• Sonuç bulunamadı

1. SEMBOL HAKKINDA GENEL BİLGİ

4.1. Bireyleşim Süreci

4.1.2. Erginlenme/Sınavlar Dünyası

4.1.2.4. Yüce Birey Arketipi

Bireyleşme sürecinde bireyin yanında olan, ona yol gösteren, zor durumlarda kaldığında kişiye yardım eden rehber konumundaki arketip “Yüce Birey” ile ifade

edilir. Yüce Birey’de sembolize edilen, kişinin/kahramanın sezgisel yönü, iç sesi ya da sağduyusudur. Bir kişide, nesnede, hayvanda ya da mekânda somutlaşan Yüce Birey, kahramanın aydınlatmaya çalıştığı bilinç dışı yolunun yardımcı ışıklarıdır.

En ilkel dönem anlatılarında Yüce Birey, sadece arketipsel izdüşümün edilgen bir taşıyıcısıdır; yani arketipin nitelikleri ile Yüce Birey’in kişiliği ve bilinci arasında ortak bir ilişki yoktur. Biraz daha gelişmiş evrede Yüce Birey, bilinmezin sesi olarak tanrıların habercisi konumundadır. Sonraki gelişim evrelerinde ise Yüce Birey, gerçek kişiliğini bulmaya başlamış; yaratıcı ve olağanüstü güçlü bir nitelik kazanmıştır. Bu noktada edilgen bir figür olmaktan çıkıp kendi yetenekleri ve yüceliğiyle bilinç ve bilinç dışı arasında bağ kurabilen üstün bir kişi haline gelmiştir (Gökeri, 1979: 76-77).

Yüce Birey arketipi, bireyin içinde var olan öteki kişidir. Bu diğer varlık, gönül dostu olarak tanınan daha geniş ve daha büyük bir kişiliğin yansımasıdır (Jung, 2013b: 62). Yüce Birey, yolculuk sürecinde kahramanı destekler, kahraman düştüğü anda ona elini uzatır ve yola devam etmesini sağlar.

İlk çağrıya kulak verip yolculuğa çıkmış olanların yolculuktaki ilk karşılaşmaları, kahramana aşacağı ejder güçlere karşı tılsımlar sağlayan -ufak tefek yaşlı bir kadın ya da erkek- koruyucu bir figürle olur. Figürün kadın da olabilmesi, Yüce Birey’in, Yüce Ana arketipinin dönüşümüyle de oluşabileceğini gösterir. Yüce/Doğa Ana’nın kendisi, zor görevi destekler. Ancak biçim olarak doğaüstü yardımcı, genellikle erkektir. “Peri kültüründe o, ormandaki küçük bir adam, kahramanın ihtiyaç duyacağı

tılsımları ve öğütleri sağlayacak bir büyücü, keşiş, çoban ya da demirci olabilir. Daha yüksek mitolojiler, bu rolü rehber, öğretmen, kayıkçı, ruhları öte dünyaya aktaran kişi

figüründe geliştirir.” (Campbell, 2013: 84, 89). İlkellikten uygarlığa doğru yükselen

basamaklarda yolculuk ve yardımcı figürün varlığı değişmemiş; yalnızca arketipik imgeler zamana göre çeşitlilik göstermiştir.

Maddi ya da manevi biçimde varlığını hissettiren “dost, kimilerinin karşısına İsa

ya da Hızır, görünen ya da görünmeyen bir guru olarak da çıkabilir. Dost, herhangi bir

toplumsal ya da kişisel bir liderin şahsında da görünebilir.” (Jung, 2013b: 65). Yüce

Birey’in evliya veya Peygamber kılığında görünmesi, yolculuğun en yüce güç tarafından da desteklendiğinin bir göstergesidir.

Yüce Birey, genellikle yaşlı, bilge adam şeklinde sembolleştirilir. Kahraman, ruhsal bir işlev sayesinde kurtulabileceği umutsuz bir duruma düştüğünde, yaşlı adam görünür. Kahraman, içsel ya da dışsal nedenlerle gerekeni yapamadığı için, gerekli

bilgiyi, kişileştirilmiş bir düşünceyi sembolleştiren yaşlı adamın öğütlerine ihtiyaç duyar. Çünkü “yaşlı adam, bilinçli bir düşünce henüz ya da artık mümkün olmadığında,

bilinç dışı psişik alanda kendiliğinden gerçekleşen maksatlı düşüncelerin ve ahlaki ve

fiziksel güçlerin yoğunlaşmasının ta kendisidir.” (Jung, 2013b: 87-88). Bu bağlamda

Türk-İslâm kaynaklı anlatıların çoğunda Hızır’dan bahsedilmesi de oldukça anlamlıdır. Çünkü ölümsüz bir varlıkta bilgeliğiyle yol gösterici olan Hızır, sonsuz enerjinin bilinçteki dönüşümlerinin tezahürüdür.

Arketipler genellikle bilinçaltının serbest bırakıldığı düşlerde ortaya çıkar. Yaşlı, bilge adamda “düşlerde büyücü, hekim, rahip, öğretmen, profesör, büyükbaba ya da

otorite sahibi herhangi bir kişi olarak görünür. İnsan, gulyabani ya da hayvan görünümündeki ruh arketipi, insanın idrak, anlayış, iyi bir tavsiye, karar, plan gibi şeylere ihtiyaç duyduğu, ama kendi imkânlarıyla bunlara ulaşamadığı durumlarda

ortaya çıkar. Arketip bu ruhsal yetersizliği, boşluğu dolduran içeriklerle telafi eder.

(Jung, 2013b: 86). Yaşlı, bilge adamın ruh arketipinin kişileştirilmesiyle oluşması, bilinç tarafından, ruhun ihtiyaç duyduğu parlak fikirleri ve hızlı çözüm yollarını gösterecek birinin yaratıldığını göstermektedir.

Yaşlı bilge, arketipik imgelerin bilinçten bağımsız olarak canlı bir varlığa dönüşümünü simgeler. İç sesin önemli olduğu Japon felsefesi, “Yalnız kaldığında ve

istediğini yapabileceğine inandığında, yüreğinde var olan yaşlı bilgeyi sakın unutma.”

(Jung, 2013a: 270) sözüyle yaşlı bilgeyi insanın yüreğine yerleştirir ve inançla yüründüğü sürece yaşlı bilgenin rehberlikten asla vazgeçmeyeceğini belirtir.

Yola çıkmaya karar veren kişi, beklenmedik yardımcılar tarafından desteklenir. Çünkü doğanın kendisi de kahramanı bilinmezliklerin keşfedileceği bir yolculuğa davet eder. Yüce Birey gibi çok çeşitli görünümlere bürünen bir arketipin varlığı, kahramana yola çıktığı andan itibaren destek olur ve en zor durumlardaki yönlendirmeleriyle kahramanın bireysel yolculuğunu tamamlamasını sağlar.

4.1.2.4.1. Kerem ile Aslı HikâyesindeYüce Birey Arketipi

Yüce birey, kahramanın içsel benliğini bütünleyen rehber konumundaki kişidir. Yüce Birey’in kişiliğinde kahramanın içsel sesi duyulur hale gelmektedir. Aynı zamanda sağduyuyu temsil eden Yüce Birey, kahramanı içine girdiği çıkmazlardan kurtarmaktadır.

Kerem ile Aslı hikâyesinde kahraman zor durumda kaldığı zaman onu destekleyen kişi, doğaüstü yardımcı figüründeki Sofu ve kimi varyantlarda Hz.Hızır’dır. Yüce Birey’in görünümü S1, S2, S4, Y1, Y2, Y3 ve Azerbaycan varyantlarında “Sofu” adıyla kişiselleşirken, Horasan varyantında bu isim “Kılavuz”, Türkmen varyantında ise “Lala” olarak yer almaktadır. Hikâyenin S3 varyantında Yüce Birey’i temsil eden herhangi bir kişi bulunmamaktadır.

Kerem ile Aslı hikâyesinde Kerem, aşk derdiyle gözü hiçbir şey görmeden yoluna devam ederken onun en büyük yardımcısı ve desteği, yakın dostu Sofu olmuştur. Kerem ile yolculuk yaparken onun kerametlerine şahitlik edip Hak âşığı olduğuna kanaat getiren Sofu, Kerem zor duruma düştüğünde onun yol göstericisi olmuş, Kerem’e hem yoldaşlık hem de sırdaşlık yapmıştır. Hikâyenin hemen her varyantında Kerem, ne zaman bir düğün görse ya da birini Aslı’ya benzetse ağlamaya ve yakınmaya başlar. Kerem’in bu hallerini görüp de anlam veremeyen veya Kerem’e kızan kişilere Kerem’in derdini anlatmak yine Sofu’ya düşmektedir. Böylece Sofu, Kerem’i yanlış anlaşılmalardan ve Kerem’in başına gelebilecek kötü olaylardan korumuş olmaktadır. Nitekim Kerem’in, Y1 varyantında Sofu’ya “Ey yâr-ı vefâdârım, derdimin ortağı!” (Duymaz, 2001: 275) diye seslenmesinde Sofu’nun, içindeki yerini ve değerini görmek mümkündür.

S1’de Tercan’da, S2’de Erzurum’da aylarca hasta yatan Kerem’e ve kendilerini misafir eden ev sahiplerine Sofu bakıp hizmet etmiştir.

S4’te Kerem ile Sofu Niğde’de zindana atıldıklarında Sofu, buna da hamd etmek gerektiğini söyler. Kerem’in yolculuğunu ve kendisinin de bu yolculuktaki konumunu çile doldurmak şeklinde yorumlayan Sofu, çilenin henüz dolmadığının ve sonuca varmak için acı çekmek gerektiğinin farkındadır. Bu nedenle hiçbir sıkıntıya üzülüp kahırlanmayan Sofu, Kerem’i de yolculuk boyunca her an desteklemekten geri kalmamıştır.

S4’te Niğde’de zindana düşüp sorgu için hâkim karşısına çıktıklarında Kerem’in derdini Sofu anlatmış ve anlattıklarıyla hem hâkimi hem de halkı ikna ederek zindandan çıkmalarını sağlamıştır.

Y1’de Erzurum’dan çıkınca yol üçe ayrılır. Kerem nereye gideceğini bilemez ancak Sofu, “Ağlamak ne fâide? Ancak yolun işlegine gitmeli, kalk gidelim” (Duymaz, 2001: 271) diyerek yola devam etmelerini sağlar.

Türkmen varyantında bir çoban Kerem’i öldürmek ister. Kerem’in başına vuran çobana Sofu, onun Ziyad Han’ın oğlu olduğunu söyleyince çoban Kerem’i öldürmekten vazgeçip ondan af diler.

Yolculuğun zor şartları bazı zamanlarda Sofu’nun da ilerlemekte tereddüt etmesine neden olmuştur. Azerbaycan varyantında Sofu, dağda kalınca ağlar ve dönmek istediğini söyler. Kerem, “ölmek var, dönmek yok” (Öztürk, 2014: 259) diyerek yalnız gidebileceğini de söyleyince Sofu, hemen kendini toplar ve Kerem’i yalnız bırakmamaya karar verir. Sofu’daki tereddüt ve zorlanmalar, aslında Kerem’in yolda çok zorlanan ama yine de vazgeçmek istemeyen gönlündeki sesin yansımasıdır.

Y2’de Kerem, Aslı’nın sevdasıyla hapse atılma korkusu olmadan türkü çalıp söylemek istediği zaman veya hâkim karşısına çıkıp da ahvalini anlatması gerektiğinde,

“Sevdim bir kanlı zalimi, Ne zordur bilsen halimi, Sofu’ya sor ahvalimi,

Aslı seven Kerem benim.” (Öztürk, 2014: 131) diyerek onu en iyi

anlatacak olanın yakın arkadaşı Sofu olduğunu bildirir. Kerem’in dile getirdiği bu manevi bağın yüceliği, Sofu’da da en yalın haliyle karşılığını bulmuştur. Aşkın çağrısına ortak olarak yıllarını bu uğurda harcamış olan Sofu:

“Sofu der ki Kerem yüzüme bakar, Bu canımı aşkın oduna yakar, Ben bilirim bu dert beni de yıkar,

Aslı derdi, Kerem derdi, dil derdi.” (Öztürk, 2014: 132) dizeleriyle

Kerem’in derdine ne denli ortak olduğunu ve bu âşıklarla nasıl bütünleştiğini ortaya koymaktadır. Sofu, Kerem’in âşık olmasından ölmesine kadar olan gurbet yıllarında yaşadığı tüm olaylara ve aşkın istikrarına tanıklık etmiştir. Bu tanıklık onun da içsel anlamda olgunlaşmasını sağlamıştır.

Türkmen varyantında Sofu’nun (Lala) hastalanıp öldüğü belirtilmektedir. Horasan varyantında Sofu’nun (Kılavuz) sonunun ne olduğundan bahsedilmemektedir. Ancak hikâyenin ilerleyen bölümlerinde adının hiç geçmemesinden hareketle bu varyantta da Sofu’nun öldüğü düşünülebilir. Y1, Y2, Y3 varyantlarının sonunda ise Sofu evlendirilerek ona hak ettiği ödülün verildiği görülmektedir.

Hikâyenin S1, S2, Y1, Y2, Y3 ve Azerbaycan varyantlarında Kerem ile Sofu, dağlarda kalınca veya Kerem bir haber iletmek istediğinde (Y3) Hızır yetişir. Kerem

yaşama ümidini kestiği zamanlarda Hızır sayesinde yoluna devam edebilmiştir. Hızır, göz açıp kapayıncaya kadar Kerem ile Sofu’yu istedikleri yere ulaştırmıştır. Bu anlamda darda kalanların kurtarıcısı, aman dileyenlerin yardımcısı olan Hızır, Kerem ile Aslı hikâyesinde de yardımcı motif olarak Yüce Birey’in bir yansıması olmuştur.

Sonuç olarak Sofu, yolculuk süresince Kerem’in en yakın arkadaşı, sırdaşı, dert ortağı ve tercümanı olmuştur. Hızır ise Kerem ile Sofu, çıkmaza düştüğü zaman yani Sofu’nun da elinden bir şey gelmediği zor zamanlarda işlevsel olmuştur. Bu nedenle Kerem’in rehberi olarak adlandırabileceğimiz bu iki şahıs, Yüce Birey arketiplerinin Kerem ile Aslı hikâyesindeki temsilcileridir.