• Sonuç bulunamadı

İsteğin Rü’yetullahı Kanıtlamadığı İddiası

1.4. ALLAH’IN GÖRÜLEBİLECEĞİ İDDİASI

1.4.3. Allah’ın Görülebileceğinin Sem‘î Delilleri

1.4.3.2. Hz Musa’nın Allah’ı Görme İsteği

1.4.3.2.2. İsteğin Rü’yetullahı Kanıtlamadığı İddiası

Mu‘tezile rü’yetullahı imkansız gördüğü için bu ayeti te’vil etmek zorunda kalmıştır. Fazla taraftar bulmayan bir görüşe göre Hz. Musa Allah’ı görmeyi gerçekten istemiş ve bu nedenle peygamberliğine zarar vermese de küçük günah işlemiştir. Ancak bu te’vilin karşılaştığı tepkiler benimsenmesini engellemiştir. Erken dönemde yapılan diğer bir te’vil peygamberlik sıfatları ile çelişmediğini herkesin kabul edebileceği bir çözümleme yapmakta ve görme olarak ifade edilen isteğin bilme isteği olduğu iddiasını içermektedir. Bununla birlikte muhtemelen ayetin zahirinin görme isteğini net olarak ifade etmesi nedeniyle yeni bir yorum yapılmış ve isteğin Hz. Musa’nın toplumu için dile getirildiği Basra Mu‘tezilesi’nin asıl görüşü haline gelmiştir.

Mu‘tezile içerisinde Hz. Musa’nın Allah’ın görülmesinin imkansızlığını bilmediği için bu talepte bulunmuş olmasını mümkün görenler vardır. Bu bağlamda onun görmeyi kendisi için istemiş olabileceği kabul edilmektedir.385 Bu görüş

sahipleri, peygamberlerin Allah hakkındaki bilgilerinin eksik olabileceğini, Hz. Musa’ya nispet ettikleri hatanın peygamberin Allah’ı bilmemesini gerektiren büyük bir hata değil, küçük günah (sağîre) cinsinden olduğunu savunmuştur.386 Bu yaklaşım,

peygamber olmak ile iddia ettikleri Allah hakkında bilgisizliği makul bir zeminde telif etme çabası ile ilgilidir. Bu çerçevede Hz. Musa’nın isteği, bilmezlikten kaynaklanan masum ama hatalı bir istek387 olarak yorumlanmıştır.

385 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 219:9-15; Cüveynî, el-İrşâd, 184:14-185:3.

386 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 219:16-220:8; Şerîf el-Murtazâ, Emâli’l-Murtazâ, 2: 219:2-7.

Mu‘tezile yalnızca peygamberlerin günahlarını sağîre olarak adlandırmış, cezası bildirilmemiş günahların ise sağîre de kebîre de olabileceğini kabul etmiştir. Ca‘fer b. Mübeşşir de peygamberlerin günahlarının te’vilden kaynaklanabileceğini ve yalnızca sağîre olabileceğini söyler. Mu‘tezile sehv ve

hatayı ise bütün insanlar için mümkün kavramlar olarak kabul etmiş ve Allah’ın bunlar için ceza

vermeyeceğini savunmuştur. Yalnızca Nazzâm, peygamberlerin sehv ve hatasını, bu tür hatalardan kaçınmakla emrolundukları için küçük günah sayar ama affedildiğini söyler. (Ka‘bî, Makâlât, 401:16-

402:16.) Hz. Musa’nın hata yaptığını iddia eden Mu‘tezile mensupları bu çerçevede ona nispet ettikleri

hatayı affedilebilir bir hata olarak değerlendirmiş olmalıdırlar.

387 Bu açıdan yorumda, Malatî’nin Cehmiyye’nin bir grubuna nispet ettiği, Hz. Musa’nın olmayacak bir

şeyi istediği için bu talepte bulunduğunda dinden çıktığı iddiasının (Malatî, et-Tenbîh, 74:23-24.) aksine

peygambere nispet edilen hatanın onun sıfatlarına zarar vermemesi için çaba gösterilmektedir. Bununla birlikte Malatî’nin Cehmiyye adı altında, rü’yetullahı benimseyenleri tekfir ettiği bilinen Mu‘tezilî Murdâr’ı (Hayyât, el-İntisâr, 67:16-68:2; Şehristânî, el-Milel ve’n-nihal, 1: 83:5-7.) kastetmiş olması

mümkündür. Ancak kastı bu ise, bu iddianın Murdâr’dan gelen net bir bilgiye mi dayandığı yoksa onun yaklaşımı çerçevesinde Malatî’nin yorumu mu olduğu belirsizdir.

Bu te’vil, Hz. Musa’ya peygamberliği nedeniyle atfedilemeyecek bir sıfat, Allah hakkında cehalet nispet etmesi ve ismet sıfatını göz ardı etmesi bakımından eleştirilmiştir. Eş‘arîler, Allah hakkında mümkün olan ve olmayan sıfatlar ile rü’yetullahın imkansızlığını Mu‘tezile’nin bilmesi ama Allah’ın peygamber olarak seçtiği ve kendisiyle konuşmakla şereflendirdiği Hz. Musa’nın bilmemesinin kabul edilemeyeceğini ve bir müslümanın böyle bir iddiada bulunmayacağını söylemiştir.388

Eş‘arîler ve Mâtürîdîler, Hz. Musa’ya Allah konusunda böyle bir bilgisizlik atfedenlerin dinden çıkacağını kabul etmektedir.389

Te’vili benimseyenlerin yorumlarını meşrulaştırmak için kullandığı bir argüman, peygamberlerin dini ahkamın bildirilmesinden önce bu hükümler konusunda bilgisiz olmasıdır. Ancak bu açıklama, bu tür hükümlerde hükmün vaki olması ile peygamberin bundan haberdar olmasının birlikte gerçekleşmesi açısından tutarsızdır. Hz. Musa örneğinde Mu‘tezile’nin iddiası ise rü’yetullahın imkansızlığı hükmü sabit olmasına rağmen peygamberin bu hükmü bilmediği iddiasını içermektedir.390

Ele aldığımız te’vilin Mu‘tezile içinde de çok benimsenen bir yorum olmadığı, Ebû Ali’nin eleştirilerinden ve mezhepte alternatif açıklama biçimlerinin varlığını vurgulamasından anlaşılmaktadır.391 Kâdî Abdülcebbâr ise peygamberin,

peygamberlikten ötürü ya da peygamber olması Allah hakkında doğru bilgiye sahip olmasını zorunlu kıldığı için değil, nübüvvete zarar gelmesi ihtimalinin dışlanması amacıyla bu tür bilgilere sahip olmasının zorunlu olduğunu düşünür. Ona göre böyle bilgisizlikler, peygamberin ümmeti tarafından öğrenilmesi halinde peygambere güvenin sarsılması (tenfir) ihtimalini ortaya çıkardığı için imkansızdır.392

Peygamberlerin Allah hakkında cahil olması, dini temellerinden sarsacak bir iddiadır. Bu nedenle Mu‘tezile peygamberlik niteliklerine zarar vermeyecek bir çözüm üretme gayesiyle, Hz. Musa’nın isteğinin Allah’ı görmek değil görmekle Allah hakkında kesin bilgiye sahip olacağı bir delil görmek olduğunu iddia etmiştir.

388 Eş‘arî, el-İbâne, 41:12-42:2; Bâkıllânî, Temhîd, 302:4-5; Cüveynî, el-İrşâd, 183:9-13.

389 Eş‘arî, el-İbâne, 42:3-43:3; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 514:14-15; a.mlf., et-Temhîd, 219:12-220:1. 390 Eş‘arî, el-İbâne, 42:3-43:3.

391 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 219:16-220:8. 392 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 165:6-9.

Ebu’l-Hüzeyl el-Allâf ve Ebû Ali el-Cübbâî gibi Mu‘tezile’nin önemli alimleri, Hz. Musa’nın “bana kendini göster, sana bakayım”393 şeklindeki talebini, mahzuf bir

âyet kelimesi takdir ederek “ortaya çıkmasıyla seni zorunlu olarak bileceğim deliline bakayım” anlamına te’vil etmiştir.394 Kâdî Abdülcebbâr, Ebû Ali’nin benimsediği

yorumlardan biri olduğunu belirttiği bu te’vili, kendinden önceki Mu‘tezile ulemasının çoğunluğunun benimsediğini ifade eder.395 Mâtürîdî Ebu Bekir Esam’ın (ö.

200/816),396 Nesefî de Ka‘bî’nin bu görüşte olduğunu belirtir.397

Bu te’vile göre Hz. Musa Allah’tan, müşahede ettiğinde onu zorunlu olarak bileceği -aslında hakkında zaten bilgi sahibi olduğu- ahiret alametlerinden bir alamet göstermek suretiyle kendisine zâtını zorunlu olarak bildirmesini istemiştir.398 Ancak

Mu‘tezile’nin bu te’vili de, içerdiği problemlerden ötürü oldukça fazla eleştiriye konu olmuştur. Kâdî Abdülcebbâr’a göre ayette muradın zorunlu bilgi talebi olduğu yorumu ancak ayette hazif olduğu iddiasıyla savunulabilir. Ancak o, ayetin zahirinin bu te’vili gerektirecek bir delil içermediği kanaatindedir.399 Mâtürîdîler bu te’vili, Hz. Musa’ya

bu istekte bulunmasına gerek kalmayacak kadar çok mucize verilmiş olması ve buna rağmen onun böyle bir istekte bulunmasının inkarda ısrar edenlerin inatçılığına benzeyeceği bağlamında eleştirmiştir.400 Te’vilin en çok eleştirildiği husus ise ayetin

zahirine uygun olmamasıdır.401 Ayetteki “bana kendini göster, sana bakayım” ifadesi

“fiiline bakayım”, “beni asla göremezsin” ifadesi de “ayetimi asla göremezsin”

393 el-A‘râf, 7/143.

394 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 162:9-16. 395 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 218:12-21. 396 Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, 6: 58:6-7.

397 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 517:1-3. Mâtürîdî’nin bu görüşü çağdaşı olan ve eserlerinde sık sık

eleştirdiği Ka‘bî’ye atfetmemesine rağmen Nesefî’nin atfetmesi tereddüt uyandırmaktadır. Ka‘bî’nin konuya bakışını tespit etmeye yarayabilecek dolaylı bir bilgi, Hz. Musa’nın ayette bahsedilen -ileride ele alacağımız- tövbesi konusundaki kanaatidir. Mâtürîdî, Ka‘bî’nin Hz. Musa’nın tövbesinin muhtemel sebeplerinden birini, Allah’ın kendisine gösterdiği dağın parçalanması sonucunda rü’yet talebi nedeniyle küçük günah işlediğini anlaması olarak tespit ettiğini aktarır. (Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 149:8-10.) Bu açıklama, Hz. Musa’nın Allah’ı görmeyi kendisi için istediğini ve bunun küçük günah

olduğunu iddia edenlerin açıklaması ile örtüşmektedir. (Bk. Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 219:9-15.)

Bu durum, Nesefî’nin aktarımını şüpheli hale getirmekte ve Ka‘bî’nin ayete ilişkin yukarıda bahsedilen ilk te’vili benimsediğinin de iddia edilebileceğini göstermektedir.

398 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 218:12-21; Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 142:6, 148:15. 399 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 164:4-6.

400 Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, 6: 47:10-15; a.mlf., Kitâbü’t-tevhîd, 142:7-8; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1:

517:16-18.

şeklinde yorumlanmaya müsait değildir.402 Üstelik “beni asla göremezsin” ifadesinin

“benim ayetimi asla göremezsin” şeklinde yorumlanması, Hz. Musa’nın ayet olan dağın parçalanmasını görmesi ile çelişmektedir.403

Ayette bakma ve görme kelimelerinin kullanılmasının ve nazar kelimesinin ilâ ile geçişli yapılmasının da Mu‘tezile’nin iddiasının yanlış olduğunu gösterdiği savunulmuştur.404 Bu te’vil, Hz. Musa’nın zorunlu bilgi oluşturacak delil görme

isteğinin teklîf ile bağdaşmaması açısından da eleştirilmiştir. Yorumu benimseyenler Hz. Musa’nın isteğini Hz. İbrahim’in Allah’tan ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini istemesine405 benzetmiş ancak Hz. İbrahim’in isteğinin teklîfin ortadan

kalkmasına yol açmadığı için gerçekleştiğini, Hz. Musa’nın isteğinin ise teklîfin kalkmasına neden olacağı için gerçekleşmediğini iddia etmiştir.406 Buna karşın Ebû

Ali’den sonra Basra Mu‘tezilesi, Hz. Musa’nın teklîfin rü’yetullah isteğinin hasen olmasına engel olacağını bilmesine rağmen böyle bir istekte bulunmasını mümkün görmez.407

Mu‘tezile’nin genelinin benimsediği bu ikinci te’vilin de tüm mensuplarını tatmin etmediği Kâdî Abdülcebbâr’ın bahsi geçen eleştirilerinden ve üçüncü bir yorum geliştirilmesinden anlaşılmaktadır. Mu‘tezile’nin üçüncü te’vilinde ayetin zahiri kabul edilerek isteğin görme talebi olduğu söylenmekte ancak bunun, peygamberin kendisi için değil sözünü tutmayan kavmi için olduğu iddia edilerek peygamberlik sıfatlarının zedelenmemesi sağlanmaya çalışılmaktadır.

402 Bâkıllânî, Temhîd, 309:9-17; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 517:5-7.

403 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 142:6-10; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 517:8-518:2.

404 Bâkıllânî, Temhîd, 309:9-17; Cüveynî, el-İrşâd, 184:3-5. Mu‘tezile’nin bu ikinci te’vilini

benimsemeyen Kâdî Abdülcebbâr, nazarın rü’yet ile birlikte zikredilip ilâ edatı ile geçişli yapılması halinde muradın gözle görmek olacağını söyler. Ancak onun yalnızca nazarın ilâ ile geçişli yapılmasını değil, ayette görme (rü’yet) lafzının da geçmesini vurgulaması gözden kaçırılmamalıdır. Bu vurgu, “rablerine bakarlar” (el-Kıyâme, 75/22-23.) ayetine yaklaşımla tutarlı olma amacına yöneliktir. Bu çerçevede Kâdî Abdülcebbâr’a göre ayeti zahirine hamletmek ve Hz. Musa’nın talebinin -kavmi adına- Allah’ı görme talebi olduğunu kabul etmek zorunludur. (Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 163:11-164:3.)

Bazı çalışmalarda bu vurgunun dikkatten kaçması nedeniyle -hatalı olarak- Kâdî Abdülcebbâr’ın kendisiyle çeliştiği ve nazarın ilâ ile kullanıldığı “rablerine bakarlar” ayetine bekleme anlamı vermesine rağmen Hz. Musa’nın talebini görme isteği olarak kabul etmesinin tutarsızlık olduğu iddia edilmiştir. (Örneğin bk. Pakiş, “Rü’yetullah ile İlişkilendirilen Âyetlerin Mu’tezilî Okuma Biçimi”, 73.)

405 el-Bakara, 2/260.

406 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 218:12-21. 407 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 165:13-166:19.

Ebû Ali, Ebû Hâşim ve Kâdî Abdülcebbâr, Hz. Musa’nın rü’yetullahı kavmi için talep ettiğini kabul etmektedir. Bu te’vile göre Hz. Musa’nın kavmi ondan Allah’ı kendilerine açık bir şekilde göstermesini istemiş, o ise bu isteği Allah’ın görülmesinin imkansız olduğu ile yanıtlamıştır. Kavmi bu cevapla ikna olmayıp bunu Allah’tan duymak isteyince Hz. Musa da onlara bunun sözünü vermiştir. Kâdî Abdülcebbâr Hz. Musa’nın bu görüşme için yetmiş kişi seçtiğini408 ve kavmine bu esnada Allah’tan onu

görme talebinde bulunacağını vaad ettiğini söyler. Nitekim ona göre Hz. Musa bu talepte bulunmuş, Allah da bunun imkansızlığına delalet eden bir yanıt vermiştir. O, bu açıklamanın başka ayetlerle desteklendiğini de iddia eder.409 Bu te’vili

benimseyenlere göre Hz. Musa’nın rü’yetullahın imkansız olduğunu bilmemesi söz konusu değildir. Bu açıdan Basra Mu‘tezilesi ayeti Allah’ı görmenin imkansızlığı konusunda delil kabul etmektedir.410

Ancak bu üçüncü te’vil de ikinci te’vil gibi ayetin zahirine uymaması açısından eleştirilmiş ve Hz. Musa’nın isteği kendine nispet etmesi nedeniyle makul bulunmamıştır.411 Eş‘arîler ve Mâtürîdîler bu yaklaşımın nassa aykırı olduğunu ve

delile dayanmaksızın ayetin zahirini terketmek anlamına geldiğini iddia etmiştir.412 Bu

408 el-A‘râf, 7/155.

409 “Ehli Kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Onlar bundan daha büyüğünü

Musa’dan istemişler, bize Allah’ı apaçık göster demişlerdi de bu haksız davranışları yüzünden onları hemen yıldırım çarpmıştı” (en-Nisâ, 4/153.)ayeti ile “bir zamanlar, ey Musa! Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayız demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı” (el- Bakara, 2/55.) ayetinin de Hz. Musa’nın talebinin kavmi için olduğunu gösterdiği iddia edilmiştir. Bu sebeple bu ayetlerde Allah’ı görme isteği sebebiyle yıldırım çarptığının haber verilmesinin ve talebin büyük bir talep olduğu ifadesinin anlamı incelenmiştir. Allah’ı görme talebi nedeniyle yıldırım çarpmasını bunun mümkün olmadığını gösteren bir ceza olarak yorumlayan Mu‘tezile’ye (Kâdî Abdülcebbâr, Tenzîhü’l-Kur’ân, 24:11-13.) karşı Mâtürîdî ayeti Hz. Musa’nın bu talebi yasaklamaması

nedeniyle rü’yetin imkanına yorumlar. (Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, 1: 132:3-133:2.) Eş‘arîler de

kavmin rü’yetullah talebinin imanı kabul etmemeye bahane olması nedeniyle büyük görüldüğünü ifade etmektedir. Nitekim onlara göre gökten kitap indirilmesi de imkansız olmamakla birlikte benzer durumdan ötürü büyük görülmüştür. (Eş‘arî, el-İbâne, 48:2-14; Bâkıllânî, el-İnsâf, 178:18-179:8.) Kâdî

Abdülcebbâr ise Allah’ı görme isteğinin inkara bahane olması halinde küfrü gerektireceğini kabul etse de (Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 196:14-197:5.) kavmin talebinin tereddütten kaynaklandığını iddia

ederek (Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 170:19-20.) bu isteği meşrulaştırmaktadır.

410 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 164:7-165:2, 166:3-7, 218:7-12, 219:16-220:8; a.mlf., Tenzîhü’l-Kur’ân,

151:1-3; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 518:7-16. Ebû Ali’nin, Hz. Musa’nın rü’yetullah talebinin

peygamberin Allah’ın görülmesinin imkansız olduğunu bilmemesi ile ilgili olduğunu kabul eden Mu‘tezile mensuplarını “halbuki bunun imkansızlığını bildiğini ve talebin kavmi için olduğunu savunmaları mümkündü” diyerek eleştirmesi, talebin kavmi için olması yorumunun peygamberin bilgisizliği iddiasına yönelik eleştirilerden kaynaklandığını ima etmektedir. (Kâdî Abdülcebbâr, el-

Muğnî, 4: 219:16-220:8.)

411 Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, 6: 47:7-10; Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, 99:9-11.

nedenle bu te’vil, nazarın sevaba bakmak olarak yorumlanmasına yöneltilen eleştiri gibi, ayetlerin keyfi olarak zahir anlamının dışında yorumlanmasına kapı aralamaya yol açacağı gerekçesiyle de eleştirilmiştir.413 Kâdî Abdülcebbâr ise ayette Hz.

Musa’nın talebi kendisine izafe etmesi ve cevabın da ona verilmesinin isteğin kendisi için olmasını zorunlu kılmayacağını, başkaları için aracılık yapanların buna benzer şekilde konuşmasına dayanarak iddia etmektedir.414

Eş‘arîler ve Mâtürîdîler’in Mu‘tezile’nin te’vilinde sorunlu gördükleri husus, yaklaşımın Hz. Musa’nın Allah hakkında caiz olmadığını bildiği bir talebi hemen geri çevirmesi ve bu talepte bulunanların inanışlarını düzeltmesi gerekliliğini göz ardı etmesidir.415 Ancak Kâdî Abdülcebbâr peygamberin toplumunun din konusunda

iyiliğine olduğunu bilmesi halinde böyle talepleri şüpheleri ortadan kaldıran bir cevap almak maksadıyla Allah’a iletmesinin mümkün olduğunu kabul etmektedir.416

Bununla birlikte isteğin kavim için yapılmış olmasının açıklayamadığı bir problem daha vardır. Rü’yetullahı isteyenlerin yalnızca seçilen yetmiş kişi olmadığı açıktır.417

Bu durum seçilenlerin edindikleri bilgiyi toplumun diğer üyelerine ulaştırmasını gerektirmektedir. Ancak Nesefî’ye göre toplumun peygamberin verdiği bilgiye inanmayan bu üyelerinin, ismet sıfatına sahip olmayan seçilmişlere inanması da beklenmez. Bu açıdan o, yaklaşımın esası olan peygamberin verdiği bilgiye güvenmeme ve Allah’tan doğrulama beklemenin mümkün olması iddiasının savunulabilir olmadığı kanaatindedir.418 Ancak bu eleştiri bir hususu gözardı

etmektedir. Olaya şahit olan yetmiş kişinin verdiği bilgi mütevatir haber olduğu için, peygamberin verdiği bilgiye güvenmeyen insanlarda kesin bilgi oluşturur. Bu sebeple Nesefî’nin eleştirisinin haksız olduğu ve bu üçüncü te’vilin -Hz. Musa’nın isteği kendisine nispet etmesi sorunu dışında- tatmin edici olduğu söylenebilir.

Kelamcılar ayette haber verilen diğer olayların rü’yetullah konusunda verdiği bilgi konusunu da detaylı olarak ele almıştır. Şimdi bu tartışmalara değinelim.

413 Bâkıllânî, el-İnsâf, 172:1-5; Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 518:17-519:3. 414 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 167:2-11.

415 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 519:4-7; Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, 99:11-14; Bâkıllânî, el-İnsâf, 171:19-25;

Cüveynî, el-İrşâd, 184:11-13.

416 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 167:12-168:14. 417 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 4: 164:7-165:2. 418 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 520:2-11.