaktadır. Hayek, işin kolayına kaçarcasına, serbest piyasa ekonomisini bir

“keşif” süreci olarak tanımlayıp, krizleri de olağanlaştırmıştır. Liberteryenlere göre, kapitalizm bir “keşif” değil, insan doğasıyla en uyumlu sistemdir. Serbest piyasaya müdahale etmek hiçbir şekilde meşru sayılamaz, çünkü piyasaya müdahale aynı zamanda özgürlüklere yapılan bir müdahaledir. Bundan daha önemlisi Hayek’in rasyonel bireyin rekabeti yaratmadığını, bilakis rekabetin bireyi rasyonel olmaya ittiğini iddia etmesidir. Birey rasyonel davrandığında bir şey değişmiyorsa, onun diğer insanlardan daha rasyonel olmasına gerek yoktur; ancak konumlarını daha iyiye götürebiliyorlarsa, rasyonel davranmalarının bir anlamı vardır. İnsanın rasyonalitesi tamamen somut bir gerçeklik olan rekabet üzerine kurgulanmış, bu

217 Atilla Yayla, Özgürlük Yolu: Hayek’in Sosyal Teorisi, s.152.

218 Atilla Yayla, a.g.e., s.141.

101 somut gerçeklikten bağımsız bir soyut aklın varlığı inkar edilmiştir. Rekabete işlerlik kazandıran rasyonellik değil, rasyonelliği üreten rekabet ve rekabete izin veren gelenektir. Öyle ise rekabet olmadığında insanların rasyonel olmak için herhangi bir motivasyonları yoktur, bu yaklaşım iddialı ve tartışmalıdır. Akla aykırı davranmanın ahlaka aykırı olduğunu söyleyen Rand tarzı liberteryenler için bu, anti-rasyonalist liberalizme karşı savaş açmak için yeterli bir sebeptir.

Tsutomu “On Demarcation Problem Between Neoliberalism and Libertarianism”

başlıklı makalesinde ekonomik yaklaşımları açısından neoliberalizmi ve liberteryenizmi karşılaştırmaktadır. O’na göre bu ikisi arasındaki fark, “makro düzeyde ekonomik değer sorununa” dayanmaktadır. Liberteryenler piyasanın korunması için devlet müdahalesine karşıyken, neoliberaller müdahaleyi desteklemektedir. Neoliberallere göre, yoksul insanları kurtarmak için, diğerlerinden ziyade zengin insanları kurtarmak gereklidir: banka hesaplarını kurtarmanın bir yolu olarak, büyük bankaların iflasından ve dolayısıyla piyasa düzeninin çökmesinden kaçınmaya çalışırlar. Tsutomu ekonomik politikalar veya kurumsal düzenlemeler açısından hangisine öncelik verilmelidir: “adalet mi yoksa düzenin istikrarı ve büyümesi (herkes için kâr) mi” sorusundan yola çıkararak ekonominin mevcut ölçeğini korumak için neoliberalizmde devletin iflasla karşılaşan bir bankaya yardım edilecektir. Çünkü neoliberal düşünce biçimi sonuçsalcı bir tutumu benimsemekte ve ekonomik kriz vuku bulduğunda bankaları güvence altına almaktadır.219

219 Hashimoto Tsutomu “On Demarcation Problem Between Neoliberalism and Libertarianism”, s.1-9.

http://www.econ.hokudai.ac.jp/~hasimoto/Hashimoto%20Tsutomu%20IVR%20Paper%202009

%20in%20Beijing.pdf (09.09.2010)

102 İKİNCİ BÖLÜM

LİBERTERYEN TEORİNİN TEMSİLCİLERİ

Liberteryenizm denildiğinde ilk akla gelenler yirminci yüzyıl düşünürlerinden Murray N. Rothbard, Robert Nozick ve Ayn Rand’dır. Bunları Jan Narveson, Hans Herman Hoppe, Tibor R. Machan, Roy Childs, Randy Barnett gibi düşünürler takip etmektedir.

Bu düşünürler arasında liberteryenizm çalışanlar için bazı zorluklar bulunmaktadır.

Bu zorluk, söz konusu düşünürler arasında ele alınan konular açısından farklılık olması, konuların çakışmadığı gibi bu düşünürlerin birbirleriyle de anlaşamaması, üstelik Rand gibi bencilliğin felsefesini yapan bir düşünürün, kendisine liberteryenizmi yakıştıramadığı için, hiçbir kaba sığdıramadığı felsefesini

“objektivizm” olarak adlandırmasıdır.

Liberteryen hareket, teorik olarak olduğu kadar, kurucuları ve savunanlar açısından da zengin bir rekabet ve çekişme ortamı sergilemektedir. Liberteryenizmi oluşturan önemli temsilciler, aynı çevrelerde bulunmuş ve benzer isimlerden etkilenmiştir. Bu temsilciler, ilk olarak Mises’in tedrisatından geçmiş, sonrasında ise Objektivist hareket içinde toplanmışlardır. Ancak zaman içinde farklılaşma başlamış, ayrıca Rand’ın yıkılmaz egosu Objektivist hareket içindeki bazı kişileri rahatsız etmeye başlamıştır. Gerek Rand’ın, gerekse Rothbard ve Nozick’in birbirleri hakkında söyleyecek çok sözleri ve getirecekleri çok eleştirileri vardır. Entelektüel rekabet, şaşırtıcı derecede kişisel çekişmelere sebep olmuştur.

103 Rothbard, Rand çevresinden kavga ederek ayrılmış ve “The Sociology of Ayn Rand Cult” başlıklı makalesinde Rand’ı, Objektivist hareketin yapısını ve Rand’ın takipçilerinin ona hayranlık ve bağlılıklarından kaynaklanan davranışlarını, Özgürlüğün Etiği adlı kitabının “Robert Nozick ve Mükemmel Devlet Kavramı”

bölümününde ise Nozick’in devlet kuramını eleştirmiştir.

Nozick’in “On the Randian Argument” başlıklı makalesi ise bir Rand eleştirisi niteliğindedir.1 Nozick, Anarşi, Devlet ve Ütopya adlı ünlü eserinde ise Rothbard’ın

“Devletsiz Bir Toplum (Society Without A State)” başlıklı makalesini eleştirmiştir.

Bu çekişmeler, liberteryenizmin en önemli üç isminin birbirleri ile farklılıklarını göstermektedir. Ancak, her ne kadar bu kişiler kendilerinin diğerleri ile farklılıklarını vurgulasa da teorik alanda ortak noktaları daha ağır bastığından ve liberteryenizmin temellerinde bir ayrışma olmadığından, birbirini hiç sevmeyen bu üç insan, liberteryenizmin altında yer almakta, bu durum hepsini ayrı ayrı mutsuz etmektedir.

Teorik alanın dışında ama bu kişilerin hayat hikayelerinde Mises’den başlayarak Rothbard, Nozick ve Rand’da ortak bir özellik bulunmaktadır. Bu kişilerin hepsi Yahudi’dir ve hepsi göçmendir. Mises, Avusturya Macaristan İmparatorluğunda doğmuş, Yahudi bir ailenin çocuğudur. Nazilerden kaçarak 1940 yılında Amerika’ya yerleşmiştir. Ayn Rand da (sonrasında ateist olmuş olsa da) Yahudi bir ailenin çocuğudur. Rand ailesinden ayrılıp tek başına Rusya’dan kaçarak 1926 yılında Amerika’ya yerleşmiştir. Rothbard da Doğu Avrupa kökenli Yahudi bir ailenin çocuğudur ve onun da ailesi 1910 yılında Amerika’ya yerleşmiştir. Son olarak Nozick de Rusya’dan göç etmiş Yahudi bir ailenin çocuğudur.

1 Mustafa Erdoğan, Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm, Ankara, Orion Yayınevi, 2006, s.142-143.

104 Bunlar bir tesadüf mü yoksa bu benzerlikler arasında bir bağ var mı, başka bir çalışmanın konusudur, Yahudilik ve liberteryenizm arasında bir bağ olup olmadığı ayrıca araştırılabilir ama göçmenlik ile ilgili benzerlik, aslında liberteryenizmin neden Avrupa değil de Amerika’da doğduğu ve geliştiğine dair de işaret vermektedir.

Rand, Rothbard ve Nozick ve bu kişilerin entelektüel gelişimlerinde büyük rol oynayan Mises, belli bir şekilde aileleri birlikte ya da yalnız olarak otoriter ya da totaliter rejimlerden kaçarak Amerika’ya gelmişlerdir. Amerika, elbette ki o dönem, Avrupa’ya göre daha özgürdür, özellikle o dönemde Avrupa’da yaşanan holokost düşünüldüğünde devlete karşı kuşku ve korku, bireysel hakların dokunulmazlığı ve özgürlüğün değeri ile bireyselliğe ve özgürlüğe olan ihtiyaç daha iyi anlaşılabilmektedir. Bu bağlamda, liberteryenizmin “Euro-American” kökenli bir düşünce olduğu söylenebilir.

Bu bölümde, Anarşi, Devlet ve Ütopya gibi çok ses getiren eserini yayınladıktan sonra uzun bir süre sessizliğe bürünen ve şapkadan tavşan çıkarırcasına piyasa süreçlerinden devleti çıkarmak gibi zor bir çabaya giren “sınıfın sessiz ve dahi çocuğu olarak Nozick”, gerek röportajlarında gerek romanlarında çizdiği kadın karakterinde, gerekse Objektivist Hareket içindeki diğer insanlarla olan ilişkilerinde oldukça huysuz bir görüntü çizen, ama aynı zamanda değişik bir çekiciliği de olan, kendisi liberter değilim dese de, bu gerçekle kendisini tanıştırmak istediğimiz Rand ve kapitalizme ve özgürlüğe inanıp da devletle bir türlü barışamayanların sığındığı liman olan “Bay Liberter ve devletin en büyük düşmanı olarak Rothbard” ele alınacaktır.

105 1. ŞAPKADAN TAVŞAN ÇIKAR MI?: Robert Nozick

“Filozofların kendi görüşleri ile ilgili olarak algıladıkları zayıf noktalar hakkında ağzı sıkılıkları, sanırım, bir felsefi namus ve dürüstlük meselesidir.”2 diyerek geliştirdiği teorinin eksikliklerini ve zayıf noktalarını sıraladığında, Nozick, büyük ihtimal, zaten bildiği ve yazdığı bu noktaların bu kadar çok tekrarlanacağını ve yoğun eleştiriyle karşılaşacağını tahmin edememişti. “Sunduğu görüşle ilgili olarak uzun ve yorucu bir düşünme süreci geçirmiş olan bir filozofun, onun zayıf noktaları ile ilgili makul ölçüde iyi bir fikri vardır”3 diyerek kastettiği tam olarak buydu.

Kendisi, adına “entelektüel dürüstlük” dedi ve kabul etti: “Hepsini size vermek istiyorum: İnançlar, kanatlar ve argümanlar kadar, şüpheleri, endişeleri ve belirsizlikleri.”4 Belki de bu yüzden Nozick, kitabının yayınlanmasından sonra, getirilen eleştirilere karşı sessiz kaldı, halihazırda kendisi bunları zaten biliyordu.

Nozick’in kitabı çok ses getirmiş olmasına rağmen, kitabında bazı konulardaki sessizliği, entelektüel camiada çığlıklara neden oldu. Anarşi Devlet ve Ütopya’yı yazdığında Nozick sadece 34 yaşındaydı ve bu kitap Times Dergisi tarafından “II.

Dünya Savaşından sonraki en etkili yüz kitaptan biri” olarak seçildi. Bu kitap farklı çevreler tarafından o kadar çok eleştirildi ki, Richard Epstein bunu şu şekilde açıkladı: “Bu kitap sadece bir kez çürütülmüş olsaydı, bu pek önemli olmazdı. Onun sayısız defalar ‘çürütülmüş’ olması, onun siyaset felsefesinin kalıcı klasiklerinden birinin yazarı olduğunu gösterir.”5

2 Robert Nozick, Anarşi, Devlet ve Ütopya, İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2000, s.26.

3 Robert Nozick, a.g.e., s.25.

4 Robert Nozick, a.g.e., s.27.

5 Richard Epstein, “Özgürlüğe Adanmış Bir Ömür: Robert Nozick”, Çev. Mustafa Erdoğan, Liberal Düşünce Dergisi, C.7, S.27, 2002, s.107. Ayrıca “Nozick savlarının parlaklığı nedeniyle geniş kabul gördü.” David Miller, Blackwell’in Siyasal Düşünce Ansiklopedisi II, K-Z, Çev. Bülent Peker, Nevzat Kıraç, Ankara, Ümit Yayınevi, 1995, s.62.