• Sonuç bulunamadı

Teşbihsiz Rü’yetin İmkanı

1.4. ALLAH’IN GÖRÜLEBİLECEĞİ İDDİASI

1.4.1. Teşbihsiz Rü’yetin İmkanı

Eş‘arîler ve Mâtürîdîler Allah’ın görülmesinin cisim özelliği taşımak gibi onun şanına yakışmayacak bir sıfatı gerektirmeyeceğini ve teşbihe yol açmaksızın gerçekleşebileceğini kabul etmektedir.264 Ancak Allah’ın görülebileceği kabulü teşbih

gerektirdiği itirazına konu olmuştur. Nesefî Mu‘tezile’nin erken döneminde görmenin illeti olarak cisimliğin tespit edilmesinin, bu dönemde Allah’ın görülür olduğunu kabul eden herkesin onu cisim olarak tasavvur ettiğini zannetmelerine yol açtığını ifade etmektedir.265 Cüveynî ise rü’yetullahı kabul edenlerin, fizik dünyadaki görmeye

ilişkin durumun aynısının Allah’ın görülmesi konusunda gerçekleşeceğini düşünmekle eleştirildiklerini, ancak bunun hatalı bir iddia olduğunu söylemektedir.266

Bununla birlikte Mu‘tezile de rü’yetullahı benimseyen bu grupların teşbihten kaçınmaya çalıştığını kabul eder. Nitekim Kâdî Abdülcebbâr, bu grupların -kendisi başarılı bulmasa da- teşbihi nefyetme çabası taşıdıklarını, teşbihe yol açmadan Allah’ın görülmesinin mümkün olduğunu kanıtlamaya çalıştıklarını söylemektedir.267

O, Ebû Ali’nin ifadelerine dayanarak, rü’yetullahı benimseyen grupların önceden var olan teşbih eğilimlerini terkedip rü’yet görüşünü alışkanlık nedeniyle devam ettirdiklerini iddia etmektedir.268 Bu yaklaşım, Müşebbihe ve Mücessime gibi teşbih

eğilimleri ile bilinen grupları, Küllâbiye ve Eş‘arîler gibi teşbih karşıtı olmakla birlikte rü’yetullahı kabul eden gruplarla ilişkilendirme açısından bir sorun taşısa da, teşbihten kaçınma kaygısının varlığını kabul etmektedir.

Görülmenin teşbih gerektirmeyeceği iddiası, çeşitli yollarla savunulur. Bu çerçevedeki öncelikli tartışma, görme olgusunun karşıda olmak gibi maddi olanla

263 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 145:3-4.

264 Eş‘arî, el-İbâne, 55:2-5; Bâkıllânî, Temhîd, 315:9-13; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 553:13-554:1. 265 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 526:9-11.

266 Cüveynî, el-‘Akîdetü’n-nizâmiyye, 38:6-9. 267 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 139:16. 268 Kâdî Abdülcebbâr, Fazlü’l-i‘tizâl, 158:3-5.

zorunlu bir ilişkiyi gerektirmesi iddiasıdır. Ehl-i Sünnet bu iddiayı reddetmektedir.269

Ayrıca Nesefî bu yaklaşımın gerektirdiği bir hususa dikkat çeker. O, Allah’ın görülmesinin cisimlere benzetilmesi anlamına geleceği iddiasının Mu‘tezile’nin teorisi bakımından da risk taşıdığını belirtmektedir. Nesefî’ye göre onların görülen ve görülmeyen arazların varlığını kabul etmesi, Allah’ın görülemeyeceğini söylediklerinde onu görülmesi imkansız arazlara benzettiklerinin iddia edilmesini mümkün kılar.270 Bu açıdan Mu‘tezile’nin yaklaşımı Eş‘arîler ve Mâtürîdîler’i

eleştirdikleri bağlamda eleştirilmesine müsaittir.

Allah’ın görülmesinin sıfatları açısından bir soruna yol açmayacağı konunun temel argümanlarından biridir. Eş‘arî’ye göre Allah’ın görülmesi onun ya da onda bulunan bir sıfatın hâdis olmasını gerektirmediği için imkansız (muhal) bir durum değildir. Ancak Eş‘arî bu yaklaşımında Mu‘tezile’ye göre görülmenin hâdis olmayı gerektirmesini dikkate almamaktadır. Onun delil olarak kullandığı diğer bir argüman, Allah’ın görülmesinin zulüm olan fiili yapması (tecvîr) ya da yalan söylemesi (tekzîb) anlamına gelmeyeceğidir.271 Bu yaklaşım açıkça Mu‘tezile’nin Allah’ın adaleti

konusundaki kaygılarını hedeflemektedir. Ancak Allah’ın görülebilir olduğunu, görülmesinin hükmünde zulüm yapmasını veya verdiği haberde yalancı olmasını gerektirmemesi açısından Allah hakkında imkansız bir hususu ortaya çıkarmaması bağlamında savunan bu görüş eleştirilmiştir. Kâdî Abdülcebbâr Allah’ın görülmemesinin de bunları gerektirmediğini belirtmektedir. Bu nedenle delil olarak sunulan husus yalnızca iddiası hakkında geçerli olan bir kurgu içermediği için ona göre iddiasını kanıtlayamamaktadır.272 Hatta o, “gözler onu idrak edemez”273 ayetinin

rü’yetullahın imkansız olduğunu ifade ettiğini, “rablerine bakarlar”274 ayetinin ise

Allah’ın görüleceğine delalet etmediğini söyler ve Allah’ın görüleceğinin kabul edilmesinin ayetle bildirdiği durumun zıttının gerçekleşmesi açısından verdiği haberde yalancı olduğu sonucunu doğuracağını iddia eder.275 Buna karşın Eş‘arî, zalim ve

269 Bu iddiaları Mu‘tezile’nin teşbih endişesini tartışırken ele aldığımız ve Eş‘arîler ile Mâtürîdîler’in

cevaplarını da orada aktardığımız için tartışmanın bu boyutuna burada tekrar değinmiyoruz.

270 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 553:13-554:1. 271 Eş‘arî, el-Lüma‘, 61:3-7. 272 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 192:8-21. 273 el-En‘âm, 6/103. 274 el-Kıyâme, 75/22-23. 275 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 193:1-6.

yalancı olan kişiler yanında bu fiilleri işlemeyen kişilerin de görülmesini, görülmenin kişinin bu sıfatları taşıyan fiilleri yapması ile ilgili bir durum olmamasına delil olarak kullanmakla,276 teorik olarak yalan haber verdiği kabul edilse bile bu durumun

Allah’ın görülmesine engel olmayacağını ima etmektedir.

Allah’ın görülmesinin diğer görülürlere benzemesini gerektirmeyeceği yaklaşımı, bilinmesi ama diğer bilinirlere benzememesi bağlamında da savunulmuştur. Eş‘arî,277 Ebû İshak İsferâyînî,278 Cüveynî,279 Pezdevî280 ve Nesefî281 gibi alimler bu

yaklaşımı benimsemektedir. Mu‘tezile’nin görmenin ancak mütehayyiz olana ya da mütehayyiz olan ile kâim olana taalluk edebileceğini söylemesini içi boş bir iddia olarak değerlendiren Cüveynî’ye göre mütehayyiz olmayanın bilinmesinin kabul edildiği gibi görülmesinin de kabul edilmesi gerekir.282 Bu bağlamda Allah’ın gören

ve bilen olmasının insanlar arasındaki gören ve bilenlere benzemesini gerektirmemesi, görülmesinin teşbih gerektirmeyeceğine delil olarak kullanılmaktadır.283

Mu‘tezile ise, bilinmenin görülmeden farklı hükümlere tabi olduğunu kabul etmektedir. Onlara göre Allah’ın zâtının başka bilinirler gibi bilinir olması, zâtının diğer görülürlerden farklı olmasına engel değildir.284 Bilme ve görmeyi canlı olmakla

ilişkilendiren Mu‘tezile, görülmeyi cisim olmakla ilişkilendirmesi nedeniyle bu sıfatların birbirine benzediğini kabul etmez.285 Ebû Abdullah el-Basrî, bilinirlerin

idrak edilen varlıkların ilgili idrake konu olan özel cinsleri gibi cinsleri olmaması ve tüm varlıkların bütün farklılıklarına rağmen bilinmesi nedeniyle, Allah’ın bilinmesine rağmen bilinirler türünden olmamasının görülmesine rağmen görülürler türünden olmamasını mümkün kılması iddiasını reddeder.286 Bu bağlamda ona göre bilme ile

276 Eş‘arî, el-Lüma‘, 62:5-7.

277 Ebu’l-Hasan Ali b. İsmail el-Eş‘arî, Risale ilâ ehli’s-Seğr (Medine: Mektebetü’l-‘Ulûm ve’l-Hikme,

1422/2002), 239:4-6.

278 Şehristânî, Ebû İshak İsferâyînî’nin bu görüşte olduğunu aktarmaktadır. (Ebü’l-Feth Tâcüddîn

Muhammed eş-Şehristânî, Nihâyetü’l-ikdâm fî ‘ilmi’l-Kelâm, thk. Alfred Guillaume (London: y.y., 1934), 358:4-10.)

279 Cüveynî, el-İrşâd, 181:7-8. 280 Pezdevî, Usûlü’d-dîn, 89:8-20. 281 Nesefî, et-Temhîd, 224:10-13. 282 Cüveynî, eş-Şâmil, 529:6-9.

283 Eş‘arî, Risale ilâ ehli’s-Seğr, 239:6-240:2; Bâkıllânî, el-İnsâf, 181:12-19. 284 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 178:10-18.

285 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 190:17-191:17. 286 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 129:17-20.

görmenin örtüştüğü söylenemez. Bilme özel bir cinsi değil tüm varlıkları kapsar ancak görme oldukça sınırlı varlığı kapsar. Bu durum Mu‘tezile’ye göre bilinmenin görülmeyi de mümkün kıldığı iddiasının geçersizliğini göstermektedir.

Allah’ın görülmesinin başka görülürlere benzemesini gerektirmeyeceği iddiasının diğer bir delili, görmenin görülene bir etkide bulunmamasıdır.287 Eş‘arî,

Allah’ın görülebileceğinin söylenmesinin, Allah’ın cisme teşbihine veya hakikatinden başka bir şeye dönüşmesine yol açmayacağını kabul eder. Buna delil olarak zikredilen şey, siyah ile beyazın görülmesi ama görülmelerinin zıt olan bu iki rengin aynı cinsten (mütecanis) ya da benzer olmalarına yol açmamasıdır. Üzerinde görme vuku buldu (görüldü) diye siyah beyaza, beyaz da siyaha dönüşmemektedir.288 Nesefî, görmenin

Mu‘tezile’nin benzer olmadığını kabul ettiği renk ve kevne ilişmesi ama bu durumun bu iki arazın benzerliği sonucunu doğurmamasını da rü’yetullahın Allah’ın diğer görülürlere benzemesi sonucunu doğurmayacağına delil kabul etmektedir.289

Buna karşın Kâdî Abdülcebbâr, görülen şeyin görülmesi nedeniyle hakikatinin değişmediğini kabul etse de buna dayanarak rü’yetullahın mümkün olduğunun söylenemeyeceğini ifade eder.290 Onun yaklaşımında benimsediği husus, ancak belli

varlıkların görmeye konu olabileceği ilkesidir. O, Allah’ın görülmesinin cisim ya da araz olmasını dolayısıyla hâdis varlıklara benzemesini gerektireceğini kabul eder. Bu nedenle o, görmenin görülene etki etmediği iddiasının da teşbihi sorun olmaktan çıkarmasını mümkün görmez.291 Bu açıdan görmenin görülene etki etmemesi bilgisi,

Allah’ın görülüp görülmeyeceği ile ilgili bir bilgi vermez.

Kâdî Abdülcebbâr’a göre görmenin görülene etkide bulunmaması nedeniyle Allah’ın görülebileceğini savunmak, koklama ve tatmanın da bu duyulara konu olan varlıkların zâtında değişikliği gerektirmediğine dayanan iddialara zemin hazırlar.292 O,

görmenin şahitteki tecrübe ile bilinen şekli dışında bir şekilde gerçekleşmesi yoluyla

287 Eş‘arî, el-İbâne, 55:2-5.

288 Eş‘arî, el-Lüma‘, 62:2-5; Nesefî, et-Temhîd, 224:6-9. 289 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 554:10-15.

290 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 186:12-187:4. 291 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 187:9-15.

292 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 189:4-8. Tecsimi nefyeden mütekaddim ulemanın Allah’ın yalnızca

göz ile görülüp görülmeyeceği konusunda tartıştığını, diğer duyulara konu olma meselesini tartışmadığını söyleyen Kâdî Abdülcebbâr, onun diğer duyulara konu olmasını tartışmayı ilim ehlinin yaklaşımından uzaklaşmak olarak değerlendirmektedir. (Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 137:18-138:10.)

Allah’ın teşbihten uzak olarak görüleceğini söylemenin, aynı gerekçe ile Allah’a dokunulmasının mümkün görülmesini gerektireceğini iddia etmektedir.293

Eş‘arîler ve Mâtürîdîler ise Allah’ın görmeye konu olmasının diğer duyulara konu olmasını gerektirmeyeceğini iddia etmektedir. Görme, görülen nesneye etki etmeyen pasif bir duyum olarak tanımlanırken, dokunma ve tatma gibi fiillerin nesnesine etki ettiği kabul edilmiştir.294 Bu yaklaşımın temeli, görmenin bir temas

gerektirmemesine rağmen diğer duyuların temas gerektirmesidir. Eş‘arî, dokunma, tatma ve koklamanın ilişme (ittisal) ile meydana geldiğini, bu nedenle Allah’ın bu duyulara konu olabileceğini söylemenin Allah’ta bir mananın -dokunmanın- hâdis olmasını gerektirdiğini ifade eder.295 Buna karşın görme bir teması gerektirmez.296

Cüveynî de eleştiriyi koklama, dokunma ve tatmanın ilişmeyi anlatan ibareler olduğu ve idrak olmadığı düşüncesi ile yanıtlar. Cüveynî’ye göre idrak ilişmeden farklıdır ve bütün var olanları içermesi mümkündür.297 Aynı vurgu Mâtürîdiyye’de de görülür.

Nesefî görme ile dokunma arasında net bir ayrım yapar. O, dokunma ile görmenin farkını, dokunma esnasında nesnenin sıcaklık gibi sıfatlarının dokunmanın aleti olan ele geçmesine karşın, görmede böyle bir durumun gerçekleşmemesi olarak tespit eder.298 Rü’yetullahı mümkün görmenin Allah’a dokunulmasını da mümkün görmeyi

gerektirmeyeceği bu çerçevede savunulmaktadır.

Ancak Kâdî Abdülcebbâr’a göre, dokunulana dokunmanın hulûl etmesi, bunun da yalnızca cisimler için mümkün olması nedeniyle Allah’ın dokunma duyusuna konu olmasını reddetmek, görmenin de reddedilmesini gerektirir. Çünkü görmede de ışının ilişmesi ya da ilişme hükmünde olması gerekir.299 Dolayısıyla ona göre görme,

dokunmaya benzer bir idrak çeşitidir. Mu‘tezile’ye göre Allah’ın diğer duyuların

293 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 189:21-190:7.

294 Hüseyin Aydın, Ebu’l-Hasen el-Eş‘arî’de Nazar ve İstidlal (Malatya: Nehir Yayınevi, 2003), 254-

255.

295 Eş‘arî, el-Lüma‘, 62:10-63:1.

296 Eş‘arî’nin arazların dokunulmasını reddetmesine rağmen görülmelerini kabul etmesi bu yaklaşımı

benimsediğini göstermektedir. (Bk. İbn Fûrek, Mücerred, 263:19-20.) 297 Cüveynî, el-İrşâd, 185:12-186:3.

298 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 538:19-539:10. 299 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 189:21-190:7.

idrakine konu olmasının imkansızlığını gösteren delil ise onun görülmesinin imkansızlığı konusundaki delillerdir.300

Bu çerçevede iki grubun savunusunun da görmenin ilişme gerektirmesi konusundaki kabule göre şekillendiği söylenebilir. Mu‘tezile görmenin ilişmeyi zorunlu kıldığını kabul etmesi nedeniyle Allah’ın görülmesinin diğer duyulara konu olmasını gerektireceğini; görmenin idrak olduğunu ve ilişme gerektirmediğini kabul eden Eş‘arîler ve Mâtürîdîler ise Allah’ın görülmesinin diğer duyulara konu olmasını gerektirmeyeceğini savunmaktadır. Ancak bu iki mezhebe göre Allah’ın görülmesini mümkün kılan esas husus, var olan her şeyin görülebileceği kabulüdür. Şimdi de onların bu konuya bakışlarını kısaca ele almak istiyoruz.