• Sonuç bulunamadı

2.2. Yeni Ahit’e ve Hıristiyan Teolojisine Göre Yasa ve Tamamlanması

2.2.3. Yeni Ahit’e ve Hıristiyan teolojisine göre İsa (a.s.)’nın ve devrettiğ

2.2.3.3. İsa (a.s.)’nın Yasa Kitabı’ndan kopan geleneği tamamlayıcı misyonu

2.2.3.4.1. Yerel yasa-ahlak yasası ayrımı problemi

Hıristiyan teolojisinde, Yahudiliğin Yasa Kitabı’ndaki yasanın, ahlaki olan kurallar ve diğer alanlardaki kurallar olarak ayrıma tabi tutulup ahlak yasasının bağlayıcı kabul edilmesi, beraberinde bu ayrımın neye göre yapılacağı problemini getirmiştir.

Eski Ahit yasasının, Hıristiyan muhataplar açısından ne kadarıyla bağlayıcı olduğu konusunda yapılan bir çalışmaya göre, günümüz Hıristiyanları Eski Ahit kurallarının geçerli olup olmadığına, günümüze hitap ediyor mu diye bakarak varoluşsal bir yaklaşımla karar vermektedir. Ancak bu yaklaşımdan hareket ederek, Yasa’nın kanunlarını yukarıda belirtilen şekilde (ahlaki, sivil, törensel) ayıran geleneksel yaklaşım, hermenötik (yorum bilimi) açıdan yanlıştır. Çünkü Tanrı

309 Kur’an’da benzer bir anlatımı, “yığınla mal harcadım” diye cömertliğiyle övünenlere karşılık, esas

iyiliğin çetin zamanlarda köle, yetim, yoksul gibi ihtiyaçlılara yardım etmenin olduğunun anlatıldığı ayetlerde görebiliriz (bk. Beled, 90: 5-16).

kitabında, kanunları hakkında böyle bir ayrım yapmamıştır. Öyleyse örneğin ahlaki bir kural olarak komşuyu sevmenin emredilmesinin akabinde, kutsal olmayla bağlantılı olarak zikredilen, tarlaya iki çeşit tohumu ekme yasağının (Levililer, 19: 2, 18-19), moral bir kural olmadığını nereden bilebiliriz? Bu konuda önerilen yöntem, bazı evanjelist bilim adamlarının tefsirde kullandıkları hermenötik bir metot olan “principlism- ilkecilik” yaklaşımıyla Eski ve Yeni Ahit’teki kuralları

karşılaştırmaktır.310

Ahlak alanına giren ve girmeyen kuralların ayrımında önerilen ilkecilik prensibine göre şu aşamalar takip edilir. Yorumlanacak bir kuralın, ilk muhatapları için ne anlam ifade ettiği, edebi ve tarihsel bağlamı araştırılarak tespit edilir. Daha sonra ilk muhataplar ile günümüz muhatapları arasındaki fark belirlenir, böylece kural günümüz için bir anlam ifade ediyor mu incelenir. Sonra kuralın arkasındaki herkes için geçerli, kültürden bağımsız, evrensel ilke belirlenir. Bu ilke kutsal metinlerdeki diğer ilke ve kurallara uygun olmalıdır ve ekseriyetle Tanrı’nın ve kutsallığının karakteri, günahın doğası, itaat ve başkalarını düşünmekle alakalıdır. Daha sonra bu ilke Yeni Ahit metniyle ilişkilendirilir. Yeni Ahit bu ilkeyi, ya ilgili kuralı aynen tekrarlayarak veya geliştirip yeniden düzenleyerek ya da değiştirerek işleyebilir. Bağlayıcı olan da işte bu ilke kapsamında, Yeni Ahit’te geçen kuraldır.

Son olarak bu kural günümüzde nasıl uygulanır, bu araştırılmalıdır.311

Buna verilen bir örneğe göre, Eski Ahit’te zina yasağı, evlilikteki sadakat ve evliliğin kutsallığı ilkesine bağlıdır. Yeni Ahit’te bu ilkenin korunması için, göz

zinası da yasaklanarak kural genişletilmiştir.312 Burada zina hakkındaki bu

açıklamaların sadece evlilik konusu kapsamında düşünüldüğü için eksik olduğu söylenmelidir. İlkecilik yaklaşımı, vahiy ve insanlık tarihine bütüncül ve oldukça objektif bir bakışla doğru bir sonuça götürebilir. Vahiy tarihinde zina, suçu işleyinin evli olması durumunda daha büyük bir ceza gerektiren bir suç olsa da, gayri meşru yollarla söz konusu olan diğer tüm yasak ilişkileri de kapsamıştır. Bu konudaki asıl ilke iffetli olma, yani kendine ait olmayana göz dikmeme olarak düşünülürse daha

310 Hays, a.g.k., s. 21-23, 30. 311 Hays, a.g.k., s. 31-35. 312 Hays, a.g.k., s. 35.

kapsayıcı sonuçlara ulaşılabilir. Yukarıdaki yaklaşım ise bekâr olanların gayri meşru ilişkilerine meşruiyet verebilir.

İlkecilik yaklaşımı diğer bir örneğe göre; Eski Ahit’te, Tanrı’nın -sembolik olarak Mabed’de barınan- kutsallığı, en temel ilkelerdendir. Bu ilke gereği Tanrı’ya yakınlaşmak, O’nun barındığı Kutsal Mabed’e girebilmek ve Ülke’de yaşama hakkına sahip olmak için kutsal olmak gerekmektedir. Bu kutsiyeti sağlamak için Yasa’da belirlenen maddi-manevi (günah) kirlerden korunmak gerektiği gibi, işlenen her günahın kirinden de kurbanlar sunmak yoluyla arınmış olmak gerekir. Yeni Ahit’te ise İsa (a.s.)’nın tüm günahlar uğruna kurban olması, artık günahlardan arınmak için kurban sunulması gerekliliğini ortadan kaldırmıştır. Ancak bireyler günah işledikleri zaman, temel ilkeyi yani Tanrı’nın -artık Mabed’de inanan her bireyin içinde bulunan (I. Korintliler, 6: 19)- kutsiyetini ihlal ettikleri için, kurban takdimiyle olmasa da günahlarını itiraf ve tövbe etme yoluyla temizlenmelidir. Tanrı’nın kutsallığına hürmet ilkesini, günümüzde hangi davranışların ihlal edeceğine verilen bir örnek, göz zinası kapsamına giren müstehcen içerikli görüntüler izlemektir. Bu davranış, Tanrı’nın kutsallığını içinde taşıyan inananların günahkâr eylem ve düşüncelerden uzak durması gerektiği kuralına aykırıdır ve günah

itirafı gerektirir.313 Yani Tanrı’ya hürmet, günahlardan -kurban takdimiyle veya

tövbe ederek- arınmayı gerektirir.

İlkeci metot, Eski Ahit’teki bir kuralın halen bağlayıcı olup olmadığını tespit etmekten ziyade, Eski ve Yeni Ahit’teki kurallar arasındaki bağlantının ve geçişin fark edilmesine yarıyor görünmektedir. Çünkü bu metotta, nihai olarak bağlayıcı hüküm Yeni Ahit’te ne zikrediliyorsa odur. Ancak bahsedildiği üzere söz konusu alakanın kurulduğu Yeni Ahit metinleri, özellikle ahkâm konusunda Kutsal Yasa’ya nispetle yetersizdir. Çünkü Yeni Ahit’ten anlaşıldığına göre İsa (a.s.) yeni bir şeriat getirmemiştir. Ayrıca söz konusu alaka, ekseriyetle elçilerin sözlerine ve İsa (a.s.)’dan sonra teşekkül eden bir Hıristiyanlık teolojisinin esaslarına göre kurulmaktadır. Nitekim bu teolojide, Yasa’nın yürürlükten kalkması, İsa (a.s.) hayattayken değil çarmıha gerip, kanıyla Yeni Ahit’i pekiştirmesiyle birlikte gerçekleşmiştir. Yukarıda bu metota örnek olarak verilen hususların çalışmada

işleneceği bölümlerde, bu durum daha iyi anlaşılabilecektir. Ancak olabildiğince objektif olarak kullanmak koşuluyla, bu ilkeci hermenötik metot, Kur’an ahkâmını Kitab-ı Mukaddes’te yer alan ve Kur’an’a aykırı olmayan hükümlerle mukayese ederek yorumlamada ve nihayetinde şeriatın temel ilkelerini anlamada kullanılabilir.

Hıristiyanlık’taki, Musa (a.s.)’nın şeriatının İsa (a.s.) gelinceye kadar geçerli olduğu, İsa (a.s.)’nın bu şeriatın ruhsal/manevi yönünü açıklayıp bu şekilde anlaşılmasını emrettiği şeklindeki yaklaşımlar, Yahudi düşüncesinde eleştirilmiştir. Bu konuda Radak, Mezmurlardaki “…Rabb’in ilkeleri gerçek, tamamen adildir. Onlara altından, bol miktarda saf altından çok istek duyulur, Onlar baldan, süzme petek balından tatlıdır” (Mezmurlar, 19: 9-10) ifadelerini tefsir ederken, Nasrânîlerin bu inancını eleştirmiş ve Rabb’in şeriatının onların söylediği gibi sembolik -yani şeklin içindeki özü/ilkeyi öne çıkararak- değil literal anlaşılması gerektiğini, emirlerin sembolik olması durumunda anlamın belirsiz olacağını ve her tarafa çekilebileceğini söyler. Buna Tora’da buyrukların zor ve uzak olmadığını belirten ifadeyi de (Tesniye, 30: 11) delil getirerek buyrukların, gizli anlamlar taşıyıp

gerçek anlamda anlaşılmamaları durumunda, zor ve uzak olacaklarını belirtir.314

2.2.4. Yeni Ahit’e ve Hıristiyan teolojisine göre Yasa Kitabı’nın otoritesi