• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE’DE HABERCİLERIN ÇALIŞMA KOŞULLARI

3.2. HABERCİLERİN YASAL, İKTİSADİ, TOPLUMSAL VE SİYASAL

3.2.7. Sendikalar

3.2.7.3. Türkiye Gazeteciler Sendikası

TGC 10 Haziran 1946’da Türkiye’deki Gazetecilik Cemiyetlerinin bir araya gelmesi ile kurulmuştur.5953 nolu yasaya dayanarak 1952 Haziran ayında sendika kurulmasına, izin çıkmış, çalışanların ve işverenlerin ayrı ayrı sendika kurmasına izin verilmiştir. Türkiye’de Sendikalar Kanunu’nda milli sendika kurulması olanağını sağlayan değişikliğin yapılmasından sonra, İstanbul Gazeteciler Sendikası’nın 30 Eylül 1963 günü toplanan olağan genel kurulunda sendikanın adı Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak değiştirilmiştir. Toplu iş sözleşmesi, lokavt, grev gibi yetkiler ise 1963’te Bülent Ecevit’in Çalışma Bakanlığı döneminde, Sendika, Toplu İş Sözleşmesi yasaları ile sağlanmıştır. TGS ile Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası, ilk toplu sözleşmeyi 1963’ün Ekim ayında imzalamıştır.

Başlangıçta sadece 212 sayılı Kanuna tabi olan basın mensuplarının üye olabildikleri Türkiye Gazeteciler Sendikası, bütün basın emekçilerini kapsayacak biçimde örgütlenme çabalarına 1969 yılında başlamıştır. TGS 1980 sonrası Günaydın, Sabah, Türkiye gibi gazetelerde örgütlenme girişimlerinde bulunmuştur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın resmi istatistiklerine göre 1994 yılında sektörde çalışan 6 bin 919 gazetecinin 4 bin 454’ü sendikalıydı. Sendikalaşma oranı %64.37 idi (Girgin’den aktaran, Uçak, 2011: 393).

1960’lı yıllarda sendika kurma, toplu sözleşme, grev gibi yasal haklarını alan gazeteciler 1980’li yıllarla birlikte daha zorlu bir süreçle karşılaşmıştır. Bu süreç yeni liberal politikaların ABD gibi tam kapitalist ülkeler örneğinde olduğu gibi Türkiye’de de uygulamaya konulmasıdır. 1980 sonrası dönemde sosyal devlet anlayışı şiddetle eleştirilmiş ve “her şeyi devletten beklemeye alışmış” bir milletin piyasayla terbiye edilmesi görüşünün benimsendiği bir dönem olmuştur (Buğra’dan aktaran Uçak, 2011: 384).

TGS eski genel başkanı Ziya Sonay basında sendikasızlaştırmanın 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası başladığını ifade etmektedir. O dönemde Adana, Eskişehir, Bursa, İzmir ve İstanbul’da 30 işyerinde toplu sözleşme yapabiliyorken Sonay, 1980 darbesiyle çıkan yasayla iş kollarının değiştiğini söylemektedir. Daha önce basında çalışanlar da (matbaa, gazete, ajans vb.) TGS’ye üye olabiliyorken 1983 yılında çıkan 2821 sayılı Sendikalar Yasası sadece gazetecilerin bu sendikaya üye olmasına izin verince, üye sayısının üçte bire düştüğünü ifade etmektedir. (Karahisar, 2006: 78).

1982 Anayasasından sonra çıkarılan Sendikalar Yasası, Toplu Sözleşme Yasası gibi yasalar sorunları çözmekten ziyade arttırmıştır. Yeni sendikalar yasası ile işyeri sendikacılığı yerine işkolu sendikacılığının getirilmesi basın alanında çalışan, üreten kol işçilerinin basın sendikalarının dışına itilmesine yol açmıştır. Bu durum sendikal büyümeyi yavaşlatmış hatta durdurmuştur. İşkolu sendikacılığına göre 27 numaralı iş kolu olan gazetecilikte matbaa işçilerinin kapsam dışı bırakılması, Türkiye Gazeteciler Sendikası dışında Basın-İş Sendikasının kurulması sonucunu doğurmuştur (Yücedoğan, 2000: 137). Basın-İş kolu dendiğinde gazetecilik, basın yayın ve basımın bir bütün olarak düşünülmesi gerekmektedir.

Gazete, dergi ve ajanslar dışında matbaa gibi işyerlerini de kapsayan bir örgütlenme düzenine giren TGS, 2821 sayılı Sendikalar Yasası ve bu yasaya göre hazırlanan İşkolları Tüzüğü nedeniyle yalnızca gazete, dergi ve ajans işyerlerinde örgütlenme konusunda yetkili olmuş, matbaa işyerleri 27 numaralı Gazetecilik İşkolu dışında kalmıştır. 1 Nisan 1995 tarihinde toplanan TGS Olağanüstü Genel Kurulu’nda, radyolar ile televizyonların haber birimlerinde çalışanların da sendikaya üye olabilmeleri için ana tüzükte değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikten sonra, TGS Yönetim Kurulu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvurarak, özel radyo ve televizyon çalışanlarının 27 numaralı Gazetecilik İşkolu’na dâhil edilmesini istemiştir. Resmi Gazete’nin 10 Nisan 1996 tarihli sayısında yayımlanan tüzük değişikliği ile sendikanın örgütlenme alanı genişletilmiştir (tgs web sayfası, erişim tarihi: 10.8.2015).

2002 Kasım seçimleriyle iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi medya alanına doğrudan müdahale etmiştir. TGS ile hükümetin politik bakışlarının karşı kutuplarda olması ve TGS’nin iktidara muhalif bir çizgi izlemesi, uzun ve tartışmalı toplu sözleşme görüşmeleri, karşılıklı hak ihlali suçlamaları ve TGS üyelerinin AA yönetimini ve dolayısıyla hükümeti, mobbing, erken emeklilik baskısı, liyakata aykırı ödüllendirme ve kayırma suçlamaları ile 2011 yılından itibaren sendika ve hükümet ilişkileri sıkıntılı bir süreç izlemiştir.

Bu dönemde Anadolu Ajansı’nda temsil yetkisi olan TGS ile iktidar arasında 2012’ye kadar gerilimler olmuş ve sonunda yeni bir sendika kurdurularak TGS, AA’nda çoğunluğu kaybetmiştir. Bu yeni dönemi TGS İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş şöyle anlatmaktadır:

Medya kuruluşlarından TGS tasfiye edildikten sonra, son AKP iktidarı döneminde Anadolu Ajansı’nda da sıkıntılar baş göstermeye başladı. En son toplu sözleşme dönemi bayağı zor geçti. Zorunlu olarak imzaladılar ama imzaladıkları zaman, “bu sendika olmayacak bir dahaki dönem” gibi yöneticiler tarafından ifadeler kullanılarak TGS’nin AA’dan tasfiye süreci başladı. Bunun bir kaç nedeni vardı. En önemlisi o dönem, cezaevinde çok sayıda olan gazeteciye TGS’nin sahip çıkmasıydı. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan “cezaevlerinde gazeteci yok” derken, TGS “cezaevlerinde 100 gazeteci var” diyordu. Özellikle hem Türkiye, hem dünya ölçeğinde yürüttüğümüz kampanyalar sonucunda Başbakan’da cezaevinde gazeteci olduğunu kabul etmeye başladı. Bu kez işte “beş tane, on tane var, on beş tane var”a gidince, TGS’den bir intikam alması gerekiyordu. Çünkü Türkiye ve özellikle dünyadaki itibarı açısından ciddi bir yara aldı. Basın özgürlüğü konusunda sendikamızın yürüttüğü bu çalışma, kampanyalar AA’dan tasfiye edilmemize neden oldu... Bugün

Gazeteciler Özgürlük Platformu’nun kurulması, 90 tane örgütün bir araya getirilmesi, o dönem yapılan eylemlerde TGS’nin katılımı, eylemleri örgütlemesi, bunların sonucunda cezaevlerindeki meslektaşlarımız tahliye edildiler (G. Durmuş, kişisel görüşme, 21.02.2015).

Orhan Erinç TGS’nin muhalif yapısından AA yönetiminin ve dolayısıyla iktidarın rahatsız olduğunu, son yaşananların bu bakış farklılığından kaynaklandığını düşünmektedir:

İlk kez doksan üç (93) meslek örgütü, “gazetecilere özgürlük platformu” kurdu. İki aylık dönemlerde başkanlık dönüşümlü olarak üstleniliyor. TGS’ın başkanı da dönem başkanlığı üstleniyor. TGS Genel Başkanı aynı zamanda AA’ın çalışanı. Bildiğim kadarıyla AA yönetimi, kendi çalışanlarının bu yaklaşımından rahatsız oldular. İktidarın medyaya ve yayınlara bakışı açısından eleştiri “yasak “ değil ama “kötü” diye nitelendirdiği bir bakış açısı. O nedenle AA yönetimi ile sendika arasında bir sürtüşme günün koşullarına göre oluştu. Bazı meslektaşlar TGS’den ayrılıp, Medya İş adı altında örgütlenmeye gittiler (O. Erinç, kişisel görüşme, 18.5.2012).

Hükümetin TGS‘yi AA’dan çıkarmak istemesinin diğer bir sebebi olarak da işçi maliyetlerini düşürmek niyeti olduğu ifade edilmektedir. Sendika, maliyetleri arttıran, işçilik, fazla mesai, ikramiye, kıdem vb. ile ilgili bir unsur olduğu için genel olarak işverenlerin kendilerini kısıtlanmış hissettikleri ve istemedikleri bir kurumdur. Anadolu Ajansı’nda yönetimin siyasi tercihler yanında maliyetleri arttırıcı özelliği nedeniyle sendikayı zayıflatmaya çalıştığı düşünülmektedir. Nitekim 2011 yılından itibaren sendikalıların erken emekli edilmesi konusunda, AA yönetimi tarafından yoğun çaba sarf edildiği, AA ajansı çalışanları tarafından iddia edilmektedir.

Emeklilik operasyonu tekrar gündeme gelince çalışanların sisteme girişi engellendi. Başka servislere gönderildi. Kendi haberlerine, özel haberlerine dokunamadılar. Pasifleştirildiler, özel haber için hafta sonu evinden işe çağırılan muhabirin haberine erişmesini engellediler. İşveren baskısı bir taraftan, diğer taraftan birlikte çalıştığı insanların birbirine güveni zedelendi. Emekliliği gelen insanlar dışlandı. Çorap söküğü gibi gerisi geldi. 80 dolayında emeklilik dilekçesi 4 Ekim tarihine istendi. Böylece 1 Ekim itibariyle yapılan zamdan yararlanmış oldular. Önce bazı arkadaşların “yönetimin isteğiyle “ diye yazarak verdiği emeklilik dilekçelerini yönetim kabul etti, sonra reddetti. Kendi isteğiniz ile emekli olacağınızı yazın yoksa dilekçeleriniz kabul etmeyiz dediler. Yapmazsanız, emekli olamazsınız, işe gelip gidersiniz, size iş yaptırtmayız dediler. Yıllık izninizi hemen 4 Ekim’e kadar kullanın, bitmezse biz kalan izin paranızı vereceğiz dediler. Haberleri yayına verecek insan kalmadı. Emekli dilekçesi vermeyen insanları Van’da depreme, Irak, Somali’ye göndermekle tehdit ettiler. Bazılarını gönderdiler ve bu kişilerin yaptıkları haberleri yayına koymadılar. Dilekçe vermeyen bazı kişilerin tazminatsız iş akitlerini feshettiler. Şam muhabiri dâhil görevini ihmal ettiği gerekçesiyle tutanak tutturup işten attılar. Baskı, mobbing, emekliliğe zorlama, çalışma saatlerinin uzaması,

gereksiz yere tazminatsız işten atma, il dışına rızası olmadan tayin etmeler yaşandı (E. İpekçi, kişisel görüşme, 23 Mart 2012).

Sendika şemsiyesi altında fikir işçileri çok daha iyi ekonomik ve sosyal haklara sahip olabilmektedir. Toplu sözleşme hakkı ile işçiler işveren karşısında daha fazla söz hakkına sahip olabilmekte ve şartları işveren ile görüşerek oluşturmaya kalkabilmektedir. 4857 İş Kanunu ve 5953 sayılı Basın İş Kanunu’na göre toplu iş sözleşmelerinin işçi açısından gerek ikramiye, kıdem tazminatı ve fesih kararı, haftalık ve günlük çalışma süresi, gerekse izin hakları bakımından daha avantajlı olduğu görülmektedir (bkz.Ek.2)

2015 yılı başlarında TGS’nın üye sayısı, yaptığı yeni “özgür üyelik” ve 5N+1K+1S kampanyası ile baraj olan %1’i geçer hale gelmiştir. Şu anda sendikanın üye sayısı 1050 civarındadır. Türkiye’de işsizlik medya sektöründe çok yaygındır ve bir yıl işsiz kalan gazeteci üyelikten düşmektedir. Bu nedenle TGS her ay ortalama 50-60 yeni üye kaydı yaparken, bir o kadar üyeyi de kaybetmektedir.