• Sonuç bulunamadı

Kur’an’a göre Musa (a.s.)’nın yasasına karşılık İbrahim (a.s.)’in şeriatı

2.3. Kur’an’a Göre Yasa ve Kadim Kutsal Kitapların Durumu

2.3.2. Kur’an’a göre Musa (a.s.)’nın yasasına karşılık İbrahim (a.s.)’in şeriatı

Kur’an’da geçtiğine göre Allah (c.c.), içinde bulunduğu pagan (yıldızlara tapan) toplumun inanışlarını sorgulayarak bunlara karşı duran İbrahim (a.s.)’i bir

takım kelimelerle 366 imtihan ettikten ve İbrahim (a.s.) de bunları yerine getirdikten

sonra, onu insanlara imam yapacağını söylemiş ve o da soyundan da önderler talep etmiştir (Bakara, 2: 124; krş. Tekvin, 17: 1-2).

ör. “De ki: “Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim’in milletine (dinine) iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi” (En‘âm, 6: 161).

364 Taberî, a.g.e., III, 90; Nesefî, a.g.e., I, 131; İbn Kesîr, Tefsîr, I, 445.

365 “Andolsun, bundan önce biz Âdem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) ahit

verdik/korumasını emrettik. O ise bunu unutuverdi…” (Tâhâ, 20: 115). Ayrıca bk. Bakara, 2: 30-35.

366 Bu kelimeler bir takım emirler olarak tefsir edilmiş olup, emirlerin ne konuda olduğu hakkında

farklı görüşler öne sürülmüştür. Bunlara göre İbrahim (a.s.)’den; İslam’ın otuz esaslarından sayılan otuz hususu, temizlikle ilgili bazı emirleri, temizlik ve hacla ilgili emirleri, yıldızlar, ay, güneş, ve ateşle imtihan edilip sünnet olma emrini yerine getirmesi, ya da bir imtihan olarak oğlunu kurban etmesi istenmiştir. Taberî bunların tamamı veya bir kısmının söz konusu olabileceğini belirtir. bk. Taberî, a.g.e., II, 8-15.

Kur’an-ı Kerim’de İbrahim (a.s.)’in milletine yapılan vurgu, Yahudilerin ve Hıristiyanların İbrahim (a.s.)’le yapılan ahitten uzaklaşmış oldukları anlamını içerir, onları saptıkları dine ve bu dini ihya eden Hz. Muhammed (a.s.)’e imana davet eder. Örneğin bu konuda, “Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in milletinden kim yüz çevirir?...” (Bakara, 2: 130) ayetindeki İbrahim (a.s.)’in dininden367 yüz çevirenler,

tefsirlere göre, İslam’ı kabul etmeyen Yahudi ve Hıristiyanlardır.368 Nitekim

Yahudiler, Allah (c.c.)’ın gönderdiği peygamberlere iman ve itaat etmeyerek hatta

onları öldürerek,369 Hıristiyanlar ise teslis inancına saparak İbrahim (a.s.)’in tevhid

ve taat dininden sapmışlardır ve Kur’an bu konuya vurgu yapmaktadır (ör. Mâide, 5:

73).370 Bu anlam, yukarıdaki ayetin bağlamında, doğru yolda olmak için Yahudi veya

Hıristiyan olmak gerektiğini iddia edenlerin dediği gibi değil İbrahim (a.s.)’in ve Yakub (a.s.)’un vasiyet ettiği gibi müslüman olmakla mümkün olduğunu anlatan ayetlerde açıkça belirmektedir (Bakara, 2: 124-138). Bu durumda İbrahim (a.s.)’in şeriatının ne kadarıyla bağlayıcı olduğu ve Hz. Muhammed (a.s.)’in şeriatıyla olan ilgisi akla gelmektedir. Cessâs ayetin, nesh söz konusu olmadığında İbrahim (a.s.)’in şeriatına tabi olmak gerektiğine delalet ettiğini; Hz. Muhammed (a.s.)’in şeriatı İbrahim (a.s.)’in şeriatını düzenlediği ve ona ilaveler yaptığı için bu şeriattan yüz

çevirenin, İbrahim (a.s.)’in şeriatından da yüz çevirmiş olacağını belirtir.371

Râzî, İbrahim (a.s.)’in şeriatına tabi olma konusunu, şeriatın usûl ve furûundan bahisle ele alarak burada İbrahim (a.s.)’in şeriatına furû yönünden tabi olmanın gerekliliğinden değil usûl yani tevhid, nübüvvet ve güzel ahlaka riayet etme

367 Kur’an’da bu din “hanîf” olarak nitelenmiştir. bk. En‘âm, 6: 79.

368 Taberî, a.g.e., III, 89; İbn Atıyye, Ebû Muhammed Abdülhak b. Gâlib (ö. h. 542), el-

Muharrerü’l-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz (thk. Abdüsselâm Abdüşşâfî Muhammed), I-V, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1. baskı, Beyrut, h. 1422, I, 213; Süyûtî, Abdurrahmân b. Ebî Bekr Celâleddîn (ö. h. 911), ed-Dürrü’l-Mensûr fî’t-Tefsîri bi’l-Me’sûr, I-VIII, Dâru’l-Fikr, Beyrût, ts., I, 335.

369 ör. “Onlar, “Allah, bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı

emretti” dediler. De ki: “Benden önce size nice peygamberler, açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” (Âl-i İmrân, 3: 183). Ayrıca Musa (a.s.)’ya verdikleri sözü bozup buzağıya tapmaları hakkında bk. Tâhâ, 20: 86.

370 Kur’an’da, Yeni Ahit’te bahsedildiği gibi İsa (a.s.)’nın mucizevi varlığından ve gösterdiği

mucizelerden, kelâmullah oluşundan, Ruhu’l-Kudüs ile desteklendiğinden, hem beşikte iken hem yetişkinken insanlarla konuştuğundan bahsedilir. Ancak Kur’an’a göre, İsa (a.s) asla ilah olduğunu söylememiştir. O da bir peygamberdir ve ona da vahyedilmiştir. bk. Âl-i İmrân, 3: 45; Nisâ, 4: 171- 172; Mâide, 5: 46, 72, 75, 110, 116.

371 Cessâs, Ebû Bekr Ahmed b. Alî er-Râzî (ö. h. 370), Ahkâmü’l-Kur’ân (thk. Muhammed es-

bakımından tabi olmanın gerekliliğinden bahsediliyor olmasını daha uygun bulur. Ancak bunun da Hz. Muhammed (a.s.)’e iman anlamını kapsamadığı için matlubu tam olarak ifade etmediğini belirtir. Bu durumda Râzî, buradaki İbrahim’in milleti kullanımının, İbrahim (a.s.)’in vaktiyle Allah (c.c.)’tan şeriatını yeryüzünde yayması

için zürriyetinden çıkacak bir yardımcı istediği372 ve Hz. Muhammed (a.s.)’in de bu

duayı gerçekleştirdiği373 anlamıyla beraber anlaşılması gerektiğini belirtir.374 Yani

İbrahim (a.s.)’in milleti, İbrahim (a.s.) ve duasındaki milletidir ve bu da sonuçta, başından beri Allah katındaki din olan İslam dini-şeriatıdır.

İbrahim (a.s.) ve soyuyla yapılan ahit konusunda Kur’an ve Yahudi düşüncesinin ayrıldığı noktalardan biri, Allah (c.c.)’ın zalimleri bu ahdin dışında

tutmuş olmasıdır.375 Yani asi olsa da Allah’ın İsrail halkını terk etmeyeceği inancı

görecelidir. Bu konudaki, “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz ahdi yerine getirin ki ben de size verdiğim ahdi yerine getireyim. Yalnız benden korkun. Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın…” (Bakara, 2: 40-41) ayetleri de Allah (c.c.)’ın herşeye rağmen İsrailoğullarıyla yaptığı ahdi bozmayacağı, kendine seçtiği halkını terk etmeyeceği inancına karşı bir cevaptır. Tefsirlere göre burada İsrailoğullarına verilen nimet, kölelikten kurtarılmalarından kendilerine kitap ve peygamberler verilmesine kadar olan her husustur. Ahit ise kendilerine gönderilecek

Hz. Muhammed (a.s.)’e iman etmeleri olarak izah edilir.376 Esasında bu konudaki

ahdin, genel anlamda Allah’ın emirlerine itaat etme ve göndereceği peygamberlerine iman etme olduğu şeklinde bir açıklama yapılırsa bu anlamı da kapsayan daha uygun bir tefsir yapılmış olur.

Kur’an da, Allah (c.c.)’ın İbrahim (a.s.) ile yaptığı ahitle ilgili olan konularda, Yahudilik’teki inançlarından ayrılan bir nokta da Allah (c.c.)’ın, bu ahdi sadece İshak (a.s.) kanalıyla değil İsmail (a.s.) kanalıyla da sürdüreceği bahsidir. Bu

372 “…Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti

öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın…” (Bakara, 2: 128-129).

373 “O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti

öğreten bir peygamber gönderendir” (Cum‘a, 62: 2) ayeti buna işaret edebilir.

374 Râzî, a.g.e., IV, 62-63.

375 “…Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz…” (Bakara, 2: 124) 376 Taberî, a.g.e., I, 555-559; Sa‘lebî, a.g.e., I, 186; Râzî, a.g.e., III, 474-483.

konudaki, “Ona (İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab verdik…” (bk. Ankebût, 29: 27) ayeti, İshak (a.s.) kanalından bahsetse de bu durum İsmail (a.s.)’in soyundan peygamber gelmeyeceği anlamına gelmez. Nitekim Kur’an hususen İbrahim (a.s.)’in oğlu İsmail (a.s.) ile birlikte Kâbe’nin temellerini yükseltirken, “…Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl…“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin” (Bakara, 2: 128-129)377 diye dua ettiklerini haber verir. Bu dua İbrahim (a.s.)’in tüm soyunu kapsar. Tefsirlerde duanın hususen Hz. Muhammed (a.s.)’in gelmesine dair olduğu görüşü kabul edilir ve bu görüş isnadı sahih bir hadis rivayetiyle de desteklenir. Bu rivayete göre Hz.

Muhammed (a.s.), aynı zamanda peygamberlerin sonuncusudur.378 Kur’an’da da

hadislerde de başka bir peygamberin geleceğiyle ilgili bir haber bulunmamaktadır. İshak (a.s.) ve Yakub (a.s.)’un Yahudi şeriatındaki önemi gibi, İbrahim (a.s.) ve İsmail (a.s.)’in de İslam şeriatında önemli bir yeri vardır. Kur’an’a göre İsmail (a.s.), babasıyla beraber İslam dininin mabedi ve kıblesi Kâbe’yi yapmış, insanlar güven içinde burayı haccetsinler diye emin kılınan ve İslam’ın kutsal toprakları olan bu şehrin peygamberi olmuştur. Kur’an, Allah (c.c.)’ın İbrahim (a.s.) ve İsmail (a.s.)’den, Kâbeyi tavaf edenler için temiz tutma konusunda ahit aldığından bahseder, onu bir peygamber ve İsrail’in atası olarak İshak (a.s.)’tan ayırmaz (bk. Bakara, 2: 125-136, 140). Bu konu çerçevesinde, dine mabet merkezli bir yaklaşımla bakıldığında, Hz. Muhammed (a.s.)’in şeriatının İbrahim (a.s.)’in milletine sadece

usulüyle değil, fürûu ile de tabi olduğu söylenebilir ki379 bu anlam Kur’an’da şeriatın

genelini ifade etmek için kullanılan “millet” kelimesinin anlam alanına daha uygundur.

377 krş. Tekvin 17: 20.

378 Taberî, a.g.e., III, 82-86; Nesefî, a.g.e., I, 130; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, I, 334. “Ben Allah'ın

kuluyum, muhakkak ben, Âdem çamuru içinde bırakılmış haldeyken Nebîlerin sonuncusuyum. Sizlere bunun te'vilini haber vereyim mi? Ben, babam İbrahim'in duasıyım, İsa'nın kavmine müjdesiyim”. Hadis ve senedi için bk. Hanbel, Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hilâl b. Esed eş-Şeybânî (ö. h. 241), Müsned (thk. Şuayb el-Arnaût), I-L, Müessetü’r-Risâle, Beyrut, 2001, Hadis No: 17150, XXVIII, 379. Burada geçtiğine göre bu hadis sahihtir.

379 İbrahim (a.s.)’in Kur’an’da geçen;“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan

da böyle kimseler yarat” (İbrahim, 14: 40) duası ile bağlantılı olarak namazın öncekiler gibi İslam ümmetine de farz olması buna örnek verilebilir (bk. Mâide, 5: 12; Meryem, 19: 31; Nisâ, 4: 103).

Hıristiyan teolojisinde Eski ve Yeni Ahit arasında kurulan alakanın benzeri, Kur’an’da Hz. Muhammed (a.s.) ve İbrahim (a.s.)’in şeriatı arasında kurulmuş, böylece dine/islama birçok polemik karıştıran aradaki iki din mensupları diskalifiye edilmiştir. Ancak bu alaka öncekini (İbrahim a.s. şeriatını) eski değil, esas yapan bir alakadır. Kur’an’da, Musa (a.s.) ve İsa (a.s.)’nın tebliğinin temeli olan ahit ve ahit kitapları arasında eski ve yeni şeklinde bir ayrım yapılmadığı gibi, Kur’an’a nispetle bu önceki iki dinin ahdine de kitabına da eski ahit denilmemiştir. Ne var ki Kur’an’a göre iki dinin mensupları, aynı ahdin zincirine bağlı olan ahitlerinden kopmuşlar ve kitaplarından sapmışlardır. Diğer taraftan İslam düşüncesinde şeriatların ümmetlere göre içerdikleri farklılıklar, nesh konusu bağlamında ele alınmış ve sonraki bir peygamberin, önceki şeriattaki bir hükmün yerine yeni bir hüküm getirebileceği veya bu hükümleri eksiltip artırabileceği çoğunlukla kabul edilmiştir. Şeriatların birbirini nesh etmesi ile ilgili ayrıntılı bilgiler kaynaklarda yer aldığı için burada bu kadarıyla

iktifa edilecektir.380

Kur’an’da Allah katında makbul olan tek dinin İslam, olduğu ilan edilmiştir. Bu konudaki “Şüphesiz Allah katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler” (Âl-i İmrân, 3: 19) ayeti,381 İslam’ın tek tek peygamber şeriatlarıyla ilgisi açısından bir değerlendirme yapmak açısından da önemlidir. Müfessirlere göre buradaki “İslam” kelimesi; teslim olmak, dini Allah’a has kılmak demek olup bu teslimiyet iman ve itaatleri yani hem dinin dil ile ve kalpten tasdikini hem de amelleri içerir. Ayette zikri geçen ayrılığa düşenler ise kendilerine verilen kitaplardaki bilgilere rağmen ihtiraslarına uyarak İsa (a.s.)’nın şahsiyetini ilahlaştırmak ve teslis inancını oluşturmak suretiyle ulûhiyette ayrılığa düşen Hıristiyanlardır. Ya da Tevrat hakkında -veya Üzeyir’i ilahlaştırmak suretiyle ulûhiyette- ayrılığa düşmüş olan Yahudilerdir ki bu iki dinin müntesiplerinin peygamber ve şeriat anlayışları bakımından ne şekilde ifrat ve tefrite kaydıkları,

380 Zürkânî, Menâhilü’l-İrfân adlı eserinde Yahudilerden ve Hıristiyanlardan, neshin aklen ve naklen

caiz olmadığını iddia edenlere cevaplar vermiştir (bk. Zürkânî, a.g.e., II, 197-209). Geçmiş şeriatların neshi ve bu konuda yöneltilen eleştirilere verilen cevaplar hakkında ayrıca bk. Sait Şimşek, Kur’an’ın Anlaşılmasında İki Mesele, Kitap Dünyası, Konya, 2012, s. 130-156.

381 Aynı suredeki, “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve

kendilerine gönderilen bazı peygamberleri tanımazken şeriat konusunda nasıl Allah (c.c.) adına konuştukları önceki konularda işlenmişti. Yukarıdaki ayette, ayrılığa düşenlerin kitaplarında yazılı olan konularda ayrılığa düştükleri belirtildiği için ayetin lafzına uygun olan bu görüşlere göre, ayette hakiki itaatin Allah (c.c.)’a hakkıyla, dini ona has kılarak iman etmek ve emirlerini teslimiyetle yerine getirmek

olduğu anlatılmaktadır.382

Âl-i İmrân, 3: 19. ayette İslam dininde ayrılığa düşenlerin, Hz. Muhammed (a.s.)’in nübüvveti hakkında, kitaplarında bu konuda bildirilen haberlere rağmen ayrılığa düşen Yahudi ve Hıristiyanlar olduğu görüşü de vardır. Bu görüşe göre, ayette makbul olan şeriatın İslam şeriatı, yani Hz. Muhammed (a.s.)’in şeriatı olduğu

kastedilmektedir.383 Bu tahsis, tam olarak bu ayette belirmese de müteakip ayetten

anlaşılabilir.384 Nitekim Hz. Muhammed (a.s.)’in dini, Allah (c.c.)’ın irat ettiği son

şeriattir ve bu şeriatın ismi Allah katındaki makbul bir itaati ve şeriatı ifade eden “İslam” olmuştur.

Kur’an ıstılahında, Allah katında makbul olan ve İbrahim (a.s.) ve diğer peygamberlerin de dini olan İslam, Hz. Muhammed (a.s.)’in şeriatıyla özdeşleşmiştir. Bu konudaki, “…Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim…” (Mâide, 5: 3) ayetinde, tamamlanmak üzere olan385 Kur’an

vahyinin öğrettiği din, İslam olarak isimlendirilmiştir. Ayetin sibakında, Câhiliye’de yenmesi mûtat olan hayvanlar yasaklanmıştır ki bunlar önceki şeriatlarda da haram

382 Taberî, a.g.e., VI, 275-278; Râzî, a.g.e., VII, 172; Kurtubî, a.g.e., IV, 43-44; Nesefî, Ebü’l-Berekât

Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd (ö. h. 710), Tefsîru’n-Nesefî (thk. Yusuf Ali Bedevî), I-III, Dâru’l- Kelimi’t-Tîb, 1. Baskı, Beyrut, 1998, I, 243; Seyyid İbrâhîm Kutub (ö. 1966), Fî Zilâli’l-Kur’ân, I- VI, Dâru’ş-Şürûk, 17. Baskı, Beyrut, h. 1412, I, 364; Sait Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri, I- V, Beyan Yay., İstanbul, 2012, I, 329.

383 Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsîr, I-III, Dâru’s-Sâbûnî, Kahire, 1997, I, 173-174; Hâzin,

Alâüddîn Alî b. Muhammed b. İbrâhîm el-Bağdâdî (ö. h. 741), Lübâbü’t-Te’vîl fî Meâni’t-Tenzîl (thk. Muhammed Ali Şâhîn), I-IV, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1994, I, 232; Vâhidî, Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed b. Muhammed b. Ali (ö. h. 468), el-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz (thk. Safvân Adnân Dâvûdî, Dâru’l-Kalem, Dımeşk, 1995, s. 202.

384 “…Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim

ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görendir” (Âl-i İmrân, 3: 19).

385 Meşhur olan görüşe göre ayet, hicretin onuncu senesinde Veda Haccı’nda inmiştir. Mekke’nin

fethedildiği gün (h. 8) indiği rivayeti de vardır. bk. Vâhidî, Esbâbü Nüzûli’l-Kur’ân (thk. Assâm b. Abdilmuhsen el-Humeydân), Dâru’l-Islâh, Dammam, 1992, s. 190.

olan yiyeceklerdir. Bu nedenle tefsirlere göre ayette, müşriklerin Müslümanların eski dinlerine dönme umutlarının kalmadığı ifade edilmektedir. Dinin tamamlanması ise bir görüşe göre farzların, hadlerin, emir ve nehiylerin, helal ve haramların tamamlanmış olduğu, artık dine/İslam’a ilave ve ondan eksiltme olmayacağı şeklinde izah edilmiştir. Cumhura göre burada dinin tamamının değil, özellikle hacla ilgili hükümlerin tamamlandığı ifade edilmektedir. Bu görüşe göre ribâ ve kelâle ayeti gibi

bazı ayetler, bu ayetten sonra nazil olmuştur.386

İslam düşüncesinde dinin kemale ermesi konusu, Kur’an’ın kendi tarihinin yanında bütün vahiy tarihi içerisinde de değerlendirilerek, Hıristiyanlığın İsa (a.s.)’da kemale erdirilen ilerlemeci tarih-din anlayışına benzer bir yaklaşımla da ele alınmıştır. Bu yaklaşıma göre din takâmül etmiş, yani en mükemmel, kusursuz halini son vahiyde almıştır. Bu yaklaşım, “Benimle benden önceki peygamberler, tıpkı bir ev inşa eden adam gibiyiz. Bu şahıs binayı kurmuş, eksikliklerini gidermiş ve güzelce süslemiş, ancak bir kerpiç yeri boş kalmış. İnsanlar çevresinde dolaşıyor, güzelliğine hayran kalıyorlar, fakat “Keşke şu bir kerpiç de yerine konulsaymış, diyiyorlar. İşte ben, o kerpicim ve peygamberlerin sonuncusuyum”387 şeklindeki sahih bir hadis rivayetiyle desteklenmiştir. Örneğin bu rivayet kapsamında kaynaklarda yapılan bir açıklamaya göre, Allah’ın ilminde mevcut olan dinin kuralları ve yüce ahlak, Hz. Muhammed (a.s.)’in lisanıyla tamamen ortaya çıkmıştır. Ancak bu durum diğer şeriatların eksikliğini göstermez, çünkü her din/şeriat kendi muhataplarına nispetle mükemmeldir. Ancak bütün şeriatlara nispetle Hz. Muhammed (a.s.)’in şeriatı, diğerlerinde bildirilmeyen latife, hikmet, açık ve gizli şeyleri bildirmesi yönüyle

onları tamamlayıcıdır.388 Bu yaklaşım Hıristiyan teolojisindeki tamamlayıcı ahit

teolojisini akla getirmektedir. Râzî de bu konuda, dinin hiç bir zaman nakıs olmayıp kâmil olduğu, yani teşri kılındığı dönem için yeterli olduğu, ancak sonraki dönemlerde uygunluğunun kalmayabileceği ve bu nedenle bu durumu bilen Allah

386 Taberî, a.g.e., IX, 518; Kurtubî, a.g.e., VI, 61-62; Nesefî, a.g.e., I, 427.

387 Buhârî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl (ö. h. 256), Sahîhu’l-Buhârî (thk. Muhammed Züheyr

b. Nâsır en-Nâsır), I-IX, Dâru Tavkı’n-Necât, 1. Baskı, Beyrut, h. 1422, Menâkıb, Hadis No: 3535, IV, 186; Müslim, Ebü’l-Huseyn b. Haccâc el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî (ö. h. 261), el-Müsnedü’s- Sahîhu’l-Muhtasar (thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî), I-V, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, ts., Fedâil, 7, Hadis No: 2286, IV, 1790.

388 bk. Ebü’l-Fadl, Zeynüddîn Abdurrahîm b. el-Hüseyin el-Irâkî (ö. h. 806), Ahmed b. Abdurrahîm

(ö. h. 826), Tarhü’t-Tesrîb fî Şerhi’t-Takrîb, I-VIII, et-Tabaatü’l-Mısriyyetü’l-Kadîmetü, ys., ts., VIII, 221.

(c.c.) tarafından nesh/tebdil edilebileceği görüşündedir. Buna göre dinin başlangıçtaki mükemmellik, belli bir zamana kadar olan mükemmelliktir, son

zamanındaki ise kıyamete kadar sürecek bir mükemmelliktir.389

Vahiy sürecinin son halkası İslam’ın, dinlerin tekâmülü ve bunun sonucu olarak tüm vahiy tarihinin taçlanması bakış açısıyla değil de tarihin değişim kanunu açısından, örneğin gereksinimlerin ve muhatapların değişmesi bakımından

değerlendirilmesinin daha doğru olacağı söylenebilir.390 Bu anlamda İsa (a.s.) gibi

her peygamber, nübüvvet halkasında biri öncekini tamamlayıcı olarak yer almıştır. Bu tamamlayıcılık öncekinin eksikliğini değil, muhatap toplumun durumun gerektirdiği yenilikleri niteler. Hatta tüm peygamberlerin şeriatları için esas olanın, vahye dayalı olsun olmasın mevcut toplumsal yapının tamamen yıkılması olmadığını, ancak tüm düzenlemeleri tevhid inancı etrafında, muhatap toplumun yanlışlarını düzeltip sorunlarına çözüm üreterek yeniden tesis etmek olduğunu da söylemek yanlış olmaz. Özellikle ahkâmın tarihsel şartlarla ilgisi bizi bu sonuca götürebilir. Bu anlamda tüm vahiy sürecinde şeriatların eksikliklerinin, bir perdenin yavaşça açılması gibi ortaya çıktığını değil, perdenin her açılımında aynı hakikatin muhatapların durumuna uygun olan, onlara göre bir sahnede yeniden gösterildiğini düşünmek daha anlamlı olabilir.

Burada İslam şeriatı, önceki şeriatlara göre daha mükemmel değilse neden Kur’an vahyine kadar otoritesi baki olan Musa (a.s.)’nın şeriatının neshedildiği sorusunda akla gelebilecek bir cevap bu şeriatın kitaplarının (Tevrat ve İncil) tahrif

edilmiş olmasıdır.391 Bu konuda Kur’an’ın bu kitapları tasdikinin ne anlama geldiği,

tasdik ettiği kitapların hangi kitaplar olduğu, bu kitapların tahrifi bahsinde nelerin kastedildiği, bu kitaplardaki ahkâm konularının tahrif bahsine girip girmediği iyice anlaşılmalıdır. Nitekim bu konu, Kur’an’dan önceki vahiy sürecinde metninin

389 Râzî, a.g.e., XI, 287.

390 Bağlamından dolayı Tevrat ve Kur’an’dan söz edildiği anlaşılan “De ki: “Eğer doğru söyleyenler

iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım” (Kasas, 28: 49) ayetinde hidayete ulaştırma bakımından iki kitap birbirine eş tutulmaktadır.

391 Şimşek, bu konuda, önceki şeriatı ihtiva eden kitap tahrifata uğramış ve doğru ile yanlış birbirine

karışmışsa, artık o şeriatın tümden kaldırılması, yani nesh edilmesi gerektiğini belirtir. bk. Şimşek, Kur’an’da İki Mesele, s. 130.

korunduğuna inanılan Tora’nın, peygamber şeriatlarını anlama ve kıyaslama konusunda ne derece sağlam bir kaynak olduğu konusuyla ilgili olarak önemlidir.

2.3.3. Kur’an’a göre kutsal kitaplar ve kitap ehlinin bu kitaplardan