• Sonuç bulunamadı

1.3. ALLAH’IN GÖRÜLEMEZ OLDUĞU İDDİASI

1.3.1. Teşbih Endişesi

Allah’ın görülebileceğini reddedenlerin konuya yaklaşımını belirleyen en temel husus, teşbih kaygısıdır. Bu açıdan Mu‘tezile konuyu tevhid ilkesi bağlamında ele almaktadır. Allah’ın görülmesinin cisim özellikleri taşıması algısına neden olacağı endişesi, teşbihe yol açmayacak tek çözüm olarak görülen rü’yetullahın reddi sonucunu doğurmuştur. Kâdî Abdülcebbâr rü’yetullah konusunun teşbihin nefyi ile ilgili olduğunu belirtir. Bu çerçevede o, rü’yetullahı kabul edenlerle tartışılması gereken öncelikli meselenin, Allah’ın cisim olmadığı ve bu nedenle görülemeyeceği olduğunu söylemektedir.120 Ebû Ali, rü’yetullah hakkında rivayet edilen hadislerin

çoğunu teşbih gerektirdiği iddiasıyla eleştirir.121 Ka‘bî’nin Allah’ın cevher, cisim, araz

olmaması ve benzerinin olmaması hakkındaki delillerin görülemeyeceğinin de delili olduğunu kabul etmesi,122 onun da konuya teşbih kaygısıyla yaklaştığını

göstermektedir.

Allah’ın görülmesinin teşbihe yol açması nedeniyle aklen imkansız olması, şahitteki görme tecrübesinin Allah için gerçekleşmesinin imkansızlığı ile ilgilidir. Bu iddia, görme tecrübesinin değişmez olduğunu, şahitte de gaipte de aynı şekilde gerçekleşeceği kabulünü esas almaktadır. Ebû Abdullah el-Basrî (ö. 369/979-80), organla gerçekleşen idrakin keyfiyetinin değişmemesi gerektiği kabulünden dolayı, görülürlerin görülmesi için şart olan hususun değişmemesi ve tüm görülürlerde ortak olması gerektiği kanaatini taşır.123 Kâdî Abdülcebbâr ise görme konusunda insanların

sahip olduğu yetkinliğin değişmez olduğunu, Allah’ın görülmesinin halihazırda sahip

120 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 220:10-19. 121 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 227:17-228:2. 122 Ka‘bî, Makâlât, 247:11-12.

olunan görme imkanlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini kabul eder. Bu nedenle, Allah görülecekse şu anda sahip olduğumuz görme yetisi ile görülmelidir.124 Duyulara

konu olan varlıkların cinsleri arasında geçişkenlik olmadığını, bu cinslerin yalnızca ilgili duyular tarafından algılanabileceğini söyleyen Ebû Abdullah, Allah’ın görüleceğini kabul etmenin görülürler cinsinden bir varlık olduğunu iddia etmek anlamına geleceğini söylemektedir.125 Ancak görme duyusu yalnızca cisim ve araz

gibi maddi varlıkları idrak edebilmektedir. Ayrıca bu idrakin gerçekleşmesi görülürün görenin karşısında olması, arada mesafe olması, gözün ışınının görülüre ilişmesi gibi şartlara bağlıdır. Buna karşın Allah’ın görülebilirler türünden bir varlık olmaması ve sayılan şartlarla ilişkilendirilememesi, şahitteki görme tecrübesinin Allah için gerçekleşememesi sonucunu doğurur.126 Bu kabulün sonucu olarak, Allah’ın ne

dünyada ne de ahirette görülemeyeceği iddia edilmektedir.

Bu bağlamda, Nesefî’nin rü’yetullahı imkansız görenlerin konuya yaklaşımı hakkındaki ifadeleri Mu‘tezile’nin tavrını doğru tasvir etmektedir. Ona göre Mu‘tezile, gaib hakkında konuşmanın şahitten gaibe istidlal ile mümkün olduğunu kabul etmektedir. Şahitteki görme olgusunun illet ve şartlarının gaib hakkında düşünülememesi ise, görmeye ilişkin hükmün de gaib hakkında sabit olamayacağını ve Allah’ın ahirette de görülemeyeceğini ortaya çıkarmaktadır.127

Mu‘tezile’nin teşbihten kaçınma amacıyla ortaya koyduğu bu yaklaşım, Mücessime’nin yöntemini benimsediği iddiası ve sonuçta teşbihe yol açması tehlikesini içermesi bağlamında eleştirilmiştir.128 Nitekim Bâkıllânî, Allah’ın gözle

görülmesinin cisim özelliği taşımasını gerektireceği iddiasını eleştirir.129 O, rü’yeti

kabul etmeyenlerin kendilerini destekleyen en güçlü delil olarak gördükleri bu iddianın Ehl-i Sünnet’e göre onların en zayıf delili olduğunu130 ve yaratıcıyı

reddedelerin argümanlarını destekler mahiyette olduğunu söyler. Ona göre

124 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 98:3-5. 125 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 129:6-16.

126 Ka‘bî, Makâlât, 247:4-10; Nesefî, et-Temhîd, 218:2-4. 127 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 509:12-16.

128 Cüveynî, el-İrşâd, 180:13-181:2. Görme ve görülebilir olma konusunda şahidi esas alma açısından

Mu‘tezile’nin tavrının Mücessime’nin yaklaşımı ile örtüştüğü kanaati güncel çalışmalarda da ifade edilmektedir. (Örneğin bk. Mavil, “Bir Mu‘tezile-Mâtürîdiyye Tartışması -Rü’yetullah-”, 452.)

129 Bâkıllânî, Temhîd, 314:14-315:1. 130 Bâkıllânî, el-İnsâf, 181:2-4.

Mu‘tezile’nin yaklaşımı, yaratıcıyı inkar edenlerin cisim, cevher, araz olmak gibi özellikleri olmayan bir fail (sâni‘) akledemediklerinden bir yaratıcının var olması halinde bu özelliklere sahip bir varlık olmasının -yani mahluk özelliği taşımasının- zorunlu olduğunu söylemelerine benzemektedir. Bu iddianın sonucu ise, böyle bir yaratıcı düşünülemediğinden yaratıcının var olmadığıdır.131 Nesefî de benzer bir

yaklaşımla Mu‘tezile’yi, hem Mücessime’nin yöntemini kullanması hem de tutarlı davranmayıp onları tenkit etmesi nedeniyle eleştirir.132

Ancak Kâdî Abdülcebbâr, yöntemlerinin Mücessime’nin yöntemine benzetilmesinin tutarsız olduğu kanaatindedir. Ona göre sâni‘ olmak fiille ilgilidir, görülmekle ilgili değildir. O, şahitte kâdir ve fâil olanın görülmesinin bu sıfatlara sahip olmasıyla ilgisi olmadığını, bu nedenle gaipte bu sıfatlara sahip olanın görülmesini gerektirmeyeceğini söylemiştir. Şahitteki kâdir ve fâiller zâtları itibarıyla cevher ve cisim oldukları için görülürler. Nitekim bu sıfatlara sahip olan varlığın örneğin kudretini yitirmesi mümkündür ama kudretini yitirdiğinde de görülür olmaya devam eder. Ayrıca kudret gibi sıfatlara sahip olan varlıkların hâdis varlıklar olmasının Allah’ın hâdis olmasını gerektirmemesi gibi, görülmeleri de görülmesini gerektirmez.133 Böylece o, Mücessime’ye benzetilmelerinin tutarsız olduğunu,

Allah’ın görülemeyeceğini kabul etmenin de onun maddi olmayan bir yaratıcı olarak bilinmesine engel olmayacağını iddia eder.

Mücessime’nin yöntemine benzesin ya da benzemesin Mu‘tezile’nin görmeyi açıklama biçimi, Allah ile ilişkilendirilmesi mümkün olmayan gereklilikler içermektedir. Bu nedenle teorinin gerektirdiği şartlar, rü’yetullahı benimseyenlere yönelik eleştirilerin de kaynağı olmuştur. Bu açıdan Eş‘arîler ve Mâtürîdîler’in eserlerinde Mu‘tezile’nin görülür varlıkların taşıdığı özellikler ve görmenin gerçekleşme şartı olarak kabul ettiği hususların Allah ile ilişkilendirilemezliği ve Allah’ın görülmesinin kabul edilmesinin tecsim gerektirmediği vurgulanır. Ancak dikkat çeken nokta, Mu‘tezile’nin Allah’ın görülemeyeceğini kanıtlamak için bu iddiaları öne sürdüğünün bu eserlerde sıklıkla dile getirilmesine rağmen, aynı

131 Bâkıllânî, el-İnsâf, 181:6-11; a.mlf., Temhîd, 315:2-8. 132 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 554:7-556:10.

iddiaların Mu‘tezile alimlerinin eserleri ile makâlât kitaplarında güçlü şekilde dile getirilmemesidir.

Allah’ın görülmesi halinde ya bütününün ya da parçasının görülmesi gerekeceği eleştirisi, rü’yetullahın kabul edilmesinin ortaya çıkaracağı iddia edilen tutarsızlıklardan biridir. Bu iddiayı ele alan Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye ulemasına göre bu muhal bir ifadedir. Bütün ve parça lafızları ancak bütünlük ve parça sahibi olan hakkında kullanılabilir. Ancak Allah bütünlük ve parça ile vasıflanmaktan münezzehtir. Sorunun çözümü için görme olgusu bilmeye benzetilir. Allah’ın bilinebildiğini kabul etmenin onun tamamının veya bir kısmının bilindiğini söyleme imkanı vermemesi ve onun tek olarak bilinmesi,134 bu mezheplere göre Allah’ın parça

ile ilişkilendirilmeksizin tek olarak görülebileceği anlamına gelmektedir.

İkinci problem mekanda olma sorunudur. Nesefî Mu‘tezile’nin tüm görülürlerin bir mekanda olduğunu kabul etmesi nedeniyle Allah’ın görülmesi halinde bir mekanda olması gerekeceği iddiasına yer verir.135 Buna karşın rü’yetullahı kabul

edenler görmenin mekanla böylesi ayrılmaz bir ilişkisinin olmadığı kanaatindedir. Eş‘arî, Allah’ın belirli bir mekanda ya da her mekanda birden bulunmasını imkansız görmekte ve Allah’ın bir mekanda olmadan görüleceğini kabul etmektedir.136 Nesefî

de, görülmenin mekanla ilişkisi olmadığını, varlıkların görüldüğü için bir mekanda olmadığı gibi, bir mekanda olduğu için de görülür olmadığını iddia etmektedir.137

Mu‘tezile ise mekanda olmamanın görülmeyi imkansız kılmayacağını ve mekanda bulunmayan görülürün görülebileceğini ancak teorik olarak kabul etmektedir.138 Bu

açıdan, Nesefî’nin yukarıdaki ifadesinin aksine mekanda olma problemi rü’yetullah tartışmasında, en azından teorik düzeyde önemli bir sorun olarak görünmemektedir.

Görme için görülürün karşıda olmasının gerekliliği, açıklanması gereken diğer bir problemdir. Kâdî Abdülcebbâr gözle ancak cisim gibi karşıda olan ya da renk arazı gibi karşıda olma hükmünde olanın görülebileceğini, bu şartın görmek için gözün

134 İbn Fûrek, Mücerred, 89:21-23; Bâkıllânî, el-İnsâf, 184:3-10; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 566:6-14;

Pezdevî, Usûlü’d-dîn, 84:9-12.

135 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 557:6. 136 İbn Fûrek, Mücerred, 88:3-6.

137 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 557:6-10. 138 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 144:14-17.

varlığının zorunlu olması gibi zorunlu olduğunu iddia eder. Ona göre varlığın gözle görülmesinin mümkün olması karşıda ya da karşıda hükmünde olmasının mümkün olduğuna delalet eder. Bu nedenle karşıda olması mümkün olmayanın görülmesi de imkansızdır. Bu sebeple, belli bir yönde olmakla nitelenemez olan Allah da görülemez.139 Eş‘arî’nin görülmenin mekanda ve karşıda olmakla ilişkisi üzerinden

kurgulanan problemlere genel cevabı, karşıda bulunma sırasında oluşan idrak ve rü’yetin aynısının, görülürle karşıda olmayı gerektirmeyecek şekilde gerçekleşmesinin mümkün olduğunu vurgulamaktır.140 Cüveynî Allah’ın yarattığı şeyleri yönden

münezzeh olarak görmesi nedeniyle yönsüz görülmesinin de mümkün olacağını ifade eder.141 Pezdevî ise, her şeyin olduğu hal üzere görüldüğünü, görmenin karşı karşıya

olma ve yön ile ilgisi olmadığını kabul etmektedir. Bir yönde olan o yönde, bir yönde olmayan ise yönsüz olarak görülür. Allah da bir yönde olmaksızın bilindiği gibi, aynı şekilde bir yönde olmaksızın görülür.142

Allah’ın görülmesi kabulü kendisine işaret edilebilmesini gerektirmesi bağlamında da eleştirilmiştir. Nesefî Mu‘tezile’nin her görülüre işaret edilmesinin mümkün olduğunu kabul etmesi nedeniyle, görülmesi halinde Allah’a işaret edilmesinin mümkün olması gerektiğini söylediğini aktarır.143 Öte taraftan Eş‘arîler

ve Mâtürîdîler bunu mümkün görmüştür. Eş‘arî, Allah’ın baş gözü ile görülmesi durumunda, görenlerin birbirine “rabbimiz bu mudur?” diyebileceği şekilde Allah’a işaret edilmesinin mümkün olduğunu ve işaretin işaret edilen için bir mekanı zorunlu kılmadığını iddia etmiştir.144 O, işaret edilen şeyin, işaret edilme nedeniyle bir

mekanda bulunmadığını, o bir mekanda bulunuyorken işaretin ona iliştiğini, bu nedenle mekanda bulunmayana işaret etmenin, bir mekanda bulunmayı gerektirmeyeceğini söyler.145 Nesefî ise şahitte emreden ve nehyeden bütün

muhatapların işaret edilir olduğunu, Allah’ın da böyle bir varlık olması halinde işaret edilebilir bir varlık olacağını iddia eder.146 Buna karşın Kâdî Abdülcebbâr, Allah’a

139 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 140:16-19, 188:11-13; a.mlf., “el-Muhtasar”, 1: 221:20-222:2. 140 İbn Fûrek, Mücerred, 89:8-10. 141 Cüveynî, el-İrşâd, 181:5-6. 142 Pezdevî, Usûlü’d-dîn, 91:6-12. 143 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 556:13-14. 144 İbn Fûrek, Mücerred, 82:16-18. 145 İbn Fûrek, Mücerred, 88:6-10. 146 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 557:3-5.

belli bir yönde olmasını zorunlu kılmayacak şekilde işaret edilebilmesi iddiasının çok uzak bir ihtimal olduğunu söylemiştir. Ona göre işaret etmek ancak işaret edilenin zâtının ve yönünün belirlenmesi halinde anlamlı olur.147

Bu çerçevede Mu‘tezile rü’yetullahın kaçınılmaz olarak teşbih gerektireceğini iddia etmektedir. Eş‘arîler ve Mâtürîdîler ise görme için öngörülen şartlar nedeniyle Allah’ın görülmesinin teşbih gerektirmesini reddetmekte, onun kendine özgü ve teşbihe yol açmayacak şekilde görmeye konu olabileceğini savunmaktadır.148 Ancak

Mu‘tezile rü’yetullahın teşbihsiz olarak gerçekleşmesinin mümkün olması durumunda Allah’ın halihazırda görülmesi gerekeceğini iddia etmiştir. Şimdi bu iddiayı ele almak istiyoruz.