• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II. SOSYAL BİLİMLERİN SİNEMA İLE İLİŞKİSİ

2.2. Endüstri Olarak Sinema ve Toplumsal Bilinç Üzerindeki İşlevleri

2.3.4. Propaganda İşlevi

Sinema tarihine bakıldığında filmlerin dikkat çeken diğer bir işlevi ise propaganda olmuştur. Propaganda kelimesi modern anlamda ilk kez, 17.yüzyılda Roma Katolik kilisesinin inançlarını sistemli bir şekilde tüm dünyaya yaymak amacıyla kurduğu ‘Sacra Congregatio de Propaganda Fide’ kuruluşunun adında geçmektedir (Qualter, tarihsiz). TDK propagandayı şu şekilde tanımlamaktadır: “Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma”33. Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte özellikle savaş yıllarında sinemanın propaganda amacıyla kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır.Birinci Dünya Savaşı sırasında Enver Paşa Almanya’yı ziyaret ettiğinde, Alman ordusunun bir Ordu Film Dairesi kurduğunu görünce aynı uygulamayı Türkiye’de de başlatmaya karar vermiştir (MEB,2011).

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya’da kurulan ve Joseph Gobbels’in başında bulunduğu Alman “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” ise filmlerin yapımı, dağıtımı, farklı dillere çevrilmesinden sorumluydu. Filmlerin genel olarak amacı ise Alman yaşam tarzını ve kültürünü yüceltmek ve buna özendirmekti. Bu filmlerden biri olan ‘Batı’da Zafer’ filmi ile Alman ordusunun yenilmezliği, Batı Cephesi’nde ki zafer görüntüleriyle kanıtlanmaya çalışılmıştır. Özuyar’ın (2011) bu döneme ilişkin sunduğu bilgiler oldukça önemlidir. Türkiye’de 1939-1945 yılları arasında, ilk gösterimlerini İstanbul sinemalarında

32 Yazarın “Mécanisme de la Physionomie Humaine” adlı kitabıyla ilgili ayrıntılı bilgi için <

https://archive.org/details/Duchenne1862oj91W>

109

yapan toplam 98 Alman filmi gösterilmiştir. Film sayısını belirleyen ise Türkiye ve Almanya arasındaki siyasi ilişkilerdi. Almanya’nın Türkiye’yi kendi safında savaşa sokmak ve daha sonra da Türkiye’nin tarafsız kalmasını sağlamak için baskı yaptığı yıllar, Alman filmlerinin en fazla gösterildiği yıllar olmuştur. Hatta propaganda o kadar önemsenmiştir ki, Türkiye’deki sinemalar (Ar Sineması gibi) Almanlar tarafından propaganda filmlerini göstermek için kiralanmıştır. Tabi ki bu sinemalarda gösterilen filmlerin tamamına yakınını da Alman filmleri oluşturmaktaydı (Özuyar,2011).

1916 da Rusya’da “orduya ve halka moral kazandırmak” amacıyla Alman karşıtı filmlerin sayısı artmıştır. Rus yönetmenler sinemayı, devrime hizmet etmek için araç olarak kullanmışlardır. Kurulan yerel sinema komiteleri kısa ve çarpıcı filmler çekmiştir. Bu dönemde Sovyet devriminin kültürel amaçlarına uygun olarak yeni ve toplumcu düşünceleri içeren birçok yapıt perdeye aktarılmıştır.

İspanya’da Rafael Gil İspanya iç savaşı sırasında cumhuriyetçi propaganda filmleri çekmiştir. Capra ise hükümet tarafından askerleri bilgilendirmek amacıyla hazırlanan ‘neden

savaşıyoruz’ konulu filmleri gözden geçirmiştir (Betton,1990). Şimşek (2013) ise özellikle

60’lı yıllardan itibaren çekilen Amerikan filmlerinin Amerika’nın teknolojik olarak ne kadar güçlü ve her şeye kadir olduğunu kanıtlamak amacını taşıdığını belirtmiştir.

Eisenstein sinemayı bir devletin kültürel amaçlarına hizmet eden bir araç olarak tanımlarken sinemanın toplumun gelişime yönelik işlevine dikkat çekmektedir. Filmlerin ideolojik içeriğinin sinema estetiğinin temel ilkesi olması gerektiği görüşündedir. ‘Bir Sinemacının Düşünceleri’ (1975) adlı kitabına 1946 yılında yazmış olduğu önsözde sinemanın amacını şu şekilde ifade eder: “Sinema dünya halklarının birlik ve özgürlük yolunda giriştikleri kavgaya ışık tutmalıdır (Eisenstein, 1975:10). Philaretou (2011) da “Cinsiyet ve Cinsellik Hakkında Mizah Yoluyla Gülmek ve Öğrenmek” isimli makalesinde Woody Allen sineması üzerinden bir değerlendirme yapmış ve mizah yoluyla siyasi bilincin yükseltilebileceğini vurgulamıştır.

Amerikan sineması ise yarattığı karakterlerle bütün bir eril sistemin değer yargılarını belirlemede etkili olmuştur. Örneğin Marlyn Monroe gibi bir kadın imajıyla zihinlere kodlanmak istenen mesaj şudur: Kadın kolay elde edilebilir bir arzu nesnesidir. Bu durum eril sistem içinde sarışınların seksi ama aptal olarak görülmesine ve aptallıklarından dolayı

110

onlardan cinsel olarak yararlanmanın daha kolay olacağına dair bir inanç gelişmesine neden olmuştur. Sarışınların aptal olduğu değer yargısının temelinde bu tür bir yönlendirme vardır.

Alman Propaganda filmleri Alman kültürünün yüceliğine ilişkin düşünceleri filmler aracılığıyla kafalara yerleştirmeye çalışırken bir yandan da gücünü sarsabilecek çatlak sesleri engellemek için eleştirel düşünceyle savaşmıştır. Ataerkil değerleri reddeden Wally’nin hikayesinin anlatıldığı film ‘Dağ Kızı’ (1940) buna örnek olarak verilebilir. Özgürlüğüne düşkün olan Wally filmin sonunda toplumsallaşarak genelin (iktidarın) öngördüğü beklentileri karşılayan bir hanımefendiye dönüşür. Bir anlamda yenilgiye uğrar (Özuyar, 2011). Yenilgi, bu değerlere karşıt düşünceleri engellemeye yönelik olarak kurgulanmış bir sondur. İkinci dünya savaşı sırasında Hitler karşıtı filmleriyle sinemanın aykırı sesi olarak kendini gösteren Chaplin de bu saldırıların hedefi haline gelmiştir.

Sinema bu yönüyle bir düşünce ya da yargının insanların zihnine yerleştirilmesi amacına hizmet edebilmektedir. Bu düşüncenin niteliği ise toplumun bayağılaşmasına neden olabileceği gibi toplumun kültürel olarak gelişmesinin de önünü açabilme olanağına sahiptir. Ancak gerçek şudur ki; günlük yaşamın sıkıntıları ve yoğunluğu içinde boğulup ne yapacağını bilemez hale gelmiş kitleler için sinema peri masallarını çağrıştıran düşsel sunumuyla insanları etkilemekte ve kafa yorgunluğuna neden olmadığı için de eğlendiren ve kişiyi zihinsel bir aktiviteye sokmayacak olan filmler daha çok tercih edilmektedir.