• Sonuç bulunamadı

ELE T R

2.1. ÖZNEL/ ZLEN MC ELE T R ANLAYI I VE TEMS LC LER

2.1.1. NURULLAH ATAÇ

Ataç (1898-1957), kendi deyi iyle ülkemizin yeti tirmi oldu u “en tam edebiyat adamı”dır. O, yazılarını “inanarak” yazan; bir yazarı, airi “çıkar kaygısıyla, dostluk arkada lık dü üncesiyle” övmeyi ya da yermeyi asla aklına getirmeyen; zihinleri karı tıran; neyi görüyorsa, neyi dü ünüyorsa onu ortaya koymaya çalı an; edebiyatı tam anlamıyla “kendine dert edinmi ” bir denemeci, bir ele tirmendir:

“Hiçbir eye ak oldu unu bilerek kara demedim. Belki yanılıyorum da kara görüyorum ama kara gördü üm için kara diyorum, kendime de, ba kalarına da yalan söylemiyorum.”119

Ataç, bizim ele tiri tarihimizde bir milattır. ster deneme yazsın, ister günce yazsın, isterse ele tirel deneme/denemesel ele tiri yazsın. Bütün bunlarda ele tirel bir tat vardır. O,

“az çok, iyi kötü” bir i görmü tür ele tiri alanında. “Ele tirmeye bir ba langıç”tır yaptı ı,

“tam, do ru bir ele tirme” de il. O, ele tirinin bir sanat, bir e lence de il; bir i , bir meslek oldu unu bilmesine bilir, ama bunun gere ini yapmaz/yapamaz. Kendisini bir amatör olarak görür Ataç. Çünkü kendisini “bir yana bırakamaz” o. Bundan dolayı da “gerçek ele tirmecilik” edemez. Yaptı ı da genellikle, “be endim/be enmedim”den öteye gitmez.

Çözümleyici, yorumlayıcı ele tiriye, yapıtı en ince ayrıntısına kadar inceledi i, bu yüzden de yapıtın büyüsünü bozdu u, özünü zedeledi i, güzelli ini yok etti i için sıcak bakmaz.

Ba langıçta öznel/izlenimci ele tiriyi savunan, bu yönde ürünler veren Ataç, özellikle 1950 sonrasında uygulamada öznellikten ayrılamasa da, kuram olarak ele tiride nesnelli in gereklili ini ileri sürer.

1950 öncesi Ataç’ı ve onun ele tiriye ili kin görü leri özetle öyledir: Ataç’a göre ele tiri sanat; ele tirmen ise kendi zevkini, kendi duygularını, kendi dü üncelerini söyleyen bir sanat adamıdır. Önemli olan ele tirilen kitaplar de il, onları tanıtan, tartı an ele tirmenin yaratılarıdır. Dolayısıyla ele tiri, bir eyler ö renmek için de il, zevk almak için okunur.

119 Nurullah Ataç, “Ben”, Diyelim-Söz Arasında, Yapı Kredi Yayınları, stanbul, 1998, s. 18-19.

Ataç, ele tirilerinde bir ö retiye ba lanmaz. Kitaplarda sevdi i parçaları ba kalarına da gösterip sevdirmeye çalı ır. Kesin, a maz yargılarda bulunmaz. Eserlerin kendisinde bıraktı ı izlenimleri ortaya koymaya çalı ır, onları çözümlemek gibi bir çaba içine girmez. Onun için “Bu eser güzeldir.” demek yeterlidir. Ele tirmeyen, yani sanat eserlerini kendi anlayı ının, kendi yaratıcılı ının süzgecinden geçirmeyen bir kimsede, gerçekten hayranlık yetene i bulunabilece ine inanmaz.

Ataç, bu dönemde 1950 öncesinin tersine, ele tirmenin kendinden silkinmesi, kendini bir yana bırakıp inceledi i eserle u ra ması gerekti ini söyler. Ele tirmenin yazısını yazmadan önce, bir veya birkaç kitabı okumasını, bunlar üzerine dü ünmesini, bunları niçin be enip be enmedi inin nedenlerini ara tırmasını, yargılarının nelere dayandı ını açıklamasını ister. Bunun için de ba ka kitapları öne sürmesi, örnek olarak göstermesi gerekti inin altını çizer. Ona göre, ele tirmenin sıradan bir okur gibi be enmedi i kitabı elinden bırakması dü ünülemez. O, kitabı de erlendirmek için sonuna kadar okumak zorundadır. Sıkıla sıkıla, hatta sıkılmasına aldırmadan okuyacaktır; çünkü onun ödevidir okumak. Yalnız bu kitabı da de il, söz geli i yazar romancıysa onun di er romanlarını da bilmesi, okuması gereklidir. Sanatında bir ilerlemenin ya da gerilemenin olup olmadı ını anlamak, ça ın ürünleri içindeki yerini belirlemek için gereklidir bu.

Çünkü gerçek ele tiri, “bir airin, bir romancının nasıl yarattı ını ara tırmak, kavramaya çalı maktır.” Ataç, bunda kendisinin ve di er ele tirmenlerin ba arılı olamadı ı kanısındadır:

“Ele tirme kendi içimizi dinlemekle olmaz, bir nesneye ba lanaca ız, onun niteli ini kavramaya, kavrayıp da göstermeye çalı aca ız. Onda ne varsa onu söyliyece iz, yalnız onu söyliyece iz. Çözümlemek, “tahlil etmek”, biz i te onu beceremiyoruz, içimize e ilince birtakım eyler bulup çıkarıyoruz, aralarında parlakları da bulunuyor, onları kandırıcı bir deyi le söyledi imiz de oluyor. Belki yaratıcılıktır bu, ele tirmecilik de ildir. Ele tirmecinin ba lıca ödevi belki de yaratıcı olmamaktır. Kendi içinde olanları, kendi dü üncelerini de il, de ti i, çözümledi i nesnenin içinde ne varsa onu söyliyecek. Ele tirmecinin kendinden silkinmesi, kendini bir yana bırakıp inceledi i eserle u ra ması gerekir. Ele tirme, yaratılmı olanları, ba kalarının yarattıklarını incelemektir.”120

Ataç’a göre, ele tirmenin yazarı kutlamak, ona alkı tutmak gibi bir görevi yoktur.

Onun görevi, yazarın yapıtını incelemek, onu anlayıp anlatma a çalı maktır. Oysa bizde, genel olarak ne inceleme, ne de anlatma söz konusudur. Hatta ço u zaman ele tirmen

120 Nurullah Ataç, “Gene Ele tirme”, Son Havadis, 19 ubat 1953, s. 2; Varlık, S. 522, 15 Mart 1960, s. 5.

yapıtı anlamaz, bunun için bir çaba harcamaz bile. “Anlamak, kendi kendimizden çıkmak, kendi görü ümüzü, kanılarımızı, inançlarımızı bırakıp kar ımızdakinin dü üncesini, o dü üncesinin dayanaklarını, onların gerçekli ini görebilmek demektir.” Bundan dolayı eserin yazarıyla empati kurmaya çalı an, yani yazarın yerine kendisini koyabilen ki idir ele tirmen. O, yazarın ne yapmak istedi ini, bunu niye istedi ini, onun görü lerinin, kanılarının ne oldu unu, niye o kanıya vardı ını görmeye çalı malıdır. “Anlamak ancak böyle olur, ancak anlayan anlatabilir.”121

Ele tirmenin bir dünya görü ü, bir sanat anlayı ı vardır, ama bunların yanında ele aldı ı sanatçının ne yapmak istedi ini kavrama gücü de olmalıdır:

“Sanat erinin görü ünü, dü ünü ünü kavrıyacak, ona göre yargılıyacak eseri, ‘ unu yapmak istemi ba armı , yahut ba aramamı ’ diyecek, yol gösterme e de kalkabilir, öyle der sanat erine: ‘Sizin görü ünüze, dü ünü ünüze göre eserinizin urası öyle olmalıydı, ancak öyle anlatabilirdiniz ne yapmak istedi inizi.’ Bizde sanat erlerile ele tirmeciler arasındaki kavga biraz da bunun için sürüp gidiyor, ele tirmecilerimiz o kavrama gücünü gösteremiyorlar.”122

Ataç, Octave Mirbeau, André Gide ve Marcel Proust gibi yazarların örnek alınması gereken ele tirmenler oldu unu söyler. Çünkü onlar dar dü ünmezler, ba ka görü lere, dü üncelere de saygı, saygıdan da öte anlayı , kavrayı gösterirler. Olaylar ve yapıtlar üzerine dü ünen ele tirmenin olmadı ını, bundan dolayı bizde ele tiriden söz edilemeyece ini söyleyen Ataç, yazılarında hem yazarı/ airi, hem de onun eserini ele tirir.

Bunu yaparken de erlendirme ölçütleri ço u zaman özneldir. Claudel’in iirlerini sevmez.

Niye sevmedi i üzerinde de durmak istemez: “Ben pek ho lanmam, ho lanmıyorum diye bırakırım. Her eyi neden be enip be enmeyece imizi inceliyecek miyiz? Ömrümüzü incelemekle mi geçirece iz?”123 Bu sözler Ataç’ın öznel ele tiri anlayı ını net bir biçimde ortaya koyar. Ho lanıp ho lanmamak onun için yeterlidir. Ayrıntılarla u ra mak onun i i de ildir. Bundan dolayı kuramsal olarak son dönemlerinde nesnel anlayı ı savunsa da, uygulama da öznel olmayı sürdürür.

Ataç, “Bizde ele tirme yok!” diyenlere Fethi Naci’nin “Bizde roman yok!”

demesinden yakla ık 25 yıl önce unları söyler:

121 Nurullah Ataç, “Karalama”, Seçilmi Hikâyeler Dergisi, C. 12, S. 57-58, Ekim-Kasım 1956, s. 9.

122 Nurullah Ataç, “Allı ile Konu malar: Karı mak”, Varlık, S. 405, 1 Nisan 1954, s. 5.

123 Nurullah Ataç, “Davalı Sanat”, Varlık, S. 391, 1 ubat 1953, s. 4.

“Dü ünen, olaylar üzerine, yapıtlar üzerine dü ünen yok da onun için ele tirme yok. Gerçekten bir yazınımız, ozanlarımız, öykücülerimiz yok da onun için ele tirme de yok bizde. Neyi anlayacak, neyi incelemeye, hangi görü ü kavramaya özenecek ele tirmen? Ozanlarımız, öykücülerimiz yapıtlarını dü ünerek, ölçerek, belli bir amaç, bir güzellik amacı güderek yazmıyorlar ki ele tirme o dü ünceyi, o amacı kavramaya, çözümlemeye u ra sın! Bugünkü yazınımız bir uyurgezenler yazını, yalnız esine (ilhama) inanıp ona ba lananlar yazını. Öyle bir yazının ele tirmesi de ancak böyle olur.”124

Ataç’a göre, de eri olmayan bir yazar ya da aire ele tirmenin de er katması söz konusu de ildir. Bundan dolayı ele tirmen, ancak gerçekten de eri olan bir eseri, bir iiri sevdirebilir. Ele tirmenin yapabilece i tek ey, bu iir, ya da esere okurun dikkatini çekmektir: “Orhan Veli iyi bir airdi, ben övdü üm için de il, gerçekten bir de eri oldu u için iyi bir airdi. (…) Benim ‘ol’ dememle kimse air olamaz.”125

Ataç, ele tirmenin ele aldı ı eseri önceden belirlenmi ölçütlere ba lı kalarak de erlendirmedi i kanısındadır. Böyle yaptı ını söyleyenlere de pek inanmaz. Ona göre ele tirinin de i mez ilkeleri yoktur:

“Ele tirmenin de i mez birtakım ilkeleri olması, okudu u bir eseri bunlara göre yargılaması istenir. Ne yapalım ki öyle olmuyor. Oturup dü ünüyoruz, birtakım ilkeler kuruyoruz kendi kendimize. Sonra da bakıyoruz ki o ilkelere uyan bir eser ho umuza gitmiyor da onlara hiç uymıyan ba ka bir eser çekiyor bizi.

Demek ki ne oldu unu söyliyemesek de bir güzellik var, bir güzellik duygusu var.

Her hangi bir ele tirmenin be endi i kitabı be enmek için gösterdi i sebepler ilginç olabilir, ancak gerçekten o sebepler yüzünden be endi ini sanmayın. Önce be enmi , sebepleri sonra bulmu tur.”126

Ataç, “Ele tirmeci yok bu ülkede…” diye yazanların ele tirmeci olmadı ına inandıklarından dolayı de il, “Ataç benim yazılarımı be enmedi, benim iirlerimi üne erdirecek yazılar yazmadı, Ataç yoktur.” demek istediklerinden dolayı böyle yazdıklarını söyler:

“Do rudur söyledikleri, demek istedikleri. Onların iirlerini üne erdirecek, onların iirlerine kendilerinin koyamadıkları de eri katabilecek bir ele tirmeci, bir Ataç yoktur. Olamaz da. (…) airlik öyle de il, benim ‘ol’ dememle kimse air

124 Nurullah Ataç, “Karalama”, Seçilmi Hikâyeler Dergisi, C. 12, S. 57-58, Ekim-Kasım 1956, s. 9.

125 Nurullah Ataç, “Ben”, Diyelim-Söz Arasında, Yapı Kredi Yayınları, stanbul, 1998, s. 12-13.

126 Güler Sümer, “Ataç’la Konu u”, Seçilmi Hikâyeler Dergisi, C. 12, S. 50, Mart 1956, s. 18.

olamaz. Ama onların ‘Bizde ele tirmeci yok’ demelerile de ele tirmecilerimiz yok oluvermez, ‘Ataç yok’ demelerile Ataç kalkmaz ortadan.”127

Ataç’a göre, gelene i kırmak, Avrupalı bir yazar, bir air olmaya özenmek, ilk adımı atmak erefi Fikret’indir, Cenap’ındır, Halit Ziya’nındır. Ama buna ra men bir türlü sevemez onları. Çünkü Avrupalı olmak istedikleri halde, Avrupa’yı derinden derine ö renmek istemezler. Fikret, Avrupalı airleri bilmez, ö renmek de istemez. Coppée’yi, Prudhomme’i okumu , ama Villon’u, Racine’i, Hugo’yu, Baudelaire’i bilmez. Ataç, derin bir tarih duygusu olmadı ı için, Fransız iirini bilmedi i için, kendi dilinin, iirinin tadını duymadı ı için kızar ona: “Bunun içindir ki Avrupalı bir air olmu tur, ama Avrupa’nın ancak küçük airlerine, ortanın altında sayılacak airlerine benzeyebilmi tir.”128

Ataç, Orhan Hançerlio lu’nun Karanlık Dünya’sını de erlendirirken romanın nasıl yazılması gerekti i sorunsalı üzerinde de durur. Yazar, bu ele tirisinde, romanda onun hikâye anlatmaktan çok bir takım dü ünceler ortaya koydu unu, roman ki ilerinin ve çevrenin ya amadı ını; bundan dolayı da Karanlık Dünya’nın roman olamadı ını söyler.

Yazar, romanda ki ileri konu turamamı , birbirleriyle çarpı tıramamı , birer vücut verememi , ki ile tirememi tir. Onları dü ünmü , bize bir davayı bildirmek, anlatmak için dü ünmü , yaratamamı tır. Ataç, romanda ders verilebilece ini, ülke sorunlarına de inilebilece ini; ama bunu yaparken yazarın romancı oldu unu unutmaması gerekti inin altını çizer:

“Romancı, kendi dı ında da ya ıyan birtakım ki iler yaratabilen kimsedir.

Romancı, dü ünde kurdu u bir çevrenin ya adı ını, gerçekte varmı gibi ya adı ını gören, bize de gösterebilen adamdır. Karanlık Dünya’da ben bunu bulamadım.”129

Romanda ki iler yazara körü körüne boyun e erler. Sözgelimi ihtiyar müftü var ömrünce elektri i görmemi . Soyadından söz edildi ine göre, en azından 30’lu yılların ortalarıdır sözü edilen zaman dilimi. Ataç, bu dönemde ehir merkezlerinin hemen hepsinde elektri in oldu unu söyler:

“ htiyar müftü ilçenin, ba lı oldu u il merkezine de mi gitmemi ? Hançerlio lu müftünün ömründe elektrik görmemi olmasını istemi , müftü de buna razı olmu . Demek ki müftü onun dü ünde gerçekten ya amamı …”130

Ataç’a göre Hançerlio lu, iyi bir konuyu roman haline getirememi tir. Karanlık Dünya, “roman gibi yazılmı bir makale”dir. Ataç, romanı sevmez ama, makaleyi be enir:

127 age., s. 13.

128Nurullah Ataç, “Karalama Defteri-Sözden Söze, 3. basım, Can Yayınları, stanbul 1991, s. 52.

129 Nurullah Ataç, “Bir Roman”, Diyelim–Söz Arasında, Yapı Kredi Yayınları, stanbul, 1998, s. 101.

130 age., s. 101-102.

“Görüyorsunuz ki pek be enmedim o romanı. Ama nasıl söyliyeyim?

Sevdim o romanı, Bay Orhan Hançerlio lu’nun dü üncesini sevdim, öyle bir i e giri mi olmasını be endim.”131

Ataç, Turgut Uyar’ın iiri üzerine yazdı ı yazısında onu, “ba kalarına uymayıp da kendi yolunu aradı ı”, “acemili i”, iirinde “ akadan (…) bir saflık, ‘bönlük’ havası”

oldu u, iiri akılla yazdı ı için be enir. Ataç, dili arıla masa da, iiri biçimsel aksaklıklardan tam olarak kurtulamasa da zarını Uyar için atar. Onu “günümüzün en iyi

airlerinden biri” olarak yorumlar.132

Ataç, duygularını yazılarına oldu u gibi aktarır. Söz geli i kendisini jurnalcilikle suçlayan Attilâ lhan’ın, kendisine Ya mur Kaça ı adlı iir kitabını imzalayarak göndermesi üzerine unları söyler:

“Bana ‘jurnalci’ demesine kızmı tım, artık geçti kızgınlı ım, bir tiksinme geldi. ‘Jurnalci’ dedi i bir kimseye birkaç gün sonra ‘sayın’ diyebilen ki iden ancak tiksinilir de onun için… (…) Bay Attilâ lhan (…) bir daha yollamasın bana kitaplarını. (…) yi air olsun, kötü air olsun, bence artık Bay Attila lhan diye tanı ma a, konu ma a de er bir kimse yoktur.”133

Sonuç olarak “edebiyatımızın eserekli amcası”134 Ataç, yazmı oldu u süre içersinde edebiyatımızı yakından izleyen, edebiyat çevresi tarafından yakından izlenen, etkileyici, haklı da olsa, haksız da olsa dediklerine duyarsız kalınamayan; sürekli yeni, genç, ça da kalmayı ba arabilen; eskiye kar ı hep yeniyi savunan; bundan dolayı da eskiyi yıkmakta bir an bile ikirciklenmeyecek kadar yıkıcı, a ırı ve devrimci, aynı zamanda da yeniyi ortaya koyacak kadar yapıcı olan; sezgisi ve be enisi güçlü, bireyci, sorgulayıcı, akılcı; her türlü kalıpla mı dü ünceye kar ı çıkan, kesin yargılardan kaçınan, kar ıtlıkları yapısında barındırabilen, sanat ve yaratı yönü a ır basan, “hep çabuk çabuk, ivedili ivedili”135 yazan bir yazar, bir ele tirmendir. Ataç, izlenimci bir ele tirmen olmasına kar ın sezgilerinde ve yargılarında ço u zaman yanılmaz. Bunun da sözcü ün gerçek anlamıyla, onun kültürlü bir insan olmasıyla bir ilgisi vardır. Zar attı ı Turgut Uyar’ın da, Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet üçlüsünün de bugün çok okunuyor olmaları, birçok air

131 age., s. 102.

132 Nurullah Ataç, “Türkiyem’e Önsöz”, iirde Dün Yok mu- Turgut Uyar Üzerine (hzl. Tomris Uyar), Can Yayınları, stanbul, 1999, s. 18.

133 Nurullah Ataç, Günce (1953-1955), YKY, stanbul, 2000, s. 344.

134 Haldun Taner, “Ataç çin”, Varlık, S. 455, 1 Haziran 1957, s. 4.

135 Nurullah Ataç, Günce (1953-1955), s. 125.

tarafından örnek alınmaları bunu kanıtlar niteliktedir. Tahsin Yücel’in söyledi i gibi: “Yeni edebiyatımızın ilk adı, en büyük adı, ‘Ataç’ adıydı, imdi de ‘Ataç adıdır.”136