• Sonuç bulunamadı

Bakmanın Bekleme Olarak Yorumlanması

1.4. ALLAH’IN GÖRÜLEBİLECEĞİ İDDİASI

1.4.3. Allah’ın Görülebileceğinin Sem‘î Delilleri

1.4.3.1. Allah’a Bakılacağı

1.4.3.1.2. Bakmanın Bekleme Olarak Yorumlanması

Ayetin zahirinin Allah’ı görme değil Allah’a bakma anlamı taşıdığını kabul eden Mu‘tezile, ayetin hakiki anlamıyla gözle bakmaya yorumlanmasının, akli ve nakli delillerin Allah’ın görülemeyeceğini göstermesi nedeniyle hatalı bir yaklaşım olduğunu iddia eder.342 Onlar, Allah’a bakmanın cisim özellikleri atfetme bakımından

Allah’a eksiklik izafe etmek anlamına geleceğini savunmuştur.343 Kâdî Abdülcebbâr,

görme maksadıyla bakmanın ancak bir yönde olması mümkün olan varlıklara yöneltilebileceğini, aksi durumda bakma kelimesinin kullanılamayacağını ifade eder. Bu sebeple ona göre Allah’a bakılacağı söylenemez.344 Bu çerçevede Mu‘tezile,

ayetlerde kullanılan kelimelerin ilişkilendirilmesi imkansız olan bir şeyle ilişkilendirilmesi halinde, başka anlama yorumlanmasının zorunlu olduğu kabulünden hareket etmektedir. Örneğin “köye sor”345 ayetinde sormanın köy ile ilişkilendirilmesi

mümkün olmadığı için anlam “köyün sakinlerine sor” olarak belirlenmiş, köy kelimesi köyün sakinleri anlamına aktarılmıştır.346 Mu‘tezile’ye göre Allah’a bakmak

ifadesinin bu ayete benzer şekilde taşıdığı zorluk, ayetin te’vil edilmesini zorunlu

340 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 199:5-15. 341 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 203:1-8. 342 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 207:11-15. 343 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mecmû‘, 1: 211:5-10. 344 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 202:10-19. 345 Yûsuf, 12/82. 346 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 201:9-202:9.

kılmaktadır. Bu nedenle Kâdî Abdülcebbâr “rablerine bakarlar”347 ifadesini mecaz

kabul etmektedir.348

Mu‘tezile’nin ayeti te’vil etmek gerektiği iddiası, rü’yetullahın teşbih içermeyecek şekilde kabul edilmesi halinde ayetin te’viline ihtiyaç olmayacağı gerekçesi ile eleştirilmiştir. Bâkıllânî, Mu‘tezile’nin Allah’ın görülmesini muhal kabul etmesi nedeni ile ayeti mecaza hamletmesini, aklın Allah’ın görülebileceğini mümkün (caiz) gördüğünü kabul ettiklerini söyleyerek eleştirir.349 Bu nedenle ona göre akıl

açısından ayetin te’vil edilmesinin gerektiği söylenemez. Mâtürîdî ayetteki bakmanın hakiki anlamına da -kendisi tercih etmese de- nimetleri beklemek anlamına da alınabileceğini söyler ama ona göre de ayette nazarın beklemek anlamında te’vil edilmesini meşrulaştıracak açık bir gerekçe yoktur. Bu açıdan ona göre ayet rü’yetullahın vücubuna olmasa bile cevazına delildir.350 Mâtürîdî ayetle bildirilen

rü’yetullah gibi konularda haberî sıfatlara yaklaşıma benzer bir yaklaşım sergilemeyi, teşbihi nefyedip kesin bir yorum belirlemeksizin Allah’ın muradına iman etmeyi gerekli görür.351 Bu yaklaşımın kaynağı Allah’a kudret, irade hatta varlık sıfatlarını

atfetmenin bile ancak aynı ilke ile mümkün görülmesidir.352

Kâdî Abdülcebbâr Mu‘tezile’nin ayetteki bakmayı bekleme olarak yorumlaması ile Eş‘arîler ve Mâtürîdîler’in görme olarak yorumlaması arasında ayetin zahirini terketme açısından bir fark olmadığını, her iki tarafın da zahiri terkedip te’vil yaptığını iddia eder.353 Bu açıdan ona göre, te’vili reddettiklerini iddia eden muhalifleri

de aslında te’vil yapmaktadırlar.

Mu‘tezile ayetin iki şekilde te’vil edilmesinin mümkün olduğunu kabul etmektedir. Onlara göre ayetteki bakma ile ya “nimetleri bekleme” gibi mümkün bir anlam ya da Allah’ın zâtı zikredilip sevap gibi bakılması mümkün olan bir şey kastedilmiştir.354 Mu‘tezile bu iddiasını nakli ve akli delillerle destekler. Kâdî

347 el-Kıyâme, 75/22-23. 348 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 217:9-14. 349 Bâkıllânî, Temhîd, 313:4-7. 350 Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, 16: 302:3-8. 351 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 138:6-7. 352 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 143:9-15. 353 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 201:6-8. 354 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 201:9-202:9.

Abdülcebbâr, iki yorumun da tâbiîn rivayetlerinde yer aldığını, sevaba bakma yorumunun ayrıca Ali’den (ra) rivayet edildiğini söyler. Bu nedenle iki te’vili birlikte benimsemek gerektiğini ifade eden Kâdî Abdülcebbâr, bunun mümkün olduğunu gösterebilmek için hem bekleme ve bakmanın anlamlarını tek bir üst anlamda birleştirerek tek ibarede iki anlamın kastedilebileceğini, hem de ayetin bu iki te’vil murad edilerek iki defa inmiş olabileceğini iddia eder.355

Mu‘tezile’nin öncelikli olarak tercih ettiği te’vil, ayetteki bakmanın (nazar) aynı kökten türeyen bekleme (intizar) anlamına yorumlanmasıdır.356 Bu yorumda ayet

“rablerinin sevabını bekleyerek” anlamına te’vil edilmektedir.357 Yaklaşım, ayette

mahzuf bir sevap kelimesi olduğunu varsaymaktadır. Kâdî Abdülcebbâr anlamın sevabı bekleme olmasına, yani mahzuf bir kelime takdirine, müfessirlerden rivayetle çeşitli sahabe ve tâbiîn sözlerini delil getirmektedir.358 Bununla birlikte ayetteki ilâ

ifadesinin edat olmayıp çoğulu el-âlâ’ olan nimetler kelimesinin tekili olduğu ve nimet anlamına geldiği de söylenmiştir. Bu yoruma göre ilâ ifadesi meful olarak kabul edilmekte ve ayetin anlamının bu kişilerin Allah’ın nimetini beklemesi olduğu iddia edilmektedir. Ancak bu görüş mezhepte ağırlık kazanmamıştır.359

355 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 212:4-214-8, 215:11-216:8.

356 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 211:7-9. Mu‘tezile’nin bu te’vili bakmanın ayetin hakiki anlamı

olduğu, beklemenin ise mecaz olduğu gerekçesi ile eleştirilmiş ve hakiki anlam yerine mecazi anlamın tercih edilmesini gerektiren bir durum olmadığı iddia edilmiştir. Ancak Mu‘tezile bekleme anlamının bu kelimenin mecazi anlamı olduğunu kabul etmez. Ebû Hâşim ve Kâdî Abdülcebbâr’a göre bekleme, nazar kelimesinin gerçek anlamları arasındadır. Bakma ve bekleme anlamlarının ortak noktası olarak istek anlamının tespit edilebileceğini söyleyen Kâdî Abdülcebbâr’a göre bakan görmeyi istemekte, bekleyen de başkasından umduğu bir şeyi istemektedir. Bu nedenle nazar kelimesinin bekleme anlamı ile bakma anlamı arasında hakikat-mecaz farkı yoktur. Kâdî Abdülcebbâr beklemeyi nazarın hakiki anlamlarından kabul ettiği için ayetin “yüzler rablerine bakar” yerine “insanlar rablerinin lütfunu bekler” anlamına gelmesini hem mümkün hem de tercihe layık bulur. (Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 206:15-207:15.) Bu açıdan Mu‘tezile, ayeti te’vil etmediğini, gerçek anlamı ile anladığını iddia

etmektedir. Bu çerçevede ayetin bakma olarak anlaşılmasının mümkün tek zahir anlam olmadığı, bu nedenle de tercih edilmesini gerektiren bir durum olmadığı savunulmaktadır.

357 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu’l-Usûl, 245:4-5. 358 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 212:4-213:5.

359 Muğnî’de zikredilmeyen (Biz Muğnî’nin 4. cildinde bu yorumun varlığını tespit edemedik. Aynı

yargı için bk. Nasr Hâmid Ebû Zeyd, el-İtticâhü’l-‘aklî fi’t-tefsîr (Beyrut: el-Merkezü’s-Sekâfi el- ‘Arabî, 1996), 210.), Şerhu’l-Usûl’de ise kısaca ifade edilip (Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu’l-Usûl, 246:7-9.)

vurgulanmayan bu yorumu İbn Hazm Ebû Ali’ye nispet etmektedir. (İbn Hazm, el-Fasl, 3: 8:19-9:2.)

Şerif el-Murtazâ (ö. 436/1044) da bu yorumun sonraki dönemde ortaya atıldığını ve fazla benimsenmediğini (garîb) belirtmektedir. Ancak o Şerhu’l-Usûl’deki açıklamadan farklı olarak bu yorumda nimetleri bekleme değil nimetlere bakma anlamının kastedildiğini, bu nedenle yorumun ayetin zahirine uygun olduğunu ve te’vil gerektirmediğini söylemektedir. (Alî b. el-Hüseyn eş-Şerîf el- Murtazâ, Emâli’l-Murtazâ gurerü’l-fevâid ve dürerü’l-kalâid, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim

Nazarın bekleme olarak yorumlanması, ahiretin bekleme değil meydana gelme yeri olduğu, beklemenin ahirette hali iyi olanlara layık olmadığı,360 kızıl ölüm

denilen361 beklemenin güzellikleri bozup üzüntüye sebep olması nedeniyle cennette

vuku bulamayacağı362 gibi eleştirilere konu olmuştur. Kâdî Abdülcebbâr bu

eleştirileri, beklemenin sıkıntıya yol açmasının zorunlu olmaması iddiasıyla yanıtlar. Ona göre beklemenin üzüntüye yol açacağı iddiası ile atasözleri ve şiirlerde beklemenin zorluklarına ilişkin olarak kullanılan ifadeler, hemen ihtiyaç duyulan ve yokluğu zarara yol açan bir şeyi beklemek ile ilgilidir ancak ayette ifade edilen bekleme bu tür bir bekleme değildir.363 Bu nedenle ona göre ayete bekleme anlamı

verilmesi cennet ehlinin durumları ile çelişmez. Bu çerçevede Kâdî Abdülcebbâr, ayetteki bakmanın anlamının bekleme olduğunu, bu beklemenin üzüntüye yol açmayacağını ve hem mefhum hem de dildeki kullanım açısından beklemenin gözle bakmak yerine tercih edilmesi gereken anlam olduğunu iddia etmektedir.

Mu‘tezile’nin ikinci te’vilinde ayetteki nazarın bakma anlamına geldiği kabul edilmektedir. Ancak bu yorum, ayette Allah’ın zâtı zikredilse de bakma fiiline konu olabilecek bir şeyin murad edildiği iddiasını içermektedir. Bu çerçevede bakmanın yöneltileceği nesne olarak mahzuf bir sevap kelimesi takdir edilmekte ve ayetin anlamının sevaba bakmak olduğu kabul edilmektedir.364 Mu‘tezile’nin bu te’vili kabul

edilebilir bir gerekçeye dayanmaması,365 bakılan şey olarak sevabı seçmenin makul

bir gerekçesi olmaması366 ve ayette Allah’ın zâtı zikredilmesine rağmen araya mahzuf

bir sevap konulmasını mümkün görerek anlamı zât dışında bir şeye dönüştürmenin doğurabileceği sorunlar bağlamında eleştirilmiştir. Bu eleştiriye göre ayetin bir delil olmadan hakikatten mecaza dönüştürülmesi, anlamı açık olan “rabbinize ibadet

(Kahire: Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-‘Arabiyye, 1954), 1: 36:16-37:11.) Her halükarda ilâ kelimesinin nimet

anlamına geldiği görüşünün mezhepte ağırlık kazanamadığı anlaşılmaktadır.

360 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 143:2-10; Pezdevî, Usûlü’d-dîn, 86:20-21; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1:

523:11-13.

361 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 523:7-10. 362 Eş‘arî, el-İbâne, 36:8-11.

363 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 210:4-22.

364 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 201:9-202:9; a.mlf., Tenzîhü’l-Kur’ân, 442:8-10. 365 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 150:5-10.

edin”367 ayeti gibi ayetlerde anlamın başkasına ibadet edilmesi olduğu yorumuna kapı

aralamaktadır.368

Kâdî Abdülcebbâr ise, benimsediği te’vilin iddia edildiği gibi Allah’ın zâtının zikredildiği her yerde, örneğin “rabbinize ibadet edin”369 ayetinde, keyfi te’villeri

mümkün kılacağını kabul etmez. Bunun nedeni ona göre nazarın Allah’a bakılamayacağı hakkındaki delillerden dolayı mecaz kabul edilmesidir. Ancak o, keyfi şekilde yorumlanacağı iddia edilen ayette aynı durumun geçerli olmadığı kanaatindedir. Hatta ona göre bu ayetin zahire hamledilmesini gerektirecek delil vardır. Kulun yalnızca Allah’a yapacağı ibadet hasen bir fiildir, başkası ibadete layık değildir. Ona göre bu durum ilgili ayeti zahirine hamletmeyi gerektirir.370

Bu çerçevede Mu‘tezile, Allah’a bakılamayacağı gerekçesi ile te’vil ettikleri ayette kastın, bakılabilir bir şey olan sevaba bakma olmasının mümkün ve makul olduğunu iddia etmektedir. Nazar fiilinin Allah ile ilişkilendirilme imkanı üzerinden gerçekleştirilen bu tartışmalar, ekollerin ayeti benimsediği anlama uygun şekilde açıklama eğilimlerini ortaya koymaktadır.

Eş‘arîler ve Mâtürîdîler başka ayetleri de Allah’ın görülebilir olduğuna kanıt olarak kullanmaktadır. Şimdi bu ayetlerden biri olan ve bir peygamberin Allah’ı görmek istemesinin rü’yetullahın imkanına delil olması çerçevesinde tartışılan Hz. Musa ile ilgili ayeti ele alalım.