• Sonuç bulunamadı

2.3. GÖRMENİN GERÇEKLEŞME ŞEKLİ

2.3.1. Doğrudan Görme

2.3.1.2. Nesne-İz Teorisi

Kelam eserlerinde intiba kavramı ile ifade edilen nesne-iz teorisinde görme, nesnenin görüntüsünün (sûret) gözde iz bırakması olarak açıklanmaktadır. Ancak eldeki metinlerde teoriye kısa atıflarda bulunmakla yetinilmesi, bu sûreti taşıyan şeyin ne olduğu gibi hususlara değinilmemesi sonucunu ortaya çıkarmıştır.

İbnü’l-Melâhimî intiba teorisini kelamcılara nispet etmememekte, kelamcıların göz-ışın teorisini benimsediğini belirtmektedir. Ancak onun Nazzâm’ın yaklaşımını özel olarak açıklamaması ve kelamcıların ortam ışığının görmeye etki ettiği düşüncesini benimsediğini söylemesi, kategorik ayrımına dayalı yargılarda dikkatli olmayı gerektirir.323 Bu bağlamda o intiba teorisini kelamcılara nispet etmese de bazı

Mu‘tezile kelamcılarının bu teoriyi benimsediğinin kabul edilmesi mümkündür. Nesne-iz teorisini benimsediği söylenen kişilerin Mu‘tezile’ye mensup olduğu anlaşılmaktadır. Ka‘bî’nin Allah’ın görülemeyeceği yaklaşımını anlatırken, görmeyi bir tercih belirtmeden gözün görülürün sûretini alması (intiba) ve gözden çıkan ışınlarla olmak üzere iki şekilde gerçekleşebilir bir olgu olarak tasvir etmesi,324 nesne-

iz teorisini kabul edilebilir bulduğunu ve eser makâlât türü bir eser olduğu için ilgili teorinin muhtemelen kendinden önce mezhep içinde birileri tarafından kabul edilmiş olduğunu göstermektedir. Ayrıca yaklaşımın rü’yetullahı reddedenlere nispet edilmesi de bu yargıyı güçlendirir. Nesefî’nin başta Nazzâm olmak üzere yalnızca cisimlerin görülebileceğini kabul edenlerin gözün ışığının ittisali ve görülenin gözde intibasını görme için şart kabul ettiğini söylemesi325 de nesne-iz teorisinin öncelikle Mu‘tezile

ile ilişkilendirildiğini göstermektedir.

323 İbnü’l-Melâhimî, el-Mu‘temed, 398:13-399:10. 324 Ka‘bî, Makâlât, 247:7-10.

Teorinin savunanları gibi içeriği de detaylı olarak ele alınmamaktadır. Ka‘bî, kim olduklarını belirtmeden bir grubun görmenin gözde karşıdaki nesnenin intibası yolu ile gerçekleştiğini savunduğunu aktarır. Onlara göre göz, hem kendine özgü sıfatları hem de aynaya benzer şekilde pürüzsüz ve yansıtıcı bir yüzeye sahip olması nedeniyle karşısındaki nesnelerin sûretine bürünür, intiba eder.326 İbnü’l-Melâhimî ise

intiba teorisini, gözden ışın çıkmaksızın aydınlatıcı hava yoluyla görülürün bir örneğinin (misâl) gözde intiba etmesi olarak açıklamaktadır.327 Ka‘bî’nin ayna örneği

ile birlikte anlattığı bu yaklaşım, aynanın çalışma prensibi konusundaki kabulün görmeye uygulanmasıdır ve gözün ayna gibi karşıdaki nesnenin sûretini aldığını ifade etmektedir. Bu açıklama biçimindeki tercihlere, dikkatli bakıldığında gözün yüzeyinde görülen yansımanın etki ettiği anlaşılmaktadır.328

Nesefî yaklaşımı Mu‘tezile’ye nispet ederek bazı Mu‘tezile bilginlerinin, aynada karşıdaki nesnenin sûretinin oluşmasına benzer şekilde, görülenin sûretinin gözde oluşmasını (intiba) gerekli gördüklerini, bunun olmaması durumunda görülene dair bilginin oluşmayacağını kabul ettiklerini aktarır. Nesefî, bu yaklaşımın delili olarak göz parlaklığını yitirdiğinde görmenin yitirilmesinin sunulduğunu ifade eder.329

Nesefî’nin, muhtemelen katarakt nedeniyle görme kaybını anlatan bu durumu intibanın ortadan kalkması olarak aktarması da, yaklaşımın basitçe gözün dış yüzeyinde görülen yansımadan alınmış olabileceğini düşündürmekte ve bahsettiğimiz yaklaşımı desteklemektedir.

İbnü’l-Melâhimî Ebu’l-Hüseyin el-Basrî’nin göz-ışın teorisine yönelik çeşitli eleştirilerini aktarmaktadır.330 el-Mu‘temed’de intiba yaklaşımının Ebu’l-Hüseyin’in

düşünceleri bağlamında sık sık zikredilmesi ve bu yaklaşım çerçevesinde göz-ışın

326 Ka‘bî, Makâlât, 486:4-9.

327 İbnü’l-Melâhimî, el-Mu‘temed, 398:13-399:10. 328 İbnü’l-Melâhimî, el-Mu‘temed, 217:12-17. 329 Nesefî, Tabsıratü’l-edille, 1: 511:12-16.

330 İbnü’l-Melâhimî, el-Mu‘temed, 396:18-404:12. Ebu’l-Hüseyin’in kelama dair eserlerinin elimizde

olmaması görme konusundaki düşüncelerini belirlemeyi zorlaştırmakta, konuya ilişkin kanaatini ancak dolaylı kaynaklar aracılığıyla kısıtlı olarak tespit etmeye izin vermektedir. İbnü’l-Melâhimî’nin göz- ışın teorisinin savunulduğu ana gerekçelere yönelik eleştirilerini ve delil olarak kabul edilen olguların intiba düşüncesi ile de açıklanabileceği konusundaki değerlendirmelerini ifade ettiği bu sayfalarda sık sık “Ebu’l-Hüseyin şöyle dedi” diyerek onun yaklaşımlarını aktardığı görülse de metin ikisinin düşüncelerini net olarak ayırt etmeye müsait değildir. Bu nedenle bu sayfalar arasında yalnızca Ebu’l- Hüseyin’e ait olduğu net olarak belirtilen ifadeleri ona nispet etmeyi tercih ettik.

teorisine eleştiriler yöneltilmesi, Ebu’l-Hüseyin’in benimsediği teorinin intiba teorisi olduğunu göstermektedir. O, Ebu’l-Hüseyin’in “gözden ışın çıkıp bu ışının dış ışığa ulaştığını iddia etmiyoruz, bize göre şart görenle görülen arasında ışık olmasıdır” dediğini aktarır.331 Ayrıca İbnü’l-Melâhimî ondan aktardığı bir pasajda “yüzün

benzerinin aynada intiba ettiği” bilgisini vermektedir.332 Bu açıdan mütekaddimûn

döneminde intiba düşüncesini benimsediği tespit edilebilen tek isim Ebu’l- Hüseyin’dir.

İbn Fûrek’in aktardığına göre Eş‘arî, görmenin görülürün gözde intibası yoluyla meydana geldiği fikrini, gözün karşısında bulunan pek çok şeyin görülmesi ancak çok olan cisimlerin az olana intibasını mümkün görmemesi nedeniyle reddetmiştir.333 Ebu’l-Hüseyin ise bu eleştirinin, aynada görülenin maddi varlığının

aynadaki görüntüyle ilgisi olmaması nedeniyle büyüklük konusunun sorun oluşturmayacağı ile cevaplandığını ifade eder.334 Bu eleştiri ve cevap, bugün sahipsiz

görünen teorinin erken dönemde tartışıldığını göstermektedir.

Ka‘bî ve Nesefî’nin göz yüzeyinde yansıyan görüntünün oluşumunu intiba olarak açıkladığını aktardık. Bunun yanında Ka‘bî intibayı benimseyenlerin bunu yumuşak toprağa bastırılan yüzük taşının şekil ve işlemesinin iz bırakmasına, ayrıca nesnenin renge bürünmesine benzeterek açıkladıklarını aktarır.335 Bu açıklama,

intibayı nesnenin bir kopyasının gözde iz bırakmasına ve nesnenin renklenmesine benzetmektedir. Nesnenin renk kazanması, gözün yüzeyinde oluşan görüntü açıklamasına benzetilebilir. Nihayetinde bu durumda gözün yüzeyi etraftaki nesnelerin rengini almaktadır. İz bırakma ise, olgu için seçilen kavram olarak intibanın ima ettiği bir içeriğe sahiptir. Teorinin Mu‘tezile’ye nispet edilmesi ve bu mezhebe mensup olan bir kelam alimi olarak Ka‘bî’nin daha erken dönemde yaşamış olması, intiba yaklaşımını onun daha doğru biçimde tasvir edeceği düşüncesini doğurmaktadır.

331 İbnü’l-Melâhimî, el-Mu‘temed, 387:19-22. 332 İbnü’l-Melâhimî, el-Mu‘temed, 399:21-22. 333 İbn Fûrek, Mücerred, 278:14-16.

334 İbnü’l-Melâhimî, el-Mu‘temed, 399:6-8.

335 Ka‘bî, Makâlât, 486:4-9. İbnü’l-Melâhimî ise intibayı görülürün gözde bıraktığı etki (te’sîr) olarak

açıklamaktadır. Bu ifade de, geç döneme ait bir eserde geçmesi nedeniyle yaklaşımda farklılık olabileceği düşüncesini doğursa ve çalışmada yer verme hususunda tereddüt oluştursa da, intibayı maddi bir etki olarak tanımlamakla Ka‘bî’nin ifadesine yakın bir durumu ima etmektedir. (Bk. İbnü’l- Melâhimî, el-Mu‘temed, 420:7-8.)

Bu nedenle Ka‘bî’nin ifade ettiği gibi, intibayı bu iki açıklama biçimi ile benimseyen kişilerin var olduğunu ve intibanın yalnızca aynada görüntünün yansımasına benzer şekilde değil, aynı zamanda nesnenin yumuşak yüzeyde derinliği olan bir iz bırakması şeklinde anlaşılmış olduğunu kabul etmek isabetli görünmektedir.

Mu‘tezile’nin nesne-iz teorisine ilişkin açıklamalarını ele aldık. Bu konuyla birlikte Mu‘tezile’nin görmenin gerçekleşme biçimi konusundaki yaklaşımlarına dair inceleme tamamlanmış oldu. Şimdi de Eş‘arîler ve Mâtürîdîler’in konuya yaklaşımını ele almak istiyoruz.