• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I. SOSYAL HİZMET VE SANAT

1.5. Sosyal Hizmetin Temel Kavramlarının Sanat ile İlişkisi:

1.5.3. Uygun Değerlere Bağlılık

1.5.3.3. Sosyal Hizmet Biliminin Sanatsal Niteliği

1.5.3.3.2. Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Özgürlük

‘Case Studies in Social Work Practice’ (LeCroy, 1999) adlı kitabın Judith Siegel tarafından kaleme alınan bölümünde, bir çiftin evlilik terapisi için aile danışmanına müracaat etmesi ve tedavi süreci anlatılmaktadır. Çift daha önce üç danışmana gitmiş ancak hiçbir fayda görememiştir. Ancak başvurdukları bu son danışman iyi gözlem yeteneği, aktarım tepkilerini doğru yorumlama ve doğru soruları sorma becerisiyle çiftin sorununun geçmiş kökenli etkilerini ortaya koyarak uygun tedavi yöntemlerini uygulamış ve çifte yardımcı olmuştur. Şimdi burada sorulması gereken soru neden önceki üç danışmanın değil de bu danışmanın çiftin sorunlarını anlamış ve çözmüş olduğudur. Yalın bir değerlendirmeyle sosyal hizmet uzmanının müracaatçılara etkin bir yardımda bulunabilmesi için bilginin yeterli olmadığını ve bilgiye eşlik eden birçok beceri ve kişilik özelliğinin gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Bu kişilik özelliklerinden biri de etik özgürlüktür. “Etik felsefenin insanlararası ilişkilerde değer sorunlarını inceleyen dalıdır” (Kuçuradi, 1997:34). Kuçuradi (1997) etiği ahlaktan ayırır. Ahlak yargıları göreceliğinden dolayı kişilerin eylemlerinin değerini belirlemede ölçüt olarak alınamaz. Göreceli olan bu yargılar kişiyi ancak “ezbere

74

değerlendirmelere” götürür. Bir eylemin gerçek değeri o eylemin o koşullarda gerçekleştirilebilecek diğer eylem olanakları arasındaki yeriyle ölçülebilir.

Etik özgürlük ise bir kişi özelliğidir, bazı kişilerin bir özelliğidir. Değer bilgisine sahip ve bu bilgiyi hesaba katarak yaşayan kişilerin özelliğidir. Etik özgürlük normlardan ayrılmayı gerektirdiği için sosyal hizmet uzmanının olaylara objektif bakabilmesini, değer yargısız bir değerlendirme yaparak değer harcamasına neden olmamasını sağlaması açısından sosyal hizmet bilimi için en önemli kavramlardan biri haline gelmektedir. Etik ilkeler içeriksizdirler. Her tek durumda neyi yapmamız gerektiği kişinin kendisine kalmıştır. Bu ilkeler neyi yapmamız gerektiğini değil, neyi istememiz gerektiğini söylerler. Eğer istemimiz insan olmanın bilgisinden türemiş ve onunla şekillenmişse bu istem bizi etik eylemde bulunmaya götürecektir. Kuçuradi insan olmanın bilgisini ise şu şekilde tanımlamaktadır: “İnsanın ne gibi yapısal olanaklara sahip olduğunun ve bu olanakların her birinin değerinin –yani diğer benzer olanaklara göre yaşam için özelliğinin bilgisidir” (Kuçuradi, 1997:35).

Özgürlük sosyal hizmet mesleğinde hem uzmanın bir kişilik özelliği olması gerekliliği hem de müracaatçılara özgürlük bilincinin geliştirilmesi gerekliliğinden dolayı çok büyük önem taşımaktadır. Sonuçta etik ilkeler müracaatçının hizmetlerden en etkili şekilde yararlanmasını sağlamak için değer korumaya yönelik olarak oluşturulmuşlardır.

‘Kendi kaderini tayin hakkı’ sosyal hizmetin değer temelinde yer alan ve müracaatçının özerkliğine dayanan, özgürlükle bağlantılı bir kabuldür. Bireyin dünya ile ilişkisinde farklı olasılıklar yaratması bilinciyle söz konusudur, bu bilinç etik özgürlüğün temelidir. Sosyal hizmet uygulamalarında müracaatçıların “kendi kaderini belirleme hakkını (self- determinasyon) gözetiyor olması ve bunun uygulamalarında temel bir değer olarak kabulü, mesleği, felsefi düzeyde özgürlük kavramına götürmektedir”23 (Şahin, 2002).

Sosyal hizmette, mesleğin değerlerinin kişinin kendi değerleriyle birleştirebilmesinin uzmanın “kapasitesi” ne bağlı olarak gerçekleştiği vurgusu birçok kez yapılmıştı. Bu kapasiteyi belirleyen en önemli etkenlerden birinin ise sosyal hizmet uzmanının özgürlüğünü ne ölçüde gerçekleştirebildiği olduğu görülüyor. Çünkü sosyal hizmet uzmanı ancak etik özgürlüğünü gerçekleştirerek normlardan ayrılır. Toplumsal değer yargılarına göre hareket

23 Sosyal Hizmetin Doğası ve Paradigmaları. Fatih Şahin<

75

etmeyeceği için önyargısız bir değerlendirme yapma olanağı artacak ve yapacağı doğru değerlendirmelerle değer harcamalarını en aza indirgeyecektir. Doğru uygulamalarla da mesleğin sanatsal karakterini zenginleştirici yeni bilgiler üretebilecektir.

Felsefi antropoloji insanın bir olanaklar varlığı olarak tanımlamaktadır. İnsanın bu şekildeki tanımı birçok eylem olanağın içinden herhangi birini seçme özgürlüğüne sahip olmasından kaynaklanmaktadır. İnsan olma onurunu kazandıran sevgi, özgürlük gibi yüksek değerler onun bu değerlerin tersine göre eylemde bulunma olanağı taşımasındandır. İnsanın bu olanaklarının gerekleşmemesi daha yetkin bir insan olma yetisinin engellenmesi, bir anlamda özgürlüğünün elinden alınmasıdır. Sosyal hizmet uzmanları, olanaklarını gerçekleştirememiş müracaatçıların, gerçekleştirilmesi gereken potansiyellerini görerek bunları etkin kılmak durumundadır. Bu da bir değer olarak özgürlüklerini kazanmalarını sağlamak anlamına gelmektedir. Özgürlük günümüzde gerçekleştirilmesi en zor istemlerden biri haline gelmiştir. Bir yandan postmodernist yaklaşımlar etnisite, kültürel çoğulluk, farklılıklara ve kişiliklere saygı gibi çerçeveler çizerken bir yandan küreselleşen dünyanın tek tip insanlar yaratmakta olduğunu görüyoruz. Küreselleşme bu yanıyla herkesin biçimsel özgürlüğünü güvence altına alan bir kapitalizm kültürü yaratmaktadır. Gramsci’nin (akt: Lombardi, 2000:54) tanımıyla kültür “kesin ve derin bir zihinsel örgütlenmenin ürünü” olan ortak bilgi ve bilinç” değil, kaotik ya da ansiklopedik bir bilgi haline gelmektedir. Böyle bir kültür ortamında oluşabilecek tüm toplumsal, kimliksel, örgütsel sorunlar boyutundan bakıldığında sosyal hizmetin insanı ve toplumu anlama, değiştirme ve geliştirme hedefi olan bir meslek olarak yapılan tanımı onu kaçınılmaz olarak insanın değerini sorgulayan bir meslek haline de getirmektedir.

Eğlence endüstrisi ve kapitalist kültürle derinleşen yabancılaşma, kaygı, korku gibi etkenlerle kişilerin özgürlük bilinçleri zedelenmektedir. Sosyal hizmetin çevre birey etkileşimine bu kadar vurgu yapmasının bir nedeninin de aslında insanın kendi çevresini oluşturacak güç, istenç ve iradeden yoksun kalmasından kaynaklanmaktadır. “İnsanlar terapistlere kaybettikleri iradelerinin yerine koyabilecekleri bir şey bulmak için gidiyorlar artık” (May, 2010:12) derken May’in dikkat çekmeye çalıştığı gerçeklik budur.

Sonuç olarak; anlamak ve doğru ilişkiler kurabilmek için doğru soruları sorma, müracaatçının iç dünyasının ayırt edici niteliklerini fark edebilme ve nihayet doğru değerlendirmeler yapabilme yetisi gelişmiş bir sosyal hizmet uzmanının doğru eylemde ve sosyal hizmet alanında doğru uygulamada bulunma olanağı artacaktır. Doğru uygulamaya

76

ve müracaatçılara en yüksek nitelikte hizmet sunabilme, sosyal hizmet uzmanlarının bilgisel donanımlarına bağlı olduğu kadar, insani değerleri ne kadar içselleştirdiklerine, pratikte bu değerleri ne kadar somutlaştırdıklarına yani yaşamlarını ne derece estetik bir bilinçle biçimlendirdiklerine de bağlıdır. Sosyal hizmetin estetik boyutu ancak böyle bir düşünsel zeminde gelişerek mesleğin bilgi, beceri ve değer temeliyle bütünleşebilecektir. Estetik bilinç tanımı gereği insanın başkalarına ve kendisine olan farkındalığını ve duyarlılığını ifade eden bir içeriğe sahiptir. Çünkü “farkındalık insanın kendisine ve dünyaya karşı duyarlık, idrak, bilinç, uyanıklık ve canlılığını barındıran bir zemindir” (May, 2001:39). Bu anlamda sosyal hizmetin bir becerisi olarak mesleğe sanatsal nitelik kazandırdığı belirlenen ‘özfarkındalık’ kavramının ele alınması yerinde olacaktır.