• Sonuç bulunamadı

Edirne’de Yaşamış ve Vefat Etmiş Şâirler 1 Kurtzâde Vâlihî (ö 994/1586)

Uğurtan YAPIC

2. Edirneli Gülşenî Şâirler

2.1. Edirne’de Yaşamış ve Vefat Etmiş Şâirler 1 Kurtzâde Vâlihî (ö 994/1586)

2.1.1.a. Hayatı ve Şahsiyeti: Kurt Mu‘arrif adlı bir zatın oğlu olduğu için bu isimle anılan Vâlihî,

Edirne’de doğmuştur.12 Mısır’a giderek İbrahim Gülşenî’nin oğlu Seyyid Ahmed Hayâlî’ye intisap etmiştir.13 Şâirliğinin yanı sıra vaiz, muhaddis ve müfessirdir. Selimiye Cami’nin ilk vaizi olmuştur. Serdar Lala Mustafa Paşa’nın şark seferine katılan şâirin, Tiflis’in fethi sonrasında şehrin kiliseden tahvil olunan camiinde kılınan ilk Cuma namazında (25 Cemâziye’l-âhir 986/29 Ağustos 1527) padişah adına askere büyük heyecan veren bir hutbede bulunduğu bilinmektedir.14 Gençliğinde içkiye ve güzele düşkünlüğü ile bilinen şâir, espriyi seven, hoş-sohbet ve kemal ehli biri olarak tanınmıştır.15

2.1.1.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Tezkire yazarları Vâlihî’nin şiiri hakkında olumlu fikirler beyan

etmişlerdir. Âşık Çelebi onu Câmî ve Hâfız’a benzeterek överken, Hasan Çelebi de söz sanatlarına yatkın olan şâirin, latîf tarihleri olduğunu kaydetmektedir.16 994/1586 tarihinde, Edirne’de vefat eden şâir, Edirne Şeyh Şücâ Zâviyesi’ne defnedilmiş ve ölümüne mahlasdaşı Üsküplü Vâlihî, Mâte kutbü’l-‘ârifîn tarihini düşürmüştür. Tarihleri ile de şöhret bulan şâirin bazı şiirleri Üsküplü Vâlihî’nin şiirleri ile karıştırılmıştır.17 Bu beyitler onundur:

Nây-ı ecvef eser-i ‘illet-i efgânumdur Serv-i nâkıs reviş-i kebg-i hırâmânumdur

11 Şimşek, S., (2008), s. 85-102.

12 Âşık Çelebi, Meşâ‘irü’ş-Şu‘arâ, Tıpkıbasım, Neşreden: G. M. Meredtith-Owens,(1971), London, s.76a; Kutluk, İ., (1989), Kınalızâde

Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu‘arâ, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, C. II, s.1032, Solmaz, S., (2005), Ahdî ve Gülşen-i Şu‘arâ’sı, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, s. 570; Riyâzî, Riyâzü’ş-Şu‘arâ, Nuruosmaniye Ktp., No: 3724, s. 144b; Fâik

Reşad, (1311), Eslâf, İstanbul, s. 139.

13 Adıgüzel, N.,(2008), Edirneli Ahmed Bâdî’nin Riyâz-ı Belde-i Edirne Adlı Eserinin Tezkire Kısmı, Basılmamış Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Danışman: Süreyya A. Beyzadeoğlu, Edirne, s. 368; Kutluk, İ.,(1989), C. II, s. 1033. 14 Kutluk, İ., (1997), Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu‘arâ, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, s. 314; Fâik Reşad, (1311), s. 139; Şemseddin

Sâmi, (1316), Kâmûsü’l-A‘lâm, İstanbul, C. VI, s. 4671; Akün, Ö. F.,(1986), Vâlihî, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C. XIII, s. 188.

15 Kazancıgil, R., (1996), Abdurrahman Hıbrî, Enîsü’l-Müsâmirîn, Edirne, Türk Kütüphanecileri Derneği Yayınları, s. 149-50;Kutluk, İ., (1989), C. II, s. 1032-33.

16 Âşık Çelebi, (1971), s. 76a; Kutluk, İ., (1989) C. II, s. 1033. 17 Akün, Ö. F., (1986), s. 188.

Marîz-i ‘aşkınam dermân bana sen şâha kalmışdur Yetiş kim derd-i hicrünle işim Allah’a kalmışdur18

2.1.2. Rindî (ö. 1031/1622)

2.1.2.a. Hayatı ve Şahsiyeti: Derviş Hızır adıyla tanınmıştır. Hayatı ve şahsiyeti hakkında bilinenler,

Edirne’de dünyaya geldiği, Gülşeniyye tarikatına intisap ettiği ve yine Edirne’de öldüğü ile sınırlıdır.19

2.1.2.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Kaynaklarda Rindî’nin edebî yönü ile bir bilgiye rastlanamamaktadır.

Yalnızca Ahmed Bâdî Efendi basmakalıp bir ifade ile Rindî’den örnek olarak verdiği,

Yaratdı hâkden Hallâk-ı ‘âlem çün benî âdem Bu çerhün âsiyâbında ögünür bilürem dânem

matlalı gazelini “inciler yağdıran sözler” olarak nitelemektedir.20

2.1.3. Derviş Hüsâmî (ö. 1058/1648)

2.1.3.a. Hayatı ve Şahsiyeti: Asıl adı Hasan olup geçimini takkecilikle sağlamış bir Gülşenî dervişidir.

Edirne’de dünyaya gelen Hüsâmî, aynı zamanda iyi Farsça bilen bir mesnevihan ve usta bir ta‘lik hattatıdır.21 Gülşenilik’ten ayrılıp Melâmilik yoluna da girmiştir. Bütün kazancını fakirlere dağıtacak kadar rind-meşrep ve hayırsever bir kişiliğe sahip olduğu bilinmektedir.22Hüsâmî, 1058/1648 tarihinde Edirne Yeni İmaret Mahallesi’nde vefat etmiş ve aynı mahalledeki Mesudiye Camii bahçesine defnedilmiştir.23

2.1.3.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Kaynaklar, Hüsâmî’nin edebî kişiliği hakkında fazla malumat

vermemişlerdir. Onun şiirini değerlendiren tek tezkireci olan Güftî, Hüsâmî’yi yalın dilli ve nüktedan bir şâir olarak tavsif etmekte, ancak hat sanatındaki başarısının şiirinden üstün olduğunu belirtmektedir.24 Kaynaklarda sadece Bağdat’ın fethine düşürdüğü şu tarih kayıtlıdır:

Lafzen ve ma‘nen târîh-i fethe Gördüm ki yârân hayli ‘aczde Didüm Hüsâmî bes bî-tevakkuf Bağdâd alındı bin kırk sekizde25

2.1.4. Ağazâde Örfî (ö. 1186/1772’den sonra)

2.1.4.a. Hayatı ve Şahsiyeti: Asıl adı Mahmud’dur. 1116/1704 tarihinde Edirne’nin Bevvâb Sinân

Mahallesi’nde doğmuştur. Babası Edirne Bostancıbaşısı Suhte Hacı Halil Ağa’dır. Öğrenimini tamamladıktan sonra baba mesleğini seçen Örfî, Bostancı Ocağı’na kethüda olmuş ve bu görevinden emekliye ayrılmıştır. 1728 tarihinde İstanbul’da bulunan Örfî’ye, sadrazam İbrahim Paşa tarafından Lüleburgaz’daki İbrahim Hanzâde evkafı tevliyeti verilmişse de, Patrona Halil İsyanı’nda, İbrahim Paşa’nın adamı olarak bilindiği için bu görevden alınmıştır. Kaynaklar onun Gülşenî olduğunu bildirseler de intisap ettiği şeyhin adını vermemektedirler. Ancak Örfî’nin Hasan Sezâyî Efendi ile mektuplaştığı ve Sezâyî Efendi’nin bazı mektuplarında Örfî’ye “Benim rûh-ı cânım, Benim gönül gözü açık rûhum, oğlum” diye hitap etmesinden hareketle Örfî’nin Hasan Sezâyî’den el aldığı düşünülebilir. Ancak bunu kanıtlayacak belgeler bulunmamaktadır.

Şâirliğinin yanı sıra ilim adamı, tarihçi ve hattat olan Örfî, sakin mizaca sahip ve hoş-sohbet bir şahsiyettir. 1186/1772’den sonra vefat eden şâirin kabrinin Edirne’de, İstanbul yolunda, Nazır Çeşmesi kabristanında, Buçuktepe’ye giden yol üzerinde olduğu söylenmekteyse de, mezar bugün kayıp durumdadır.26

2.1.4.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Örfî’nin nazımda da nesirde de başarılı olduğunu dile getiren Râmiz,

onu mahir bir şâir olarak tanımlar. Şiirlerinden örnek olmak üzere verdiği;

18 Kutluk, İ., (1989), C. II. S. 1033. 19 Şimşek, S., (2008), s. 399. 20 Adıgüzel, N., (2008), s. 181. 21

Rızâ, Tezkire-i Şu‘arâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Aşir Efendi, No:243, s. 15b-16a; Yılmaz, K., (2001), Güftî ve Teşrifâtü’ş- Şu‘arâsı, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, s. 117; Altun, K., (1997) Tezkire-i Mucîb, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, s. 28.

22 Canım, R., (1995), s. 290.

23 Adıgüzel, N., (2008), s. 131, Şimşek, S., (2008), s. 400. 24 Yılmaz, K., (2001), s. 116-17.

25 Altun, K., (1997), s. 28.

26 Müstakimzâde Süleyman Sadeddin, (1928), Tuhfe-i Hattâtîn,s. 513; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, Haz: A. F. Yavuz, İ. Özen, İstanbul, Meral Yayınları, (1972), C. III, s. 6; Erdem, S., (1994), Râmiz ve Âdâb-ı Zurefâ’sı, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, s. 220; Adıgüzel, N., (2008), s. 244; Şimşek, S., (2008), s. 402.

Dilberin hüsn ü hayâli gözümüzden gitmez Ruh-ı rengîninin alı gözümüzden gitmez Mâ-cerâ kaldı femin bûs ideli gönlümde Lebinin âb-ı zülâli gözümüzden gitmez27

diye başlayan gazelinin de nadide ve benzersiz olduğunu söylemektedir. Dîvân (İÜ, Ktp., TY No: 411, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, No: 2667) sahibi bir şâir olan Örfî’nin Mefhûmü’t-Tevârîh (Millet Ktp., AE Tarih, No: 557-58) adında bir tarih eseri de vardır. Örfî’nin tarih alanındaki bir diğer eseri de III. Mustafa’ya sunduğu Edirne Târîhçesi olarak bilinen Berâ-yı Şehr-i Edirne’dir. Ancak bu eser 1875 yılında yanlış bir adlandırma ile Cevrî Târîhi ismiyle basılmıştır. Örfî’nin mesnevi alanında da eserleri vardır. Leylâ ve

Mecnûn’u, onun Nizâmî, Câmî, Fuzûlî, Hâtifî ve Halîfe’den etkilenerek kaleme aldığı bir eserdir. Şâirin

bunlardan başka Nasîhatnâme ve Muhabbetnâme ve adında iki manzum eseri daha vardır. (Edirne Selimiye Ktp., TY, No: 2185)28

2.1.5. Şeyh Şerefüddin Efendi (ö. 1329/1911)

2.1.5.a. Hayatı ve Şahsiyeti: 1257/1841 yılında Edirne’nin Sabunî Hacı Halil Mahallesi’nde dünyaya

gelen Şerefüddin Efendi’nin asıl adı Şuayb olup Veli Dede Dergâhı şeyhlerinden Seyfullah Efendi’nin oğludur. Beşinci göbekten Hasan Sezâyî’nin torunu olan şâir, tahsiline küçük yaşlarında başlamış ve önce Konyalı Hacı Mahmud Efendi’den Kur’an, tecvid, ilmihal ve yazı dersleri almış, daha sonraları Edirne Rüşdiyesi’nde Kütahyalı Osman Efendi’den Arapça ve Farsça öğrenmiş, Berberzâde Muhammed Efendi’den de yüksek öğrenimini almıştır.

Şeyh Şerefüddin Efendi, yirmi yaşındayken babasını kaybedince İstanbul’a gidip Molla Aşkî Dergâhı’nda Şeyh Osman ve Gülşenî Bolulu Şeyh Mustafa Hilmî’nin sohbetlerine katılmış ve Mustafa Hilmî Efendi’ye intisap ederek Gülşeniyye tarikatına girmiş, üç yıl sonra da (1280/1864) şeyhinden icazet alarak Edirne Veli Dede Dergâhı şeyhi olmuştur.

Harirîzâde Şeyh Muhammed Kemaleddin Efendi ile de yakınlık kuran şâir ile bu zat arasında bir tarikat alışverişi olmuş, Şerefüddin Efendi, Kemaleddin Efendi’den Nakşiyye, Celvetiyye, Nasuhiyye-i Şa‘baniyye, Bekriyye-i Şa‘baniyye, Kadiriyye, Rifaiyye ve Halvetiyye tarikatlarından icazet alırken Kemaleddin Efendi de ondan Gülşenîlik tarikatının sırlarını almıştır. Şerefüddin Efendi bunun yanında 1290/1873 yılında Muhammed Mahvî’den feyz alarak Gülşeniyye’nin Hâletiyye koluna da sülûk etmiştir.

Şerefüddin Şuayb Efendi, Uzunköprü ve Keşan civarına yaptığı seyahatlerle çevresinde geniş bir sohbet halkası oluşturmuş ve çok sayıda mürid edinmiştir. Bu nedenle kendisine Gülşenî-i Sânî ünvanı verilen şâir, 1329/1911 yılında Uzunköprü’de vefat etmiş, cenazesi trenle Edirne’ye getirilerek Eski Cami’de büyük bir katılımla kılınan cenaze namazının ardından Müsellem Efendi Dergâhı’na defnolunmuştur.29

2.1.5.b. Edebî Şahsiyeti ve Şiiri: Şerefüddin Efendi, şiirlerinde “Şeref” mahlasını kullanmıştır. Ârifâne

şiirleri olan Şeref’in İzâhü’l-Merâm fi Meziyyeti’l-Kelâm yâhûd Şerhu Esrâri’n-Noktati ve’l Kalem adlı bir eseri vardır ki Hasan Sezâyî’nin “etti” redifli gazelinin şerhinden ibarettir. (Yaman Arıkan, Kainatın Mihveri, Buhara Yay., İstanbul, 1975 ve İzâhu’l-Merâm fi Meziyyeti’l-Kelâm yâhûd Şerhu Esrâri’n-Noktati ve’l-

Kalem, Divan Yay., İstanbul, 2001, 2. Baskı) Ayrıca şâirin Salât-ı Meşîşiyye, Keşfü’s-Salât ve Risâle-i Nûr

adlı üç eseri daha vardır. Risâle-i Nûr isimli risale, Vassâf’ın Mürâselât adındaki eserinin sonunda bulunmaktadır. (Osman-zade Hüseyin Vassâf, Mürâselât, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, No: 2310, s. 184-190)30Bu beyitler onundur:

Reng ü elvân-ı cihânla itme cânâ ittisâf Sil gönülden gayr fikrin itme kendin sîne-sâf Nûr-ı ‘irfân ile keşf it anla nefsin hîlesin Kıl sefer mülk-i derûna eyle dil beytin tavâf 31

27 Erdem, S., (1994), s. 220.

28 Gürgendereli, M., (2002), “Örfî Mahmud Ağa ve Mahabbetnâme Mesnevîsi”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, İstanbul, Sayı 6, s. 88-89; Canım, R., (1995), s. 406.

29Adıgüzel, N., (2008), s. 212; Şimşek, S., (2008), s. 92-96. 30 Şimşek, S., (2008), s. 95.

2.2. Edirne’den Ayrılarak Geri Dönmüş ve Edirne’de Vefat Etmiş Şâirler