• Sonuç bulunamadı

Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

ÖZET

Carl Gustav Jung tarafından kurulan Analitik psikolojinin en farklı tarafı kolektif bilinçdışı (collective unconscious) ve içeriğini oluşturan arketiplerdir. Bu arketiplerin en önemlilerinden biri de aşama arketipidir. Buna kahraman arketipi veya monomitos da denir. Bu arketipe daha çok masallarda, rüyalarda veya edebiyat ürünlerinde rastlanır. Kahraman, yurdundan yola çıkar ve uzak bir ülkeye varır. Yol boyunca başından birçok macera geçer ve sonunda bir ödül olarak ülkesine döner. Döndüğünde ise o artık çok değişmiştir. Uzaktan getirdiği ödül ise sosyo-ekonomik ve psikolojik açıdan değişimi sembolize etmektedir. Aslında kahramanın gittiği bu esrarengiz ülke kendi bilinçaltıdır. Buna benzer bir mitos Melih Cevdet Anday'ın Kolları Bağlı Odysseus adlı eserinde anlatılmaktadır. Bu şiir bu makalede aşama arketipi açısından değerlendirilmiştir.

ABSTRACT

The most different feature of analytical psychology founded by Carl Gustav Jung is the collective unconscious and the archetypes in it. The most important one of these archetypes is the stage archetype which is also called hero archetype or monomitos. This archetype is recorded in stories, dreams and literature. The hero leaves his homeland and arrives in a far away country. He undergoes many adventures on the journey, and returns home with a reward. He is anymore back as a diffrent person. The reward he brought back from far away symbolizes socio-economic and psychological change. The mysterious country the hero went is in fact but his unconscious. A similar mythos is told in Kolları Bağlı Odysseus by Melih Cevdet Anday. This poem has been studied from the perpective of Jungian archetypes with special focus on 'stage' archetype.

Arketip kavramı, psikolojiden edebiyata, sosyolojiden antropolojiye birçok sosyal disiplini ilgilendiren bir yapıya sahiptir. Kapsamı ve ilgi alanı bakımından teoloji için de son derece önemlidir. Arketip, kısaca "kendinden sonra gelenlere modellik eden ilk örnek" olarak tanımlanabilir. İlk kez, Analitik Psikoloji'nin kurucusu olan Carl Gustav Jung tarafından kullanılmış ve çeşitli örneklemelerle açıklanmaya çalışılmıştır. 20. Yüzyılın en önemli ruh bilimcilerinden olan Carl Gustav Jung, arketip kavramını ilk kez kullandığında Freud'un bireysel bilinçdışı kavramına karşıt olarak da toplumsal (kolektif) bilinçdışı kavramını ortaya koymuştur.

Freud'un tamamen kişisel bir niteliğe bürüdüğü bilinçdışı, Jung'a göre nesilden nesle aktarılan arketipler ve deneyimlerle toplumsal bir niteliğe sahiptir. Örneğin, bir insanın yılandan korkması için yılanla karşılaşmış olması gerekmez, yılandan korkma eğilimi, nesiller boyu deneyimlenen bilgilerin bize aktarılması sonucu ortaya çıkan bir eğilimdir. Bu nedenle yılanla ilk kez karşılaşan insan, onu tam olarak tanımadığı halde korkar. Aynı şey bir kuş için geçerli değildir.

Basit bir örnekle açıklamaya çalıştığımız kolektif bilinçdışının içeriğini az önce kısaca üzerinde durduğumuz arketip kavramı doldurmaktadır. Jung, yaşamının önemli bir bölümünü arketipleri araştırarak geçirmiştir. Tespit ettiği arketipler arasında doğum, yeniden doğuş, ölüm, iktidar, sihir, kahraman, çocuk, düzenbaz, akıllı ihtiyar, bilge kadın gibi imgelerin yanı sıra ağaçlar, güneş, ay, ırmak, ateş ve hayvanlar gibi doğal nesnelerle insan yapımı yüzük, silah gibi nesneler de sayılabilir. Jung'a göre arketiplerin sayısı, gerçek yaşam olaylarının ve objelerin sayısına eşittir.1

"Kişiler, ortak bilinçdışındaki arketiplerin varlığından, genellikle, doğrudan haberdar olmazlar. Arketipler, rüyalarda, yaratıcı sanatçıların eserlerinde ve mitos, masal gibi bir takım anonim edebiyat ürünlerinde, ayrıca ritüellerde ortaya çıkar. Başka bir söyleyişle bu sayılan alanlar, arketiplerin kişilerin

bilinçlerinde belirmesine aracılık ederler. Bu belirme, daha çok, masal, mitos gibi anonim ürünlerde görülür. Belli bir sanatçıya ait eserler ise, arketiplere özgürce yer verilmiş olması halinde evrensel nitelik taşır".2

Arketipçi Eleştiri

Arketipçi eleştiri konusunda adı anılması gereken önemli isimler; The Golden Bough (1890-1915) adlı eseriyle Sir James G. Frazer ve Anatomy of Criticism (1957) adlı eseriyle Northrope Frye'dır.

Arketipçi eleştiri, birçok eleştiri kuramı kitabında karşımıza çıkmaz. Türk edebiyatında ise üzerinde yapılan inceleme ve tespitler oldukça azdır. Arketipçi eleştiri konusunda başvurabileceğimiz ilk ve temel eser, Berna Moran'ın Edebiyat Kuramları ve Eleştiri'sidir. Moran, psikanalitik kuramdan tamamen ayrı olarak incelediği arketipçi eleştiri kuramını 'esere dönük eleştiri' kısmında incelemiştir. Arketiplerin, Platon'un idealarına benzediğini dile getiren yazar, evrensel olmaları üzerinde de özellikle durmaktadır.

"Söz konusu eleştiri yöntemi bu arketiplerin kökenini eski mitoslarda ve ilkellerin ayinlerinde bulur. Bu bakımdan arketipçi eleştiri okulunun açısından edebiyat, arketip olan kişilerin, durumların, simgelerin ifadesidir ve eleştirici, yazarın farkında olmadan kullandığı bu mitos dilini çözmek ve eseri daha anlaşılır bir tarzda açıklamakla görevlidir".3

Kolları Bağlı Odysseus (1962) ve Anday Şiirindeki Yeri

Türk şiirinde mitoloji söz konusu olduğunda akla ilk gelen isimlerin başında Melih Cevdet Anday vardır. Bunun nedenlerinden biri eserlerinin isimlerinde çok açık yapılan göndermelerdir. En ünlü şiirlerinden Kolları Bağlı Odysseus, Troya Önünde Atlar bu göndermelere örnek olarak verilebilir. Anday'ın mitoloji ilgisi elbette bu kadar yüzeysel değildir. Şiir gelişimi incelendiğinde mitolojinin onun şiirindeki önemi kavranabilir.

Kolları Bağlı Odysseus, Melih Cevdet Anday'ın uzun şiirlerinden biridir. Kolları Bağlı Odysseus, toplam dört bölümden oluşan bir şiirdir. İlk bölümde 7 dizelik 10 şiir, ikinci bölümde 9 dizelik 10 şiir, üçüncü bölümde 11 dizelik 10 şiir, dördüncü bölümde ise 13 dizelik 4 şiir bulunmaktadır. Son bölümün 5. şiiri ise 15 dizeden oluşmaktadır.

Metinlerarasılık, Anday şiirinin önemli katmanlarından biridir. Bu katmanı sadece bir teknik olarak değil, şiirin içine işleyerek konumlandırmıştır Anday. Dolayısıyla da onun şiirinden bahsederken başka metinlere gitmemek mümkün değildir. Arketipçi eleştiri de kaynak olarak mitoslara gittiğine göre arketip-mit ilişkisinin metinlerarasılık bağlamında da ele alınabileceği açıktır. Anday, Kolları Bağlı Odysseus'a ek olarak yazdığı Kitaba Ek4

yazısında etkilendiği yazarları ve eserlerinin isimlerini vermiştir. Yaptığı alıntıları belirtmesinin nedeni olarak anlaşılmamasını göstermek yanlış olmayacaktır.

Kolları Bağlı Odysseus, adından da anlaşılacağı gibi başlık olarak Homeros'un Odysseia'sına göndermedir. Odysseus'un eve dönüşünün anlatıldığı Odysseia'nın 12. rapsodisinden esinlendiğini Kitaba Ek yazısında dile getiren Anday, Seirenler'le ilgili kısma duyduğu ilgiyi şu şekilde açıklar:

"Odysseia destanının 12. rapsodisi, beni belki de on yıldır böyle bir iş için ilgilendirip duruyordu. Odysseus'un Troya dönüşü, kendi adasını, İthaca'yı bulmak için ordan oraya gezip çırpınması ve sonunda Tanrıça Kirke'den yararlanmağa kalkması, bu parçanın özünü sağlar. Ancak benim dikkatime çarpan şu oldu: Tanrıça Kirke, her şeyi olduğunu gibi söyleyeceğini ileri sürmesine karşılık, Odysseus'u gene de kendi kararı ile baş başa bırakıyordu. Onun sakınılması gerektiğini söylediği tek şey, Sirenlerle ilgili idi. Kitabımın

dördündü bölümünde bu öyküyü kendime göre yorumladım, değerlendirdim."5

Kolları Bağlı Odysseus'un esin kaynağı yalnızca Homeros'un Odysseia'sı değildir elbette. Anday yararlandığı sanatçı ve eserlerini şekilde sıralar: Eliot'ın Waste Land'i, Ezra Pound'un Canto I, The Alchemist adlı şiirleri, C. Baudelaire'in Correspondances adlı şiiri, Aiskhylos 'un Agamemnon tragedyası. Bunların yanı sıra Davud'un Mezmur'undan da esinlendiğini dile getirmiştir. Bu isimlere eklenecek belki de en önemli isim

Şeyh Galib'dir. Anday, Şeyh Galib'in "kaldı" redifli tardiyesinden etkilendiğini de yazısında belirtmiştir.

Ayrıca şiirde geçen İngilizce dizenin6 şairi Wallace Stevens'tir.

Kolları Bağlı Odysseus'la Anday, mitolojiyi bir araç olarak kullanmaya başlamıştır. Mitolojinin amaçtan araca dönüşmesinin en önemli nedeni mitlerin arketiplerle dolu olmasıdır. Bu sayede modern insan o öyküye

2 Dökmen, Ü., (1983), "Pinokyo'nun Arketipler ve Anababa-Çocuk İlişkileri Açısından İncelenmesi", Ankara Üniversitesi Eğitim

Bilimleri Fakültesi Dergisi, S. 16 (2), s. 384-385.

3 Moran, B., (1991),Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, İstanbul, s. 224. 4Anday, M. C., (2008),Sözcükler "Toplu Şiirler", Everest Yayınları, İstanbul, s. 172-174. 5Anday, M. C., (2008), s. 173.

çağırılmakta ancak sadece bir öykü okuması değil o öyküde kendini görmesi ve kendini yorumlaması istenmektedir. İşte Kolları Bağlı Odysseus böyle bir düşüncenin ürünüdür.

Kolları Bağlı Odysseus ve Aşama-Yolculuk Arketipi

Jung, büyük arayışları, keşifleri, kurtuluşları ve olayları kahraman (aşama) arketipiyle açıklar. Kahraman, bilinçdışını tamamen aşarak kişiliğini bir bütün olarak geçekleştirmeyi amaçlar. Kendilik (self) arketipi elde edilmesi zor bir olgudur. Mitoslardaki canavarlarla mücadele ederek onları yenen kahraman gibi, birey de kendi egosuyla yüzleşerek ve onu geçerek bir bütün olarak kendine ulaşmalıdır.7

Aşama arketipinin edebiyat eserlerindeki izleği genellikle şu şekildedir; kahraman yurdundan uzaklaşarak bir ülkeye varır. O ülkede kahramanın başından bir çok olay geçer, kendini zorlu mücadelelerin içinde bulur. Sonunda ise kahraman ödül olarak kendi ülkesine geri döner. Geri dönen kahraman, ülkesinden ayrıldığı zamankinden çok farklıdır. Uzak ülkede çeşitli mücadelelerin içinde pek çok şey öğrenmiş, "aşama" kaydetmiştir. Burada söz konusu olan aşama, sosyo-ekonomik ve psikolojik yönden bir gelişmedir.8

Söz konusu arketip, içeriğinde barındırdığı yolculuk imgesi bakımından yolculuk arketipi olarak da adlandırılabilir. Kolları Bağlı Odysseus'a esin kaynağı olan Yunan Mitolojisi kahramanı Odysseus, dünya edebiyatında sıkça kullanılan bir yolculuk arketipidir. "Odysseus, Yunan mythos'undan günümüze kalmış en

ünlü kahramandır. Uluslararası bir kişi olmuştur denebilir, çünkü serüvenleri zamanımızda çok tutulan macera romanına çığır açtığı gibi, kendisi de modern insanda aranan erdem ve nitelikleri kişiliğinde topladığı için uygarlık, insanlık tarihine bir prototip, bir ilk örnek olarak girmiştir".9

Melih Cevdet Anday, bu uzun şiirinin ilk üç bölümünde belli bir mitos ya da mitos kahramanına göndermede bulunmaz ancak "yazarın farkında olmadan kullandığı bu mitos dili"10

şiirin derinliğini anlamamızı sağlar. Dördüncü ve son bölümde ise şair, özellikle Odysseus'un eve dönüş yolculuğunu anlatır. Anday'ın ilk üç bölümde kahramanını modern insan olarak çözümlediğimiz evreni bu son bölümde 'yurduna' döner ve modern insanın içindeki Odysseus'u bağlarından kurtularak özgürleşir.

Kolları Bağlı Odysseus: Modern İnsanın Miti

Melih Cevdet Anday, son bölümdeki öyküyü Homeros'un Odysseia'nın 12. rapsodisinde anlattığı öyküden esinlenerek yazdığını dile getirmiştir. Ancak şiirin ilk üç bölümünde mitolojik kahramanlar, yerler ve öyküler yer almasa da mitsel bir yapı oluşmuştur ve bu doğal, kendiliğinden oluşan yapı arketipçi eleştiri için önemli bir noktayı göstermektedir.

Kolları Bağlı Odysseus - 1. Bölüm

"1.

Ağır bir zamandı sürekli ve anısız Gözden önceki göz içindi yalnız Somut hayvanlar yürürdü hayvanlarla Ağaçtan önceki ağaçlar büyürdü Açardı hasatsız gökyüzünü Ustan önceki sabah kanlarla Bulut tapınağında bir yıldız"11

Şiirin giriş bölümü bu şiirle başlamaktadır. Mitler, köken itibariyle bir yaradılışı konu edinirler. Mitlerin ortaya çıktığı dönem "tarih öncesi" dönemdir. 'ağır bir zamandı sürekli ve anısız" dizesinden zaman kavramının başlangıcında olduğumuz izlenimine kapılmaktayız. Hayvanlar, ağaçlar ve gökyüzünün anlatılışını göz önünde bulundurduğumuzda el değmemiş bir doğa dokusuyla karşılaşır. 'gözden önceki göz içindi yalnız' dizesiyle insanın bu doğa dokusuna henüz dahil olmadığı anlamını da çıkarmak mümkündür. Çünkü "us" insana özgü bir kavramdır ve insanda bir anlama kavuşur.

Bu şiiri takip eden 2. ve 3. şiirde doğadaki muhteşem birliği görürüz:

"2.

Evreni tostoparlak uyur böcek Düşünde gökleyin kocaman Gök mü yoksa böcek mi önce Duruşur bir anda geçmişle gelecek

7 Sambur, B., (2005),Bireyselleşme Yolu Jung'un Psikoloji Teorisi, Elis Yayınları, Ankara, s.109.

8 Dökmen, Ü.; Dökmen, Z., (1987), "Jung'un Aşama Arketipi'nin Testedilmesi", Psikoloji Dergisi, S. 21, s.86. 9 Erhat, A., (2004),Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, s. 222.

10 Moran, B., (1991), s. 224.

Geyik akarsuları özlediğince Hem su hem geyiktir akan Düşle gerçekleyin iç içe 3.

Bildik bakışları ile süzerdi beni Aynasında sarılaştığım nehir

Çekirgelerle büyürdüm üç adımda bir Çekirgelerle kuru yıldızları yerdi Acıkmış bir güneşin öğle dikenleri Çıngıraklarla havayı titretir Tanrısal uykularımı bilerdi"12

Şiirde yavaş yavaş bir ses duymaya başlarız. Bu ses insanın sesidir, kendisini Tanrılarla kıyaslayabilecek bir varlık. İnsan, kendini fark etmeye başlamıştır. Evreni, doğayı açıklamaya çalışmaktadır. Tanrısal uykuların olduğu zamandan bahsedilmektedir. Ama bu zaman, modern zamanlardan farklı bir zamandır. İnsanın doğanın dilinden anladığı bir dönemdir bu, dolayısıyla onunla kendini birleştir ve ikisi arasındaki uyumu fark eder.13

Birinci bölümün 4. şiirinde, şairin bu mitsel dönemi insanoğlunun çocukluğuyla eş tuttuğunu görürüz. Çocuklar, doğanın dilinden en iyi anlayan insanlardır. Çünkü çocuklukta doğayla aramızda herhangi bir engel yoktur. Bilincin, Anday'ın deyimiyle usun olmadığı çocukluk çağlarında doğa-insan ilişkisi arasında tehlikeden ve korkudan uzak yaşamla karşılaşırız. İnsanların çocukluklarını özlemeleri de hep bu yüzdendir. Çünkü çocuklar mutludur:

"4.

Ey çocukluk, mutluluk simyacısı Alevini bul getir yanmış bakırın Batı bulutundaki alı indir yere Ne oldu tomurcuğun içindeki ısı Kırmızı yıldızla mı damladı altın Saydam sapın özündeki ambere? Bul getir korkusuz büyücü, gizci başı"14

Mircea Eliade de Mitlerin Özellikleri adlı yapıtında Freud'un düşüncelerinin mitsel bağlamda ilginç olduğunu söyler. Kaostan ( karmaşadan ) kosmosa (düzene) geçiş ve bunun döngüsel devamlılığı, Eliade'nin ilgisini çeker. Arkaik insanlar Tanrıların yaptıklarını tekrarladıklarında (ayin/ritüel), kaostan kosmosa geçtiklerine inanırlar. Eliade, psikanaliz ve mitler arasında kurduğu bağlantıyı şu şekilde açıklar:

"Freud'un insanın varoluşunun başlangıcında büyük mutluluğun bulunduğunu öngerçek olarak ortaya atması psikanalizin de mitoloji yapısında olduğu anlamına gelmez ama aynı zamanda onun arkaik bir mitsel temayı aldığı ya da Yahudi-Hıristiyan alemine özgü Cennet ve yıkılma mitini kabul ettiği anlamına da gelmez. Psikanaliz ile kökendeki büyük mutluluk ve yetkinlikle ilgili arkaik görüş arasındaki tek benzerlik, Freud'un, ilk çocukluk dönemindeki o "en eski ve cennete özgü zaman"ın oynadığı kesin rolü, kopma'dan (yani sütten kesme) önceki, bir başka deyişle, zamanın her birey için bir "yaşanmış zaman" haline gelmesinden önceki büyük mutluluğu fark etmesidir."15

5. şiirde de "yenilenme" ve "unutma" kelimeleriyle ve "yangın"la bir ayin havası verilmektedir. İnsan böylece yenilenecek, doğa yenilenecektir. Eliade'nin Freud'un psikanaliziyle ilişkilendirdiği özelliklerden biri de budur. Geriye dönüş, o anı yeniden yaşama veya hatırlama o sorunu halletme konusunda etkilidir. Arkaik insanın da Tanrıların ilk yaptıklarını yaparak doğanın yenileneceğine inanmaları bu yöntemle benzerlik göstermektedir. Dolayısıyla da yenilenme düşüncesi kaçınılmazdır.16

12 Anday, M. C., (1962), s. 8-9.

13 3. Şiirin ilk dizesi "Bildik bakışlarıyla süzerdi beni", Charles Baudelaire'in Correspondances şiirinden alınmıştır. Kaynak : Anday, M. C., (2008), s. 174.

14 Anday, M. C., (1962), s. 10.

15 Eliade, M., (1993),Mitlerin Özellikleri, (Çev: Sema Rifat), Simavi Yayınları, İstanbul, s. 77.

16 "Mitlerde aktarılan olguları dinsel örenler yoluyla yeniden yaşayan bütün topluluktur ya da topluluğun önemli bir kesimidir.Psikanaliz tekniği köken Zamanı'na bireysel bir dönüşü olanaklı kılar.Oysa bu varoluşsal geriye dönüş arkaik toplumlar tarafından da bilinir ve Doğuya özgü kimi psikofizyolojik tekniklerde önemli bir rol oynar." Eliade, M., (1993), s. 78.

"5.

Yerin üstünde gördük bunu unutma Herkes yeniden yaşadı ve unuttu Kalıntılarla uzak anılarla yakın Kendi görütünde bir kırmızı karaca Ne güzel yangındı o yangın Herkes yeniden yaşadı ve unuttu Yaktığımız mutluluğu unutma"17

6. ve 7. şiirlerde insanın doğayı algılayışının aktarılması ve insanın doğanın değerini, önemini fark ettiğini görüyoruz. Aslında doğanın gücünün ve insanın onun sadece bir parçası olduğu düşüncesinin de hakim fikirler olduğu söylenebilir:

6.

Ey doğa, büyük doğa, sağır kral! Tasında mermer yaz yağmuru Kesik bacağında güneş halhal Çağırıyorsun eski bahçene çocukluğu Sendin senin mutlu uyruğundu Sonra baktım pencereme vuran dal Görünüp görünüp yok oldu 7.

Ekşi salkımdan şarabı çıkaran kim Toprağı ateşten, ateşi sudan Bitkiyle, böcekle, benimle oluşan Sonra kitaplarda okuyup öğrendiğim Görünmez ışınlar, iç içe yörüngeler Bensiz mi yanar, bensiz mi döner Yasaların içgüdümdü benim"18

İlk şiirlerde olduğu gibi 6. ve 7. şiirlerde de hayvanlar, bitkiler ve insanların doğayı tamamlayan unsurlar oldukları tekrar ediliyor. Ancak burada anlamamız gereken insan, arkaik insan; yani modern insanın tam karşıtı, doğaya karşı üstünlük kurmamış, somut düşünen ve kendini doğanın bir parçası olarak gören. Arkaik insanın temel özelliklerinden biri de kendini "doğanın bir sonucu" olarak görmesidir.

Birinci bölümün son üç şiiri, doğayla iç içe olan insanın ondan ayrılma noktasına geldiğinin sinyalleri verilmektedir. Yani Freud'un "mutluluk çağı" dediği süreç tamamlanmış çocuk annesinden ayrılmak üzeredir. Doğayla insanın ilişkisi bu bağlamda anne-çocuk ilişkisine oldukça benzerdir:

"8.

Unutamam o gündüz ikindisini Her yandan alı al bir mutluluk Terli bir at gibi gülümseyiverdi Düşle gerçek arası dörtnala Bir koşudan sanki çoğala çoğala Gelip yitivermişti çarçabuk

Beyaz kulelerle bayraklar ortasında"19

Burada dikkat çeken noktalardan biri, bir kaç şiir önce unutabilen, yenilenen insanın artık bazı şeylerin özlemi içinde olmasıdır. "düşle gerçekleyin iç içe"yken "düşle gerçek arasında" kalmıştır artık insan.

9. şiirde doğanın muhteşem birliğinin; hayvan, bitki ve insanın uyumunun bozulduğun ve sona

yaklaşıldığının sinyalleri verilmektedir. "Eskiyen" bahçeler vardır artık. Zaman ve tarih kavramını bilmeyen insan; anılara ve geçmişe sahip olur:

17 Anday, M. C., (1962), s. 11. 18 Anday, M. C., (1962), s. 12-13. 19 Anday, M. C., (1962), s14.

"9.

Şimdi ondan ne ki kaldı20

Unutulmuş bir kapı belki kaldı

Değişmez biçim, arı renk, ölümsüz birlik O zorunlu kendiliğindenlik

Anılarla geldi gitti kaldı Duyularda bir ürperti kaldı Artık eski bahçelerde değildik"21

10. ve son şiirde artık çocukluğa kesin veda vardır. İçgüdüleriyle hareket eden ve duyularına önem veren insan artık büyümek zorundadır. İlk şiirde 'ustan önceki' dönemin güzelliğini överken bu şiirde artık "ussuzluk" yani "bilinçsizlik" vardır. Artık ağaçlar, kuşlar ve doğa onun için eskidir. Kopma ve ayrılık gerçekleşir:

"10.

Duyular eski ağaçlarım benim Her gece bütün kuşlarını yiyen Alaca bulaca fener alayı Unutulup gidilmiş körebelerim Bilinçsiz bir inatla

Yeniden boyuna yeniden

Kurup kaldırıyorsunuz bu sofrayı"22

Kolları Bağlı Odysseus - 2. Bölüm

İkinci bölümün ilk şiiri "büyüdük" diye başlar. İnsan ve doğa ayrılığının sancılarını çekecektir insan. 2. Bölüm'de artık doğanın içindeki insan yoktur. Doğa ve insan ayrı ayrı vardır. İnsan doğanın içinden tarihin içine doğru büyümeye başlamıştır:

"1.

Büyüdük çocukluğumuzdan Büyüdük tarihe usulca Biz bir yana, doğa bir yana Doğanın yanında bir başka doğa Karşıdan bize gözlerimiz mi bakan? Ve güneş altındaki ölümlü tanrılara Hâlâ şaşkınlık içindeki yontularda Susar doğadan ayrı düşmüş insan İnsanın boşluğunda doğa"23

Şaşkınlık içindeki insan doğaya neden bu kadar yabancı kaldığını anlayamaz. Ayrı kaldıkları bu dönemde sürekli bir özlem içindedir. Geri dönüşün mümkün olmadığının artık "bilincinde" olsa da çocukluğunu özler. Tıpkı hayatı ve insanları yavaş yavaş çözen ilk gençlik yıllarındaki çocuklar gibi. Onu arada bırakan bu ayrılığın sebeplerini sorgulamaya başlar:

"2.

Belli değil biz mi, doğa mı Kimdi bu ayrılığı isteyen? Belki kör bir çocuk küstü ağladı İlk karın çılgın geyiğinden; Belki de bir sakar büyücü karı Aşımıza tanyeri ağarırken

20

"Birinci Bölüm'ün "kaldı" redifinin kullanıldığı dokuzuncu kıtasında, Şeyh Galib'in bir tardiyesinden yararlandım. O tardiyenin işime