• Sonuç bulunamadı

Allah’ın Ahirette Görülmesi

1.5. RÜ’YETULLAH’IN TARTIŞILDIĞI BAĞLAMLAR

1.5.3. Allah’ın Ahirette Görülmesi

Allah’ın ahirette görüleceği, rü’yetullahı kabul eden grupların tamamı tarafından benimsenmiştir. Eş‘arîler ve Mâtürîdîler, ahirette rü’yetullahın gerçekleşmesinin aklen mümkün olduğunu, gerçekleşeceğini bildiren sem‘î deliller nedeniyle müminlerin ahirette Allah’ı görmesinin şer‘an zorunlu olduğunu kabul etmiştir.543

Ahirette kafirlerin de Allah’ı görebileceğini kabul edenler varsa da azınlıktadır. Ehl-i Sünnet’ten bazılarının rü’yetullahın kıyamet günü cennete girmeden gerçekleşeceğini, bu sırada müminlerin ve kafirlerin Allah’ı göreceğini kabul ettiği ifade edilmektedir. Ancak bunun kafirler için bir nimet değil korkutma olacağı vurgulanmıştır.544 Nitekim genel yaklaşım, rü’yetullahın en büyük mükafat olarak

kabul edilmesinin545 müminlere has olmasını gerektiren bir husus olarak

değerlendirilmesidir. Ancak Mu‘tezile, Allah’ın ahirette yalnızca müminlere görünüp kafirlere görünmemesini imkansız bulur. Onlar görmenin tüm görenler tarafından aynı şekilde tecrübe edildiğini ve varlığın görülür olması halinde bütün görenlerin bu varlığı görmesi gerektiğini kabul etmiştir.546 Bu nedenle Mu‘tezile’ye göre Allah’ın

görüleceğini kabul etmek, onu ister mümin ister kafir olsun herkesin göreceğini kabul etmeyi gerektirmektedir.

Ahirette gerçekleşecek olan rü’yetullahın teşbih içermeyecek şekilde açıklanması temel kaygı olarak öne çıkmaktadır.547 Eş‘arîler ve Mâtürîdîler’in

dünyada gerçekleşen görme tecrübesini Allah’ın görme idrakini gözde yaratması

543 Bâkıllânî, el-İnsâf, 170:2-9; Pezdevî, Usûlü’d-dîn, 83:3-6; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 508:3-5; a.mlf.,

et-Temhîd, 217:4-7.

544 Pezdevî, Usûlü’d-dîn, 83:7-10.

545 İbn Fûrek, Mücerred, 85:6-9; Bâkıllânî, el-İnsâf, 184:12-20; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 570:1-2. 546 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 89:1-10.

olarak açıklaması,548 ahirette rü’yetullahın da benzer şekilde Allah’ı görme idrakinin

insanda yaratılması ile gerçekleşeceğini iddia edecekleri beklentisini doğurmaktadır. Teşbihten kaçınma çabasına daha uygun görünen bu yaklaşım yerine görmenin baş gözü ile gerçekleşeceğinin vurgulanması, ahirette rü’yetullahın gerçekleşeceğinin en önemli delili sayılan “rablerine bakarlar”549 ayetinin ve kıyamet günü müminlerin

Allah’ı göreceğini haber veren hadislerin550 açıklama biçimini belirlemesine

bağlanmalıdır. Ancak bu yaklaşımdaki vurgu bir tarafa bırakılırsa, ortaya konulan iddia gözde idrakin yaratılması yaklaşımına dayanması bakımından görme teorileriyle uyum içindedir.

Rü’yetullahı kabul edenlerin ağırlıklı kanaatinin, Allah’ı görmenin baş gözü ile gerçekleşeceği olduğu söylenebilir. Ebû Hanîfe rü’yetullahın baş gözüyle gerçekleşeceğini ifade eder.551 Eş‘arî, müminlerin Allah’ı kıyamet günü baş gözleriyle

görecekleri konusunda icma olduğunu söylemektedir.552 Ashabı Hadis ve Ehl-i

Sünnet, Allah’ın kıyamet günü gözle, ayın ondördünde ayın görülmesi gibi görüleceğini, onu müminlerin göreceğini ama kafirlerin görmeyeceğini kabul etmiştir.553 Bu yaklaşımın, ilgili hadisten hareketle ortaya konulduğu açıktır. İbn

Küllâb ve onun fikirlerini benimseyenler rü’yetullah konusunda Ehl-i Sünnet ile aynı görüştedir.554 Züheyr el-Eserî de Allah’ın keyfiyetsiz olarak gözle (basar)

görüleceğini kabul etmiştir.555 Mâtürîdî ise, “oysa o gün bir kısım yüzler rablerine

bakarak mutlulukla parıldayacaktır”556 ayetinin Allah’a bakmanın gerçekleşeceğini

gösterdiğini kabul etmektedir.557 Buradaki bakma ifadesi onun görmenin baş gözü ile

gerçekleşeceği yaklaşımını benimsediğini göstermektedir.

Mu‘tezile’nin konuya ilişkin algısı da aktarılan bilgilerle örtüşmektedir. Ka‘bî Haşeviyye’den bazı kimselerin Allah’ın ahirette baş gözü (ebsar) ile görüleceğini

548 Bâkıllânî, el-İnsâf, 182:14-17: İbn Fûrek, Mücerred, 133:11-14; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 546:14-

547:1.

549 el-Kıyâme, 75/22-23.

550 Buhârî, “Mevâkîtü’s-salât”, 16, “Tevhîd”, 24; Müslim, “İman”, 299-300. 551 Ebû Hanîfe, “el-Fıkhu’l-ekber”, el-‘Âlim ve’l-müteallim, 65:23-24. 552 Eş‘arî, Risale ilâ ehli’s-Seğr, 237:2-3.

553 Eş‘arî, Makâlât, 292:12-13. 554 Eş‘arî, Makâlât, 298:13-14. 555 Eş‘arî, Makâlât, 299:5. 556 el-Kıyâme, 75/22-23.

söylediğini aktarır.558 İbn Metteveyh ise Ehl-i Hadis’in Allah’ın gözleri yeniden

yaratacağını ve görülmesinin bu gözlerle gerçekleşeceğini iddia ettiğini ve başka türlü bir rü’yeti kabul etmediklerini söylemektedir.559 Onun rü’yetullahı kabul eden sonraki

dönem ulemasının rü’yetullahı bir mananın bulunuşuna bağlayıp duyu organına bir önem atfetmediklerini ifade etmesi,560 görmenin ilgili idrakin yaratılması ile

gerçekleşmesi kabulünün rü’yetullah meselesine etkisinin tespiti olarak değerlendirilebilir. Ancak bu ifadede geçen sonraki dönem uleması arasında sayılabilecek olan ve İbn Metteveyh’ten yaklaşık elli yıl önce vefat eden Bâkıllânî’nin “rablerine bakarlar”561 ayetini baş gözü ile görme çerçevesinde açıklaması562 ve Hz.

Peygamber’in dünyada Allah’ı baş gözü ile gördüğüne inanması563 göz önünde

bulundurulduğunda, görmenin gerçekleşmesini mananın bulunmasına bağlama yanında gözün varlığına da önem atfedildiği görülmektedir. Bu nedenle, mütekaddimûn dönemi kelamcılarının görmeyi gözde idrakin yaratılması ile açıklamaları açısından duyu organının varlığını, ilgili ayet ve hadislerden dolayı da ahiretteki rü’yetullahın baş gözü ile görme yoluyla gerçekleşeceğini vurguladıklarını söylemek mümkündür.

Allah’ın ahirette görülmesinin gerçekleşme biçimi olarak baş gözü ile görmeyi kabul eden ana çizgiden farklı olarak, yaratacağı altıncı bir duyu organı ile görüleceği de iddia edilmiştir. Bu yaklaşım Dırâr b. Amr’ın iddiası olarak meşhur olmuştur ve konuya ilişkin eleştiriler genellikle Dırâr’ın ismi zikredilerek dile getirilmektedir. Ka‘bî ve Kâdî Abdülcebbâr Dırâr b. Amr ve onun fikirlerini benimseyenlerin Allah’ın ahirette altıncı bir duyu organıyla görüleceğini söylediğini aktarmaktadır.564 Eş‘arî ise,

aynı yaklaşımı benimseyen üç isim zikreder. O, Dırâr b. Amr, Hafs el-Ferd565 (ö.

204/820’den sonra) ve Süfyan b. Sühbân’ın Allah’ın gözle görülmeyeceğini ama kıyamet günü sahip olduğumuz duyu organları dışında yaratacağı altıncı bir his ile 558 Ka‘bî, Makâlât, 247:15-16. 559 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mecmû‘, 1: 207:25-26. 560 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mecmû‘, 1: 208:1-2. 561 el-Kıyâme, 75/22-23. 562 Bâkıllânî, Temhîd, 303:10-12, 311:4-9. 563 Bâkıllânî, el-İnsâf, 170:11-16.

564 Ka‘bî, Makâlât, 247:7; Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 139:15-16.

565 Hayyât Hafs’ın Mu‘tezile’ye nispet edilmekle birlikte teşbih fikrine sahip olduğunu ve Mu‘tezilî

olmadığını söyler. (Bk. Hayyât, el-İntisâr, 133:15-18.) Hafs, Dırâr’ın öğrencisidir. (Öz, “Dırâr b. Amr”,

idrak edileceğini kabul ettiklerini aktarır.566 Buna karşın Ka‘bî ve Kâdî Abdülcebbâr

Mürcie’den Süfyan b. Sühbân’ın rü’yetullahı reddettiğinin rivayet edildiği gibi, onun ve mezhepten bazılarının Allah’ın baş gözüyle görüleceğini ancak bu görmenin şahitte tecrübe edilen görme biçiminin dışında gerçekleşeceğini söylediğinin de rivayet edildiğini aktarır. Ancak bu isimler Eş‘arî’nin yaptığı gibi Süfyan’ın Dırâr’ın yaklaşımını benimsediğini söylemez.567 Bu tavır, Kâdî Abdülcebbâr’ın aynı yerde

Dırâr’ın Allah’ın altıncı bir duyu organı ile görüleceğini, ancak Süfyan’ın görmenin şahitteki görme biçiminin dışında olacak şekilde gözle gerçekleşeceğini benimsediğini söylemesi bakımından Mu‘tezile’nin Süfyan’ı Allah’ın baş gözü ile görüleceği fikrine sahip bir isim olarak tasvir ettiğini göstermektedir.

Bu çerçevede Eş‘arî, Mürcie’den bazılarının Allah’ın mahiyeti olduğunu, bu mahiyetin dünyada idrak edilemediğini, ahirette Allah’ın yaratacağı altıncı bir duyu organı ile bunun idrak edileceğini söylediklerini aktarmaktadır.568 O, Dırâr’ın da

yaratılan altıncı duyu ile müminlerin Allah’ın mahiyetini göreceğini iddia ettiğini söyler.569 Bu yaklaşımda, insanın gözünün fanileri görmek için yaratıldığı ve ne

dünyada ne de ahirette Allah’ı göremeyeceği savunulmaktadır. Bu çerçevede rü’yetullahın gerçekleşmesi için ahirette Allah’ın insanda halihazırda var olan göz dışında bir göz yaratacağı, fani değil baki olan bu göz ile baki olan Allah’ın görüleceği iddia edilmiştir.570 Ancak bu yaklaşım, Mu‘tezile tarafından yöneltilen çeşitli

eleştirilere konu olmuştur. Kâdî Abdülcebbâr altıncı bir duyuyla da olsa Allah’ın idrak edilmesinin teşbih ve tecsim tehlikesini içereceği endişesini taşımaktadır.571 Öte

taraftan ona göre bu iddia, insanın varlığı ancak bir duyu organı ile idrak edebileceğinin kabulüdür. Kâdî Abdülcebbâr bu nedenle iddianın Mu‘tezile’nin yaklaşımının dolaylı olarak benimsenmesi anlamına geldiğini ima etmektedir.572

Ayrıca, duyuların akılla ispat edilmeyeceğini, duyumsama ile bilineceğini kabul eden

566 Eş‘arî, Makâlât, 216:3-5, 339:14-340:2.

567 Ka‘bî, Makâlât, 248:3-6; Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 139:12-14. 568 Eş‘arî, Makâlât, 154:1-3.

569 Eş‘arî, Makâlât, 282:6-7. 570 Bâkıllânî, el-İnsâf, 178:3-5.

571 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 107:18-108:7. 572 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 38:13-15.

Mu‘tezile, farklı bir altıncı duyunun varlığının akılla bilinebilir bir husus olmaması nedeniyle iddianın anlamsız olduğunu savunmaktadır.573

Mu‘tezile’ye göre, iddia edilen altıncı duyunun kabileyeti hakkında iki teori mümkündür. İlki, bu duyunun gözle görülen şeyler yanında Allah’ı da görebilecek bir duyu organı olması ihtimalidir. Ancak onlara göre gözlerin taşıdığı farklılıklara rağmen aynı şeyi görmesi, bu iddianın yanlış olduğunu, gözün bünyesindeki bir değişikliğin göze ek bir yetenek kazandıramadığını gösterir. Onlara göre nihayetinde bu duyu organı da halihazırda sahip olunan gözden zâtı itibarıyla farklı olmayacak, bu nedenle yalnızca gözün görebildiği şeyleri görüp Allah’ı göremeyecektir.574 İkinci

teori ise, bu organın halihazırda sahip olunan duyuların idrak edemediği şeyler olan Allah’ı, inançları ya da iradeleri idrak edecek bir organ olmasıdır. Ebû Hâşim, böyle bir duyu organının eksikliğinin hissedilmemesinin var olmayacağına delil olduğunu düşünmektedir. Ona göre örneğin kör olan kimse, kendinde bir duyu organının, gözün eksikliğini hissetmektedir. Üstelik bu durum, âmâ olanın daha önceden görmesi ile ilgili değildir. Ona göre bu duyunun keyfiyetini bilmeyen anadan doğma kör de, böyle bir duyunun mümkün olduğunu kabul ettiğinde eksikliğini hisseder. Bu nedenle Ebû Hâşim eksikliği hissedilmeyen altıncı bir duyunun var edileceğini savunulamaz bir iddia olarak görmektedir. O, muhtemel bir eleştiriye cevap olarak, insanın bedeninin fil kadar büyük olmamasının fayda sağlayıp zarardan kaçınma konusunda bir eksiklik hissine neden olmadığı gibi bir örnek de verir.575 Bu açıdan eksiklik hissi, hayati

fonksiyonları yerine getirmeyi sağlayan ortalama koşullarla ilişkilendirilmektedir. Gözün eksikliği açık bir şekilde hissedilirken, büyük bir bedene sahip olmamak normal bir hayat sürmeye engel olmaması bakımından eksiklik olarak görülmemektedir. Bu çerçevede Mu‘tezile’nin, Allah’ın yaratacağı altıncı bir duyu organı ile görülmesi iddiasının halihazırda sahip olunan duyu organlarının sınırlılıkları vurgulanarak savunulmasının mümkün olmadığını düşündüğü anlaşılmaktadır.

Son olarak, fazla taraftar bulmamış iki yaklaşımdan söz edilebilir. Neccâr, Allah’ı görmenin ancak bilme olarak anlaşılabileceğini düşünür. Ancak o bunu,

573 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 106:5-9.

574 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 102:4-19; a.mlf., el-Mecmû‘, 1: 209:19-26. 575 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 103:15-104:5; a.mlf., el-Mecmû‘, 1: 210:1-3.

Allah’ın görme mahalli olan gözü bilgi mahalli olan kalbe dönüştürmesi, böylece gözde oluşan bilginin görme kelimesi ile ifade edilebilmesi bağlamında savunmaktadır.576 Ayrıca, Allah’ın sûret ile ilişkilendirilmesi bağlamında problemli

görülen bir rü’yetullah yaklaşımı söz konusudur. Bekriyye577 fırkası Allah’ın kıyamet

günü bir sûret yaratıp o sûret vasıtasıyla, o sûret içinde görüleceğini kabul etmiştir.578

Bağdâdî bu yaklaşımının onların tekfirine sebep olan fikirlerinden biri olduğunu söyler.579 Bekriyye Allah’ın sûreti olmasına karşın cisim olmadığını kabul etse de,580

rü’yetullah konusundaki bu iddialarının teşbihten kaçınma konusunda yeterli hassasiyeti göstermediğinden ötürü taraftar bulmadığı söylenebilir.

Ahirette rü’yetullahın gerçekleşeceğini kabul edenlerin bunun gerçekleşme biçimine ilişkin teorileri böylece özetlenebilir. Konuyla ilgili olarak tartışılan diğer bir husus, Allah’ı görmenin zevk olarak tanımlanması nedeniyle, bu zevkin devamlılığı problemidir.

Rü’yetullahın ahirette müminlerin mazhar olacağı en büyük zevk olduğu kabul edilmiştir.581 Eş‘arî Hz. Peygamber’in cennet ehlinin en değerli nimetinin Allah’ı

görmeleri sırasında olduğuna dair haberlerden bahseder ve rü’yetullaha eşlik eden zevkin zevklerin en büyüğü olduğunu söyler.582 Bâkıllânî de Hz. Peygamber’in

rü’yetullah konusunda “Allahım! Senden vechine nazar lezzetini, zarar ve saptırıcı fitne olmaksızın sana kavuşma şevkini isterim” şeklinde bir duasının olduğunu rivayet etmektedir.583 Ancak en büyük zevk ifadesi, özellikle rü’yetullah bittiğinde ortaya

çıkacağı iddia edilen sorunlar bağlamında bazı eleştirilere konu olmuştur.

Mu‘tezile rü’yetullahın en büyük zevk olmasını, gerektirdiğini iddia ettiği tutarsızlıklar üzerinden eleştirmektedir.584 Allah’ın görülmesinin müminlere sunulan

en büyük nimet olacağı yaklaşımını, yokluğunun aynı derecede büyük üzüntüyü

576 Ka‘bî, Makâlât, 248:8-10; Eş‘arî, Makâlât, 216:8-9.

577 Bekriyye, Bekir b. Uhtü Abdülvâhid’in (III./IX. yüzyıl) görüşlerini benimseyenlerdir. (Mustafa Öz,

“Bekriyye”, TDV İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1992), 5: 370.)

578 Eş‘arî, Makâlât, 216:6-7, 287:6.

579 Bağdâdî, el-Fark, 212:13-213:3; a.mlf., Usûlü’d-dîn, 338:12-15. 580 Cüşemî, Uyûnü’l-mesâil, 113:10-11.

581 Gölcük - Toprak, Kelam, 480-481. 582 İbn Fûrek, Mücerred, 85:6-9. 583 Bâkıllânî, el-İnsâf, 174:11-18.

gerektireceği iddiası ile eleştiren Mu‘tezile, rü’yetullahın bitmesi ile hissedilecek özlem ve üzüntünün, rü’yetullahın varlığında alınan zevk ile aynı miktarda olması gerektiğini iddia etmektedir.585 Zevk bir araz olduğu ve baki olamayacağı için,

rü’yetullah sırasında alınan bu lezzetin varlığını devam ettireceği onlara göre iddia edilemez.586 Nesefî Mu‘tezile’nin bu nedenle rü’yetullah zevkinin ortadan kalktığında

en büyük acıya yol açacağını, ancak cennetin Allah’ın dostlarının eziyet çekeceği bir yer olmadığını ifade ettiğini aktarmaktadır.587

Nesefî bu itirazın rü’yetullah zevkinin rü’yetten doğduğunu ve bakanın gözündeki tabiat kuvvetiyle bakanın nefsine hulûl ettiğini söyleyen Kalânisî’ye yöneltilebileceğini düşünmektedir. Çünkü ona göre bu yaklaşımda zevki doğuran rü’yetin bitmesinden sonra zevkin meydana gelmeye devam etmesi düşünülemez.588

Eş‘arî’nin görmenin zevk ya da acıyı gerektirmediğini, Allah’ı görmenin zevk olmadığını söylemesi589 bu itiraza ilişkin endişeden kaynaklanmış olmalıdır. Bâkıllânî

eleştiriyi, cennet ehlinin durumlarının kemale erdiği ve dilediğinde rablerini görüp dilediğinde kendilerine zevk veren şeylerle iştigal ettiği, bu nedenle bir noksanlığın söz konusu olmadığı ile cevaplar.590 Nesefî ise, zevkin devamlılığını kabul

çerçevesinde bir açıklama yapmakta ve bu zevkin devam edeceğini, rü’yetullaha nail olanların bu vesileyle diğer nimetlerden de daha fazla zevk alacağını söylemektedir.591

Bâkıllânî rü’yetullahın bitmesinin zevki eksik (nakıs) hale getirmeyeceğine başka bir delil getirir. Hz. Peygamber ile bir araya gelmenin, hurilerle bir araya gelmekten ve köşklerde yaşamaktan daha üstün bir zevk olduğunu söyleyen Bâkıllânî, Hz. Peygamber ile sohbetin bitmesi sonrasında cennet ehlinin sayılan nimetlerden faydalanmasının bir eksiklik olarak değerlendirilmemesinin, rü’yetullahın bitmesinin de eksiklik doğuracak bir durum olarak değerlendirilmemesini gerektirdiğini ifade etmektedir.592 Ancak Kâdî Abdülcebbâr, Hz. Peygamber’i görmenin ve onunla sohbet

etmenin itaate karşılık olarak verilen bir nimet olmadığını, öyle olsa bile ahiretteki en 585 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 237:19-21. 586 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 238:3-4. 587 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 514:1-8. 588 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 570:13-16. 589 İbn Fûrek, Mücerred, 85:6-9. 590 Bâkıllânî, el-İnsâf, 184:12-20. 591 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 570:5-8. 592 Bâkıllânî, el-İnsâf, 185:1-6.

büyük nimet olmayacağını söyler. Peygamberlere dünyada gösterilen saygı ve hürmetin ahirette gösterilmesinin zorunlu olmadığını düşündüğü için ona göre bu zevk, dostları ziyaret edip onlarla sohbet etmek türünden bir zevktir. Bu nedenle o, Hz. Peygamber ile bir araya gelmenin en büyük zevk kabul edilen rü’yetullaha benzetilemeyeceğini ve rü’yetullahın bitmesi ile üzüntü ve kederin meydana gelmesinin zorunlu olduğunu söylemektedir.593

Yaklaşıma diğer bir eleştiri yönelten Mu‘tezile, rü’yetullahın en büyük nimet olarak tanımlanmasının, bu nimete erişmede eşitliği gerektireceğini söylemektedir. Ancak onlara göre bu iddia bir problem içerir. Hikmetli fiil yapmak mükafatın itaatle orantılı olmasını gerektirir ama rü’yetullahın en büyük nimet olması herkesin eşit nimete erişeceği anlamına gelmektedir.594 Onlara göre bu sorun, rü’yetullaha mazhar

olanların bundan farklı derecelerde zevk aldığı açıklaması ile de giderilemez. Çünkü Allah’ın tek olması ve azlık-çoklukla nitelenememesi,595 görmeye konu olmasının

miktarla ilişkilendirilememesini gerektirir. Ancak eleştirilen mezhepler açısından Mu‘tezile’nin bu iddiası geçersizdir. Allah dilediği kuluna dilediği karşılığı vereceği, sevap da kazanılmış bir hak olmadığı için, kullarının rü’yetullaha erişmede eşit olmalarını irade edebilir ve bu durum onlara göre fiili adalet ve hikmet kapsamından çıkarmaz.

Allah’ın ahirette görülmesi tartışılırken ele alınan, görmenin gerçekleşme biçimi ve sürekliliği konusundaki yaklaşımları aktardık. Şimdi de bu bölümde ele alacağımız son problem olarak, rü’yetullah konusunun dolaylı bir parçası olan Allah’ın kendisini görmesi konusundaki tartışmaları inceleyelim.