• Sonuç bulunamadı

Nerede Vefat Ettiği Kesin Olarak Bilinmeyen Şâirler 1 Ergeneköprülü Vâlihî (ö 16 yy.)

Uğurtan YAPIC

2. Edirneli Gülşenî Şâirler

2.4. Nerede Vefat Ettiği Kesin Olarak Bilinmeyen Şâirler 1 Ergeneköprülü Vâlihî (ö 16 yy.)

2.4.1.a. Hayatı ve Şahsiyeti: Asıl adı bilinmeyen Vâlihî, Uzunköprü’de doğmuştur. Muhaşşî Sinan

Efendi (ö. 986/1578)’nin Sahn müderrisliği zamanında ona danişmend olmuş, daha sonra ilmiye sahasını terk ederek ismini bilemediğimiz bir şeyhe intisap ile tasavvufa yönelmiş ve Hasan Zarîfî (ö.984/1576)’nin hizmetine girerek ondan hilafet almıştır.59

2.4.1.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Ergeneköprülü Vâlihî’den bahseden tek tezkire yazarı olan Hasan

Çelebi, onun şiirlerini “muhakkıkâne ve tasavvufâne” diye tanımlayarak şu beyitlerini örnek vermektedir:

Okudunsa eger mihr-i nigînünden olan nakşı Süleymân-ı zamân oldun yürü destünde hâtem var Nisâr etmek diler dil pâyına ol ser-i bâlânun Gözüm yaşı ile cânumdan artık Vâlihî nem var 60

2.4.2. Alî (Bahtî) (ö. 1155/1742)

2.4.2.a Hayatı ve Şahsiyeti: Asıl adını mahlas olarak kullanmış olan Alî, hattat Cânbazzâde Osman

Efendi’nin oğlu olup Edirne’de doğmuştur. Aynı zamanda babası gibi hattat olan şâir, hat sanatını Edirne kadısı Durmuşzâde Ahmed Efendi’den tahsil etmiş ve Edirne’de müderrislik yapmıştır.61 Edirneli Gülşenî şâir Nazîr İbrahim, Dîvân’ında “ihvânımızdan” dediği Canbâzzâde’nin Bahtî mahlasını kullandığını belirterek 1155/1742 tarihinde, Abdî ile yakın zamanda öldüğünü bildirmiş ve bu iki şâir için bir tarih manzumesi yazmıştır. Bu manzumede Bahtî için şunları söylemiştir:

Biri Cânbâz-zâde Bahtî-mahlas u nâmı ‘Alî Hatt-ı ta‘lîk ile olmuşdu fenâda nâm-dâr62

2.4.2.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Kaynaklarda Alî’nin şiiri ve edebî şahsiyeti hakkındaki bilgi yok

denecek kadar azdır. Alî’den bahseden tek tezkireci olan Sâlim de, onun şiirinin ve inşasının benzersiz olduğunu söyleyerek ifadesinin halis olduğunu belirtmekle yetinmiş ve şâirin şu rübâ‘isini örnek göstermiştir:

Leylâ’ya veren hüsn-i dil-ârâ sensin Mecnûn’u eden vâlih ü şeydâ sensin İdrâk edemez sun‘unu her ‘akl-ı fuzûl Zîrâ ki nihân u âşikârâ sensin63

2.4.3. Şeyhzâde Abdî (ö. 1155/1742)

2.4.3.a Hayatı ve Şahsiyeti: Edirne’de dünyaya gelen Abdî hakkında bilinenler oldukça sınırlıdır. Asıl

adı Abdullah olup “Şeyhzâde” nâmıyla tanınmıştır. Nazîr İbrahim Efendi’nin Dîvân’ında Canbazzâde Alî ile birlikte “ihvanımızdan” dediği Abdî de Alî ile yakın zamanda, 1155/1742 tarihinde vefat etmiştir.64

2.4.3.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Kaynaklarda Abdî’nin şiiri ile bir bilgi olmadığı gibi şiir örneği de

mevcut değildir. Yalnız Nazîr İbrahim, mezkûr tarih manzumesinde Abdî için:

Biri Şeyh-zâde cenâb-ı ‘Abdî-i pâkîze-gû Şi‘r ü inşâda ‘acâyib nükteli eş‘ârı var

58 İnce, A., (2005), s. 584-85; Çapan, P., (2005), s. 521; Erdem, S., (1994), s. 256-57; Şimşek, S., (2008), s. 362-63.

59 Öztürk, A., (2005), “Halvetiyye Tarikatına Mensup XVI. Yüzyıl Divan Şairleri Üzerine Bir İnceleme”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik

Araştırma Dergisi, Yıl: 6, S. 15, s. 246.

60 Kutluk, İ., (1989), C.II, s. 1030.

61Müstakimzâde Süleyman Sadeddin, (1928), s. 688; İnce, A., (2005), s. 517. 62 Şimşek, S., (2008), s. 401-02.

63 İnce, A., (2005), s. 517-18.

diyerek onun halis şiirler söylediğini ve nükteli şiirleri olan şâirin inşâda da boy gösterdiğini kaydetmektedir.65

2.4.4. Nazîr İbrâhîm (ö. 1188/1774)

2.4.4.a. Hayatı ve Şahsiyeti: Doğum yeri Edirne olup asıl adı İbrahim’dir. Müderris Hacı Mustafa

Efendi’nin oğlu, Lebib mahlaslı Kâmî Efendi’nin kardeşidir. Medrese öğretiminden başka özel dersler de alarak kendisini yetiştirmiş olup istifade ettiği âlimlerden biri de Aydoslu İsmail Hakkı’dır. Öğreniminin ardından bir müddet müderrislik yapan Nazîr Efendi, daha sonraları Babaeski, Tekirdağ, Mısır ve Eskizağra’da kadılık yapmıştır. Nazîr Efendi, Hasan Sezâyî ve La’lî Fenâyî Efendi’den feyz almış ve bu iki zat da onun şeyhi olmuştur. Fenâyî Efendi aynı zamanda onun babaannesinin amcasıdır. Fenâyî, Hasan Sezâyî’den Nazîr İbrahim’i yetiştirmesini istemiş ve Sezâyî Efendi de bunun için uzun yıllar gayret göstermiştir. Nazîr İbrahim, sülûkunu Hasan Sezâyî’den tamamlamıştır. Hasan Sezâyî’ye ait 80 gazeli şerheden şâir, onunla sık sık da mektuplaşmıştır.66

Nazîr İbrahim Efendi’nin şâir ve ilim adamı kimliğinin yanı sıra hattatlık yönü de vardır. Ömrünün son zamanlarını son görev yeri olan Eskizağra yakınlarındaki “Kesri” veya “Erkeri Kesri” diye bilinen bir köyde geçirmiş ve burada bir tekke inşa ettirmiştir. “Nazîrâ-yı edîb” terkibi, şâirin vefatına tarihtir. Şâirin nerede öldüğü ise tam olarak bilinmemektedir. Ayvansarâyî, şâirin Edirne’de öldüğünü ileri sürmektedir.67 Nâil Tuman’a göre de Edirne’de ölmüştür. 68 Babinger ise ihtiyatlı davranarak şâirin Edirne veya Eskizağra’da öldüğünü kaydetmektedir.69

2.4.4.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Kaynaklarda Nazîr İbrahim’in şiiri ve edebî kişiliği hakkında bilgiye

rastlanmamaktadır. Bunda, onun şâirliğinden ziyade âlim kişiliğinin rolü olması muhtemeldir.Dîvân (Süleymaniye Ktp., Lala İsmail, No: 493, İÜ Ktp., TY, No: 424/2) sahibi bir şâir ve ilim adamı olan Nazîr İbrahim’in 29 eseri daha olup bu eserler şunlardır: Risâle-i Ehâdis-i Kudsiyye,Beyân-ı Hurûf-ı Teheccî (İÜ Ktp, TY, No: 424, 59b-60b), Risâle-i Erba‘în ‘ale’l-Kelimeteyn, Risâle-i Ehâdis-i Erba‘în, Münci’l-Melâl ve

Mevsilu’l-Kemâl, Letâ’if-i İmâm-ı A‘zâm, Risâle-i Nu‘ût-ı Şerîfe, Mu‘ammeyât-ı Manzûme, Terceme-i Kasîde-i Münferice, Terceme-i Risâle-i Etvâr-ı Seb‘a, İnsân-nâme (Süleymaniye Ktp., İzmir, No:791), Şerh-i Kıt‘a-i “Aynâni Aynân”, Şerh-i Gazel-i Mevlânâ, Şerh-i Gazel-i Niyâzî-i Mısrî, Manzûme-i Ahlâkiyye, Beyân-ı Rûh-bâ Akvâl-i Sahîhâ, Behcetü’l-Ebrâr ve Lem‘atü’l-Ebrâr (Konya Bölge Yazma Eserler Ktp., No:

127), Tuhfe-i Gülşeniyye, Tuhfetü’l-Letâ’if fi’n-Nevâdir-i ve’l Garâ’ib, Câmi‘ü’l-Mu‘cizât (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyüddin Efendi, No: 816, İÜ Ktp., TY, No: 2355), Tuhfetü’z-Zevrâ, Risâletü’l-Fürûk, Muhtasar

Târîh-i ‘Osmânî, Muhtasar Târîh-i Edirne, Terceme-i Câmi‘ü’l-Hikâyât, Mecmû‘a-i Mekâtibât, Şerh-i Gazel- i Usûlî, Menâkıb-ı Sezâyî ve Sırr-ı Gülşenî (İÜ Ktp., TY. No: 424), Risâle fi Beyân-ı Tarîkat-ı Gülşenî (Millet

Ktp., AE Şer‘iyye, No: 888) ve Hediyyetü’l-Ahbâb (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, No: 3416) 70

Nüsha-i âsâr-ı hikmetdür edâ-yı Gülşenî ‘Aks-i mir’ât-ı hakîkatdür likâ-yı Gülşenî

matlaıyla başlayan gazeli, Nazîr İbrahim’in Gülşeniyye tarikatına intisabını gösteren manzumelerinden biridir.71

2.4.5 Şeyh Vefâ (ö. 1212/1798)

2.4.5.a. Hayatı ve Şahsiyeti: Hasan Sezâyî’nin torunu ve Şeyh Müsellem Efendi’nin oğlu olan Şeyh

Vefâ’nın asıl adı Mehmed Vefâ’dır. Edirne Sabunî Hacı Halil Mahallesi’nde dünyaya gelmiştir. Öğrenimine dedesi Hasan Sezâyî’nin gözetiminde başlayan Şeyh Vefâ, daha sonraları babası Ahmed Müsellem Efendi’den tarikat âdâbını öğrenmiş ve babasından sonra Veli Dede Dergâhı’na şeyh olmuştur. Hayatının sonuna kadar bu görevde kalan şâir, 70 yaşlarında iken 1212/1798 tarihinde vefat etmiş ve Veli Dede Dergâhı’na defnedilmiştir.72 Vefat yeri muhtemelen Edirne’dir.

2.4.5.b Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Şeyh Vefâ’nın edebî kişiliği hakkında fazla malumata sahip değiliz.

Vefâ’dan bahseden yegâne zat olan Ahmed Bâdî Efendi, şâirin bir divânçe olacak kadar âşıkâne gazelleri ve kasidelerini olduğunu söylemekte ve

65 Şimşek, S., (2008), s. 402.

66 İnce, A., (2005), s. 669; Adıgüzel, N., (2008), s. 354-55; Şimşek, S., (2008), s. 364-67. 67 Şimşek, S., (2008), 369.

68 Tuman, M. N., (2001), Tuhfe-i Nâilî, Haz: Cemal Kurnaz, Mustafa Tatçı, Ankara, Bizim Büro Yayınları,C. II, s. 1071. 69 Babinger, F., (1982), s. 332.

70 Bursalı Mehmed Tahir, (1972), C. I, s. 418-19; Şimşek, S., (2008), s. 368; Canım, R., (1995), s. 409. 71 Şimşek, S., (2008), s. 369.

İtme her veche nigeh mihr-i dırahşân ise de Kıl hazer her ne kadar sûret-i cânân ise de

matlaıyla başlayan gazelini şâirin “inciler yağdıran sözlerinden” diyerek tavsif etmektedir. Ahmed Bâdî ayrıca Şeyh Vefâ’nın Hadâyikü’s-Salavât adlı bir eseri, bir Kırk Hadis kitabı ve dedesi Hasan Sezâyî’nin nutuklarını topladığı bir mecmuası olduğunu kaydetmektedir.73

2.4.6 Seyfî (ö. 1233/1818)

2.4.6.a. Hayatı ve Şahsiyeti: Asıl adı Mehmed Seyfeddin Efendi’dir. Edirne’de dünyaya gelen Seyfî,

Şeyh Vefâ’nın damadı ve halifesidir. İsmail Efendi adında bir zatın oğlu olan Seyfî, Taşlık Medresesi’nde müderrislik ve Veli Dede Dergâhı’nda postnişinlik yapmış, aynı zamanda hattat ve hâfız bir şâirdir. 19 Şevval 1233/22 Ağustos 1818 tarihinde vefat eden şâirin kabri Lâri Camii yakınındaki Veli Dede Türbesi’ndedir.74 Kaynaklar, Seyfî’nin öldüğü yer hakkında bilgi vermeseler de, Veli Dede Türbesi’nde medfun olmasından hareketle şâirin Edirne’de vefat ettiği düşünülebilir.

2.4.6.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Şâirin bazı kitabelerde yer alan şiirleri ve tekkelerde okunan ilahîleri

olduğu söyleniyorsa da75

elimizde yalnızca,

İnkişâfu’l-kalb fi zikri’l-ilâh İktisâbu’l-kurb terk-i mâ-‘adâh

beytiyle başlayan Arapça bir şiiri vardır.76

Sonuç: Edirne’de Gülşeniyye tarikatı XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar varlığını aralıksız olarak

sürdürmüş, pek çok âlim, mutasavvıf ve şâir yetiştirmiştir. Bugüne kadar 19 Edirneli şâir Gülşeniyye tarikatına intisap etmiştir. Bir başka deyişle Edirneli şâirlerin yaklaşık %8’i Gülşeniyye tarikatına ve onun alt kolları olan Sezâiyye ve Hâletiyye kollarına mensuptur. Ancak Hâletiyye koluna yalnızca aynı zamanda Sezâiyye şeyhi de olan Şerefüddin Efendi’nin iltifat ettiğini belirtmek gerekir.

Edirne’de gerek halkın, gerekse şâirlerin Gülşeniyye tarikatına bu kadar rağbet göstermesinin iki önemli sebebi vardır: Birincisi, tarikatın kurucusu İbrahim Gülşenî’nin, halifelerinden Âşık Mûsâ Efendi’yi Osmanlı’nın Balkanlara açılan kapısı olan Edirne’ye göndermesi sonucu tarikatın XVI. yüzyıldan itibaren burada teşkilatlanmaya başlamasıdır. İkinci sebep ise tarikatın Sezâiyye kolunun kurucusu Hasan Sezâyî’nin büyük nüfuz sahibi oluşu ve Edirne’ye yerleşerek ömrünün sonuna kadar burada halkı irşad etmesidir.

Edirneli Gülşenî şâirlerin bir kısmı tarikatlarıyla yakın ilişkiler içinde olmuşlardır. Edirneli 4 Gülşenî şâir Edirne Gülşenî Dergâhları’nda şeyhlik yapmışlardır. Abdülkerim Efendi Şâh Melek Zâviyesi’nde, Şeyh Vefâ, Seyfî ve Şerefüddin Efendi de Velidede Dergâhı’nda şeyhlik makamında bulunmuşlardır. Ergeneköprülü Vâlihî, ismini bilmediğimiz bir şeyhe intisap edip Hasan Zarifî’den hilafet almış bir Edirneli şâirdir. Muhyî de aktif bir Gülşenî dervişi olmuş, Edirne ve Mısır’da Gülşeniyye adına faaliyetlerde bulunmuştur. İbrahim Gülşenî de halkı yıllarca irşad etme görevini üstlenmiş bir Gülşenî şeyhidir. Ancak hangi dergâhta şeyhlik yaptığı bilinmemektedir.

Edirneli Gülşenî şâirlerin Divan Edebiyatının birinci sınıf şâirleri olmadığı görülmektedir. Fakat yine de Gülşeniyye tarikatının ve Edirneli Gülşenî şâirlerin Türk kültürüne ve edebiyatına yaptıkları katkı göz ardı edilemeyecek boyuttadır.

Kaynakça

Abdülkadiroğlu, Abdülkerim, (1999), Nuhbetü’l-Âsâr li Zeyl-i Zübdetü’l-Eş’âr, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.

Adıgüzel, Niyazi, (2008), Edirneli Ahmed Bâdî’nin Riyâz-ı Belde-i Edirne Adlı Eserinin Tezkire Kısmı, Basılmamış Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Danışman: Süreyya A. Beyzadeoğlu, Edirne.

Akün, Ömer Faruk, (1986), “Vâlihî”, İslam Ansiklopedisi, C. XIII, s. 187-90, İstanbul. Altun, Kudret, (1997), Tezkire-i Mücîb, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.

Âşık Çelebi, (1971), Meşâ’irü’ş-Şu’arâ, Tıpkıbasım, Neşreden: G. M. Meredtith-Owens, London.

Babinger, Franz, (1982), Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, Çeviren: C. Üçok, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları. Bursalı Mehmet Tahir, (1972), Osmanlı Müellifleri, Hazırlayan: A.F. Yavuz, İ. Özen, İstanbul, Meral Yayınları. Canım, Rıdvan, (1995), Başlangıçtan Günümüze Edirne Şairleri, Ankara, Akçağ Yayınları.

Çapan, Pervin, (2005), Tezkire-i Safâyî, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.

Erdem, Sadık, (1994), Râmiz ve Âdâb-ı Zurefâ’sı, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları. Faik Reşad, (1312), Eslâf, İstanbul.

73 Adıgüzel, N., (2008), s. 373. 74 Adıgüzel, N., (2008), s. 271. 75 Peremeci, O. N, (1939), s. 279. 76 Şimşek, S., (2008), s. 91.

Fatin Davud, (1271), Hâtimetü’l-Eş’âr, İstanbul.

Gürgendereli, Müberra, (2002), “Örfî Mahmud Ağa ve Mahabbetnâme Mesnevîsi”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, İstanbul, Sayı: 6, s. 85-106.

İnce, Adnan, (2005), Tezkiretü’ş-Şu’arâSâlim Efendi, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları. İsen, Mustafa, (1994), Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.

---, (1997), Ötelerden Bir Ses, Divan Edebiyatı ve Balkanlarda Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, Ankara, Akçağ Yayınları.

Kafzâde Fâizî, Zübdetü’l-Eş’âr, Nuruosmaniye Kütüphanesi No: 3723. Kâmî, Dîvân, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, TY. 485.

Kara, Mustafa, (1996), “Gülşeniyye”, İslam Ansiklopedisi, C. XIV, s. 256-59, İstanbul.

Kazancıgil, Ratip, (1994), “Edirne İlimizin Tıp Tarihimizdeki Yeri”, Yedi İklim Sanat, Kültür, Edebiyat Dergisi, Sayı: 47, C. 6, s. 74-82, İstanbul.

---, (1996), Abdurrahman Hıbrî, Enîsü’l-Müsâmirîn, Edirne, Türk Kütüphanecileri Derneği Yayınları Kurdoğlu, V. Behçet, (1967), Şâir Tabîbler, İstanbul.

Kutluk, İbrahim, (1989), Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, I-II, 2. Baskı, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

---,(1997), Beyânî Tezkiretü’ş-Şu’arâ, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi. Müstakimzâde Süleyman Sadeddin, (1928), Tuhfe-i Hattâtîn, İstanbul.

Öztürk, Ali, (2005), “Halvetiyye Tarikatına Mensup XVI. Yüzyıl Divan Şairleri Üzerine Bir İnceleme”, Tasavvuf: İlmî ve

Akademik Araştırma Dergisi, Yıl: 6 Sayı: 15, s. 225-52.

Özuygun, Ali Rıza, (2005), Hasan Sezâyî Dîvânı, İstanbul, Buhara Yayınları. Peremeci, O. Nuri, (1939), Edirne Tarihi, İstanbul, Resimli Ay Matbaası. Rızâ, Tezkire-i Şu‘arâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Aşir Efendi No: 243. Riyâzî, Riyâzü’ş-Şu’arâ, Nuruosmaniye Kütüphanesi No: 3724.

Solmaz, Süleyman, (2005), Ahdî ve Gülşen-i Şu’arâ’sı, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları. Şemseddin Sami, (1308-1316), Kâmûsü’l-A’lâm, I-VI, İstanbul.

Şimşek, Selami, (2008), Osmanlı’nın İkinci Başkenti Edirne’de Tasavvuf Kültürü, İstanbul, Buhara Yayınları. Tuman, Mehmet Nail, (2001), Tuhfe-i Nâilî, Haz: Cemal Kurnaz, Mustafa Tatçı, Ankara, Bizim Büro Yayınları.

Yapıcı, Uğurtan, (2009), Edirneli Mevlevî ve Gülşenî Şâirler, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Danışman: Müberra Gürgendereli, Edirne.

Yazıcı, Tahsin, (2006), “Muhyî-i Gülşenî”, İslam Ansiklopedisi, C. XXXI, s. 79-81, İstanbul. Yılmaz, Kâşif, (2001), Güftî ve Teşrifâtü’ş-Şu’arâsı, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları. Yücelen, Hilmi. (1973), Maliyeci Şairler Antolojisi, İstanbul.

NABİZÂDE NÂZIM’IN ZEHRA ROMANINDA