• Sonuç bulunamadı

1. TÜRKİYE TELEVİZYONLARINDA HABER ÜRETİMİNİN

1.2. MEDYANIN EKONOMİ POLİTİĞİ

1.2.2. Sınıf Kuramı ve Medya Çalışanları

Toplumsal sınıf üzerinde yakın zamanlarda gerçekleştirilen çalışmalar beyaz yakalı el emeğine dayalı olmayan orta sınıf ile mavi yakalı el emekçisi işçi sınıfı üzerinde durmaktadır. Çoğu zaman bu sınıflar mesleki kategorilere göre çeşitli tabakalara bölünmektedir. Tipik bir sınıflandırma örneğinde orta sınıf ile işçi sınıfı ayrılmaktadır. Orta sınıfı oluşturan kesimler, “üst düzey profesyonel, işletmeci ve yönetici, daha alt profesyonel, işletmeci ve yönetici ile rutin beyaz yaka ve ufak ölçekli gözetim” olarak nitelendirilmektedir. İşçi sınıfı ise kaba hatlarıyla, “vasıflı el emeği, yarı vasıflı el emeği, vasıfsız el emeği” olarak gruplandırılmıştır (Aktaran: Wayne, 2009: 23). Ehrenreich işçi sınıfını şöyle tanımlamaktadır: “Profesyonel, yönetici veya girişimci olmayan; maaş yerine ücretli çalışanlar; çalışma saatlerini, kaldırmak, bükmek, araç sürmek, gözetmek, elle veya klavyeyle yazmak, temizlemek, başkalarının fiziksel bakımını yapmak, yüklemek, boşaltmak, pişirmek, servis yapmak, vb. gibi farklı şekillerde geçiren herkes” (Aktaran: Wayne: 2009: 30) Burada yazarın tanımladığı işçi tanımının yanı sıra kültür işçileri de, beyin güçleriyle üretime katkıda bulunmaktadırlar.

Orta sınıfı toplumsal üretim ilişkileri açısından işçi sınıfından farklılaştıran en önemli özelliği “bilgi işçileri” olmalarıdır. Wright’a (Wayne, 2009: 25) göre başlıca faaliyetleri “düşüncelerin işlenmesi ve yayılmasıdır”. Entelektüel işçiler başkalarının emeğini kontrol etmezler ya da “kendi emek süreçlerinin büyük bölümü üzerinde gerçek denetim” sağlayamazlar. Bu işçiler, tipik olarak ekonomik düzeyde çalışan

sınıf ile küçük burjuvazi arasında ve ideolojik düzeyde ise, çalışan sınıf ile burjuvazi arasında çelişkili bir sınıf konumu, işgal ederler.

Kültür işçileri çelişkili bir sınıf konumu işgal ederler, çünkü kapitalizmle bütünleşmişler fakat çalışan sınıftan “kültürel ayrıcalıklar, görece işyeri bağımsızlığı ve (çoğunlukla) aldıkları ücret seviyesiyle” ayrışmışlardır, ama kapitalist değildirler. Kapitalizm altında, kültür işçileri, düşüncelerin işlenmesi ve yayılması gibi en değerli bilgi tarzlarını tekellerine almışlardır. Toplumsal sermaye ve Bourdieu’nun “kültürel sermaye” olarak isimlendirdiği, beceri ve tercihlerin toplumsal olarak belirlenen şekilde edinilmesi, toplumda belli bir türde insanın insanın uzmanlığı haline gelmiş ve üstünlüklerini pekiştirmiştir. Bu beceri ve tercihlerin edinilmesi, sınıf farklılıklarının daha da artmasına neden olmuştur (Aktaran: Wayne, 2009: 32). Medya sektöründe kültür işçilerinin bu çelişkili konumu, sermaye sahipleri tarafından sıkça kullanılmaktadır. Kültürel ayrıcalıkları, eğitim durumları ve görece diğer medya profesyonellerinden daha yüksek ücret almaları bu çalışanların haklarını bireysel olarak aramalarını, sendika ile mesafeli olmalarını getirmektedir.

Kültür işçilerinin kendi çalışmalarının süreci ve ürün üzerinde denetim sahibi oldukları iddia edilmektedir. Pek çok kültür işçisinin kendiliğinden motive olduğu, az ücret karşılığında uzun saatler çalışarak, kültür alanındaki kariyerlerini sürdürmek için belirsizliği ve riski kabullenerek kendilerini işe koştukları öne sürülmektedir. Bu tez eğer doğruysa emek süreci kuramını zayıflatmaktadır. Bu bakış açısından, yöneticiler kültür işçilerini motive etmek veya üretkenliği artırmakla yükümlü değildirler ve kültür işçileri kendi kendilerini sömüren olarak kabul edilmektedir.

Fakat bu yaklaşım, kapitalist emek sürecindeki denetime odaklanırken, sömürü, üretim araçları üzerindeki sahiplik ve sınıf kavramlarını görmezden gelmektedir. Cohen’e göre, emek süreci “yönetsel hâkimiyet için devam eden bir iktidar mücadelesi” yüzünden değil, ama sömürünün ve artı değer üretiminin ana dinamiğinin alanı olduğu için politiktir (Cohen, 2014: 57-58). Bu alan, eğer sömürüye engel oluşturmuyorsa üretimin denetiminden feragat edilebilir. Sermayedarlar, işçilerin yaratıcı ve duygusal potansiyellerini, onların en özgür düşünce ve güdülerini gerçekleştirmek üzere çalışma ortamlarını eğlenceli ve hoşgörülü bir atmosfere dönüştürebilmektedirler.

Wayne bu ayrımda iki noktaya dikkat çekmektedir; Birincisi, entelektüel emek ile daha çok el emeğine dayalı ve teknik emeğin kültür sektöründeki işbölümü açısından kilit bir role sahip olduğudur. İkincisi, düşüncelerin ve anlamların işlenmesi ve yayılması alanında uzmanlaşmakla, üretim sürecinde nispeten bir miktar özerklik ve bağımsızlık kazanmak arasında yakın bir bağ vardır. Bunun nedeni, düşüncelerin zamanla bir süreç içinde gelişmesi ve sürekli gözetim ve kesintinin bu gelişim biçimini kesintiye uğratma ve bozma tehlikesi yaratmasıdır (Wayne, 2009: 33). Bu kuramsal yaklaşımın örneklerinin en iyi gözlenebileceği meslekler muhabirlik ve kameramanlıktır. Enformasyonun toplanmasında, işlenmesinde bir miktar özerkliğe sahip olan bu meslekler, yöneticilerin sıkı denetiminde çalışabilmektedir.

Kapitalizmde gazetecilerin gerçek konumunu anlamada problemin, kapitalistlerce, ücretli emekçi olarak istihdam edilen gazetecilerin, bu konumlarını ihmal ederek, asıl konudan uzaklaşacak kadar entelektüel çalışma boyutuyla ilgilenmeleri olduğu iddia edilmektedir. Yabancılaşmabu bağlamda işçinin bir yandan üretim araçlarından, diğer yandan kendi yaşam etkinliklerinden ayrılması anlamına gelir. Marx’ın açıkladığı gibi kapitalist toplumda yabancılaşmış bir işçi sonuç olarak o kişiye yabancı ve düşman bir güç olarak karşı duran bir ürüne hayat vermektedir. Bununla birlikte gazetecinin kimlik ve değeri doğrudan haber ürününe bağlandığı için yalnız çalışmalarının değil çoğu kez kendisini birey olarak kavrayışının da gerçek varlığından kopuk bir hale gelmesine neden olmaktadır (Aktaran: Seçkin, 2004: 50-51). Haber ürününe verilen değerle, değer kazanan işçi (medya profesyoneli), yaptığı işten uzaklaşmakta ve kendine yabancılaşmaktadır.

Bu anlamda haber üretiminin, alandaki bölümünü gerçekleştirmek için emek harcayan medya profesyonellerinin, üretimlerinin sürekli onları yöneten yöneticiler ve patronlar tarafından teşvik edilmesi ile üretilen ürüne harcanan emeğin, bir iki saat içinde değer yitirmesi örnek verilebilir. Haber sektöründe, üretilen habere meta değeri verilmesi, bu değerin bir veya iki haber bülteni içinde tüketilmesi döngüsü, medya profesyonellerini, yaptıkları üretimden soğutmaktadır.