• Sonuç bulunamadı

1. SEMBOL HAKKINDA GENEL BİLGİ

5.1. Varlığa Bürünmenin İlk Evresi/Doğum ve Ad Alma ile İlgili Semboller

5.1.4. Ad Alma/Verme

Kahramanların olağanüstü unsurlar aracılığıyla doğmalarının ardından gelen en önemli unsur ad almalarıdır. Çünkü ad alma, doğumla somutlaşan varlığın kimlikle son halini alması için gereken ön koşuldur.

Destanlardaki ana kişilerin ad alması, onların bir kahramanlık göstermesi neticesinde gerçekleşirken konusunu aşktan alan halk hikâyelerinde ad alma, kahramanların âşık olmalarının ardından gerçekleşmektedir.

Kerem ile Aslı hikâyesinde kahramanların ad alması genellikle iki basamaklı bir süreçten oluşmaktadır. İlk basamakta kahramanlara bir derviş ya da kendi aileleri tarafından ad verilmekte daha sonra kahramanlar ilk karşılaşmalarının ardından adlarını kendileri belirlemektedir. Burada meydana gelen birtakım olaylar da ad almada etkili olmaktadır.

Hikâyenin S1 varyantında kahramanların bir elma aracılığıyla doğumuna vesile olan derviş, şahın karısına, “gel – elmayı al, yarısını sen ye, yarısını da keşişin kadınına

yedir. Bunlardan size bir çocuḫ olacaḫ, … isimleri de oğlan olursa Ali Rıza, gız olursa

gara sultan” (Akay, 1973: 57) diyerek doğacak çocukların adlarını koymuş olur. Ancak

hikâyenin sadece bu varyantında dervişin ad koyduğu görülmekte, diğer varyantlarda kahramanlara aileleri ad koymaktadır.

S3 varyantında Kerem’in adının “Ahmed-i Mirza Bey”, Aslı’nın da adının “Gara Sultan” olduğu belirtilmiş ancak bu adları kimin verdiği söylenmemiştir. S4 varyantından hikâyenin başından itibaren kahramanların adlarının “Kerem” ile “Aslihan” olduğu belirtilmiş ancak adları verenden bahsedilmemiştir.

Y1’de “Oğlanın adını Mirza Beğ, kızıñ adını Aslı Han koyarlar” (Duymaz, 2000: 255) ifadesinden çocukların adlarını kendi ailelerinin koyduğu anlaşılmaktadır.

Y2’de Kerem’in adı ilk olarak ailesi tarafından “Ahmet Mirza Beğ” olarak konulur. Aslı’nın adının da başta “Kara Sultan” olduğu, Kerem’in Kara Sultan elinden aşk badesi içtiğini gördüğü rüyadan anlaşılmaktadır.

Y3’te aileler tarafından oğlana “Şah Gülşen”, kıza “Meryem”; Türkmen ve Horasan varyantlarında “Mahmut Han” ve “Zöhre”; Azerbaycan varyantında ise “Mahmut” ile “Meryem” adları konulmuştur.

Görüldüğü üzere kahramanların adı ilk olarak sadece S1 varyantında bir derviş tarafından, diğer varyantların çoğunda da aileleri tarafından konulmaktadır. Adların verilişinde belli bir gerekçe bulunmamaktadır. Adlar ailelerin isteği doğrultusunda varyantlarda birbirine benzer şekillerde konulmuş, Kerem, üç varyantın başında “Ahmet Mirza” olarak adlandırılmıştır. Bir soyluluk unvanı olan “mirza” sözcüğünün şahın oğlu olarak dünyaya gelen Kerem’e verilmesi onun soylu kimliğine vurgu yapmak içindir. Aslı’ya konan “Kara Sultan” adındaki “kara” sıfatı ise onun Kerem’e çektireceği türlü sıkıntıların ilk habercisi gibidir.

Kahramanların asıl adları olan “Kerem” ile “Aslı” yı almaları ise farklı olaylarla gerçekleşmiştir. Ancak bu olaylarda genel olarak Kerem’in avlanmasının payı olduğu görülmektedir.

Hikâyenin S1, Y2, Türkmen, Horasan ve Azerbaycan varyantlarında Ahmet Mirza/Ali Rıza/Mahmut, şahiniyle ava çıktığı bir vakit şahinin bir bahçeye girmesinden sonra Kara Sultan/Meryem/Zöhre ile karşılaşmış ve ona âşık olmuştur. Örneğin Türkmen varyantında Mahmut, şahinin başını kesmek isteyen kızlara (aralarında Zöhre de vardır.) “bedasıllar/soysuzlar”, Zöhre de Mahmut’a “keremsiz/bikerem” oğlan deyince adları “Kerem” ile “Aslı Han” olmuştur. Y2’de ise Ahmet Mirza bahçede gördüğü kızın rüyasındaki kız olduğunu anlayınca ona sarılıp kızı öpmek ister. Babasından çekinen Kara Sultan, “Kerem eyle görsün beni salıver” (Karabacak, 1970: 4) der. Ahmet Mirza da “aslı nedir salıvereyim” (Karabacak, 1970: 4) derken “gel indi

benim adım Kerem senin adın Aslı olsun mi” (Karabacak, 1970: 4) diyerek adlarını koymuş olur.

S2’de diğer varyantlardan farklı olarak Aslı’nın adı başta “Selvi”, Kerem’in adı ise hikâyenin başından itibaren “Kerem”dir. Hikâyenin sonlarında Kerem’in duasıyla âşık olduktan sonra “Selvi”nin adı “Aslı” olmuştur.

S3’te babalarından duydukları laflarla birbirlerine âşık olan Ahmed-i Mirza ile Kara Sultan sevdikleri kişiler olduklarını anladıktan sonra Ahmed-i Mirza Kara Sultan’a “senin adın Aslı Han” (Güneş, 1974: 6). Kara Sultan da Ahme-i Mirza’ya “senin adın

Aşuğ Kerem” (Güneş, 1974: 6) diyerek birbirlerine ad koyarlar. Kahramanların birbirine

karşılıklı olarak ad vermeleri sadece bu varyantta görülmektedir.

Y1’de Aslı, “Seniñ adın Kerem olsun, benim adım Aslı Han olsun!” (Duymaz, 2000: 255) der ve âşıklar adlarını almış olurlar.

Y3’te ise Gülşen rüyada aşk dolusu içer. Uyandıktan sonra derdini babasına açar. Keşiş çağrılır ve Aslı ile Kerem nişanlanırlar. Ancak Kerem ile Aslı adının nasıl alındığı hikâyede belirtilmez. Bu varyantta rüyadan hareketle kahramanlara aşk dolusu veren dervişin ad verdiği düşünülebilir.

Kahramanların, hikâyenin de adını oluşturan asıl adlarını almalarında genel olarak Aslı’nın Kerem’e “kerem eyle” ya da “keremsiz oğlan”; Kerem’in de Aslı’ya “aslı nedir?” ya da “bedasıl” demesi etkili olmuştur. Burada “kerem” sözcüğünün anlamı önem kazanmaktadır. Çünkü hikâyenin ana kahramanı bu sözcüğün anlamıyla asıl adını almıştır.

Kerem sözcüğü, “1. Soyluluk, ululuk, büyüklük, asalet. 2. Bağış olarak verme,

iyilik, lütuf” (Türkçe Sözlük, 1988: 839) anlamlarına gelmektedir. Hikâyenin bazı

varyantlarında soyluluk unvanı olan “Mirza” adı, yine soyluluk anlamına gelen “Kerem” ile devam etmektedir. Bunun yanında Aslı’nın, “kerem eyle” demesi, adın anlamlarından olan büyüklük, iyilik, lütuf değerleriyle bağlantılıdır. Ahmet Mirza, utanan bir kıza karşı büyüklük gösterip onu serbest bırakınca kerem sahibi biri gibi davranmıştır. Hikâyenin ilerleyen bölümlerinde de Kerem, adının gerektirdiği bütün anlamları hakkıyla yerine getirecek; insanlara, doğaya ve başına gelen türlü acılara rağmen manevi büyüklüğünden asla ödün vermeyen iyi bir insan ve Hak âşığı olarak yaşamını sürdürecektir.

Kerem, Aslı’ya “aslı nedir?” diye sorarken hikâyenin kilit noktasını oluşturan soruyu da dile getirmektedir: İnsanın aslı nedir? Önce babasından çekinen sonra din

farkı nedeniyle ailesiyle kaçmak zorunda kalan ama çoğu zaman Kerem’e de yüz vermeyen Aslı; onca acının, gurbetin ve nihayetinde yanıp kül olmaya neden olan “aşk”ın aslıdır.

İnsanlar bu dünyada “ben de varım” diyebilmek için bir ada ihtiyaç duyarlar. Sadece insanlar da değildir bu gereği duyan. Adı bilinmeyen nesneler, bir varlığa sahip olsalar bile adlandırılmadıkça insanların dünyasına giremezler. Çünkü bir şeyin çağrılması, anlaşılması ve algılanması ona bir ad konmasını gerektirmektedir.

Kahramanların ad almaları, varlıklarını bir ad ile mühürlemeleri anlamına gelmektedir. Bu mühür, kahramanların adlarıyla bütünleşen hikâyelerinin yüzyıllar boyunca taşıyıcısı olacaktır. Çünkü ad alma; kimlik sahibi olmanın ve birey olarak var olmanın sembolüdür.

Göçebe Türk destanlarında kahramanların doğumu ve onlara ad verilmesi klişe halinde tekrarlanan motiflerle gerçekleşmektedir. Baba ve annenin çocuğa verdiği ad, hakiki ad sayılmamaktadır. Kahraman asıl adını, kahramanlık gösterdiği bir olaydan sonra atla beraber almaktadır. Bu noktada isim anlamına gelen “ad” ile “at” sözcüklerinin menşe itibariyle aynı kelime oldukları düşünülebilir. Çünkü kahraman ata binmeden asıl adını alamamaktadır (İnan, 1998: 206).

Kimlik sahibi olmanın sembolü olan ad alma olayı, çok eski devirlerde yiğitlik göstermekle eş sayılmıştır. Türklerde çocuklara ad verilmesinin önemli örneklerini barındıran Dede Korkut hikâyeleri, ad almanın nasıl gerçekleştiği hususunda bilgiler içermektedir.

Dede Korkut Kitabı’nda Dirse Han Oğlu Boğaç Han hikâyesinde Boğaç Han, güçlü bir boğayı yendikten sonra Dede Korkut: “Bayındır Hanın ak meydanında bu

oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı Boğaç olsun” (Ergin, 1969: 14)

diyerek kahramana adını vermiştir. Kam Pürenin Oğlu Bamsı Beyrek hikâyesinde de Bamsı Beyrek bezirganları kurtarmak için kâfirlerle savaşmış, baş kesmiş ve kan dökmüştür. Bu kahramanlıktan sonra Dede Korkut, Kam Püre’ye, “Sen oğlunu Bamsam

diye okşarsın/Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun” (Ergin, 1969: 59) demiş ve

oğlanın adını koymuştur.

Destanlarda ad alma, kahramanlık göstermenin ve yiğitliğin sembolü olarak kullanılmıştır. Halk hikâyelerinde alınan adlar, aşkın ve âşık olmanın sembolüdür. Genel olarak ad alma ise varlığını kanıtlamanın, nesiller boyu aktarılacak anlatılarla ölümsüzlüğe kavuşmanın sembolik göstergesidir.