• Sonuç bulunamadı

35

36 Green’de başlayan ve Rawls ile birlikte gelişen yeni refah devleti politikalarının

“temelde” liberal olduğunu savunmak, en azından liberal söylem açısından, çok tehlikeli bir kapı aralamakta ve liberalizmi çok geniş ve ucu belli olmayan bir zemine yerleştirmektedir. Bireysel özgürlük mülkiyetten ayrı olarak ele alındığında, her türlü kabın içine kolayca yerleştirilebilir bir forma girmektedir.

Brennan’a göre bir teori, sadece insanlar onu liberalizm diye isimlendirdikleri için liberalse bu, liberalizmin ucuz bir formudur ve yüksek liberalizm sadece faşizme göre liberal, liberteryenizme ve klasik liberalizme göre illiberaldir. Liberal dili kullanıyor olsa da yüksek liberalizm ancak haybeden/ucuz/çakma liberalizmdir, çünkü liberteryenizmin dokunulmaz olarak nitelendirdiği ilkelerin o kadar da dokunulmaz olmadığını kabul etmektedir.50 Brennan, klasik liberalizmin çoğu zaman liberteryenizmin alternatifi gibi kullanıldığını, bazılarının ise liberteryenleri ve klasik liberallerin altında bir grup olarak düşündüklerini ifade eder. Samuel Freeman ve Rawls liberteryenizmin tümüyle liberal bir teori olmadığını ileri sürer. Brennan’a göre, yüksek liberalizm (John Rawls, Ronald Dworkin, Thomas Nager, Brian Barry gibi) liberal bir felsefe değildir. Ancak, gerçekte, “yükseldikçe” klasik liberal ilkelerden uzaklaşmış, toplumsal taleplerle uzlaşma adına ilkeleri, popülariteye feda etmiştir. Bu sebeple, Brennan’a göre yüksek liberallerin, ortaya koyduğu standartlar açısından tutarlı bir şekilde liberal olmaları mümkün değildir.51

Liberalizmin en deforme olmuş hali ve ilkelerini kaybetmiş bir ortayolcu olduğu yönünde eleştiriler getirilen eşitlikçi liberalizm, çalışmamızda liberalizmin bir çeşidi

49 Norman P. Barry, Komünizm Sonrası Dönemde Klasik Liberalizm, Çev. Mustafa Erdoğan, Ankara, LDT Yayınları, 1997, s.2.

50 Jason Brennan, “Liberal Olmayan Liberaller: Yüksek Liberalizm Niçin Liberal Bir Görüş Değildir”, Çev. Hasan Yücel Başdemir, Liberal Düşünce Dergisi, S.56-57, Güz 2009, s.62-89.

51 Jason Brennan, a.g.m., s.62-64, 89.

37 olarak yer almakla birlikte, bu düşünceleri liberalizmin altında sınıflandırmakta oldukça zorlanılmıştır. Diğer taraftan özellikle yirminci yüzyılın liberalizm türleri arasında sınıflandırma yapanlar, mutlaka eşitlikçi liberalizme yer vermekte ve onu, dışlayamamaktadır. Ayrıca, dönemimizin en güçlü akımlardan birisi olması ve diğer liberalizm türleri ile ciddi tartışma alanlarının bulunması sebebiyle, eşitlikçi liberalizm istemeyerek de olsa, çalışmamızda da liberalizmin türleri arasında sayılmıştır.52

Eşitlikçi liberalizm denildiğinde akla ilk İngiliz düşünür Thomas Hill Green gelmektedir. Green’in özgürlük tanımı, liberalizmin negatif özgürlük anlayışından uzakta bir yerde konumlanmaktadır. Green’e göre, özgürlükten sadece sınırlamalardan ve zorlamalardan bağımsız olmayı anlamayız:

“Sadece neyi istediğimiz önemli olmaksızın, dilediğimizi yapmayı anlatmayız. Bir insan ya da bir insan kümesi tarafından başkalarının özgürlüğünün kaybolması pahasına sahip olunan bir özgürlüğü de anlatmayız. Yüksek bir değeri olan bir şey olarak özgürlükten söz ettiğimizde, yapmaya ve zevk almaya değecek bir şeyi yapmak ve ondan zevk almak konusundaki pozitif bir güç ya da kapasiteyi ve de başkalarıyla ortak olarak yaptığımız ve zevk aldığımız bir şeyi ifade ederiz.”53

Eşitlikçi liberalizm, liberalizmin belirleyici ilkelerinden biri olan negatif özgürlük ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Liberalizmde bireysel bir hak olarak kabul edilen özgürlük, eşitlikçi liberalizmde toplumsal bazı özellikler kazanmış, hatta bireysel özgürlük, toplum içinde tanımlanır hale gelmiştir. Erdoğan’ın belirttiği gibi sosyal liberalizmde özgürlük, aynı zamanda fiili bir imkanı ifade etmekte; bireyin toplum içinde üretilen değerlerden pay sahibi olabilmesini gerektirmektedir.”54 Bireyin toplumun ürettiği değerlerden pay sahibi olması için bu değerler yeniden

52 Eşitlikçi liberalizme karşı tezler için bkz. Jason Brennan, “Liberal Olmayan Liberaller: Yüksek Liberalizm Niçin Liberal Bir Görüş Değildir”, Çev. Hasan Yücel Başdemir, Liberal Düşünce Dergisi, S.56-57, Güz 2009, s.61-89.

53 Green’den aktaran Levent Köker, İki Farklı Siyaset, Ankara, Vadi Yayınları, 1998, s.93.

54 Mustafa Erdoğan, Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm, Ankara, Orion Yayınları, 2006, s.53.

38 dağıtılmalıdır. Bu görev ise, elbette ki devlete aittir, bunu ondan daha iyi yapacak organize olmuş başka bir güç bulunmamaktadır.

Devlet, “sosyal adaleti” sağlamak amacıyla, gelir dağılımını düzenler ve vatandaşları arasında bir denge sağlamayı hedefler. Liberallere göre sınırlandırılması gereken devlet, sosyal liberallere göre bireyin (pozitif anlamda) özgürlüğünü artırmak için aldığı görevleri gereği (bireysel hakların ihlal edilmesi pahasına) mecburen genişleyecek ve güçlenecektir. Humbolt’un güzel bir ayrımla anlattığı gibi, devletin görünürde iki amacı vardır, mutluluğa öncülük etmek ya da kötülüğü engellemek.55 Eşitlikçi liberaller, devlete mutluluğa öncülük etmek gibi pozitif bir görev yükleyerek, liberal devleti negatif karakterinden uzaklaştırırlar.

Eşitlikçi liberalizmde bireyin iyiliği, toplumun tümünün iyiliğine bağlıdır ve sanayileşmenin sonuçları karşısında bireyin yalnız bırakılmaması, aksine koruması gerektiği savunulmaktadır. Ayrıca Vincent’in belirttiği gibi, yeni liberalizmde (eşitlikçi liberalizmde) özgürlük, yurttaşlık yaşantısıyla aynileştirilmektedir.56 Yurttaşların özgürlüğü, onların ekonomik, kültürel, politik ve sosyal araçlara sahip olmalarını, yani “özgürleştirilmelerini” de kapsamaktadır. Bu sebeple eşitlikçi liberalizm, Vincent’a göre klasik liberalizm ile uzlaştırılamaz olsa da bu, doktrin içinde bir tartışma ve değişmedir ve bu değişme liberalizme dışarıdan yüklenemez.57

Bu çok eski olsa da hâlâ canlı bir tartışmadır ve bireyin iyiliğinin toplumla olan ilişkisi üzerinde ciddi argümanlar öne sürülmektedir. Bu argümanlar ekseriyetle bireyin mülkiyet hakkını kabul etmekte, ama bunun yanına bireyin topluma olan

55 William von Humbolt, Devlet Faaliyetinin Sınırları, Çev. Bahattin Seçilmişoğlu, Ankara, Liberte Yayınları, 2004, s.87.

56 Andrew Vincent, Modern Politik İdeolojiler, s.46.

57 Andrew Vincent, a.g.e., s.46.

39 borcunu eklemekte ve liberalizmi refah politikalarına yakınlaştırmaktadır. Colin Bird’e göre, toplum bir bütün olarak bireyler tarafından zenginliğin meşru kazanımı üzerine sınırlar koyma hakkını muhafaza edecektir, zira toplum da, uygulanması gereken haklı iddialara sahiptir. Bird’e göre bu düşünce eşitlikçi liberallerin öz sahipliği inkar etmeden yeniden dağıtımcı vergiledirmeyi savunmalarına imkan vermektedir. Bu fikir Rawls’da da karşımıza çıkmakta, Rawls “doğal yeteneklerin”

dağılımının bir “kolektif varlık” olarak görülmesi gerektiğini iddia etmektedir.58 Rawls’a göre adil toplumun temel şartı budur.

Eşitlikçi liberalizmde birey toplum içinde varolduğundan, Vincent’ın da belirttiği gibi bireyin toplumdan önce gelen “doğal haklar”ı yoktur. Bu haklar kabul edilse bile, toplumsal iyi ya da kamu yararı adına ihlal edilebilecek ya da gözden çıkarılabilecek niteliktedir. Çünkü haklar daima toplum içindeki normatif kabule imada bulunmaktadır.59 Oysa ki liberalizmde birey hem metodolojik hem de ontolojik olarak toplumdan ve devletten her daim önce gelmekte, sonuçlarının toplumun yararına olacağı ya da devletin âli çıkarına hizmet edeceği varsayılsa bile, birey ve hakları, hiçbir kolektif bütün, kamusal yarar ya da devletin çıkarı adına, dokunulmayacak bir nitelik taşımaktadır. Bu şart aynı zamanda, liberalizmin temellerinden bir olan bireyciliğin vazgeçilmez şartı ve olmazsa olmazıdır.

Eşitlikçi liberalizmde mülkiyet çok kaygan bir zemin üzerinde savunulmakta,

“etkinlik, kamu güvenliği, yerindelik veya bazı diğer sosyal değerler uğruna revize edilebilir”60 bir özellik taşımaktadır. Bir liberteryene göre mülkiyet hakkı eğilip

58 Colin Bird, “Refahçı Liberallerin Liberteryenizm Eleştirisi”, Çev. Atilla Yayla, Liberal Düşünce Dergisi, S.64, Güz 2011, s.130.

59 Andrew Vincent, Modern Politik İdeolojiler, s.67.

60 Samuel Freeman, “İlliberal Liberteryenler: Liberteryenizm Niçin Liberal Bir Görüş Değildir?”,s.11.

40 bükülecek bir hak değildir. İnsanın bedeni ve emeği üzerinde bir hakkı varsa vardır, yoksa yoktur; biraz vardır, biraz yoktur, ya da bazen vardır bazen yoktur gibi sapmalar kabul edilemez. Mülkiyet hakkının mutlaklığı liberal teoriden çıkarıldığında, geriye kalan liberalizm dışında her şeydir aslında ve ona liberalizm demek, liberalizmi temellerinden koparmak ve köksüzleştirmektir. Bu sebeple mülkiyete inanan ve katı katıya bağlı liberteryenlerin, kendilerini eşitlikçi liberal yaklaşımlardan ayırma çabaları oldukça yerinde ve gereklidir.

Eşitlikçi liberalizm, liberalizmin dayandığı çok temel bazı temel unsurları dahi kabul etmemesi sebebiyle diğerlerinden farklı bir yerde konumlanmıştır. İşin aslı, liberteryenler, klasik liberal ve sonuçsalcı liberallerle bile kıran kırana mücadele ederken, eşitlikçi liberalizm bu anlamda, onlar için oldukça tartışma dışıdır. Eşitlikçi liberalizm daha ziyade sonuçsalcı liberalizmin, bu kapsamda Mises ve Hayek gibi düşünürlerin ilgi alanıdır. Mises’in Sosyalizm ve Hayek’in Kölelik Yolu adlı eserlerinde, liberal ilkelerden vazgeçilmesi ve devlet kontrollerinin artması ile ilgili tehlikelere işaret edilmektedir.

Eşitlikçi liberalizme karşı liberteryenler tarafından söylenen sözler ve geliştirilen tezler, bu melez türün entelektüel camiada yarattığı kuvvetli etkinin, popülaritenin ve topladığı taraftar kitlesinin bir sonucudur. Çünkü bunlar liberteryenler tarafından halihazırda liberalizmin bir çeşidi olarak bile kabul edilmemektedir.

Eşitlikçi liberalizmin, hareket noktası sosyal adalettir. Klasik liberalizm ve liberteryenizmin bireysel adalet sağlandığına toplumda da adaletin sağlanmış olacağı fikri, eşitlikçi liberaller için yeterli değildir. Bu konudaki genel kanaat, ekonomik özgürlüklerle sosyal adalet arasında ters bir orantaı olduğudur. Bu anlayışa göre,

41 sosyal adalet sağlanmaya çalışılırken, ekonomik özgürlükler zarar görmekte ya da tam tersi olmaktadır. Bu ters orantı, eşitlikçi liberaller ile klasikler ve liberteryenler arasındaki en temel tartışmadır. Bu ikilemi aşmaya çalışan Thomasi’nin literatüre katkısı çok önemlidir.

Thomasi, klasik liberalizm ile eşitlikçi / yüksek liberalizmi birleştirmeye61 ve ne ekonomik özgürlükten ne de sivil haklardan vazgeçmeden, liberalizmin içinde yeni bir bakış açısı oluşturmaya çalışmıştır. Bunun anlamı, mülkiyet hakları ve bireysel özgürlükten vazgeçmeden ya da taviz vermeden sosyal adaletin sağlanmasıdır.

Sosyal adalet, aslında eşitlikçi liberaller için öncelikli bir amaçtır, liberteryenler için ise adaletin sosyalliği diye bir tanımlama mümkün değildir, çünkü liberteryenler için bireysel adaletten geçmeyen bir adalet mümkün değildir.

Thomasi liberteryenlerin fakirlerin durumu ile ilgili getirdikleri önerinin (devlet müdahalesi fakirlerin durumunu daha da kötüleştirirken, piyasa ekonomisi bunu devletten daha kötü yapmayacak, aksine fakirlerin durumu iyileşektir) gerçekleşmediği durumda ne yapılmalıdır diye sormakta ve bu anlamda liberteryenlerin kaba bir ekonomik özgürlük ilkesine bağlılığını modası geçmiş bir sadakat olarak nitelendirmektedir.62 Thomasi’ye göre fakirlerin diğer herkes gibi kendi zenginliklerini artırmak gibi bir hakları hakikaten varsa (ki bu piyasanın kendisidir), fakirlerin aynı zamanda ihtiyaç duydukları malların karşılanması için diğerlerinin mecburi vergilerine başvurulması gibi pozitif bir hakları da vardır.63

61 Jan Narveson, “Book Review: Free Market Fairness by John Thomasi", Ethics, C.1, S.123, Ekim 2012, s.188.

62 Jan Narveson, a.g.m., s189.

63 Jan Narveson, a.g.m., s189-190.

42 Çünkü Thomasi’ye göre adalet için vergi, hırsızlık değildir.64 Kamu kurumları en fakir vatandaşın bile zenginlikten mümkün olan en fazla parçayı almasını amaçlayacak şekilde oluşturulmalıdır.

Thomasi, kendi noktasını “free market fairness (FMF)” yani “serbest piyasa adaleti”

olarak kavramlaştırmaktadır. Bu aynı zamanda, birazdan değineceğimiz Bleeding Heart Liberterians’ın (Yürekleri Kanayan/Vicdanlı Liberteryenler) da bir çeşididir.

Bu versiyon, liberalizmin her türünün benimsediği bireysel özgürlükleri (ifade, basın ve örgütlenme hürriyeti gibi) ve geleneksel klasik liberaller gibi ekonomik özgürlüklerin bireysel özgürlüklerle yakından ilişkisi olduğunu kabul etmektedir.

Ama FMF, Tomasi’ye göre ne klasik liberaldir ne de liberteryen, başından sonuna kadar bir buz kırıcıdır aslında. Hatta Tomasi o kadar iddialıdır ki, yüksek liberalizmin kendinden feraget ederek bu yeni kampa katılması gerektiğini savunmaktadır.

FMF’nin yeni bir “toplumsal hayat” yaklaşımı vardır. Bu anlamda Nozick’in öz-sahiplik ilkesini reddetmektedir. Bireyler sadece kendi çıkarlarını düşünen ya da faydalarını artırmaya çalışan sözleşmeciler değildir. Bireyler, aralarındaki en zayıflarının bile kabul edecebileği şartlar altında yaşamayı kabul eden ahlaki varlıklardır. Siyaset, kişilerin kabiliyetleri ve aile geçmişlerinden bağımsız olarak tüm vatandaşların özgürlükleri ve onurlarıyla yaşayabilecekleri bir çerçevedir, bunun sosyal çerçevesi ise FMF sağlamaktadır.65

64 Jason Brennan, “Tomasi Book Workshop Part I”,

http://bleedingheartlibertarians.com/2013/03/tomasi-book-workshop-part-i/ (15.08.2013)

65 John Tomasi, “Free Market Fairness”

http://bleedingheartlibertarians.com/2011/06/free-market-fairness/ (10.08.2013)

43 Benzer bir çaba Bleeding Heart Liberterians (Yürekleri Kanayan/Vicdanlı Liberteryenler) adıyla bir internet bloğunda isimlerini duyuran yazarlarda da görünmektedir. Bu kişiler, geleneksel liberteryen ilkelere yeni öneriler ekleyerek, adaletsizliklerin sosyal, siyasi ve kültürel sonuçlarına etkili ve güçlü öneriler sunmayı amaçlamaktadır.66 Bu blok, Matt Zwolonski tarafından hem liberteryenizme hem de sosyal veya dağıtımcı adalete ilgi duyan akademiyseler için açılmıştır.

Yazarları arasında çalışmamızda da düşüncelerine yer verdiğimiz Matt Zwolinski, Jason Brennan, Roderick T. Long gibi kişiler de vardır. Liberteryenizm çok geniş bir yelpazede tanımlanıyor olsa da Zwolinski Bleeding Heart Libertarians için “piyasa mekanizmalarını, bu anlamda gönüllü işbirliğini, mülkiyet haklarını ve bireysel özgürlükleri takdirle karşılanmakla birlikte bunları takdir etmelerinin en önemli sebebinin özellikle toplumun en kırılgan üyelerinin veya en dezavantajlılarının insani mallara ulaşımına imkan sağlaması olduğunu belirtmektedir.67 Bu yüzden, kendilerini fakirler karşısında yürekleri kanayan liberteryenler olarak isimlendirmektedirler.

BHL kampına dahil olan Jason Brennan, klasik liberalizmin adına neoklasik liberalizm dedikleri yeni bir yaklaşımla canlandığını belirtmektedir. Neoklasik liberalizm, klasik liberalizmin ekonomik özgürlüğü ile eşitlikçi liberalizmin sosyal adaletini birleştirmektedir. Brennan’a göre neoklasik liberalizm, tipik bir klasik liberal değildir, kendi adalet teorilerini daha insancıl yapacak şekilde, eşitlikçi liberaller kadar olmasa da bazı refah politikalarını kabul etmektedirler. Bireysel özgürlükler konusunda ise yüksek liberallerden daha fazla hassasiyetleri vardır.

66 Yüreği Kanayan / Vicdanlı Liberteryenler için bkz.

http://bleedingheartlibertarians.com/about-us/ (15.08.2013)

67 Matt Zwolinski, “Bleeding Heart Libertarian”

http://bleedingheartlibertarians.com/2011/03/bleeding-heart-libertarianism/ (15.08.2013)

44 Ayrıca, ekonomik özgürlükler, liberteryenlerde olduğu gibi diğer hakların temelini teşkil etmez, diğer özgürlüklerle aynı statüdedir. Bu sebeple Brennan neoklasik liberalizm dediği yaklaşımı yüksek/eşitlikçi liberallerden daha yüksekte konumlandırmaktadır. 68

“Bleeding Heart Libertarians” aslında sosyal adeletsizlikle ilgili bir kaygıyla yola çıkmıştır. Ancak bu hüzünlü liberteryenlerin adalet ve mülkiyet gibi kullandıkları kavramlar, maalesef liberteryenlerin mülkiyet, özgürlük ve adaletten anladıkları ile örtüşmemektedir. Bu hüzünlü liberteryenler piyasa mekanizmalarını takdirle karşılamakla birlikte kendilerine “sevinçten havaya uçan” liberteryenler demek yerine, önceliklerini sosyal adalete vermişlerdir. Bu sebeple, bunları

Rand, “Bleeding Heart Libertarians”ı görmüş olsaydı, Atlas Vazgeçti’de onlara da oldukça acımasız bir şekilde cevap verirdi. Aslında bir makalesinde görmeden vermiş de sayılır. Ayn Rand “Kollektifleşmiş Etik” başlıklı makalesinde şöyle yazmaktadır:

“Bir defasında Barbara Branden’a bir öğrenci tarafından ‘Objektivist bir toplumda yoksullara ne olacaktır’ sorusu sorulmuş ve o, bu soruyu şöyle cevaplamıştır: ‘Eğer siz onlara yardım etmek isterseniz, kimse size engel olmayacaktır.’

Eğer bir kişi yoksullar konusunda ‘toplumun’ ne yapması gerektiği üzerinde spekülasyonda bulunuyorsa, bu şekilde, insanların yaşamlarının topluma ait olduğu ve toplumun bir üyesi olarak insanın, insan hayatı üzerinde tasarrufta bulunma, bu hayatların amaçlarını belirleme veya onların emeklerinin dağıtımını planlama hakkına sahip olduğu yönündeki kolektivist fikri kabul etmektedir.”69

68 Jason Brennan, “Neoclassical Liberalism: How I’m Not a Libertarian”,

http://bleedingheartlibertarians.com/2011/03/neoclassical-liberalism-how-im-not-a-libertarian/

(15.08.2013)

69 Ayn Rand, Bencilliğin Erdemi, Çev. N. Kandemir, İstanbul, Plato Film Yayınları, 2006, s.120-121.

45