• Sonuç bulunamadı

NURULLAH ATAÇ - D YEL M/SÖZDEN SÖZE

ELE T R

3.1. NURULLAH ATAÇ - D YEL M/SÖZDEN SÖZE

Ataç, ele tirimizin en önemli adlarından biri oldu u için yazdıkları edebiyat çevrelerinde hemen yankısını bulur. Bu dönemde onunla ilgili onlarca yazı yayımlanmı tır;

ama bunlar ço unlukla kitaplarıyla de il, ki ili iyle ilgili yazılardır. Bu yazılarda Ataç’ın övücüsü de, yericisi de boldur. Bu yazılarda daha çok Ataç’ın denemeci ve ele tirmeci yönü üzerinde durulur, polemikçili ine dikkat çekilir; öznel ele tiriyi önemsemesi, ele tirel açıdan disiplinli çalı maması, yenili e kol kanat germesi ele tiri konusu yapılır.

Metin And, Diyelim’i Ataç’ın ben’i, dilcili i ve ele tirmenli i açısından de erlendirir. Ona göre Ataç, “edebiyat ve fikir dünyamızın yeri kolay kolay doldurulamayacak en ayrık ki ili i”dir. And, her yazar gibi, Ataç’ın da görü ve dü üncelerinin tartı ılabilece ini, hatta yanlı larının ortaya çıkarılıp kanıtlanabilece ini söyledikten sonra, onun yazılarının sa lam yazılar oldu unun altını çizer. Ataç’ın kitaptaki eksiklerine ve yanlı larına de inen And’a göre Ataç’ın ilk yanlı ı kendi ben’ini çok fazla öne çıkarmasıdır. Ben’in etkisi adeta yazıların içine sinmi tir. Öznel ele tiriyi önceleyen biri için bu do al olsa da, önemli, önemsiz her ayrıntıda okurun önüne ben’in çıkması okuru irkiltmektedir. Bu nedenle ben’ini biraz geri çekmesinde yarar vardır. Ataç’ın ikinci yanlı ı dil konusuna hemen her yazısında de inmesidir. And, bu türden yazıların ayrı ele alınmasının daha do ru bir yakla ım olaca ı dü üncesindedir. And’a göre Ataç’ın üçüncü eksi i ise ele tirmenli i disiplinli yapmamasıdır. Yazarın dile i, Ataç’ın ele tirmenli i

“daha disiplinli, daha sürekli, daha yaygın yapması”dır. And’a göre Ataç’ın, yalnızca

380 Tarık Bu ra, “ ‘Siyah Kehribar’ ‘Megalomani’ ve ‘Ele tirme’ye Dair”, Yenilik, C. 6, S. 35, Kasım 1955, s. 10.

be endi i eserleri de il, be enmedi i eserleri de ele alıp de erlendirmesi gerekir; ancak böyle yaptı ında okura daha yararlı olur. 381

brahim Zeki Burdurlu, bu kitaptaki yazıların ele tiriden çok denemeye yakın oldu unu söyler. Yazar, bunu söylerken bu yazılardaki ele tirel bakı ı göz ardı etmez. Ona göre bu yazılarda “bir ‘ele tirme’ özelli i” de yok de ildir. Ataç’ın ele tirilerinde dü ündüklerini e ip bükmeden, herhangi bir eyden çekinmeden dile getirdi ini söyleyen Burdurlu, buna örnek olarak da Orhan Hançerlio lu’nun Karanlık Dünya romanıyla ilgili yazısını gösterir. Ataç’a göre Hançerlio lu’nun ki ileri ya ayan insanlar de ildir. Gerçek ya amdaki insanı roman ki isi yapmak, romanda ya ayan bir insan haline getirmek kolay de ildir. Burdurlu, Ataç’ın bu görü lerini onaylar. Burdurlu’ya göre dil ve dü ünce bakımından ilgi çekici yazılar yazan Ataç, “edebiyatımıza, fikir konularını en derinlerden, en iyi yolda i leme özelli i getiren” yazarımızdır.382

Akbal, Ataç’ı “gazete tenkidcisi” olarak görür. Akbal’a göre Ataç, Léautaud ile Gide’in kimi özelliklerini bünyesinde toplayan bir yazardır. Ataç, yaratılı açısından Léautaud’ya, be eni açısından ise Gide’e yakla ır. Akbal, Ataç’ın “Ben” yazısından alıntılar yapar, onun Da larca’yla ve yaratıcılıkla ilgili söyledi i sözlerin ço unun altına imzasını ataca ını söyler:

“ ‘Onun borcu, topluma borcu, toplumun istedi i yenili i bulup yaratmaktır. Sanat toplumun bir ürünüdür, her ey toplumun ürünü oldu u gibi…

kunduracı kundura, ekmekçi ekmek yaparken topluma hizmet ettiklerini dü ünüyorlar mı? Onlar sadece i lerini görüyor. air de boyuna toplumu dü ünmeksizin çalı malıdır. Dü ündü mü a ıveriyor, yaptı ı i ten üphe ediyor.’

Ataç’ın bu sözlerine katılmayacak gerçek sanatçı var mıdır bilmem?”383

Yıldırım Keskin, Sözden Söze’yi de erlendirdi i yazısında Ataç’la ilgili dü üncelerini de ortaya koyar. Ona göre Ataç, “her gün daha fazla yenile en, titiz, edebiyatı ciddiye alan, sözünün eri bir yazar”dır. Ataç, eskiyi yadsımaz, hatta divan iirini belki de herkesten çok sever. Buna kar ın o, bu dönemin kapandı ını, yarının batıda oldu unu bilir. Eski ku aktan olmakla birlikte yeni ku a ı, yeniyi savunanları, yeniyi ortaya koyanları destekler. Onun önceden be endi ini daha sonra be enmemesi, ya da tersi bir durum bir çeli kinin de il, geli menin göstergesidir. Çünkü, “daima de i me hâlinde ve daima daha iyiye, daha do ruya ve güzele giden bir insanın fikir hayatında” gün geçtikçe

381 Metin And, “Ataç”, Forum, C. 3, S. 25, 1 Nisan 1955, s. 20.

382 brahim Zeki Burdurlu, “Diyelim”, Yenilik, C. 5, S. 32, A ustos 1955, s. 67-72.

383 Oktay Akbal, “Diyelim”, Dost Kitaplar, Kitapçılık ticaret Limited irketi Yayınları, stanbul, 1967, s. 29.

de erini yitiren eskilerin olması do aldır. “Ve dün güzel görünen ‘eskiler’ bugün çirkin olur.” Keskin, Ataç’ı bu yönleriyle Fransız yazar M. Léautaud’a benzetir. Keskin’in Ataç’la ilgili de erlendirmeleri öyledir:

“Nurullah Ataç, ne yaptı ını, nasıl yapılması lâzım geldi ini iyi bilen bir ele tirmeci. (…) Her konuda Ataç, en ileriyi, en yeniyi görüyor. (…) ‘Sözden Söze’

de, okuyucuların ‘yeni’den anlamadıklarından bahsederken: ‘Bir ele tirmecinin öne dü mesini beklerler. Ele tirmeci fener çekecek, kılavuzluk edecek, urada u güzellik, burada bu güzellik vardır diyecek…’ diyor. Ba ka türlü anlamazlarmı . te Ataç, bunu yapmı adamdır, hem de ne pahasına… Bugün yeni iirin, yeni hikâyelerin az da olsa bir okuyucusu varsa, bunda Ataç’ın payı büyüktür. Kısacası

‘Sözden Söze’ uzun zamandır bekledi imiz bir eserdi.”384

Cöntürk, Ataç’ın ele tiri anlayı ını genel olarak de erlendirir. Ataç, izlenimcidir, yaratıcıdır, görü leri edebiyattan çıkmadır, edebiyat e risi üzerindedir, ona aykırı de ildir;

ama bu görü ler belirli bir ölçüler sistemine ba lanmamı tır.385 Ataç’ın en büyük eksikli i

“böyle çürük bir ele tirme tutumunun bayraktarlı ını yapması”dır. Ele tirimizin ilerleyemeyi inde, farklı bir konumda olamamasında Ataç gibi “edebiyatça güçlü bir kimsenin” öznel ele tiriyi seçmesi büyük bir rol oynamı tır.386 Cöntürk,’e göre Ataç, incelemi oldu u ele tirel yazıların içindeki dü üncelerden çok bunların dili üzerinde durmu tur. Bundan dolayı onun yaptı ı “bir türlü dil ele tirmecili i”dir, “yapıt ele tirmecili i de il.”387 Cöntürk’e göre ele tirimizde olmasa da, “edebiyatımızın geli mesinde en önemli uyarıcı, te vik edici” ki i Ataç’tır.388

3.2. SUUT KEMAL YETK N - GÜNLER N GÖTÜRDÜ Ü /

EDEB YAT ÜZER NE

Suut Kemal Yetkin, dönemin önemli ele tirmenlerindendir. O da Ataç gibi öznel ve yaratıcı ele tiriyi benimsemi tir. Onun bu anlayı ını Hüseyin Cöntürk aynı adı verdi i eserinde didik didik eder. Cöntürk, nesnel ele tiri anlayı ının gereklerini yerine getirdi i bu

384 Yıldırım Keskin, “Nurullah Ataç”, Varlık, S. 388, 1 Kasım 1952, s. 22.

385 Hüseyin Cöntürk, “Ele tirmede Ölçü”, Ele tirmeden Önce, Kültür Matbaası, Ankara, 1958, s. 30.

386 “Ele tirmenin Ba ımlılı ı”, age., s. 44.

387 “Parçalı Dü ünme”, age., s. 97.

388 Hüseyin Cöntürk, “Ataç ve Dilekler”, Salkım, C. 3, S. 49, 27 Mayıs 1958, s. 1.

yazısında, örneklerden ve kaynaklardan yola çıkarak iddialarını ortaya koyar, dü üncelerini buna göre temellendirir.

Hüseyin Cöntürk, Günlerin Götürdü ü’nü Yetkin’in di er kitabı Edebiyat Üzerine’den de yararlanarak ele tirir. Cöntürk, kendisinden/kendilerinden önce gelen ele tirmenlerden Batılı anlamda bir ele tiriyi kurma ve yürütme ba lamında kendilerine kalan bilginin çok az oldu unu, bunun da Ataç’tan kaldı ını vurgular. Bundan dolayı geçmi siz olduklarını, e er kurulacaksa ele tirinin kendi ku a ı tarafından kurulaca ını savlar. Önceki ku a ı yok saymaz, ama yapılması gereken eyleri yapmayıp bugünkü ku a a bıraktıkları için onlara kar ı ho görülü de de ildir. Günlerin Götürdü ü’nü de bu anlayı la, ama yapıtı didik didik ederek inceler. Cöntürk, bu sözlerinden dolayı birilerinin kendisini nankörlükle suçlayabileceklerini, bir nankörlük örne i daha vererek Yetkin’in yapıtını de erlendirece ini söyler:

“Yetkin’in günümüzün en önde gelen bir ele tirmeninin çıkardı ı Günlerin Götürdü ü adlı kitabında önemli bir ey yok. Kendine özgü bir ele tirel temel bilgi devredilmiyor bize bu kitapla. (…) Bununla beraber Günlerin Götürdü ü’nü küçümsemek te olmaz. Çünkü o, bugünkü ku akça yapılmasını gerekli sandı ım i lerin büyüklü ü hakkında küçük te olsa fikir verebiliyor.”389

Cöntürk, izlenimci ele tirinin kaynakları, ne oldu u ve Yetkin’in kimlerden etkilendi ini irdelemekle ba lar i e. Ona göre izlenimci ele tiri çıkmaz bir yoldadır.

zlenimcili in ilk çıkmazı herkeste var olan öznelli in hiç kimsede bir benzerlik göstermemesidir. Yani her ele tirmen kendine özgü bir ele tiri yapar. A ırı bir görecelilik söz konusudur. Bunun olanaksızlı ını görenler ise ya ele tiriyi bırakırlar, ya da mutlakçılı a yönelirler. Bir ba ka çıkmaz ise ele tirmenin ele tirisini yaparken yapıttan uzakla ıp kendi evrenine (otobiyografi ve ruhbilim’e) dalmasıdır. Di er bir çıkmaz ise ele tirmenin ele tiriden çok edebiyat yapmak istemesidir. Onun ele tiri yapma kaygısı de il, güzel yazma kaygısıdır söz konusu olan.390

Cöntürk, Yetkin’in kaynaklarını belirlemekle ba lar ele tirisine. Onun iki önemli kayna ı vardır: Montaigne ve A. France. Cöntürk, Yetkin’in öncelikle bu yazarlarla olan

“ilintisini” saptar. Ona göre Yetkin, Montaigne’deki kimi özellikleri benimsemesine kar ın bunları uygulamakta fazla ba arılı de ildir. Çünkü Yetkin, dü üncelerinde kalıpçıdır. O, Montaigne gibi özgür ve ku kucu bir dü ünce biçiminden de il, tek yanlı bir dü ünce

389 Hüseyin Cöntürk - Asım Bezirci, “Yarınkilere Kar ı Hazırlanmak”, Günlerin Götürdü ü Getirdi i, Ataç Kitabevi Yayınları, stanbul, 1962, s. 6.

390 “ zlenimcilik ve Çıkmazları”, age., s. 12-13.

biçiminden zevk alır. Onun denemelerinde ataca ı adım ba tan bellidir. O, kalıp dü üncelerden, mutlak dü üncelerden ho lanır. Bundan dolayı Yetkin’le Montaigne’in dü ünceleri uzla amaz. Birinin “fikirleri ço altan”, di erinin ise “fikirleri azaltan, hatta bire indiren bir dü ünü tarzı” vardır. Cöntürk, buna ili kin Yetkin’den çe itli örnekler verir. Montaigne’i örnek alan bir ki inin kesinlemeden, genellemeden kaçması gerekti inin altını çizer:

‘Ya duyguların ya lara göre de i mesi! Bir ya ta sevilen, ho a giden eyler ba ka bir ya ta hiç sevilmiyor (Edebiyat, 13).

(…)

… Her sanat gibi romanın da maksatçılıktan, güdümcülükten daha büyük dü manı olamaz. Bu gözlemin do rulu unu, maksatçı romanlar arasında ya ayan bir dekine rastlanmaması da gösterir (Günler, 37).

… iiri, sadece konuda, temada, anlamda bulan bu yanlı anlayı ın iirle hiçbir ilgisi yoktur (Günler, 62).’

Montaigne’den feyzalan bir kimseden hiç, hep, elbette gibi deyimler yerine daha az kesin olan deyimler kullanmasını beklemek bilmeyiz fazla bir ey mi olur?”391

Cöntürk, ikinci olarak Yetkin’le France arasındaki ili kiyi irdeler. Onun France tipi izlenimci ele tiriyi kendine örnek almasına kar ın çok da ba arılı olmadı ı kanısındadır.

Yetkin, A. France’in ele tirmenin görevinin “okuru meraka dü ürmek” oldu unu ileri süren görü ünü aynen benimser. Cöntürk’e göre Yetkin, meraklı olmadı ı için, bu konuda ba arılı de ildir. Kendisinde merak olmayan bir ki inin, ba kasında merak uyandırması dü ünülemez. Merak ö esinin olması bir ele tiride pek kötü sayılmaz, ama ele tiriyi yalnızca meraka indirgemek de do ru de ildir. Herkesin büyük diye kabul etti i yapıtları kendisi de büyük sayan Yetkin, bu yönüyle meraksız ele tirmene bir örnektir. Çünkü onun sorgulamak, ku kulanmak gibi bir kaygısı, bir sorunu yoktur. Böyle bir ey aklından bile geçmez. Bu nedenle o, France ile çeli ir:

“France, herkesin büyük buldu u yapıtların büyük oldu una, benimsiyerek de il, eni konu aka yollu (ironically) inanmı tı. Yetkin ise, büyük diye devraldı ı yapıt ve yazarlara toz kondurmayacak kadar inancında mutlakçıdır. France, üpheci oldu u için, ‘büyük yapıtlar’ diye bir masala içten inanamazdı. Yetkin’de ise üphecili e benzer bir dü ünce esnekli i, yumu aklı ı bulunmadı ından, büyük

391 “Yetkin ve Montaigne”, age., s. 15-16.

yapıtlara kutsal kitaplar gibi sarılma vardır. Jarrett ve Wellek gibi bilginlere bakılırsa (…) bu tip dü ünenlerin ço u üniversiteye ba lı kimselerdir.”392

Cöntürk’e göre mutlakçılıktan kurtulmak için gereken tek ey, dünden büyük diye gelen yapıtlardan ku kulanmak ve bu yapıtları yeniden de erlendirmektir. Yetkin’de ise, böyle bir cesaret yoktur.393 Yetkin’in yalnızca aydınlara güvenmesi, aydınların iyi yapıttan anladı ını ileri sürmesi, yeni yapıtlara kar ı güvensiz olması do ru ve yerinde bir yakla ım de ildir. Cöntürk, Yetkin’in yeniyi sevmemesinin nedenlerini ve onun ele tiri anlayı ını

öyle de erlendirir:

“ lk akla gelen sebepler onun cesaretsizli idir, ara tırmak, bulmak yolundaki inisiyatif noksanlı ıdır. Ele tirmeyi bir eyler ke fetmek, yeni de erleri ortaya çıkarmak anlamına de il, bizden önce ke fedilmi lere ‘itaat etmek’

anlamına aldı ındandır. Edebiyatın ele tirmesini yapmaktan çok psikolojisini yapmak e iliminde olmasından, ele tirmenden çok edebiyat yapmak, güzel yazmak, içini dökmek gibi amaçları benimsemesindendir. E er Yetkin ele tirmeye bir az daha fazla meraklı olsaydı, içinde ya adı ı ça ı inceleyerek de erlendirmek iste ini de duyar, içinde ya adı ı ça ın de erlendirilmesi yapılmadan tarihsel bir perspektiv kazanılamıyaca ına, büyüklüklerine ‘dokunulmaz’ saydı ı o eski yapıtların ça da yargılara da tabi tutulmadıkça büyük olamıyacaklarına, edebiyat tarihinin her de i en ça da yeniden yazılmasının gerekti ine kanı getirirdi.

Bizim yadırgadı ımız, Yetkin’in yeniyi sevmeyi i de ildir. Yeni eskiye göre gerçekten kötü olabilir. Yadırgadı ımız ey onun yeniyi incelemeden, tanımaya eyice çalı madan, öznel e ilimlerinin sonucu, reddedi idir.”394

Görüldü ü gibi Cöntürk, bu yapıtı olumsuz yönde ele tirir. Bunu söylerken özellikle unun altını çizmeliyiz. Cöntürk, ele tirisini yaparken yapıttan yola çıkar. Yapıtta neyi gördüyse de erlendirmesini de ona göre yapar. Bu ba lamda ön yargılı de ildir.

Nesnel ele tiri anlayı ının gereklerini yerine getirerek, örneklerden / kaynaklardan yola çıkarak savlarını ortaya koyar, dü üncelerini buna göre temellendirir. Buna göre Yetkin, tekil dü ünen, mutlakçı, zamanın yargısına inanan, geçmi ten gelen büyük yapıtlar söylemini sorgulayamayan, “bir solukta” iyi eser ortaya konulaca ına inanmayan, yapıttan çok kendisini, kendi izlenimlerini ortaya koyan izlenimci bir ele tirmendir. Cöntürk,

392 “Yetkin ve France”, age., s. .22-23.

393 “Yapıtları Büyük Yapan”, age., s. 34.

394 “Teke ndirme”, age., s. 51.

Ele tirmeden Önce’de kuramını ortaya koydu u ele tiri anlayı ını burada uygular.

Teoriyle prati in uyumudur söz konusu olan. Bu ba arılmı tır.

Meliha Özgü, Edebiyat Üzerine’yi ele aldı ı yazısında kitaptaki tüm yazıları tek tek de erlendirir. Kitaba sevecen ve olumlu bir ekilde yakla an Özgü, genel olarak kitabı yargılamaktan, yorumlamaktan çok yazarın görü lerine katılma yolunu seçer. Bu tutum bir ele tiri yazısı için do ru olmasa da, kitabın derli toplu özeti ile de erlendirmesinin yapılması ve kitabın sevdirilmesi açısından olumludur. Eserdeki yazıların birbirlerini tamamlayıp bir bütünü olu turdu unu söyleyen Özgü, bu eseri özellikle edebiyat sorunlarını inceleyen, sanat eserlerinin tahlili ve ele tirisiyle u ra an insanlara önerir.

Çünkü bu kitap ona göre, “sa lam dü üncelere dayanan, iç ekli dı eklinden mükemmel”

bir eserdir. Bu kitap, okuru kendine çekmesi nedeniyle, kitaplık raflarında tozlanmaya bırakılmayacak kadar önemlidir.

Özgü, kitaptaki “Okuyucu ile Tenkitçi” yazısını öyle ele alır.

“Tenkitçi de okuyucu gibi bir eser hakkında de er hükmünü vermek için ahsî duygularına kapılmıyacak, pe in hükümlerle hareket etmiyecektir. Çünkü o, eseri aydınlatmak gibi bir görevi üzerine almı tır. Bunun için de yabancı unsurlardan kendini korumak zorundadır. Tenkitçi kendi duygularını de il, eserleri belirtecektir. Aksi takdirde, yaptı ı ey yerme veya övme olur ki, bu da yazarın pek haklı olarak dedi i gibi tenkit sayılmaz. Tenkitçi için tutulacak yol: kendisini mümkün oldu u kadar sübjektiflikten uzakla tıraca ı ve objektif olmaya alı tıraca ı için, evvelâ dünün eserlerini özlü bir ekilde incelemek, sonra bu günün eserlerine dönmektir. Ancak bu suretle insan ça da eserlerin sanat ölülerini bulabilir.”395