• Sonuç bulunamadı

Kelamcılar rü’yetullah probleminde esas alınması gereken bilgi kaynağı konusunda farklı görüşlere sahiptir. Mu‘tezile konuyu öncelikle akli bir problem olarak görüp nakli bunu destekleyici bir unsur olarak kullanma eğilimindeyken, Eş‘arîler ve Mâtürîdîler konunun nakle bağlı olarak belirlenmesi gerektiğini kabul eder, bunun yanında aklın da nakil yoluyla ulaşılan hükmü desteklediğini düşünür.

Kâdî Abdülcebbâr Allah’ın görülmesinin imkansız olduğunu kabul etmemeyi, dini meselelere ilişkin bazı akli konularda cehalet olarak tanımlar.64 Bu yaklaşım, dini

bir mesele olan rü’yetullaha ilişkin hükmü aklın belirleyeceğini açıkça ifade etmektedir. Rü’yetullah konusunu ele aldığı Muğnî’nin dördüncü cildinde öncelikle görme olgusunu inceleyen Kâdî Abdülcebbâr’ın delil olarak bir ayeti ilk kullandığı yer,65 eserin yarısından sonrasıdır.66 İbn Metteveyh de rü’yetullah konusunda

öncelikle akli delilleri ele alıp, sonrasında nakli delilleri değerlendirir. O, görmenin fiziki boyutuna geniş olmasa da yer verir ve meseleyi görmenin engelleri bağlamında işler.67 Ayrıca o, Kâdî Abdülcebbâr’ın konuyu öncelikle akli delilleri ele alarak

değerlendirdiğini aktarır.68 Bu tavır Mu‘tezile’nin konuyu öncelikle akli bir konu

olarak ele aldığını göstermektedir.

Kâdî Abdülcebbâr rü’yetullahın imkansızlığı konusunun akıl ile bilinmekle birlikte sem‘ ile de bilinebilecek bir konu olduğunu söyler.69 Onun, Allah’ın kabih fiil

işlemeyeceğini bilen kişinin rü’yetullah konusunda tereddüt yaşayabileceğini ve

64 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 166:3-8. 65 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 144:19-145:9.

66 Şerhu’l-Usûl’de ve el-Muhtasar’da konu öncelikle nakli deliller ele alınarak işlenmişse de, Kâdî

Abdülcebbâr’ın yaklaşımının Muğnî’deki tavrı çerçevesinde belirlenmesi daha doğrudur. Ayrıca bu eserlerde delil sıralaması farklı olsa da delil türüne yaklaşım ve atfedilen önem konusunda bir farklılık yoktur. (Bk. Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu’l-Usûl, 232:10-277:5; a.mlf., “el-Muhtasar fî usûlü’d-dîn”,

Resâilü’l-‘adl ve’t-tevhîd, thk. Muhammed ‘Ammâra (Kahire - Beyrut: Dâru’ş-Şürûk, 1408/1988), 1:

220:8-222:13.)

67 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mecmû‘, 1: 206:22-211:23. 68 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mecmû‘, 1: 208:4-5. 69 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 166:11-12.

rü’yetullahın imkansızlığını sem‘î bilgi yoluyla öğrenebileceğini kabul etmesi,70

rü’yetullah konusunda akli bilgiyi öncelemekle birlikte nakil bilgisini dışlamadığını göstermektedir. Ancak İbn Metteveyh rü’yetullah’ın nefyi konusunda çoğu zaman ve kişi için güvenilir kaynağın, rü’yetin nefyine delalet ettiğini kabul ettiği ayet olmadığını söyler. Onun bu iddiasının nedeni, lafzı itibarıyla rü’yeti ispat ettiği savunulabilen ayetlerdir.71 Bu bağlamda Mu‘tezile’nin rü’yetullah konusunda akli

çıkarıma sem‘î bilgiden daha fazla değer verdiği söylenebilir.

Eş‘arîler de rü’yetullah konusunu ele alırken önce akli delillere yer vermeyi uygun bulur. Ancak bu tavır, yaklaşımlarını belirleyen hususun akıl olduğunu göstermemektedir. Eş‘arî, Lüma‘’da öncelikle rü’yetullahın imkanını gösterdiğini düşündüğü akli delilleri ele alır. Bir kısmı dilsel yorumlara dayanan bu deliller Mu‘tezile’nin yaklaşımlarını eleştirecek şekilde kullanılmıştır.72 Bağdâdî konuya esas

olan delili açıkça belirtmemekle birlikte, öncelikle rü’yetullahın cevazına dair akli delil olarak var olmanın görülmenin nedeni olduğu delilini,73 sonrasında daha geniş

yer tutan nakli delilleri74 ele alır. Cüveynî de önce rü’yetullahın aklen mümkün

olduğunu göstermek için çaba sarf eder,75 daha sonra nakil açısından ahirette

gerçekleşeceğini kanıtlamaya girişir.76 O, rü’yetullahın aklen mümkün olduğunu77

nakilde de gerçekleşeceğine dair kesin deliller olduğunu78 kabul etmektedir. Bu

çerçevede Eş‘ariyye’nin konuyu ele alırken öncelikle akli değerlendirmelerde bulunduğu, nakli delilleri ise sonra zikrettiği anlaşılmaktadır.

Mâtürîdîler ise, konuyu ele alırken nakli delilleri önceler, hatta Nesefî öncelikle akli delilleri ele almanın makul olduğunu belirtse de pratik faydası nedeniye nakli delilleri ele almakla konuya başlar.

70 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 175:11-18. 71 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mecmû‘, 1: 211:3-4. 72 Eş‘arî, el-Lüma‘, 61:1-63:8. 73 Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, 98:9-99:2. 74 Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, 99:3-102:7. 75 Cüveynî, el-İrşâd, 176:8-181:8. 76 Cüveynî, el-İrşâd, 181:10-185:9. 77 Cüveynî, el-‘Akîdetü’n-nizâmiyye, 38:1. 78 Cüveynî, el-‘Akîdetü’n-nizâmiyye, 38:15-16.

Mâtürîdî rü’yetullah konusunu öncelikle nakli delilleri aktararak ele alır.79

Devamında akli delillere yer ayıran80 Mâtürîdî, konunun çoğunu nakli deliller

bağlamında işler. Mâtürîdî için konu net bir şekilde nakille ilgili bir problemdir. O, şöyle der:

“Rü’yetullah konusunda aslolan rü’yetin -haberde geldiği kadarı ile sınırlayarak- gerçekleşeceğini kabul etmek ve yaratılmışlara ilişkin bütün manaları nefyetmektir. Bu konuda haberde bir açıklama (tefsir) bulunmadığı için açıklama da yapılmamalıdır.”81

Nesefî de Mâtürîdî’nin rü’yetullah konusunda sem‘î delillere öncelik vermeyi en uygun yöntem olarak gördüğünü söyler.82 Kendisi Tabsıra’da Mu‘tezile gibi

rü’yetullahı reddeden grupların iddialarını ele alırken83 de, ehli hak olarak adlandırdığı

kimselere nispet ettiği ve kendisinin de benimsediği kanaatleri aktarırken84 de

öncelikle nakli delilleri inceler. Bununla birlikte o, doğru yöntemin konuyu ele alırken önce rü’yetin mümkün olduğunun akli delillerle, sonrasında ise gerçekleşeceğinin nakli delillerle ortaya konulması olduğunu belirtmektedir. Kendisinin doğru gördüğü bu yöntemi uygulamaması, konuyu nakiller çerçevesinde ele almayı daha fonksiyonel bulmakla ilişkili görünmektedir. Nitekim o, sem‘i delilleri akli delillerden önce ele almanın nakille yetinecek kişilerin akli delillere dalmasına gerek bırakmadığı bağlamında bir olumlama da yapar.85 Nesefî Temhîd’de de başta nakli delilleri ele

almakta86 akli delillere daha sonra yer vermektedir.87 Ancak Mu‘tezile’nin görüşlerini

aktarırken ve eleştirirken fizik bağlama ilişkin itirazları önce ele alıp nakli delillere yaklaşımlarını daha sonra değerlendirmesi,88 Mu‘tezile’nin iddialarını ele alırken

onların yöntemini kullanmayı uygun bulduğunu göstermektedir.

Bu çerçevede Mu‘tezile’nin akli delili önceleyip nakli te’vil ettiği, Eş‘ariyye’nin konuyu nakille belirleme eğilimine rağmen öncelikle akli delilleri ele 79 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 141:14-145:14. 80 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 145:15-148:14. 81 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 146:13-14. 82 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 531:5-6. 83 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 508:11-514:13. 84 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 514:11-525:17. 85 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 525:18-526:3.

86 Ebu’l-Mu‘în Meymûn b. Muhammed en-Nesefî. et-Temhîd li kavâidi’t-tevhîd, thk. Cîbullah Hasan

Ahmed (Kahire: Dâru’t-Tıbâ‘ati’l-Muhammediyye, 1406/1986), 217:1-7, 219:3-221:7. 87 Nesefî, et-Temhîd, 221:8-223:5.

aldığı, Mâtürîdiyye’nin ise nakli delilleri öncelikle ele alıp konuyu nakle göre belirlemek gerektiğini savunduğu söylenebilir. Mu‘tezile’nin tavrı benimsediği teori ile uyumlu olmasına karşın Eş‘ariyye’nin konuyu incelerken tercih ettiği delil sıralaması, teorisinde delillere yüklediği değere uygun değildir. Bu açıdan bu iki mezhebin örtüşen tercihlerinin diyalektik ilişkilerinden kaynaklanmış olduğu söylenebilir. Buna karşın Mâtürîdiyye’nin, teorisi ile uyumlu olan yaklaşımı ortaya koyması bu diyalogun dışında kalması ile ilişkili olmalıdır.

Her üç mezhep uleması rü’yetullah konusunda ayetleri delil olarak kullanmış, kendi iddiasına uygun olan ayeti muhkem kabul edip konuyla ilişkilendirilen diğer ayetleri yaklaşımına uygun olarak yorumlamıştır. Ancak güncel çalışmalarda Mu‘tezile’nin bunu yaparken tarafgir davrandığı ve akli açıdan mümkün görmediği rü’yetullahın gerçekleşeceğini bildiren haberleri aklı önceleyip keyfi olarak te’vil ettiği kanaati yaygın şekilde dile getirilmektedir.89 Bazı çalışmalarda ise daha yumuşak

bir tavır olarak, Mu‘tezile’nin konumunu desteklemek için te’vile daha fazla başvurmak zorunda kaldığı ifade edilmektedir.90 Ancak ilerleyen başlıklarda

görüleceği üzere, her mezhebin karşıt görüşü eleştirmek için te’vile başvurmak zorunda kaldığı ve iki ana yaklaşımın delilleri arasında eşitlik olduğu anlaşılmaktadır. Rü’yetullah konusunda hadislerin de delil olarak kullanıldığı görülmektedir. Ancak bu konuda hadislere dayanarak hüküm vermenin imkanı tartışmalıdır. Eş‘arîler ve Mâtürîdîler’in rü’yetullah konusunda hadisleri delil olarak kullanmanın uygunluğuna ilişkin bir tartışmaya girdiği görülmemektedir. Onların konuya ilişkin tavırları ve hadisleri delil olarak kullanmalarından, bunu bir sorun olarak değerlendirmedikleri anlaşılmaktadır. Örneğin Nesefî Hz. Peygamber’in ashabından yirmi bir kişinin rü’yetullahın ispatı konusunda rivayette bulunduğunu, rü’yetullahı reddedenlerin bu ravileri yalancılıkla itham etmiş olacağını söylemektedir.91

Mu‘tezile ise, rü’yetullah konusunun kesin bilgiye dayanması gerektiğini kabul etmekte ve hadislerin delaletiyle belirlenemeyeceğini savunmaktadır. Bu nedenle

89 Koçyiğit, Kur’an ve Hadiste Ru’yet Meselesi, 7-8; Ünverdi, “Kâdî Abdulcebbâr’ın Rü’yetullah’ın

Reddine İlişkin Dayanakları”, 204, 217.

90 Pakiş, “Rü’yetullah ile İlişkilendirilen Âyetlerin Mu’tezilî Okuma Biçimi”, 70, 79; Özarslan,

“Allah’ın Görülebilmesi / Rü’yetullah Sorunu ve Dirilişle İlişkisi”, 291.

rü’yetullahın gerçekleşeceğine dair rivayet edilen ahad haber statüsündeki hadislerin delil olarak kullanılması onlar tarafından uygun bulunmaz.92 Kâdî Abdülcebbâr

Mu‘tezile ulemasının ahad haberlerin te’vili yoluyla bu meselenin belirlenmesini uygun görmediğini, doğru olma ihtimali az olduğunda böyle haberleri reddettiğini ifade eder. Bu nedenle Mu‘tezile’ye göre rü’yetullahı kabul eden grupların hadis yoluyla bunu kanıtlama imkanı yoktur.93

Ahad haberin kesin bilgi gerektiren hususlarda delil olamaması, ravilerin her birinin haber verdiği hususta hata yapmasının ya da yalan konuşmasının mümkün olmasıyla ilişkilendirilmiştir. Kâdî Abdülcebbâr’a göre, hatalı olması mümkün olan haberler kesin bilgi sağlamadığı için tevhid ve adl gibi dinin usûlünü oluşturan meseleleri belirlemede kullanılamaz. Bu bağlamda o, delil olarak kullanılan hadislerin senedi sahih, ravileri tenkit edilmemiş olsa bile bu rivayetlerin rü’yetullah konusunda bilgi kaynağı olamayacağını iddia eder.94

Bu yaklaşımı eleştiren Pezdevî, haber-i vahidin ilim oluşturmayacağı gerekçesi ile hadislerin rü’yetullah konusunda delil olamayacağı iddiasını, ilgili hadislerin meşhur hadis olduğu ve mütevatir habere benzer şekilde zorunlu bilgi verdiği iddiasıyla cevaplar. Ancak hemen devamında meşhur haberin İslam hukukçuları arasında şöhret bulan haber olduğunu ve bu tür haberlerin bilgi oluşturması konusunu usul-ü fıkıhta işlediğini söylemesi,95 meşhur hadisin inanç konularında kullanılma

imkanına dair bir yaklaşım geliştirmeyip, fıkıh usulündeki sistematiğini devam ettirdiğini göstermektedir. Bu açıdan Pezdevî’nin bu yaklaşımının bir mütekellim tavrı olmadığını söylemek mümkündür.

Mu‘tezile, teorik çerçevede ahad haberin rü’yetullah konusunda delil olarak kullanılamayacağını iddia ettiği gibi, rü’yetullahın gerçekleşeceğine delil olarak kullanılan hadisleri senet yönünden de tenkit eder. Ebû Ali el-Cübbâî (ö. 303/916), rü’yetullah konusunda en fazla sekiz rivayet olduğunu ve bunların hepsinin senedinde tenkit edilmiş ravilerin bulunduğunu iddia etmektedir.96 Kâdî Abdülcebbâr’a göre de

92 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 228:6; a.mlf., el-Mecmû‘, 1: 211:18-20. 93 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 233:18-20.

94 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 225:13-21. 95 Pezdevî, Usûlü’d-dîn, 88:24-89:7.

rü’yetullahın gerçekleşeceğini haber veren rivayetlerin tamamının senedinde tenkit edilen ravi bulunmaktadır. O, bu konudaki rivayetleri aktardıktan sonra, ilgili rivayetlerin tenkit edilen ravileri ve tenkit noktaları hakkında bilgi verir. Ona göre ravilere ilişkin bu tenkitler bu rivayetlerin delil olarak kullanılma imkanını ortadan kaldırmaktadır.97 Mu‘tezile’ye göre rü’yetullahın gerçekleşeceğine dair rivayetlerden

en makulu ve teşbihe yol açmayacak şekilde yorumlanabilir olanı Cerîr’in rivayeti olan “kıyamet günü rabbinizi göreceksiniz”98 hadisidir. Ancak bu hadis bile tenkitten

kurtulamaz.99 Kâdî Abdülcebbâr bu rivayetin ahad haber olması nedeniyle inanç

konularında delil olarak kullanılamayacağını söyler. O Hz. Peygamber bu ifadeyi kullanmış olsa bile, Allah’ın ahirette zaruri bilgi ile bilineceğini kastederek kullanmış olacağını, bu nedenle hadisin bu anlamda te’vil edilmesi gerektiğini iddia etmektedir. İlginç olan ise, kendilerinin yorumunu haksız çıkaracak hadisler uydurulduğunu iddia etmesidir.100

Bu genel tavra karşın Mu‘tezile’nin, bazı hadisleri pratik faydasından ötürü rü’yetullahın gerçekleşmeyeceğine delil olarak kullandığı görülür. Kâdî Abdülcebbâr, Mu‘tezile ulemasının ve muhaddislerin (ehli nakil) rü’yetullahın gerçekleşmesinin imkansızlığına dair rivayet ettiği haberleri aktarır. Konuyu olumlayan ve olumsuzlayan haberlerin var olduğunu ve rü’yetullahın gerçekleşeceğini bildiren haberleri gerçekleşmeyeceğini bildiren haberlere tercih etmenin gerekliliğine işaret eden bir delil olmadığını söyleyen Kâdî Abdülcebbâr’a göre delillerin çatıştığı bu tür meselelerde aklın ve Kur’an’ın esas alınması gereklidir.101 Bu iddiayı dile getirmesine

rağmen hadisleri delil olarak kullanan Kâdî Abdülcebbâr, rü’yetullah konusunda sahih olan hadisin “[o] nurdur, onu nasıl göreyim”102 hadisi olduğunu103 iddia etmekte ve

97 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 226:1-227:12. 98 Buhârî, “Mevâkîtü’s-salât”, 16, “Tevhîd”, 24.

99 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 230:10-13; a.mlf., el-Mecmû‘, 1: 211:21-23.

100 Kâdî Abdülcebbâr, Fazlü’l-i‘tizâl, 158:13-18. Kâdî Abdülcebbâr’ın iddiası Cerîr rivayetinin bir

versiyonunda Hz. Peygamber’in göz lafzını da zikrettiğinin ve metnin “rabbinizi gözle (‘iyânen) göreceksiniz” olduğunun aktarılmasıyla ilgili olmalıdır. Kâdî Abdülcebbâr bu rivayetin senedini vermektedir ancak bu senedin son râvisi Buhârî’deki senetlerde (Buhârî, “Mevâkîtü’s-salât”, 16, “Tevhîd”, 24.) geçmemektedir. O, bu rivayet nedeniyle ayın ondördü hadisinin Mu‘tezile’nin bilgi yorumuna izin vermediği eleştirisinden bahsetmektedir. (Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 233:12-15.) Bu

açıdan Kâdî Abdülcebbâr gözle kelimesinin hadise idrâc edildiğini iddia etmektedir.

101 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 228:7-230:9. 102 Müslim, “İman”, 291.

“rablerine bakarlar”104 ayetinin, benimsediği anlama uygun te’vil edildiği on kadar

tâbiîn rivayetini aktarmakta105 bir sorun görmemektedir. Nitekim o, bu rivayetleri

zikretmedeki gayesini muhaliflerine karşı delillerini güçlendirmek olarak açıklayarak tavrını meşrulaştırır. Ancak aktardığı haberleri hadis ehlinin isnad yöntemi ile rivayet etmemesini Mu‘tezile büyüklerinin böyle rivayetlerde bulunmaması ile açıklaması, Mu‘tezile’nin hadis rivayetlerini kullanma konusundaki isteksizliğini göstermektedir.106 Bu açıdan, bazı temsilcileri ifade ettiği ilkelere aykırı şekilde

hadisleri delil olarak kullanarak tutarsız davransa da Mu‘tezile’nin konuyu hadisler bağlamında işlemeyi bir yöntem olarak benimsemediği anlaşılmaktadır.

Kelam ekollerinin probleme akıl-nakil önceliği açısından yaklaşımlarını ele aldıktan sonra şimdi de rü’yetullah meselesine genel yaklaşımlarını inceleyelim. Bu incelemeye bir kelam mezhebinin konuyla ilgili ortaya koyduğu ilk iddia olan rü’yetullahın imkansızlığı iddiası ile başlamak istiyoruz.