• Sonuç bulunamadı

İdrak Edilememe ile Övünmenin Anlamı

1.3. ALLAH’IN GÖRÜLEMEZ OLDUĞU İDDİASI

1.3.3. Allah’ın Görülemezliğinin Sem‘î Delilleri

1.3.3.1. Gözlerin Onu İdrak Edemeyeceği

1.3.3.1.2. İdrak Edilememe ile Övünmenin Anlamı

İdrak ile ilgili ayette övünme olduğu genel kabul görmüştür. Nitekim Kâdî Abdülcebbâr, bu ayette övünme olduğunun bütün ümmet tarafından ittifakla kabul edildiğini söyler. Bu konuda görüş beyan edenler övünmeden bahsetmiş ancak ne ile övünüldüğü (övünmenin keyfiyeti) konusunda farklı fikirlere sahip olmuşlardır. Kâdî Abdülcebbâr bu yaklaşımların bir listesini sunar. Bazıları, altıncı bir duyu organı ile görülmesini mümkün kabul etmekle birlikte baş gözü ile idrakin nefyini; bazıları görülmesini mümkün kabul etmekle birlikte, görmeden farklı olduğunu kabul ettiği idrakin nefyini; bazıları ihatanın nefyini; bazıları ahirette görülmesini mümkün kabul etmekle birlikte dünyada görülmenin nefyini övünme olarak kabul etmiştir. Mu‘tezile ise, Allah’ın zâtından idraki -yani görmeyi- bütün hallerde olumsuzlamakla övündüğünü kabul etmektedir.194

Mu‘tezile ayette Allah’ın zâtının görülemeyeceğinin ifade edildiğini, bu nedenle Allah’ın görüleceğini kabul etmenin, onun zâtı itibarıyla sahip olduğu durumun (görülemezliğinin) değişmesini gerektireceğini söyler. Bu ise Allah’a eksiklik nispet etmektir.195 Onlara göre ayette övünme yönü, Allah’ın kadîm

olmasından ötürü görülmesinin imkansızlığıdır. Görülen varlığın bir yönde olmasının gerekmesi bunun sonradan yaratılmış hâdis bir varlık olmasını gerektirdiği için,

193 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 571:1-9. 194 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 151:6-14. 195 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mecmû‘, 1: 210:20-211:2.

görüleceği iddiası Allah’ın hâdis olduğu anlamına gelecektir. Bu ise Allah hakkında düşünülebilecek en büyük eksikliktir. Bu nedenle Mu‘tezile’ye göre gözlerin onu idrak etmesini olumsuzlama övgü, olumlama ise eksiklik nispet etme anlamına gelir.196

Ancak Mu‘tezile’nin yaklaşımı, onlara göre birçok arazın görülmemesi nedeniyle, görülmemenin övgü olmaması bağlamında eleştirilmiştir. Örneğin ma‘dûmun ya da kokuların görülmemesi bunlar için övgü değildir. Bu nedenle Mu‘tezile’nin Allah’ın idrak edilmemekle değil, ancak ayetin ikinci cümlesiyle, basarları idrak etmekle övündüğünü iddia edebileceği söylenmiştir.197

Mu‘tezile bu eleştiriye, yukarıda aktardığımız açıklamayı tahsis ederek bir cevap geliştirir. Kâdî Abdülcebbâr ayette Allah’ın yalnızca görülmemesi ile değil görülmemesine rağmen görmesi ile, yani iki durumun bütünü ile övündüğünü ifade etmiştir. O, varlıkları görme ve görülmeleri bağlamında dört kategoriye ayırır. Ona göre gören ve görülen varlık insandır, görmeyen ama görülen varlık renklerdir, görmeyen ve görülmeyen varlık ise iradelerdir. O, Allah’ın kendine özgü dördüncü bir durumda olduğunu, gördüğünü ancak görülmediğini kabul etmektedir. Kâdî Abdülcebbâr bir varlığın yalnızca görme ya da görülme konusunda Allah’a benzemesinin, ayette görülmeme ile övünme konusunda Allah ile benzerliğini gerektirmeyeceğini, bu nedenle ayetin ve benzerlik tespitinin iki sıfatın birleşimi bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Nitekim ona göre örneğin uykusu gelmeme ve uyumama198 ile övünme, aslında canlı (hayy) olmasına rağmen bu

eksikliklerle nitelenmemesi ile, ikisinin birleşik hali ile bir övünmedir. Bu bağlamda o, cansız varlıkların uyumamasının, Allah’ın uyumama ile övünmesine engel olmadığını düşünür.199 Buna benzer şekilde kokular gibi varlıkların görülmemesi ile

Allah’ın görülmemesinin aynı şekilde değerlendirilemeyeceği ve görülmemenin Allah için övünme olabileceği iddia edilmektedir.

Kâdî Abdülcebbâr, ayette görülmeme ve görme ile ayrı ayrı övünme olmamasına rağmen, ikisinin birleşik mefhumunun övünme olmasının mümkün görülmesinin, “âlim [ve] kâdir” gibi birlikte geçen övünme ifadelerinin ayrı ayrı

196 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 159:18-160:10.

197 Bâkıllânî, Temhîd, 304:1-3; a.mlf., el-İnsâf, 175:21-176:6; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 576:6-7. 198 el-Bakara, 2/255.

övünme nedeni sayılmamasına yol açmayacağını düşünür. Ona göre, bu örnekteki gibi bazı övünmeler ayrı ayrı övünme olabilirken, bazıları ancak birlikte övünme olabilir. Mesela var olmanın Allah ile hâdis varlıkların paylaştığı bir sıfat olması nedeniyle Allah’ın var olduğunun söylenmesi övgü olmamasına rağmen, ezelden beri var olduğunun söylenmesi, iki ifadenin birleşimi ile meydana gelen bir övgüdür. Bunun gibi, Allah’ın görülmemesi övgü değilken, görülmemesi ama görmesi övgü olabilir.200

Kâdî Abdülcebbâr’ın bu delili “övgünün böyle kabul edilmesi imkansız değildir” diyerek ifade etmesi, yönletilen itirazları cevaplamak için övünmenin birleşik mefhum ile ilgili olduğunu iddia ettiğini ancak gerçekte ayetin ilk kısmının övgü olduğunu düşündüğünü göstermektedir. Bunu gösteren diğer bir husus, konuyu öncelikle ilk kısmın övgü olduğu bağlamında ele alıp, birleşik mefhum hususuna konunun sonunda değinmesidir.

Ancak Mu‘tezile’nin ayetin görmek ama görülmemekle övünme olduğunu da tutarlı olarak açıklayamayacağı iddia edilmiştir. Ayetin “halbuki o, gözleri idrak eder” kısmının anlaşılma biçimi, atıftan dolayı “gözler onu idrak edemez” kısmının anlaşılmasına etki etmektedir. Bağdat Mu‘tezilesi’nin Allah’ın gözleri idrakinin anlamının bunları bilmesi olduğu iddiası, ayetin baş tarafının “gözler onu bilemez” olarak yorumlamasını gerektirir. Bu yorum onların teorilerine aykırı olması ve kimsenin Allah’ı bilememesini gerektirmesi bakımından kabul edilemezdir. Basra Mu‘tezilesi’nin Allah’ın gözleri idrakini görenleri görmesi olarak yorumlaması, bu kişileri başkaları da gördüğü için anlamsız olduğu; bir araz olan görmeyi (basar) görmesi olarak yorumlaması ise, bu arazı yalnızca gören kişi idrak edebildiği için teorilerine uygun olmadığı eleştirilerine muhatap olmuştur.201

Sonuç olarak Mu‘tezile’nin övünmeyi açıklamaya dair geliştirdiği iki yaklaşım da tutarlılığı sağlayamamakla eleştirilmiştir. Bu eleştirilerin haksız olmadığı kabul edilmelidir.

Eş‘arîler idrakin nefyindeki övünmeyi farklı bir açıdan değerlendirmiştir. Bâkıllânî ayetteki övünmeyi, Allah’ın gözlerde kendisini görmeyi yaratmama kudreti ile övünmesi olarak açıklamıştır. Ona göre, Allah basarları idrak ettiğini söylerken

200 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 161:4-11.

bütün görülürleri idrak ettiği anlamını irade etmiştir. Allah şeyleri idrak eder ve mevcut olduğu için idrak edilmesi de mümkündür, ancak idrak eden ve edilenlerden farklı olarak o, insanları kendisini idrakten alıkoymaya kadirdir. Böylesi bir yetkinlik sahibi, gözde kendisini görmeye zıt olan şeyi yaratmaya kadir olan tek varlık Allah’tır. Bâkıllânî ayetteki övünmenin başka kimsenin güç yetiremediği böyle bir şeye güç yetirmekle ilgili olduğunun söylenebileceğini ifade etmektedir.202 Eş‘arîler’e göre

rü’yetullah, Allah’ın kendisini görmenin zıttını yaratmayı bırakması ile gerçekleşecektir. Ancak bu, övünmeye konu olan hususun sona ermesini kabul etmek anlamına gelmektedir. Bu nedenle Eş‘arîler’in açıklaması, ayetteki övünmenin sona ermesinin, nefyi ile övünülen hususun isbatının eksiklik (naks) doğuracağı iddiasıyla203 Allah’ın zâtına eksiklik nispetine yol açması bağlamında eleştirilmiştir.

Eş‘ariyye, ayetin mutlak olması ve zaman sınırı içermemesi nedeniyle, nefyin dünya ile sınırlanabileceğini kabul etmiştir. Onlar, bu ayetin ahirette rü’yetullahın gerçekleşeceğini bildiren ve zaman açısından sınırlama içeren “oysa o gün bir kısım yüzler rablerine bakarak mutlulukla parıldayacaktır”204 ayeti ile takyid edilmesi

gerektiğini kabul eder.205 Nesefî Eş‘ariyye’nin Allah’ın övündüğü şeyleri iki kısma

ayırdığını söyler. Ona göre Eş‘arîler bunlardan “egemenliğin mutlak sahibidir, her türlü eksiklikten uzaktır”206 ayeti gibi zâta veya “ne uykusu gelir ne de uyur”207 ayeti

gibi zâtın sıfatına yönelik olan övünmelerin, yokluğunun imkansızlığı nedeniyle ortadan kalkmasının mümkün olmadığını kabul etmiştir. Öte yandan onlar, Allah’ın fiillerine yönelik övünme içeren “o, takdir ettiği gibi yaratan, canlıları örneği olmadan var eden, biçim ve özellik veren Allah’tır”208 gibi ayetlerdeki övünmenin, Allah’ın

fiillerinin hâdis olması nedeniyle ezelde sabit olmadığını, hâdis olanın zevalinin de mümkün olduğunu kabul etmiştir. Nesefî Eş‘ariyye’nin bu ayette idrakin nefyinin kendisini görmenin zıttını yaratması bağlamında Allah’ın fiillerine yönelik bir övünme içerdiğini ve zevalinin mümkün olduğunu kabul ettiğini aktarır.209 Bâkıllânî’nin, bu

202 Bâkıllânî, Temhîd, 305:13-19; a.mlf., el-İnsâf, 176:14-20. 203 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mecmû‘, 1: 210:23-24.

204 el-Kıyâme, 75/22-23.

205 Eş‘arî, el-Lüma‘, 65:8-12; Bâkıllânî, el-İnsâf, 177:19-21; Cüveynî, el-İrşâd, 183:5-8. 206 el-Haşr, 59/23.

207 el-Bakara, 2/255. 208 el-Haşr, 59/24.

ayeti Allah’ın fiili ile övünmesi olarak değerlendirmesi210 Nesefî’nin ifadesini

doğrulamaktadır.

Ancak Mâtürîdîler ve Mu‘tezile, Eş‘arîler’in yaklaşımını eleştirmekte ve ayetteki övünmenin zamanla sınırlanamayacağını iddia etmektedir. Nesefî bu ayette övünülen hususun ne dünyada ne de ahirette ortadan kalkmasının mümkün olmadığını ifade eder.211 Bu çerçevede ona göre bu ayetin “rablerine bakarlar”212 ayeti ile zaman

açısından tahsisi mümkün değildir.

Mu‘tezile’nin bazı mensupları da ayetteki övünmenin zaman ile sınırlanamayacağını ifade etmiştir. Ebû Ali, Allah’ın göz ile idrak edilmeyi vakit ile sınırlamadan, genel olarak nefyettiğini söyler. Bu nedenle o, muradın bütün zamanları kapsayan bir olumsuzlama olduğunu iddia eder.213 Mâtürîdî Ka‘bî’nin de aynı görüşte

olduğunu aktarmaktadır.214 Ancak Kâdî Abdülcebbâr, ayetin anlamının zamanla

sınırlanamayacağını vurgulamanın iyi bir çözüm olmadığını düşünmektedir. Ona göre, ayetin zahiri zamana ilişkin bir imada bulunmamaktadır. Bu nedenle Ebû Ali’nin iddiası, ne lafız ne de mefhum açısından savunulabilir değildir. Kâdî’ya göre tercih edilmesi gereken teori, Allah’ın zâtından nefyetmekle övündüğü hususun zâtına

210 Bâkıllânî, Temhîd, 305:13-19; a.mlf., el-İnsâf, 176:14-20.

211 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 571:14-18. Mâtürîdîler’in aşağıda değinilen övünmenin idrak

edilemezlikle ilgili olduğu açıklaması, zaman sınırı içermemesi açısından eleştirilerinin tutarlılığına gölge düşürmemektedir.

212 el-Kıyâme, 75/22-23.

213 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 150:7-151:2.

214 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 150:16-18. Mâtürîdî bununla ilgili olarak Ka‘bî’ye bir itiraz yöneltmiştir. O,

Ka‘bî’nin ayetin anlamının sona ermesinin imkansızlığı nedeniyle rü’yetullahı reddetmesini samimi bulmaz. Mâtürîdî’ye göre, kulların kendi fiillerini yaratması iddiası “o, her şeyin yaratıcısıdır” (el- En‘âm, 6/102.) ayetinin anlamını sınırlamakta ve Ka‘bî’nin tutarsız davrandığını göstermektedir. (Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 150:16-18.) Ancak Mu‘tezile’nin Allah’ı kulların fiillerine ya da yaratılmış

cisimlere kudretle vasıflamaması, onlara göre Allah’ın kudretini sınırlama ya da Allah’a eksiklik nispeti anlamına gelmez. Rü’yetullah konusu Allah’ın zâtı bağlamında değerlendirilirken, kulların fiillerine kudret bu fiillerin zâtı itibarıyla değerlendirilmesi gereken bir konu olarak kabul edilmiştir. Kâdî Abdülcebbâr bu fiillerin Allah’ın kudretine kendi zâtları itibarıyla konu olamayacaklarını, kulların fiillerinin Allah’ın kudretine konu olmasının, yaratılmış bir cismin tekrar var edilmeye konu olmasının imkansızlığı gibi imkansız olduğunu söyler. Bu nedenle ona göre bahsi geçen fiillere kudretle vasıflanmaması, Allah’a eksiklik nispet etme anlamına gelmez. (Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 156:20-

157:13.) Mu‘tezile, haddizâtında mümkün ve başkalarının güç yetirebildiği şeye kâdir olmamanın

eksiklik anlamına geleceğini, ancak zâtı itibarıyla kudrete konu olamayacak şeye kâdir olmamanın eksiklik anlamına gelmeyeceğini kabul etmektedir. (Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 157:21-158:5.)

nispetinin bir eksiklik (naks) ortaya çıkaracağı yaklaşımıdır.215 Bu çerçevede o,

ayetteki övünmeyi zâta ilişkin bir övünme olarak kabul etmektedir.216

Mu‘tezile’ye göre zâta ilişkin yokluk (nefy) ile övünme, övünülen şeyin varlığının eksiklik gerektirdiğini gösterir. Bu bağlamda değerlendirilen “ne uykusu gelir ne de uyur”217 gibi ayetler, Allah’ın zâtından dolayı bu sıfatlara sahip

olamayacağı ile açıklanmaktadır. Mu‘tezile Allah’ı cisimlere özgü böylesi sıfatlarla vasıflamanın mümkün olmasının onun muhdes olması anlamına geleceğini ve kadîm olmadığı kabulüne yol açacağını kabul etmiştir. Kâdî Abdülcebbâr, ayetteki övünmenin bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söyler ve Allah’ın gözle hiçbir şekilde idrak edilemeyeceğinin kabul edilmesini gerekli görür.218

Sonuç olarak övünmenin zât ile ilgili olduğunu kabul eden Mâtürîdîler ve Mu‘tezile ayetteki idrak edilemezliğin sona ermesini mümkün görmemiştir. Övünme konusunun Allah’ın fiili ile ilgili olduğunu kabul eden Eş‘arîler ise bunun zaman ile sınırlı olabileceğini kabul etmiştir. Bu çerçevede ayetin “rablerine bakarlar”219 ayeti

ile tahsisini de yalnızca Eş‘arîler savunmaktadır. Ayrıca, Eş‘arîler’in zâta ilişkin övünme olduğunu kabul ettiği ayetlerde diğer mezhep uleması ile aynı yaklaşımı sergilediği ve bunların zevalini mümkün görmediği anlaşılmaktadır.

Mâtürîdîler’in ayetteki övünme konusuna getirdiği açıklama ise idrakin sınırlı olanı kuşatmak (ihata) olduğu kabulüne dayanmaktadır. Allah sınırla nitelenmekten münezzehtir. Bu nedenle onlar, Allah’ın idraki nefyedip rü’yeti nefyetmemesini rü’yet ile idrakin farklılığına yorar ve ayette görülememe değil idrak edilememe ile övünme olduğunu söylerler.220 Mâtürîdî Allah’ın görülemez olması durumunda idraki

215 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 150:7-151:2.

216 Mu‘tezile’nin, Eş‘ariyye’nin ayetteki nefyi Allah’ın fiili ile ilişkilendirmesine karşın Mâtürîdîler gibi

onun zâtı ile ilişkilendirmesi, görmenin gerçekleşmesi konusundaki kabullerine dayanmaktadır. Kâdî Abdülcebbâr, görülebilir olma ve olmamanın, fiille ya da irade ile ilişkili olmadığını söyler. Bu yaklaşım, gözlerin Allah’ı görememesinin, Allah’ın bir fiili ve iradi tercihi ile değil, görülürlüğü tartışılan varlık olarak Allah’ın zâtı itibarıyla bu duyuya konu olmaya müsait olup olmaması ile ilgili olduğunun kabulü anlamına gelmektedir. O, idrakin nefyinin Allah’ın zâtına ilişkin bir övünme olmasını bu bağlamda açıklar. Olumsuzlanması ile övünülen durumun zâta ilişkin olduğu kabul edildiğinde, bunun zâta nispet edilmesinin bir eksiklik doğuracağı ve bütün hal ve zamanlarda nefyinin gerektiği savunulabilir olur. (Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 152:17-153:5.)

217 el-Bakara, 2/255.

218 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 159:1-14. 219 el-Kıyâme, 75/22-23.

nefyetmenin bir hikmeti olmayacağını ifade eder. Bunun nedeni onun dışındakilerin de görme olmaksızın idrak edilemeyeceklerini kabul etmesidir. Bu açıdan Mâtürîdî, ayetin ihatanın nefyedilip bilginin nefyedilmediği “onların bilgisi ise onu kuşatamaz”221 ayetine benzediğini kabul etmektedir. Ona göre, görmenin üzerine vaki

olduğu şeylerde bile görmekle hakiki mahiyeti kavranamayan gizli sır olan boyutlar vardır. Şu halde görme bu dünyada bile ihatayı zorunlu kılmaz. Görme dünyada var olan görülür şeylerin bile hakikat ve mahiyetini idrak ve ihata edemiyorsa, Allah’ı görmenin idrak ya da ihata olduğu kesinlikle söylenemez.222 Rü’yet-idrak ve ilim-ihata

arasındaki farklara ilişkin olarak aynı yaklaşımı benzer ifadelerle Nesefî de ortaya koyar.223 Bu bağlamda Mâtürîdîler ayetin, rü’yetullahın gerçekleşmeyeceğine delil

olarak kabul edilemeyeceğini söylemektedir.224

Bu çerçevede ayetteki övünmeyi, Mu‘tezile biri görülmeme diğeri görme ama görülmeme olmak üzere iki şekilde açıklamaktadır. Eş‘arîler ayette gözde görme idrakini yaratmama, Mâtürîdîler ise görülme ama idrak edilememe ile övünme olduğunu kabul etmektedir. Mu‘tezile rü’yetullah konusunda yalnızca bu ayeti kendi yaklaşımını açıkça desteklediği düşüncesiye delil olarak kullanmaktadır. Ancak onların çok vurgulamamakla birlikte bazı hadisleri de rü’yetullahın gerçekleşmeyeceğine delil olarak öne sürdüğü görülür. Şimdi bu hadisleri kısaca ele alalım.