• Sonuç bulunamadı

ELE T R

2.2. NESNEL-B L MSEL ELE T R ANLAYI I VE TEMS LC LER

2.2.3. TAH R ALANGU

vardır: “Kli ele mi dille yazmamak ve bir eyler getirmek.” Necatigil’de bunların ikisinin de var oldu unu söyleyen Cöntürk, onun bundan dolayı ba arılı bir air oldu unu imler.

“Yazar, kitlelerin arasına girmeli, onların kurtulu kavgasına katılmalı, onları ilgilendiren ve ya antılarını, sorunlarını, e ilimlerini, isteklerini, sava ımlarını, duygularını, dü üncelerini i leyen konulara öncelik, a ırlık vermelidir. Yoksa, devrimci edebiyatın temel i levi olan kitleleri ‘bilinçlendirme, birle tirme, sava tırma’ eylemi ba arı kazanamaz.”214 diyen Asım Bezirci gibi ele tirmenler sanatçıdan sorunlara çözüm üretmelerini isterler. Bir eseri ve sanatçıyı de erlendirirken toplumbilim, ruhbilim, iktisat, tarih gibi bilimlerden öncelikli olarak yararlanırlar. Cöntürk için bunlar, ancak eserin anla ılması için gereken ikincil derecede ögelerdir.215 O, “ air mutsuzlu un çarelerini gösteriyor mu? Onu yenme e çalı ıyor mu?” diye sorduktan sonra bu soruların edebiyatla ilgisi olmadı ını, ama airi tanımaya yardımcı olabilece ini söyler. Çıkan sonuç udur:

Necatigil, kaderine kar ı çıkmayan / çıkamayan, bir eyin çaresi varken çareyi kullanmayan / kullanamayan, hatta tek çare olarak ölümü öne süren bir ruhsal yapıya sahiptir. Cöntürk, Necatigil’in küçülen, belli bir sınırın içinde kalan, sınırlarını a amayan,

“dünyası küçük” bir insan olmasına kar ın iyi bir air oldu unu, bunu da “özüne uygun olmayan bir biçim kullanarak” ba ardı ını söyler: “Kısacası: Necatigil’in içi dar, dı ı geni . Dı ı içine uygun de il.”dir. Böylece o, “özüne uygun biçimi bulursa iir güzel olur”

sözünün her zaman do ru olmadı ını da kanıtlamı olur. Necatigil’in kullandı ı teknikler,

“içte ‘kaderine’ razı olan bir airin dı ta ona kar ı geli i”nin bir göstergesidir.216

Ele tiri alt yapısı oldukça sa lam olan Cöntürk, ele tiri ve iir kuramını yazdı ı eserlere uygulayan, açarsak metni önceleyen, ama edebiyat dı ı ö eleri de tam anlamıyla dı lamayan ele tirisiyle, Ataç ve Fethi Naci ele tirisinin ortasında kendisi olmayı/kalmayı ba arabilen, kendi ele tirisini kurabilen yeni ve ça da bir ele tirmendir.

hikâyecili imizin yol açıcıları”nı alır. Sanatçıyı tanıtmak için iki yola ba vurur:

Olabildi ince örnek vermek ve eserlerin tümünü kucaklayan bir de erlendirme yapmak.217 Üç ciltlik bu eserinde yazarlarımızın “gerçekçilik akımı içindeki yerlerini”

belirleme e çalı an Alangu, antolojinin ilk cildinde sekiz de i ik gerçekçilik türünden söz eder: yerli renk gerçekçili i, sosyal gerçekçilik, gözlemci gerçekçilik, röportaj gerçekçili i, tenkitçi sosyal gerçekçilik, ele tirel gerçekçilik, tasvirci gerçekçilik, toplumcu gerçekçilik.

Yerli renk gerçekçili i kar ımıza yeni çıkan bir terimdir. Daha çok yerel olanı, bize özgü olanı, dün oldu u gibi bugün de bizden tatlar ta ıyanı vermek için kullanır. Bu terimi kullandı ı kimi yerlerde Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Ahmet Rasim ile Abdülhak inasi Hisar’dan özellikle söz etmesi bunun kanıtıdır.218

Antolojinin hemen her sayfasında kar ıla tı ımız “gerçek” sözcü ü ve türevleri kitabın vazgeçilmezleridir. Nasıl Berna Moran yıllar sonra Türk Romanına Ele tirel Bir Bakı adlı incelemesinin ilk cildinde romanımızdaki do u-batı sorunsalı üzerinde durduysa, Alangu da ondan yıllar önce roman ve öykümüzde gerçekçilik üzerinde durmu tur. Kitabın adı antoloji de olsa, antolojinin sınırlarını a an bir birikim, inceleme, ara tırma ve yorumlama söz konusudur. Alangu, bu çalı masında ele aldı ı yazarların hemen tüm eserleri hakkında bilgi verir, yorumlar yapar. Gerçi ele almadı ı, okumadı ı eserler de yok de ildir. Sözgelimi Re at Enis’in en çok bilinen eserlerinden olan Afrodit Buhurdanında Bir Kadın’ını “ stanbul hayatından alınmı ilk devre röportaj anlatı ındaki gerçekçi eserleri” arasında saymaktan ba ka bir söz etmez.219 Burada bir yanlı lık da söz konusudur. Romanda yalnızca “ stanbul hayatı” de il, bununla birlikte ve daha çok Zonguldak maden i çilerinin ya amları anlatılır. Romanda fabrika ya amı, grevler ve grizu gibi i kazalarına da yer verilir. Alangu kitabı okumamı tır, okusaydı öykü ve romanda gerçe i ortaya koymaya çalı tı ı bu eserinde mutlaka bu romandan söz ederdi.

Alangu, ele aldı ı yazarların eserleriyle ilgili kesin yargılarda bulunmaktan kaçınmaz. Sözgeli i F. Celâlettin’in Kına Gecesi adlı kitabının aynı adlı öyküsünün

“yazarın gözlem gücünü, anlatı kudretini açıkça gösteren en ba arılı eseri” oldu unu ileri sürer.220

Alangu, olay öyküsü yazan F. Celâlettin’in “Maupassant’vâri”, durum öyküsü yazan Memduh evket Esendal ve Bekir Sıtkı Kunt’un “Çehof’vâri”, do alcı öykü yazan

217 Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve Roman, C. 1, 2. baskı, stanbul Matbaası, stanbul, 1968, s. 5-7.

218 age., s. 15-17.

219 age., s. 292.

220 age., s. 15.

Selâhattin Enis’in “Zola’vâri” ve korku öyküleri yazan Kenan Hulûsi’nin ise “Edgar Allen Poe’vâri” yazdı ını söyler.

Alangu, “Çehof’vâri” derken, sözgeli i Memduh evket Esendal’ın hangi açıdan Çehov’la örtü tü ünü ya da ayrı tı ını ortaya koyar. Ona göre Esendal, en karma ık sorunları yalınlık ilkesinden vazgeçmeden anlatabilen bir yazarımızdır. Bu ilke nedeniyle Esendal, Maupassant’a de il, Çehov’a yönelmi tir. Esendal, Çehov’dan özellikle “biçim, hikâye yazı ı, dil, hikâye ki ilerini anlayı yönünde” etkilenmi tir; yoksa o, Çehov’un öykülerinin birço unda bulunan karamsar, ele tirel gerçeklik yoluna sistemli bir biçimde sapmaz; gözlemci ve tasvirci gerçekçili in sınırları içinde hareket eder. Esendal, “sanatta, uzla tırıcı, âilede ve millette sürüp gelen müsbet ve üstün de erleri ortaya çıkarıp yayıcı bir fonksiyon” gördü ü için de öykü tekni inin çok fazla etkisi altında kaldı ı Çehov’dan ayrılır.221

Alangu, yazarların masaba ı roman ya da öykü üretmelerini desteklemez. Çünkü bu, yazarın ele aldı ı çevreyi ve insanlarını tanımadı ının bir göstergesidir. Sadri Ertem, anlattı ı çevre ve insanını yakından tanımaz, o okudu u kitaplardan ve kuramlardan yola çıkarak “masaba ı romanlar” üretir. Sonuçta elde “cansız bir iskelet”ten ba ka bir ey kalmaz.222 Kenan Hulûsi ise, bilgisi kulaktan duyma da olsa, edindi i birikim gazete yazılarından ibaret de olsa köy ya antısına ili kin “oldukça ba arılı ‘masaba ı hikâyeleri’”

yazmı tır. Onun Sadri Ertem’den farkı, onda “bir sanatçı titizli i”nin olmasıdır.223

Ele tirilerinde önce yazarla ilgili kısa bir giri yapıp eserin konusunu özetleyen Alangu, daha sonra eserle ya da yazarla ilgili kimi saptamalarda bulunur; eserin eksik, zayıf ya da güçlü yönlerini ortaya koyar. Eserdeki ki ileri ana çizgileriyle de erlendiren yazar, zamanın ve mekânın insana etkisi ve eserin/yazarın dili üzerinde de durur. Alangu, eser veya yazarla ilgili genel bir de erlendirme yaparak bitirir yazısını. O, bunları bir ablon olarak kullanmaz. Eserin türüne göre de i tirir ele tiri yöntemini. Ele tirilerini yazarken “Bu yazar dostumdur!” diyerek, onun yapıtlarını kayırmaz:

“Ele tirme yazıyor, sanatçı dostlarımızı kaybediyoruz, iyi eserler yazarlar, bizim ele tirmelerimiz de güllük gülüstanlık olur, barı ırız elbette. (…) Ya ar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Samim Kocagöz gibi sanatçıları yakından tanırım, hem sanatçı ki ilikleri, hem de ya ayı ları ile, bana bu erefi vermi lerdi;

ama i imi onlarla olan dostluklarımdan ayrı tutarım.”224

221 age., s. 28-30.

222 age., s. 71.

223 age., s. 225.

224 Tahir Alangu, “Üçüncü Adam Aramızda”, Dost, C. 1, S. 6, Mart 1958, s. 38-41.

Alangu, eserle yazarı arasındaki uyuma dikkat çeker. Nahit Sırrı Örik en iyi bildi i dönemi anlatır Sultan Hamit Dü erken’de. Romanın birçok yerinde kendi görgülerinden ve ya ayı ından katılmı izler görürüz: “Saray, vükelâ meclisi, Babıâli, pa a konakları,

ttihatçıların çevreleri.”

Yazar, roman ki ilerinin ya adı ı döneme ait bir dil kullanır. Bu dil aynı zamanda Örik’in de dilidir. “Yazarın anlattı ı ki ilere ve devre uygun dü en, günümüz sanatçılarına artık yabancı gelen biraz eskice, ama çok akıcı, düzgün bir dili var”dır. Bu dil özle meye aykırıdır. Artık Örik’in kullandı ı stanbul ivesinden Türkiye Türkçesine bir gidi vardır.

“Bu roman konusu, anlatı ı, dili ile bu gidi in kar ısında bir mukavemeti, bir edebî mukavemeti temsil ediyor.”225

Alangu, incelemelerinde eserin eksik, zayıf ya da güçlü yönlerini de ortaya koyar.

Alangu’ya göre Muzaffer Buyrukçu’nun Acı’sındaki öyküler onun çıkmaza girdi inin göstergesidir. Bu sanat çıkmazı, her eyden önce kendini dilde belli eder. Bu eserdeki öykülerin geneli sallantıda kalmı öykülerdir:

“Hele ‘Topal Türküler’ ile ‘Serseri’ hikâyelerinde bu sallantı daha belirli bir biçimde. Hikâyelerin ilk yarısında ritmik tekrarlarla dolu, mısra yapısında cümlelerle kurulmu bir iirli ifade ile derine gitmek isteyen bir dü ünce zorlamasından sonra son yarısında rahat, oldukça ba arılı bir anlatı la hareketli, canlı bir hikâye yapısına geçiveriyor. Olayların geli mesine kar ı hareketi çelmeleyen, ki ilerinin ya ayı ları ile ilgisi uzak, ekleme bir hayat felsefesi, yer yer çözümleyici bir açıklama özentisi, hemen bütün hikâyelerinden ta ıyor. Gerçe i, ya anmı ı bütünü ile verip, o bütündeki canlı güzelli i kavrama ı bize bırakaca ı yerde, basmakalıp ölçülerle dü ünüyor, tartı ıyor, açıklamalar yapıyor, bu arada hikâye anlatma ı unutuyor. Bütün bunlara kar ılık bu kitabında sa lam bir anlatı tan, ümit verici bir sanatçıdan haber veren hikayeler de yok de il. ‘Acı So an’, kurulu u sa lam hikâyelerden biri.”226

Tahir Alangu, “yeni Türk realizmi” kavramını ortaya atarak Sait Faik’i inceler.

Ona göre, yeni ku ak yazarlarla ya antımız arasında derinden bir ilgi vardır. ki sava arası ku a ı yazarlarının halkın ya ayı ı üzerine e ili i, halkla aydın tabaka arasındaki tarihi uçurumu bir hamlede a ması, Türk edebiyatının hiçbir döneminde görülmemi bir harekettir.

225 Tahir Alangu, “Sultan Hamit Dü erken”, Vatan, 8 Ocak 1958, s. 4.

226 Tahir Alangu, “Muzaffer Buyrukçu’nun Yeni Hikâye Kitabı: Acı”, Vatan, 27 Ocak 1958, s. 4.

Alangu, yeni ku akla birlikte Sait Faik’i u ekilde de erlendirir: “Yeni neslin bütün hikâyecileri gibi Sait Faik de görü te realist, ifade hususunda, tanıttı ı tiplere kar ı duydu u derin insani merhamet ve sevgi yüzünden romantiktir.”227

Alangu’ya göre di er ele tirmenlerin Sait Faik üzerine yaptıkları (kendisinden çok söz etmesi, öykülerinin durgun olması vb.) ele tiriler pek do ru de ildir, çünkü o hem halkı, hem de kendisini anlatır:

“Mevzularının gündelik halk hayatından alınmı olmasından gelme durgunluk bir kusur de il, bugünün sanatının getirdi i kazançlardandır. Onda görünen ve tenkitçiler tarafından henüz mü ahede edilemiyen asıl durgunluk, kullandı ı realist metodun sosyal meseleleri ve fenalıkları göstermekle kalmı olmasından, bunlarla ne ekilde mücadele edilece ini göstermeyi inden gelmektedir. Bu hal realist hikâyeden bekledi imiz zaruri neticeyi, aksiyonu ortadan kaldırdı ından, hikâyelerde hızını alamayan bir duru intibaı hasıl oluyor.

Yukarıda belirtti imiz gibi objektif bir realizm gütmedi inden, bu koca ehrin içinde kendini çevreleyen halkın hareketlerini kendi hayatı halinde ya amaktadır. Balı ın denizde yüzü ü gibi o halk hayatının içinde yüzüyor, kendinden bahsederken ondan, ondan bahsederken kendinden bahsediyor.”228 Alangu, Sait Faik’in halkın görü lerini de yansıtmı oldu unu, «tasvirci realistler»in yaptı ı gibi ya ayı larını göstermekle yetinmedi ini ileri sürer. Üstelik onda halkın dü ünü ve duyu larına kar ı çocukça bir hayranlık, onları yeniden ö renme iste i vardır. Bu durum onun yazılarına insancıl bir karakter verir. Sait Faik’e göre halkın hayatı bizim de ya amamız gereken hayattır.

Yazar, Sait Faik’in öykü ki ileri üzerinde de durur:

“Onun kahramanlarını küçük burjuva ile mahalle arası tipleri ve biraz da yeti me ça ındaki münevver te kil ediyor. Bunların arasında tenkitçilerin ho una gitmesi gereken sıhhatli ve canlı yerli ve Anadolu tipleri de mevcuttur. Sait Faik’in kahramanları yurdun her kö esinden gelmi büyük ehrin içinde a ırmı tiplerin arasından alınmı tır. O tiplerinde fazla mahallile meden be eri olmasını bilmi tir, bu bakımdan Hüseyin Rahmi’yi çok geride bırakmı tır.”229

227Tahir Alangu, “Yeni Türk Realizmi ve Sait Faik”, Varlık, S. 340, Kasım 1948, s. 8.

228 agm., s. 8-9.

229 agm, s. 9.

Alangu, kapsayıcı, bütünleyici ele tiriler yazan, bunun için inceleme ve çözümlemeye ba vuran, kimi zaman yargılarında eksiklikler ve sakatlıklar olsa da, ele tiriyi ciddîye alan bir edebiyat tarihçisi ve ele tirmendir.