• Sonuç bulunamadı

1. SEMBOL HAKKINDA GENEL BİLGİ

2.2. Halk Hikâyesinin Tanımı ve Özellikleri

Halk hikâyeleri, bünyesinde hem halk hem de hikâye unsurlarını barındıran bir anlatı türüdür. Dolayısıyla hikâyelerin yaratıcısı da dinleyicisi/okuyucusu da halkın kendisidir.

Türk halk hikâyeleri değişik şekillerde adlandırılmıştır. Türkiye’de halk hikâyesi adıyla bilinen hikâyelere Azerbaycan’da “hekât”, “dastan”; Türkmenistan’da “dessan, epos, gahrımançılık epos, erteki epos vs.”; Kazakistan’da “arhaik epos, köne epos, batırlık epos, cır, anız vs.”; Kırgızistan’da “comok, köönö epos vs.” (Alptekin, 2009: 20) denmiştir.

Halk hikâyeleri genel olarak, “Köy odalarında, kahvehanelerde bir anlatıcı

tarafından anlatılan; birtakım tarihî şahsiyetlerin, âşıkların, halk arasında meşhur

olmuş kahramanların maceralarını, aşk öykülerini dile getiren anonim hikâyeler

(Karataş, 2007: 189) şeklinde tanımlanabilir. Halk hikâyeleri konusunda önemli çalışmaları olan Ali Berat Alptekin bu türü, “Göçebelikten yerleşik hayata geçişin ilk

mahsullerinden olup; aşk, kahramanlık, vb. gibi konuları işleyen; kaynağı Türk, Arap- İslâm ve Hint-İran olan, büyük ölçüde âşıklar ve meddahlar tarafından anlatılan nazım-

nesir karışımı anlatılar” (Alptekin, 2009: 18) olarak tanımlamıştır. Türk Dili ve

Edebiyatı Ansiklopedisi’nde halk hikâyesi, 16. yüzyıldan itibaren örneklerinin görülmeye başlandığı, âşıkların belli bir dinleyici topluluk karşısında nazım-nesir karışık olarak icra ettikleri, böylece kuşaktan kuşağa aktarılan, bazı kısımlarında masal ve destan özellikleri taşıyan anlatılar olarak açıklanmaktadır (TDEA, 1981: 57). Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü’nde Seyit Kemal Karaalioğlu halk hikâyelerini, “halk

topluluğu önünde, hikâyeci âşıklar tarafından söylenen, nesir ve nazım karışık hikâye

çeşidi” (Karaalioğlu, 1983: 315) şeklinde tanımlamıştır.

Hikâyeler ortaya çıktıkları toplumların çeşitli özelliklerini taşırlar. Nazım- nesir karışımı bir yapıya sahip olan halk hikâyelerinin manzum bölümlerinin olması; masal, efsane, fıkra, menkıbe gibi diğer nesir türlerinde pek karşılaşılmayan bir durumdur. Hikâyelerde olayların tasviri ve anlatımı mensur; daha kuvvetli bir anlatım gerektiren heyecanlı ve duygulu bölümler ise manzum olarak söylenmektedir.

Halk hikâyelerinin ortaya çıkışı destanları andırmaktadır. Destanlardaki kadar önemli ve eski olmayan bir aşk, mücadele ya da isyan olayı, belli bir çevrede mübalağa edilerek söylenmeye ve yayılmaya başlar. O olaylar üzerine türküler yakılır. Bu türküler, dinleyenlerin hayal gücüne yeni ufuklar açarak gittikçe söylentileri çoğaltır. Halkın çoğalttığı ve hayal gücüyle zenginleştirdiği bu türkülü olaylar sonunda musannif âşıkların usulünce anlattığı hikâyelere dönüşürler. Âşıklar, tasnifleri yaparken kendi buluşlarını, hayal ve eğilimlerini de hikâyelere katarlar. Ayrıca hikâyeleri, kendi şiirleri ile donattıkları için o hikâyelerin müellifi de sayılırlar. Ancak tüm bu anlatmalar sözlü yapıldığı için hikâyeler, her çağın ve yerin özelliğine göre değişimlere uğrar. Bu hikâyelerin asıl müellifi halktır. Çünkü hikâyeler, halkın istek ve eğilimlerine göre durmadan yeni üsluplara bürünür (Kabaklı, 1985: 96). Halk hikâyelerinin oluşumunda destan dönemi anlatmaları, sözlü gelenek, âşıkların ve sazın şekillendirici kuvveti ile halkın hayal gücü gibi birçok faktör etkili olmuştur.

Sözlü gelenekten beslenen halk hikâyeleri, destanlardan sonra gelişmiş olan bir türdür. Bu nedenle Boratav, yeni ve orijinal bir tür olarak nitelendirdiği halk hikâyelerinin, destanın yerini tuttuğunu ve bu nedenle destanın birçok özelliğini taşıdığını belirtmektedir (Boratav, 2002: 46). Zaman içerisinde destanın yerini alan halk hikâyeleri, sözlü halk geleneğinde varlığını devam ettirmektedir (Özkırımlı, 2004: 621). Halk hikâyeleri konuları ve üslûp özellikleri bakımından destandan farklılık gösterirler. Halk hikâyelerinde kişiler gerçeğe daha yakın, anlatılan ilişkiler de toplumsal ya da katlar arası özellikler içerir (Özdemir, 1993: 145). Bunların dışında halk hikâyeleri, destanlar gibi mutlaka tarihî bir olaya dayanmamaları, nazım-nesir karışık olmakla birlikte zamanla şiir kısımlarının unutularak ya da başka nedenlerle azalması sebebiyle nesir kısmının ağırlıkta olması, kahramanlık olaylarından çok aşk temasının işlenmesi gibi özellikleriyle destandan ayrılmaktadır.

Hikâyelerin kendine özgü bir mantık örgüsü vardır. Halk hikâyelerinde kahramanlar idealist kişiliklere sahiptir. Bu nedenle halk hikâyeleri konularını mükemmel güzellikten ve yüceltilmiş düşüncelerden almaktadır. Gerçeğe yakın olan halk hikâyelerinde zaman ve mekân kavramlarının sınırları belli değildir. Hikâyenin anlatıcısı olayların akışında herhangi bir sorunu akıl ve mantık yoluyla çözemediği zaman hayal ve sembollerden faydalanır. Böylece hikâye kahramanının hayal ettiği ya da dilediği şeyleri olağanüstü bir şekilde gerçekleştirdiği de görülmektedir. Halk hikâyelerinde destan motifleri, masal, efsane, bilmece, atasözleri, halk şiirinin şekilleri

gibi birçok şekli bulmak mümkündür. Olağanüstü özellikler taşıması bakımından masallara benzerlik gösteren halk hikâyeleri uzun ve nazım-nesir karışık bir yapıda olması nedenleriyle masallardan ayrılmaktadır. Bunların yanı sıra masallar “masal anası” denilen kadınlar tarafından daha çok çocuklara anlatılırken halk hikâyeleri “âşık” adı verilen profesyonel anlatıcılar tarafından her yaştan insana anlatılmaktadır. Halk hikâyelerinin anlatılıp yaygınlık kazanmasında meddahların önemli bir rolü bulunmaktadır.

Destandan halk hikâyelerine geçiş eseri sayılan Dede Korkut hikâyeleri, bu türün en eski ve en önemli örneği sayılmaktadır. Halk hikâyelerinin destanla roman arasında geçişi sağlayan bir tür olma özelliği de bulunmaktadır. Bu özelliği almasında eski ozanların 15. yüzyıldan itibaren yerlerini âşık adı verilen sanatçılara bırakmaları ile kahramanlık konularının yanında aşk maceralarının da işlenmeye başlanması; böylece destanlarda “alp tipi” aracılığıyla dışa dönük olan mücadelenin “âşık tipi” ile topluma yönelerek, yerini fakirlik-zenginlik, padişahlık-kulluk gibi sosyal değişmelere bağlı sorunların işlendiği halk hikâyelerine bırakması etkili olmuştur (İA, 1998: 488). Oluşumu Dede Korkut hikâyelerine uzanan halk hikâyeleri; destan, masal, bilmece, vb. birçok türle etkileşim içindedir.

Halk hikâyeleri, uzun süre, toplumun iyi vakit geçirmesini sağlama, düş gücünü besleme, millî duyguları kuvvetlendirme gibi birçok işlevi üstlenmiştir. Türkmen araştırmacı İbrahim Dakuklu’nun “Halk hikâyeleri hiçbir zaman boşuna yazılmamıştır.

Bu hikâyeler toplumun ihtiyacını, maddî açlığını ve manevî zafiyetini tatmin gibi

muhtaç olduğu şeyleri temin etmek ihtiyacından doğmuştur.” (Dakuklu, 1970: 50)

ifadesinde görüldüğü gibi halk hikâyeleri aynı zamanda toplumun estetik ihtiyaçlarını karşılama niteliğine de sahiptir.

Yapılan tanımlar doğrultusunda halk hikâyelerinin; Türk, Arap, İran ve Hint kaynağından çıkan, aşk ve kahramanlık konuları etrafında nazım-nesir karışık olarak şekillenen, âşıklar veya meddahlar tarafından anlatılan, olağanüstülük ve gerçekliklerle örülü anlatılar olduğunu söyleyebiliriz.