• Sonuç bulunamadı

Varoluşçu ve Hümanistik Temelli Uygulamaların Bilimsel

BÖLÜM I. SOSYAL HİZMET VE SANAT

1.1. Sosyal Hizmetin Felsefi ve Bilimsel Temelleri

1.1.3. Varoluşçu ve Hümanistik Temelli Uygulamaların Bilimsel

Bilimsel çözümlemelerin ve pozitivizmin yetersizliği karşısında varoluşçuluk önemli bir dayanak sağlamıştır. Bergson’un (1998) “sezgi yöntemi”, Heidegger’in (2011) “fenomenolojik yaklaşımı” gibi felsefi bilgilerin, insanın kendini tanıma, kendi kökeninin, bilinç, davranış ve önyargılarının belirleyicilerinin farkına varma gibi konularda kişiyi özlü düşünmeye yönelttiğinin ve çözüm üretme sürecine katkı sağladıklarının görülmesiyle sosyal bilimler alanında ki teorilere temel oluşturmaktadırlar. Örneğin Walsh’e (2010) göre varoluşçuluğun her bireyin tek olduğu kabulünü temel alan anlatı teorisi, klinik sosyal hizmet alanında müracaatçıların yaşamlarının ve geleceklerinin kontrolünü kazanmalarına yardımcı olarak güçlenmelerini sağlamaktadır.

20.yy’ın önemli nörolog ve varoluşçu psikiyatristlerinden Victor E. Frankl’ın geliştirmiş olduğu ‘anlam merkezli bir psiko-terapi’ olan logoterapi (Frankl, 1998:14) buna örnek olarak gösterilebilir. Bizim, Frankl sayesinde öğrendiğimiz logoterapi, yaşamda kaybettiğimiz anlamı yeniden bulma çabasıdır. Bilimsel anlamda logoterapi, insanın yaşamındaki anlam ve amaç yokluğuna bağlı olarak ortaya çıkan nevrozların tedavisi için geliştirilmiş, acı ve sevgi gibi yaşantıların insan hayatındaki dönüştürücü ve derinleştirici etkilerini açığa çıkarmaya yarayan teknikler kullanan bir yöntemdir. Kendi başına iyileştirici etkisi olmakla birlikte psikojenik ve psiko somatik rahatsızlıklar için hastalığın geri tepmelerini önleyici ve bu anlamda psikoterapiyi destekleyici bir tedavi yöntemidir. Logoterapide kişinin tinsel özgürlüğünü gerçekleştirmesi hastanın sorumluluğu olduğu kadar terapistin de görevidir. Bu, sosyal hizmet uygulamalarındaki “müracaatçı için” değil “müracaatçı ile” vurgusunun pratik karşılığı olan en önemli yöntemlerden biridir. Çünkü logoterapide hastanın neye, kime karşı sorumluluğunun olduğunun ya da zedelenmiş özgürlük bilincinin ortaya çıkarılması, hiçbir değer yargısının empoze edilmeden tamamen hastaya bunu fark etme seçeneğinin tanınmasıyla sağlanmaktadır. Logoterapi acı, sevgi, varoluşsal boşluk, ortak nevroz gibi günümüz insanının sorunlarının tinsel boyutlarını gözler önüne seren kavramları temel alarak bu sorunlara bir çözüm getirme uğraşısındadır.

Carl Rogers’ın (2012) “kişi merkezli yaklaşımı” gibi ‘Hümanistik’ teori ve yaklaşımların yaygınlaşmasıyla birlikte hümanistik temelli uygulama teorilerinin bilimsel geçerliliğin ve terapotik etkilerininolduğu da görülmüştür.

22

Varoluşçu psikiyatri alanında en önemli isimlerden biri olan Carl Rogers özgürlüğü oluşturan şeyin ampirik bir tanımına ulaşmayı başarmıştır.

“Öğrencisi W.L.Kell’in 151 ergen suçlu üzerinde yaptığı araştırmada suç davranışlarının aile ortamı, eğitim veya toplumsal deneyimler, komşuluk veya kültürel etkiler, sağlık, soyaçekim vb. temelinde tahmin edilemediği ortaya çıkmıştır. Bu güne kadar en iyi gösterge kendini anlama derecesi çıkmıştır.” (Akt: Frankl, 1998:48)

Öyle ki Rogers’ın bu çalışmaları danışmanlığı, psikiyatr ve psiko-analizin etki alanından, ulaşılabilir ve sosyal hizmeti de kapsayacak şekilde diğer tüm yardımcı meslekler tarafından faydalanılabilir bir hale getirmiştir. (Akt. Teater, 2015)

College of Southern Nevada'da psikoloji profesörü olan Gary Solomon bilişsel ve davranışsal yaklaşımlar için tedaviyi destekleyici, hızlandırıcı bir araç olarak film terapisini5 geliştirmiş ve hastaları üzerinde başarıyla uygulamıştır. Ayrıca film terapisinin terapötik etkisini destekleyen kanıta dayalı bilgiler bulunmaktadır. New York Üniversitesi Nöral Bilim Merkezi ve Psikoloji Anabilim dalının ‘Film Nörobilimi’ adı altında oluşturdukları ve

Dr.Fuat Ulus’un da üyesi olduğu ‘Film ve Bellek’ oturumu grubunun yayınladıkları makale6

bunun bir göstergesidir. Filmlerin yarattığı duygusal etkilerin merkezi sinir sisteminin

dinamiğini nasıl etkilediğini ortaya çıkarmak için beynin çeşitli bölgelerinin analizini yapan

grup, bu analizlere dayanarak filmlerin bilişsel davranışçı terapilerde kullanımının fayda sağlayacağını yorumlamaktadır7.

Bu tür veriler akademik temelli film veri tabanlarının oluşmasına da neden olmuştur. Indiana Üniversitesi Psikoloji ve Beyin Bilimleri Anabilim Dalı’nda eğitmen olan Ben Motz ve arkadaşları tarafından oluşturulan CSMI (Cognitive Science Movie Index-Bilişsel bilim film endeksi) bunlardan biridir. 8

Hemşirelik alanında ise Carper 1978’de, hemşirelikte kullanılan dört bilme biçimi içinde ‘estetik bilme’ ye yer vermiştir. Bu bilgi çeşidi aynı zamanda hemşirelik mesleğinin

5 http://en.wikipedia.org/wiki/Cinema_therapy

6 Makaleye http://cyberpsych.org/filmforum adresinden ulaşılabilir.

7 http://fuat.beskardes.com/saglik/psikiyatri/899/filmlerle-terapi-bulteni-ilkbahar-sayisi-drfuat-ulus.html 8 http://nbeyin.com.tr/bilissel-bilime-dair-film-veri-tabani/

23

sanatsal yönünü içermektedir. Estetik bilme; hemşirelikte karşılaşılan durumların anlamını sorgulayan, eleştiren, daha iyi bir dünya yaratma için hayal kurmayı savunan, hastaların sadece sağlık durumlarına değil istek, duygu gibi anlam dünyalarına da odaklanan bir bilme biçimini ifade etmektedir (Yıldırım, 2013).

Bu tür uygulama teorileri ve yöntemler sınırlı ampirik desteği olduğu gerekçesiyle eleştirilmektedir. Fakat klinik sosyal hizmet uzmanı Prof. Dr. Joseph Walsh9 temelini insan dünyasını anlamaktan alan hümanistik temelli uygulamaların başarısı ve geçerliliği için müracaatçıda anlamlı değişim yaratma faktörünü ölçüt olarak almaktadır. Ayrıca Walsh, psikiyatrist Jerome Frank’ın bilinen tedavi yaklaşımlarından farklı olan pratik yaklaşımlarının hastaları üzerinde çok daha faydalı olduğunu ölçüt olarak hastaların iyileşme ve değişim faktörünün temel alınması gerektiği fikrini güçlendirmiştir.

İnsan davranışlarının ve bu davranışlarının belirleyicilerinin karmaşıklığı düşünüldüğünde sosyal hizmetin fenomenoloji ve varoluşçuluğun üzerinde durduğu tüm bu soyut kavramlara ilişkin somut pratiğinin ampirik sınırlılıklarının olması kaçınılmaz görülmektedir. Moxley ve Calligan (2012) , Eisner (2004)’den yaptıkları alıntıda sosyal hizmet uzmanlarının daha çok net olarak ortaya konulamayan enigmatik ve tanımlanamayan durumlar ve problemler karşısında yaratıcı bir tavır takınılabileceğini dile getirmektedirler. Çünkü karmaşık problemlerin çözümlerinin de açık ve kesin olamayacağını belirtmektedirler. Müracaatçıların sorunlarına çözüm üretmede ‘anlatısal terapi’, ‘logoterapi’ gibi felsefi ve psikolojik temelleri olan ancak alternatif ve ampirik sınırlılıkları olan yollar aranmaktadır. Örneğin Gold (2012) narrative yaklaşım çerçevesinde şiirlerden yararlanmayı, fenomenolojik araştırma yapmanın ve müracaatçıların gelişim sürecinde yaşam deneyimlerinin anlamlandırmasını sağlamanın bir yolu olarak görmektedir. Bu yöntemlerin geçerliliği ise uygulamadaki terapötik etkileriyle ölçülmektedir.

Bugün, bilimsel araştırma teknikleri üzerine yazılan kitaplarda bilimin, pozitivist bilim geleneğine uygun olarak tanımlandığı görülmektedir. Ancak görülüyor ki, insan bilimleri söz konusu olduğunda uygulamaları belirleyen ilkeler pozitivist yaklaşıma göre belirlenemiyor. Bu yöntem sınırlılıklarından dolayı verimsiz ve yetersiz kalıyor. Felsefi ve

9 Klinlik Sosyal Hizmet Uygulaması için Teoriler. Jonathan Singer ile Söyleşi. Haziran 2015 <

24

hümanistik temelli uygulamaların terapötik etkisi ise insan bilimlerinde daha esnek ve bağlamsal ilişkilere yönelen yöntemlerin kullanılması gerektiğini kanıtlamaktadır.

1.1.4. Sosyal Hizmetin İnsan Bir Bütündür Yaklaşımı: Bir psikodinamik teori