• Sonuç bulunamadı

EDEB YATIN / EDEB YATÇININ LEV VE AMACI

GENEL OLARAK EDEB YAT

1. EDEB YATIN / EDEB YATÇININ LEV VE AMACI

a) Edebiyatın ve Edebiyatçının levi

“Görev”, “i ” ve “ödev” sözcükleri, anlamca birbirlerine yakın olan sözcüklerdir.

Dönemin yazarlarınca da bu sözcükler, a a ı yukarı aynı anlamda kullanılmı tır. Özellikle toplumcu/toplumsal gerçekçi yazarlar, edebiyata dünyayı de i tirmek, tanıtmak; insanı aydınlatmak, e itmek; ça ının toplumsal yapısını vermek gibi büyük görevler yüklerler.

Bu dü ünceleri öne sürenler arasında edebiyatın görevinin yalnızca bunları vermek oldu unu söyleyenler oldu u gibi, bunların yanında sanatta esteti in dı lanmaması gerekti ini ileri sürenler de vardır. kinci anlayı ı benimseyenler sanatın özünde yaratıcılık oldu unu bilirler. Bundan dolayı yaratıcı sanat sözüne kar ı çıkarlar. Bunlara göre sanatçı, kendi alanının estetik olanaklarını kendi gücü ve anlayı ıyla kullanarak estetik ve yeni bile imler yapmak durumundadır. Kimi yazarlara göre ise edebiyatçı, insan gerçe ini insana kazandırmakla görevlidir. Yazar, ki inin kendinden kaçmasını engelleyen, ona yeniden ba lama iste i veren ki idir. Yazarın görevinin insana insanı vermek, insanın dramını ortaya koymak, olumlu insanı i lemek oldu unu söyleyenler de vardır. Bunların kar ısında olan yazarlar ise, edebiyata insanı aydınlatmak gibi bir görev yüklemezler.

Bunlara göre yazar da, tıpkı di er insanlar gibi ça ının acısını duyar. Onun i i insana acı veren bu ça ı, insanın acısını ve korkusunu anlatmaktır.

Özetle insanı aydınlatsın veya aydınlatmasın sanatçının vermekle yükümlü oldu u tek olgu insandır. Söylenilenlerden çıkardı ımız sonuç budur. Burada önemli olan, insan olgusu ele alınırken estetik ve sanatın gereklerinin göz ardı edilmemesidir.

Ataç’a göre romancı/öykücü, topluma bakan, toplumla ilgilenen bir sanatçıdır.

Anlatılan toplumun, dü sel ya da kurmaca olması bir eyi de i tirmez. Ne de olsa anlatılanlar bir toplumun çocuklarıdır. Yazarın görevi de, okura herhangi bir toplumu göstermek, bir ba ka deyi le toplumdaki ki ileri, onların duygu ve dü üncelerini anlatmaktır.430

430 Nurullah Ataç, “Gençlere Ö üt”, Günlerin Getirdi i-Sözden Söze, YKY, stanbul, 1999, s. 242.

Ataç, sanat adamının, devrimci sanat adamının görevi üzerinde de durur. Ona göre bu türden bir sanatçının görevi, eski görü ü birtakım saldırılarla yıkmak, onunla sava mak de il, yeni görü ün gerektirdi i eserleri ve istedi i güzelli i yaratıp bunu çevresine kabul ettirmektir. Orhan Veli ve Fazıl Hüsnü Da larca’nın iirleri, Sait Faik’in öyküleri devrimin getirdi i yeni görü le, duyu la dü ünülüp ortaya konmu eserlerdir: “Bunlar, devrimci sanat de ildir, ama devrimin sanatıdır.”431

Yeryüzü dergisi (Fethi Naci), sanatçıyı sosyal problemlerin, davaların ve halk ya antısının dı ında görenleri, çıkarları gere i, rahatına dü kün, sosyal geli menin ve ilerlemenin hızlanmasından korkan, ta la mı , yosun tutmu de erleri korumaya çalı an hastalıklı insanlar olarak nitelendirir. Bunlar “hayat dinamizmine can katan, ya ama ı öven, kötülükleri protesto eden” sanatçılardan korktukları için, onları fildi i kulede tutmak isterler.

Dergiye göre bizi oldu umuz gibi, en güzel, en çirkin, en unutulmaz biçimde, en dokunaklı en gerçek ekliyle öyküle tiren sanatçı, ya adı ımızı do rulayan sanatçıdır.

Sanatçı, ya adıklarımızı bize ya atan, dü ündüklerimizi dü ündürendir. Fethi Naci, insanın nasıl ya arsa öyle dü ündü ünü, sanatçının da bundan farklı dü ünülemeyece ini ileri sürer. Ona göre insan ya ayı ının içeri i ve sanat eserlerinin ortak özelli ine bakıldı ında görülen ey udur: Sanatçı bizi nasıl dü ündürmü se, kendisi de öyle ya amı tır.432

Dergi, insanlı ın mutlulu u yolunda insanın birey olarak ödevi neyse, sosyal toplulukların, kurum ve kurulu ların, politikacıların ödevleri neyse, sanatçının ödevinin de o oldu unu söyler:

“Sosyal terakkiyi hızlandırmak, köhnemi realiteleri de i tirmek, insanın insanca ya amasını sa lıyarak artları hazırlamak ve bu sosyal görevde bilfiil vazife almak, hayata bilfiil i tirak etmek.”433

Fethi Naci, buna benzer görü leri ilk kitabı nsan Tükenmez’de de ileri sürer. Ona göre edebiyatın görevi, dünyayı tanımak ve de i tirmektir; ama bu, “be duyu gerçekçili i” ile olmaz. Toplumcu gerçekçi bir edebiyatı amaçlayan yazar, ancak ekonomi, tarih ve toplumbilim gibi bilimlerin verilerinden yararlanarak yurt gerçeklerini tanıyabilir, olayları gerçe e uygun olarak de erlendirebilir. Böyle bir yazarın bakı açısı ile sıradan bir

431 Nurullah Ataç, “Devrim ile Sanat”, Devrim Gençli i, C. 4, S. 19, Ocak 1954, s. 6.

432 Yeryüzü, “Sanat ve Sanatçı Üzerinde”, Yeryüzü, S. 3, 15 Kasım 1951, s. 1.

433 agm, s. 1.

insanın bakı açısı aynı de ildir. Bu nedenle, Orhan Kemal’in “Kurtulu Yolu” öyküsünde i siz marangozu ele alı biçimi do ru de ildir. Marangoz, i arar bulamaz; adam öldürmek ister, öldüremez. Eskiden tütün i çili i yapan karısının “Sırt sırta versek. Ben de çalı sam sen de… Bizim için tek kurtulu yolu bu!” sözünü onaylar. Bu, durum tespitinden ba ka bir ey de ildir. Yalnızca i çinin ve karısının dü üncelerini vermekle yetinen Orhan Kemal, bu nedenle yaratıcı olamamı tır. Yazar, sanatçının öncü olmak gibi bir i levinin oldu unu unutmu tur. Fethi Naci, bu konuda unları söyler:

“Gerçek, basit bir kopyadan ibaret de ildir. Seyirci, ‘Bu ne biçim balık?’

deyince, Picasso, ‘Balık de il o, resim!’ demi ti.

O halde yazarın, ‘Ne yapayım, insanlar böyle dü ünüyor, ben de böyle yazıyorum. Ne hakkım var onların dü üncelerini de i tirerek vermeye?’ demesinin gerçekçilikle pek de öyle bir ilintisi yoktur. Sanat, gerçekli in alelade bir kopyası de ildir, bu gerçekli i a mak, de i tirmek çabasıdır; bu bir. Öyle söyleyen yazarlar olayların ardından sürükleniyor demektir, olayların, insanların ardında, dümen suyunda kalmı demektir; bu iki. Oysa yazar, halk yazarı öncü olmak, halkının yürüdü ü yolun ilerisini bir projektör gibi aydınlatmak zorundadır.”434

Gerçekçi yazarlarımıza göre edebiyat, insan gerçekli ini, toplum gerçekli ini yansıtan bir ayna olarak kalmaz; bireylerin bilincine biçim verir, insan gerçekli ine ve toplum gerçekli ine etkilerde bulunur. Bu anlayı la yola çıkan Fethi Naci, gerçekçi edebiyatı, “dünyayı, insanları tanıtan, de i tirmeye çalı an bir edebiyat” olarak tanımlamanın yanlı olmadı ı kanısındadır.

Fethi Naci’ye göre yazarlarımız, sanatın e itici ve toplumsal görevini gerçekle tiremedikleri için olayların ardında kalmı lardır:

“Edebiyatın e itici, toplumsal görevi, yazarın olayların önünden gitmesini, yolun ilerisini aydınlatmasını gerektirir. Oysa bizim yazarlarımız olayların ardında kalmı lardır, yolunu aydınlatmak iddiasında bulundukları i çiler kendilerini geride bırakmı lardır.”435

Fethi Naci, Yeryüzü dergisinde ve nsan Tükenmez’de öne sürdü ü görü leri yıllar sonra Pazar Postası dergisinde ve Gerçek Saygısı’nda yayımladı ı yazılarda gözden geçirmi ve düzeltmi tir. Ona göre sanatçı toplumun aksayan yönlerini görmeli, bunların nedenlerini ara tırmalı, çözüm yolları bulmaya çalı malı, yapıtıyla daha iyi, daha mutlu bir

434 Fethi Naci, “Yazarın Gerçe e Bakı ı”, nsan Tükenmez – Gerçek Saygısı, Adam Yayıncılık, stanbul, 1997, s. 29.

435 “Gerçekten, Gerçekçilikten Yana”, age., s. 33.

toplumun kurulmasına yardım etmelidir. Çünkü sanatçıya bu yönde dü en görevler vardır.

Bunlardan ilki, onun daha aydınlık yarınların kurulması için harcayaca ı çabadır. Fethi Naci, bu sözlerine en azından gerçekçilerin kar ı çıkmayacaklarını söyledikten sonra, asıl can alıcı noktaya gelir:

“Ne var ki biz imdiye kadar hep bunları söylemekle yetindik. (…) Yazar, çatı maları gösterirken, geli me yönünü de göstermelidir, ki ilerini yaratırken buna dikkat etmelidir, çünkü okuru etkilemenin ko ulu okurun da romanın hareketine katılmasını sa lamaktır, diyorduk. Okur da romanın hareketine katılacak, yazarla birlikte, romanın ki ileriyle birlikte bir sonuca varacaktı. (…) Bunlar iyi bir romanın yazılması için gerekli, yararlı de il mi? Gerekli, yararlı. Ama yeter de il, gerekli olan ba ka eyler de var. Biz, gerekli olan ba ka eyler yokmu gibi, genel olarak hep bu bilinen sözleri tekrarladık, roman sorununa edebiyat açısından çok ba ka açılardan yana tı ımız için daha ötesini kurcalamaya çalı madık. Ama toplumsal bilgi bakımından dediklerimize uyan yapıtları okurken sıkılmaya ba ladı ımızı, sonuna kadar okumak için kendimizi zorladı ımızı niçin saklayalım?

Sorumluluk gibi, edebiyatın görevi gibi sorunları olmayan yazarları daha bir severek okudu umuzu, bunun için gene geçmi yüzyılın yapıtlarına sarıldı ımızı niçin saklayalım? Öyle sanıyorum, biz en önemli bir eyi, yazarın yazdı ı yapıtın nihayet bir roman oldu unu pek aklımıza getirmek istemedik.”436

Sanatın bir yaratı i i oldu unu ileri süren Fethi Naci, bu yaratma i inin, kendili inden ya da sanatçının kendisini bırakarak de il de bilinçle, belli ilkeler do rultusunda olmasının sanatın ortadan kalkması gibi tehlikeler do urabilece ini ileri sürer. Ona göre bu tehlikenin önlenmesi için, gerçek hayattaki çatı maların edebiyat eserinde de sürdürülmesi, ki ilerin bu çatı malar içinde geli tirilmesi gerekir. Ele tirmen, bu konuda unları söyler:

“Yazar, ki ilerine kafasındaki biçimi vermek isterken gerçek hayatın mantı ından uzakla mamalıdır. (…) Yazarlarımız çıkı noktası olarak birtakım hazır ilkeleri de il gerçek dünyayı alsalar daha iyi ederler. (…) Edebiyatımız bize, gerçe e ba lı kalarak, yalnız gerçe i yansıtarak, insanlarımızı, yurdumuzu tanıtsa, bize toplum içindeki durumumuzu gösterse, yeter…”437

436 Fethi Naci, “Bilgiden Öte”, nsan Tükenmez - Gerçek Saygısı, Adam Yayınları, stanbul, 1997, s. 150.

437 Fethi Naci, “Gerçe i Zorlamak”, Pazar Postası, Yıl: 6, S. 33, 17 A ustos 1958, s. 7.

Fethi Naci’ye göre yazarlarımızın bu ko ullar içinde ele tirel gerçekçi olmaları;

“ imdilik” nsan Tükenmez’de hırpaladı ı yapıtlardaki “yoksulluk, umutsuzluk, tükenmi lik görüntülerini”, bu “yüzeyde görünen gerçeklerimiz”i yansıtmaları yeterlidir:

“Evet, yazar, ‘ imdilik yüzeyde en çok görünen bu gerçekleri’ yansıtacaktır;

ama bunu yaparken gerçeklere bilimsel dü ünceye dayanan bir bakı la bakaca ı için, bu yoksullu u, bu umutsuzlu u, bu tükenmi li i, de i mez, mutlak durumlar olarak göstermeyecektir, nedenleriyle birlikte gösterecektir. Niçin yoksulluk var, niçin umutsuzluk var, niçin tükenmi lik var, bunları ara tıracak, bunların tarihsel durumlar oldu unu, yani belirli kökleri olan geçici durumlar oldu unu, belirtecektir.”438

Attilâ lhan’a göre sanat, toplumsal bir çaba ve olgu; sanatçı ise ça ının toplumsal aynası oldu u için her sanat eseri, ister istemez ça ının bir kesitini verecektir. Öyleyse yapılacak ey bellidir: Her sanatçı toplumsal sanat yapıp, ça ının toplumsal yapısını çizecektir. Bu görü ün ilkeleri de unlardır:

“1. Sanat toplumsal bir kuramdır. Toplumsal etkilerle geli ir, de i ir.

Ayrıca toplumsal geli meleri etkiler.

2. Sanatçının toplumsal görevi, ko ulların gereklerini göz önünde tutarak, ya adı ı toplumu, tarihsel bakımdan bir ileri kona a götürmek için, ilerlemeci, geli meci bir yol tutmasını gerektirir.

3. Edilgin kalarak, toplumsal çözümlemelere yana mıyarak; aldı ı toplumsal etkilerin bilinçsiz aynalı ını yapan sanatçının yaptı ı toplumsal ve toplumcu bir sanat sayılamaz. Topluma kar ı bir sanattır.”439

Attilâ lhan’a göre sanatçı, gerçe i/gerçekli i yansıtmalı; bunu yaparken de “sade suya (tirit)” eyleri gerçekmi gibi okuyucuya sunmamalıdır. Gerçek dı ı eyleri gerçekmi gibi okuyucunun/halkın önüne koyan yazar, okuyucunun aydınlanmasına, toplumsal ve bireysel ko ulları, yani kendisini, çevresini ve ko ullarını algılamasına, ça ının bilinçli ve aydın bir insanı olmasına engel olacaktır. Oysa sanatçının i i bu de ildir: “Sanatçının i i aydınlatmaktır, daima ve daha çok ı ık getirmektir.”440

Attilâ lhan, Alain’in “Sanat, insanın do aya ekledi i bir eydir.” sözüne katılır.

Ona göre yaratmak sanatın en temel özelliklerinden biridir. Bundan dolayı yaratıcı sanatçı

438 Fethi Naci, “Gerçekçilik Üzerinde II”, Pazar Postası, Y. 6, S. 42, 19 Ekim 1958, s. 9.

439 Attilâ lhan, “Sanat Sorunları: 1”, Gerçekçilik Sava ı, Yazko Yayınları, stanbul, 1980, s. 50.

440 Attilâ lhan, “Küçük Realite, Büyük Realite”, Yeditepe, S. 44, 1 Eylül 1953, s. 3.

demek do ru de ildir.Yaratıcı olmayan ki i, sanatçı da olamaz; ama yaratıcılık da tek ba ına sanatçı olmak için yeterli de ildir.

“Sanattan söz edildi inde, yaratmak çabası estetik ve orijinal bile imlere varmak çabasıdır. Yoksa bir fikir adamı, herhangi bir fikir disiplini içinde, birtakım toplumsal, ruhbilimsel verilerden faydalanarak, yeni ve orijinal bile imlere ula abilir. Bu da yaratıcı bir çaba olur ama, sanat olmaz.”441

Attilâ lhan, toplumsal gerçekçi (sosyal realist) sanat anlayı ının ana çizgilerini öyle ortaya koyar:

“Bu bakımdan, sanatı toplumsal i görmek amacına ba lı bir propaganda aracı, sadece propaganda aracı saymak istiyenler, estetik plânda almadıkları disiplinli bir sanat çıkmazına dü mekle, sanatı hiç anlamadıklarını göstermi olurlar. Sanatın toplumsal bir görevi, bir sorumlulu u vardır der demez; sanat bu sorumlulu u, bu görevi, SANAT KALARAK yerine getirmekle görevlidir demeliyiz.

Bu sanatın toplumsal, yaratıcı ve estetik üç yönlü bir çaba olmasını deyimler.

Toplumsal gerçekçi görü ün ana çizgisidir.”442

Yazara göre, yeni bile imler estetik planlarda yapıldı ında sanat, hem sanat olarak kalır, hem de toplumsal ve insancıl görevini yerine getirir. Bu görevlerle ba ba a olan sanatçı da, bir yandan ça ını anlamak, di er yandan da toplumsal topografyadaki durumunu belirtmek zorundadır:

“Bu anlama ve kendini deyimleme zoru, onun kendisiyle ba kaları, ya da toplum arasındaki ili kiler üzerinde dü ünmü , bir tutuma ula mı olmasını gerektirir. Bu tutum belli bir ça ve yerde, fikir plânında bir bile imin, ula ılmı bir a amanın varlı ını gösterir. bunu aktarmaya gelince, derhal estetik plâna dökülür. Sanatçı, çalı tı ı sanat dalının estetik olanaklarını, kendi gücü ve anlayı ıyla kullanarak, estetik ve yeni bile imler yapar.”443

Sait Faik, günümüz sanatçısının halkın içinden seçim yaptı ını, hikâyesini, iirini buna göre yazdı ını, bu sanatçının “haksızlık göreni, kadir göreni, i sizi, hakkı yeneni, kahraman, konu, atmosfer olarak” ele aldı ını söyler. Ona göre sanatçının görevi,

“i sizlikle, dilencilikle, haksızlıkla, istismarcılıkla” mücadeledir. Günümüz sanatçısını “en

441 Attilâ lhan, “Sanat Sorunları: 2”, Gerçekçilik Sava ı, s. 51.

442 age., s. 52.

443 age., s. 52.

çok tahrik eden” de budur. Yazar, eme i sömüren bir çok kurulu oldu unu, buralardaki sömürüyü, haksızlı ı yazan edebiyatçıların da komünist damgası yiyece ini, Orhan Kemal, Ya ar Kemal, lhan Tarus, Oktay Akbal gibi sanatçıların bu türden sorunları dile getirdiklerini söyler.

Sait Faik’e göre günümüz sanatçısının ele aldı ı konular unlardır:

“Bugünün sanatkârı, ya cemiyetteki haksızlıkları konu olarak alıyor. Ya haksızlık edenleri hicvediyor. Yahut ta bir üçüncüsü, dü ünen adamın yalnızlı ını, sarılacak birisini bulamamasını, bo ulu unu tasvir ediyor.”444

Adnan Benk’e göre Fakir Baykurt, eserlerinde “geni soluklu ana konuları, tekrarlandıkça tekrarlanması gereken büyük özlemleri” anlatır. O, ele aldı ı insanların daha iyi ya am ko ullarına sahip olmasını, köylünün kendi topra ını i lemesini, a alar tarafından sömürülmemesini, iyilik, dostluk, mertlik gibi kavramların yeniden önem kazanmasını ister; bunlar için çalı ır. “Zekâların alaycı bir gülümsemeyle kar ıladıkları, edebiyatla ba da tırılamayaca ını duydukları bu ‘iyi niyetler’i belirtmek, de erlendirmek, çe itli pürüzlerin giderilmesine çalı mak, Fakir Baykurt’a göre, edebiyatın ana görevi”dir.445

Ferit Edgü’ye göre yazarın görevi, “insanın gerçe ini gene insana kazandırmak”tır.446 Edgü, ça da sanatçının insanın davranı larına dikkatle baktı ını, durumunu kavradı ını, çünkü sanatçının da en az insanlar kadar sıkılan, ba kaldıran bir ki i oldu unu söyler. Sanatçının bütün iste i ise, “çevresinde yükseltti i beton duvarları yıkmak gücünü kendinde bulamıyan, insano lunun durumunu biraz daha gün ı ı ına çıkarmak”tır.447

Edgü’ye göre insano lu her eyi anlamsız buldu u için, bir çaba göstermemektedir.

Sanatçı, “ki inin kendinden kaçmasını” önleyen\önlemeye çalı an, ona “yeniden ba lama”

iste i veren ki idir:

“Sanırsam sanat erinin bundan daha önemli bir sorumlulu u olamaz. Ki i özünün toplum düzeninde unutuldu u anda, bu sanat eri için zorunlu bir sonuç oluyor.”448

444 Sait Faik, “Sait Faik Anketimize Cevap Veriyor”, Yeryüzü, S. 3, 15 Kasım 1951, s. 1.

445 Adnan Benk, “Arma an Kazanan Fakir Baykurt”, Yelken, C. 2, S. 19, A ustos 1958, s. 6.

446 Ferit Edgü, “Ne Denli Gerçek”, Yücel, S. 6, Nisan 1956, s. 359.

447 Ferit Edgü, “Gerçek Çevresinde: Genelleme”, Yeni Ufuklar, C. 5, S. 34 (50), Temmuz 1956, s. 540.

448 agm., s. 540.

Can Yücel’e göre romancı ve öykücünün görevi, bireyin çevreyle ili kilerini tüm canlılı ıyla vermektir. Bunun için de ki ilerin ustaca konu turulması gerekir; çünkü iki ki inin konu ması demek, soyut olan bu ki ilerin o anki ruhsal durumlarından çıkıp sosyal bir olayda yer alması, somutla ıp sosyalle mesi demektir. Yücel, romanda konu manın önemi konusunda unları söyler:

“Hikâye ve romanda konu manın güzel nesir paralamak, yahut bir mahallilik çe nisi vermek için kullanılan devede kulak bir vasıta de il; konu makta olan ki ilerin sosyal olaylar kar ısındaki durumunu, edindi i uur halini, ortaya koyan, aydınlatan; kısaca kullandı ı tilcikler, cümleler, deyi ler, deyimlere ve bunların u veya bu ekilde söyleni i sayesinde birey-çevre bütününü gözlerimizin önüne seren bir hareket, bir ya ama ve ya atma aracı oldu unu gözden kaçırmamalıyız.”449

Samim Kocagöz, romancının toplumun buyru unda olmasını ister. Ona göre sanatçı, hem toplumu, hem toplumun içinde ya ayan insanları, hem de “toplumun ki ilerinin ili iklerini” yazmakla yükümlüdür: “Romancı o ki idir ki, ba kalarını – insanları- anlayabilir, sezebilir, ki ilerin birbirleriyle ili iklerini bulabilir; sorunlarını çözmiye ya da ortaya koymıya çalı ır, ba arır da…”450

Samim Kocagöz, yazarın ödevi konusunda dili önceler. Ona göre yazarın/ airin en büyük ödevi yazarken, elinden geldi ince arınmı bir dille dü ünmektir.451

Orhan Kemal, sanatçının her eyden önce özgür olmasını, herhangi bir dünya görü ünü benimsemesini istemeyen ele tirmenin, be endi i sanatçının özelliklerini ba ka yazarlarda da görmek istemesini do ru bulmaz. Çünkü bu ele tirmenin yaptı ı bir ba ka dünya görü ünü, felsefî idealizmi önermekten ba ka bir ey de ildir. Ona göre sanatçı, bu ele tirmenin önerilerini benimsedi i zaman da özgürlü ünü yitirecektir. Orhan Kemal, yazar edindi i izlenimleri herhangi bir sıralamaya koymadan sere serpe, hangi sonuçlara varaca ını bile bilmeden anlatmalı; nesnelli i de il öznelli i benimsemeli, insanları ayırt etmeden sevmeli; esere olay ya da dü ünce de il, yazarın air ruhundan tüm varlıklara bula an sevgi ve güzellik duygusu bütünlük vermeli diyen ele tirmenle aynı görü ü payla maz. O, bunların yanlı yargılar oldu u kanısındadır. Ona göre yazar dönen de irmenlerin kimin çıkarına oldu unu bilmeli, yurdu ve dünyası ile ilgilenmeli, öznel

449 Can Yücel, “Roman ve Hikâyemizde Konu ma Dili”, Yeditepe, S. 30, 1 ubat 1953, s. 1.

450 Samim Kocagöz, “ ehirli Romancı, Köylü Romancı”, Yeni Ufuklar, C. 8, S. 93, ubat 1960, s. 272.

451 Samim Kocagöz, “Dil, Yazara Kar ı”, Yeni Ufuklar, C. 6, S. 71, Nisan 1958, s. 356.

de il nesnel olmalı, bütün insanları rastgele sevmemelidir. “Yani sanatçı, adım ba ında a an, meçhuller içinde sorumsuz, muhte em bir âvare de ildir; vazifesi de, dünyasından bıkanlara, ‘dünyayı sevdirmek’tir.”452

Ömer Faruk Toprak, sanat ürünlerinin halka yakla ması için eserlerin öz ve biçim açısından dü ük olmasını isteyenlerin yanlı yolda oldukları kanısındadır. Ona göre bu tutum, halkçı sanatın en önemli görevlerinden olan e itim karakterinin yitmesine yol açacaktır. Esere estetik yönden bakıldı ında da ortada eserin de il, ruhsuz, kaba bir tortunun kaldı ı görülecektir. Bu nedenle, halkçı edebiyatın hem öz, hem de biçim bakımından en dü ük düzeydeki okura seslenmesi do ru bir yakla ım de ildir. Yapılması gereken ey udur:

“Tam kar ıt olarak diyebiliriz ki, bugünkü sanatçının okurları bulundukları vasattan alarak, onun bilim ve zevkini yüceltmesi; geçmi ve ya adı ımız ça ın sosyal ili iklerinin a ıladı ı yanlı dü üncelerden, yanlı inanı lardan onu kurtarması; geriye, gelenekçi sanat tutumuna kar ı sava ta ve yenili in kurulu u için yeti tirilip hazırlanmasında çalı ması gerekir.”453

Mahmut Makal’a göre halkın içinde ya ayan sanatçı, halkın çekti ini vermeye çalı ır. Kemal Tahir’e göre ise, sanatçının halkın çekti ini vermek gibi bir görevi yoktur:

“Romancının vazifesi, insana, insanı vermektir. Yani, romancının vazifesi, drama dü mü insanı vermektir, drama dü mü insanı.”454

“Gerçekçi sanatçının ödevi: Olması gerekeni oturup uydurmak de il, onu hayatta arayıp bularak üstüne ı ık tutmaktır.”455

Fahir Onger, edebiyatımızda kahramanın olmadı ını söyler. Ona göre ne öykümüzde, ne de romanımızda birkaç istisna dı ında “okuyucuyu sarsan, okuyucu üzerinde derin izler bırakan kuvvetli tipler, büyük çapta yaratıcı ki iler, kahramanlar”

yoktur. Bu da edebiyatın en önemli i lerinden birinin yerine getirilmesini engellemektedir:

“Oysa ki zamanımızda edebiyatın en önemli i lerinden biri de toplum içinde herhangi bir ki inin davranı larını de il, örnek olabilecek vasıfta ki ilerin e ilimlerini, tepkilerini, davranı larını tasvir etmektir.”456

452 Orhan Kemal, “Sanatçı Üzerine”, Do u ve Batı, S. 13, Kasım 1954, s. 5.

453 Ömer Faruk Toprak, “Sanatçının Görevi Üzerine”, Kaynak, C. 9, S. 107, Haziran 1955, s. 144.

454 Turhan Tükel, Be Romancı Köy Romanı Üzerinde Tartı ıyor, Dü ün Yayınevi, stanbul, 1960, s. 36.

455 Fethi Naci, “Kemal Tahir’le Konu ma”, Pazar Postası, Y. 6, S. 35, 31 A ustos 1958, s. 8.

456 Fahir Onger, “Ya ar Kemal’in Teneke’si Üzerine”, Kaynak, C. 9, S. 109, Aralık 1955, s. 201.

Muzaffer Buyrukçu’ya göre sanatçı, gerçeküstücülük gibi moda akımlarla u ra mamalıdır. Yazar, moda akımların çabuk geçti ini, gerçe in/gerçekçili in hiç de i medi ini söyler. Bundan dolayı da, “sanatçının i i, de i miyeni bulmak, eserlerini bu yolda yürütmek” olmalıdır.457

Muzaffer Erdost, sanatçının i inin “yeni gerçekler ortaya koymak” oldu unu söyler.

Sanatçı, evreni olu turan, onu yaratan yaratıcı gibi, “kendi kuralları” ve “yöntemleri içinde” yeni varlıklar ortaya koymalıdır. Soyutlamaya giden sanatçı, Erdost’a göre yaratıcı sanatçıdır.458

Adnan Özyalçıner’e göre yazar, bugünün insanıdır ve karı ık bir ça da ya adı ının ayrımındadır. Ezildi inin ayrımına varmı bir toplumun bireyi olarak bunun acısını çekmektedir. te onun i i bu acıyı, ça ını ve korkusunu anlatmaktır. Yazar, korkusunu anlatırken elimize tek bir ı ık vermeden, alı ılmadık biçimler kullanacak; ça ın korkunçlu unu belirtecektir. Çünkü onun i i cambazlık, hokkabazlık de ildir. 459

Demirta Ceyhun, sanat ve edebiyatımızın tek bir ödevinin “devrimlerin yerle mesine yardım etmek” oldu unu ileri sürer. Ona göre evrensel ölçütteki sanat, ancak devrimlerin yerle mesinden sonra olu acaktır. Sanatçıya dü en de, “devrimin topluma yerle mesini sa layacak ve batılı bir dü üncenin ekini eserler vermek”tir.460

Orhan Sertdemirel, sanatçıyı, “günün adamı”ndan ayıran en önemli özelli in

“medenî cesarete sahip” olmak oldu unu söyler. Sanatı bir okyanusa benzeten yazara göre, sanatçı bu okyanusta her türlü tehlikeye kar ı, “yılmadan, yorulmadan, korkmadan insanlık için yeni ufuklar” arar. Sanatçının mutlaka özgür olması gerekti inin altını çizen yazara göre, onun politikayla ilgilenmesi de, geçimiyle u ra ması da do aldır. Önemli olan bu türden kaygıların sanata zarar vermemesidir. Yazarın anladı ı “cesaret sahibi sanat adamı” öyledir:

“Pe in hükümler, beylik kanaatler hiçbir surette ba lamaz onu. Söyliyece i yeni bir ey varsa eveleme-geveleme yapmadan söyler; sanat adamı hiç bir zaman sayıklamaz; söyledi ini bilir, alnının açıklı ıyla savunmasını yapar. (…) cabında

‘hak belledi i bir yola yalnız gider.’”461

457 Muzaffer Buyrukçu, “Üç Hikâyeciye Üç Soru”, Yelken, C. 3, S. 32, Eylül 1959, s. 5.

458 Muzaffer Erdost, “Dörüt Gerçe i”, Pazar Postası, Y. 4, S. 8, 19 ubat 1956, s. 7.

459 Adnan Özyalçıner, “Yazar ile Okuyucu”, A, S. 13, ubat 1959, s. 3.

460 Demirta Ceyhun, “Batılılık-Do ululuk”, Pazar Postası, Y. 4, S. 31, , 29 Temmuz 1956, s. 10.

461 Orhan Sertdemirel, “Sanat Adamının Cesareti”, Salkım, C. 1, S. 4, 1 Haziran 1954, s. 3.