• Sonuç bulunamadı

2. TÜRKİYE’DE HABER ÜRETİM SÜRECİNDEKİ BAŞLICA

2.1. HABER ÜRETİMİNE İKTİSADİ VE SİYASİ MÜDAHALE

2.2.2. Sermaye Sahipleri

Golding ve Murdock, kapitalist ekonomilerde kitle iletişimi denetiminin kaynaklar ve işlemler düzeyinde olduğunu belirtirler. Kaynak denetimi; genel politika ve stratejinin formülleştirilmesini, genişleme kararlarını, yatırım yapılmış kısımların nasıl ve ne zaman satılacağını veya işçilerin işlerine son verme kararlarını, temel finans politikasının geliştirilmesini ve kârların dağıtımı üzerindeki denetimi içerir. İşlem denetimi ise, sağlanan kaynakların etkili kullanılması hakkındaki kararları ve belirlenmiş politikaların uygulanmasını kapsar (Tekinalp ve Uzun, 2006: 154). Murdock’a göre şirketlerde ekonomik sahiplik sadece en çok payı alan grubun büyüklüğüne değil, aynı zamanda diğer pay sahiplerinin dağılımına ve birlikte davranma gücüne bağlıdır (Aktaran: Tekinalp ve Uzun, 2006: 154). Denetimin çözümlenmesi, şirketin paydaşları arasındaki güç dengesini gözetmeyi gerektirir.

1980’lerle birlikte yaşanan süreçte, medya sektöründeki sahiplik yapısı; şirket evlilikleri, satın almalar, yatay ve dikey bütünleşme gibi makro stratejilerle değişmekte, çalışanların konumları bu durumdan etkilenmektedir. İletişim holdinglerinin bu yükselişi, mülkiyet sahibinin gücünü kötüye kullanması, editoryal kararlara müdahalesi ya da onların politik düşünceleri ile uyuşmayan anahtar personeli işten çıkarabilme yetkisine sahip olmaları dışında daha da büyük bir sorun ortaya çıkartmaktadır. Kültürel üretim, şirketin farklı medya çıkarları çevresinde kurulan ticari stratejilerden de güçlü bir biçimde etkilenmektedir. Holdingin yatay ve dikey tekelleşmesi sonucu, örneğin gazeteler, kendi televizyon istasyonlarına ücretsiz reklam imkânı verebilirler ve bu yaklaşım, piyasada dolaşımda yer alan malların çeşitliliğini azaltmaya başlayan bir sonuç doğurur(Golding and Murdock, 1991: 23- 24). Aynı tema ve ürünlerin tekrar üretimi niteliği taşıyan bu yaklaşım, çoğulculuğu öldürmektedir.

Türkiye’de karasal frekansta ulusal yayın yapan yalnızca 24 şirket bulunmaktadır. Yayın yapabilen 24 ulusal televizyonun çoğu, büyük medya gruplarının bünyesinde faaliyet göstermektedir. Yeni lisans verilmemesi, karasal yayın yapan yeni bir televizyon kanalının kurulmasını engellemiş, bu alana girmek isteyen yatırımcılar için düzenleyici kurumlar eliyle bir piyasaya giriş engeli yaratılmıştır. Bu durumda televizyon gelirlerinin %80’inden fazlasını karasal frekansta ve ulusal ölçekte yayın yapan bu 24 televizyon yayıncı kuruluşu paylaşmaktadır. Ancak diğer taraftan çoğul sahiplik ilişkileri göz önüne alındığında televizyon yayıncılığı alanında birden fazla kanala sahip medya gruplarının pazarın büyük bölümüne hâkim olduğu bir başka deyişle tekelleşmiş bir pazar yapısının varolduğunu belirtmek gereklidir (Sözeri ve Günay, 2012: 54).

Karasal yayın yapan televizyon kanalları, gelirlerini genellikle reklam ve sponsorluk gelirlerinden elde etmektedir. Bu gelirlerin yanı sıra sms gelirleri, ürün satışları gibi değişik gelirlere de sahiplerdir. Kazanılan cironun finansal işletimi ile elde edilen gelirler ve hazırlanan yapımların yurtdışına satılması ise 2000’li yıllarda Türk medya sektöründe faaliyet gösteren televizyon işletmelerinin yeni gelir kaynakları olmuştur. Televizyon mecrasında yazılı basın mecrasından farklı olarak ek bir tüketiciye ulaşma maliyeti yoktur. Erişimi gerçekleştirecek standart bir maliyet yeterli olmaktadır. Karasal yayın yapan televizyon kanalları reklam gelirine

dayandıkları ya da başka sektörlerdeki faaliyetleri sübvanse ettikleri için, içeriklerini tüketiciye bedelsiz sunmaktadır. Kablolu yayın yapan televizyon kanallarında ise durum farklıdır. İzleyiciler bu kanallar için “izledikçe öde” veya aylık abonelik ödemeleri yaparak o kanalları izleyebilmektedirler (Kuyucu, 2012: 120).

Televizyon mecrasının ekonomik yapısında ölçek ekonomisi, özellikle bünyesinde birden fazla televizyon kanalı barındıran işletmelerde kullanılmaktadır. Uluslararası arenada bir televizyon kanalının hayata geçmesinden başa baş noktasına ulaşması için ortalama dört ya da beş yıla ihtiyaç vardır. Türkiye’de ise durum daha farklıdır. Kurulduğu günden bu yana sürekli zarar yapan işletmeler de bulunmaktadır. Buna örnek olarak CNN Türk adlı televizyon kanalı gösterilebilir. Sürekli zarar etmesine karşın CNN Türk televizyonu bağlı bulunduğu Doğan Yayın Holding’in ölçek ekonomisinden faydalanarak ayakta kalmıştır (Aktaran: Kuyucu, 2012: 120).

Türkiye’de ulusal çapta yayın yapacak bir televizyon kanalı kurmak istediğimizde karşımıza çıkacak olan maliyetin en büyük bölümü frekans maliyetidir. 1990-1994 yılları arasında Türkiye’nin frekans kapasitesi doldurulduğu için RTÜK bu alanda yeni lisans vermemektedir. 2007 itibariyle, RTÜK tarafından frekansların 19’u özel sermayeli işletmelere, 5’i de TRT’ye tahsis edilmiştir.2007 yılının ikinci yarısında karasal yayın yapan Flash Tv-Kral Tv gibi ulusal televizyon kanallarının frekansları için minimum 80 milyon dolar fiyat biçilmiştir. Doğuş Yayın grubu 2008 Haziran ayında içinde Kral Fm’in yer aldığı Kral Medya grubu ihalesinde Kral Tv’yi 95 milyon dolara satın almıştır (Aktaran: Kuyucu, 2012: 121).

Türkiye’de bugün bir kanal kurmak ve kâra geçirmek için üç ile beş milyon dolarlık bir sermaye miktarına gereksinim duyulmaktadır. Uzmanlar asıl giderin kanalın yaşatılması sırasında ortaya çıktığını belirtmektedir. Bugün rating sıralamasında önde olan kanalların aylık ortalama yedi-on milyon dolar para harcadığı söylenmektedir Türk medya ekonomisi tarihinin ilk, büyük karasal-ulusal televizyon kanalı satışı, 2006 yılının Eylül ayında gerçekleşmiştir. TMSF tarafından yapılan satışta Doğan grubu 306 milyon 500 bin dolar karşılığında Star Tv’yi satın almıştır (Kuyucu, 2012: 122).

Doğan grubu yaklaşık beş yıl Star Tv’nin işletmesini yaptıktan sonra kanalı Doğuş grubuna satmış, Doğan Yayın Holding A.Ş’nin Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda (KAP) bu konuyu açıklamıştır. Yayımlanan özel durum açıklamasında, 3.11.2011 tarihinde, bünyesinde Star Tv’ye ait tüm hakları, yayın lisans ve ruhsatlarını, Işıl Televizyon Yayıncılık A.Ş’nin, tamamı ödenmiş 391 milyon 500 bin lira olan sermayesinin tamamını temsil eden hisse senetlerinin toplam 327 milyon doları bedel ile Doğuş Yayın grubuna satışı ve devri konusunda anlaşma sağlandığının 17 Ekim 2011 tarihinde kamuya açıklandığı hatırlatılmıştır (CNN Türk web sayfası, erişim tarihi, 20.5.2014).

Türkiye’de 1990 sonrası medyalaşma sürecine girildiği, bir kaç kuşaktır basın sektöründe gazete yayınlayan aileler döneminden, holding sahibi ve kapitalist pazar şartlarına tabi şirketlere dönüşüm olduğu gözlemlenmektedir. Medya dışından gelen bu sermayedarların, devletin yeniden medya piyasasını özel girişime açması ile televizyon sahibi olabilmesi ve habercilik işine girmesi ile sağlıksız bir ortam oluştuğuiddia edilmektedir. Çünkü bu medya sermayesinin yeni sahipleri habercilik ve haberi, rakiplere karşı bir ok ya da kalkan olarak kullanmaktadır. Bunun sonucunda çapraz medya mülkiyetinin körüklediği holdingleşme, hükümetle iş yapan ya da banka sahibi olan iş adamlarının çarpık ilişkileriyle birleşince habercilik adına ortada bir savaş kaldığı öne sürülmektedir (Şahin, 2011: 63). Şahin, bu medya sahiplerinin hem gazetecilik, radyo-tv mülkiyetine sahip olup hem de diğer sektörlerde iş yapması sonucunda, gazetecilerinde bu yaklaşımın etkisinde kaldığını savlamaktadır.

Siyasal iktidar ile büyük medya şirketlerinin 2007’den sonra, nasıl bir ilişki içinde oldukları Sabah-ATV medya grubunun el değiştirmesinde uygulanan yöntemle örneklenmektedir. ATV ve Sabah’a el konulması süreci, TMSF’nin 27 Ekim 2000 yılında Dinç Bilgin’in de ortak olduğu Etibank’a el koyması ve 880 milyon dolarlık borç çıkartmasıyla başlamıştır. Ardından Turgay Ciner’in sahip olduğu Merkez Yayıncılık, 17 Kasım 2003’te Dinç Bilgin ile 15 yıllık bir lisans sözleşmesi imzalamış ve Sabah ile ATV’nin marka ve imtiyaz haklarını yıllık 10 milyon dolara kiralamıştır. 2005’te Turgay Ciner TMSF ile anlaşarak Sabah ve ATV’yi satın almıştır. Yapılan anlaşmaya göre Merkez grubu, on yılda altı aylık taksitler halinde toplam 433 milyon dolar ödeyeceğine güvence vermiştir. Fakat bu

satışta kefil olan Turgay Ciner’in Park Enerji Yatırım Merkez grubunun taahhüt ettiği 433 milyon dolar Bilgin’in TMSF tarafından el konulan varlıklarının borçlarını ödemeye yeterli olmamıştır. Medya grubunu Ciner’e kaptırmak istemeyen Bilgin, elindeki belgelerle 2007 yılının Mart ayında TMSF’ye başvurarak aslında satış olmadığını ve gizli protokolle Ciner ile ortak olduklarını itiraf etmiştir. Bu başvuru üzerine TMSF, Sabah-ATV ile birlikte Ciner’in 63 şirketine el koymuştur. Sonraki süreçte el konulan bu medya varlıklarının kime satılacağı gündeme gelmiştir.

İnşaat ve tekstil alanlarında faaliyet gösteren Çalık grubu, Sabah-ATV’nin 1.1 milyar dolarlık ihale bedeli için 2008 yılında her ikisi de kamu bankası olan Halkbank ve Vakıfbank’tan toplam 750 milyon dolar kredi almıştır. Mavioğlu, grubun kasasından çok cüzi bir miktar para çıktığını, kamu bankalarından alınan krediyle Sabah-ATV’nin Çalık grubuna altın tepsi içinde hediye edildiğini iddia etmektedir. Başlangıçta sekiz grubun Sabah-ATV ihalesiyle ilgilendiği, fakat ihale sürecini üç grubun tamamladığı bilinmektedir. Beş dakika içinde yapılan ve biten ihalede en yüksek teklifi veren Çalık grubu satışı kazanmıştır. Şirketin genel müdürünün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak olması nedeniyle, hükümetin bu satışta doğrudan etkisi olduğu dile getirilmiştir(Mavioğlu, 2012: 30). Zaman içinde büyük zarara uğrayan Çalık grubunu bu açmazdan kurtaran yine hükümet olmuştur. Aralık 2013’te, Sabah-ATV, AKP döneminin yükselen inşaat devi Kalyon grubuna satılmıştır.

Çukurova Grubu medya şirketlerinin el değiştirmesinde benzer bir uygulama yapılmış ve medya şirketleri siyasal iktidara yakın olan iş adamlarına, bedellerinin altında ve uygun koşullarda medya şirketleri TMSF aracılığıyla sunulmuştur. 2002’de bankacılık faaliyetlerinden el çektirilen Mehmet Emin Karamehmet’in en büyük iştiraki, Turkcell ve Digitürk’tür. Show Tv, Skytürk, Akşam gazetesi gibi yayın organları ise sürekli zarar eden ve çalışanların aylarca ücretlerini alamadığı medya şirketleridir. 24 Mayıs 2013’te, TMSF grubun medya şirketlerine el koymuş ve bu işlemin hemen ardından Show Tv çok ucuz bir fiyata iktidarla yakın ilişkisini koruyan Turgay Ciner’e devredilmiştir. İçinde Akşam Gazetesi ve Skytürk’ün yer aldığı diğer medya varlıkları ise önce, 3. köprü ihalesini de alan Cengiz-Limak-Kolin inşaat ortaklığına satılmıştır. Bu haberin yayılmasından çok kısa bir süre sonra, Limak’ın sahibi Nihat Özdemir söz konusu şirketleri almaktan vazgeçtiklerini

açıklamıştır. 2007’de Star Medya Grubu’nu kurarak sektöre girip bir süre sonra ayrılan Ethem Sancak, 21 Kasım 2013 itibariyle tamamlanan satışla birlikte, Show Tv dışındaki Çukurova Grubu’na ait medya şirketlerine 62 milyon dolara sahip olmuştur (Adaklı, 2014: 20-21, 11.4.2014).