• Sonuç bulunamadı

1. TÜRKİYE TELEVİZYONLARINDA HABER ÜRETİMİNİN

1.3. TÜRKİYE’DE MEDYA ENDÜSTRİSİNİN YAPILANMASI

1.3.3. Medya Sektöründe Tekelleşme

1970’li yıllarda özellikle Batı Avrupa’da görülen deregülasyon eğilimleri teknolojik gelişmelerle desteklenerek yeni eğilimleri ortaya çıkarmıştır. Thomson bu eğilimlerin meydana getirdiği değişimleri dört ana bölümde toplamaktadır; Medya sektöründe artan tekelleşme, medya sektörünün giderek çeşitlenmesi, medya sektöründe artan küreselleşme, medya sektöründe kuralların kaldırılmasına ilişkin genel eğilim-deregülasyon (Aktaran: Aydoğan, 2011: 20).

Geleneksel medya mecraları gelişen teknolojinin yardımıyla internet ile bütünleşmiş ve faaliyetlerini yeni iletişim biçimleriyle gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu bütünleşme medya endüstrisi ile kültür endüstrisinin ortak bir paydada buluşmasına neden olmuştur. Bu ortak payda bir yeni ekonomik düzen oluşturmuş ve medyanın bütün alt mecraları birbiri ile sinerji kuracak şekilde birleşmiştir. Medyanın bütün bütünleşmelerinden faydalanmak ve medyanın tüm mecralarında üretim yapmak isteyen yatırımcılar birden çok mecraya yatırım yaparak çapraz yönde büyüme göstermiştir (Kuyucu, 2013: 145). Çapraz medya sahipliği medyanın teknoloji ve kültür endüstrisi ile sinerjisini arttırmış ve sermaye sahibine farklı avantajlar getirmiştir.

Bir kişinin ya da bir grubun, bir ülkede birkaç gazeteyi ve dergiyi, televizyon ve radyo istasyonlarını ele geçirmesine yoğunlaşma ya da tekelleşme denilmektedir. İletişim alanında, bu tür gelişmeler endişeyle karşılanmakta ve bunlara karşı bazı önlemler alınmaya çalışılmaktadır. Alınan önlemlerin başarıya ulaşma şansı ya da sıkıntıların ortadan kalkması için yapılan faaliyetler ise, sermaye sahipleri tarafından ‘yerleşik düzenlerine’ yönelik bir tehdit olarak algılandığından, gerek ekonomik gerekse de siyasi anlamda birçok engelle karşılaşmaktadır (Aktaran: Bulunmaz, 2011: 243). Sermaye sahipleri bu konuda siyasilere özellikle 3 Mart 2011’de yürürlüğe giren 6112 sayılı yasa konusunda baskı yaparak yerli veya yabancı sermaye açısından, gazetesi, televizyonu, radyosu, medya şirketi olan her sermaye grubunun rahatlıkla kamu ihalelerine girebilmesinin yolunu açmışlardır.

Adaklı’ya göre giderek sayıları azalan medya şirketlerinin genişleme stratejileri temel olarak üç tip bütünleşmeyi hızlandırmıştır; Birincisi, yatay bütünleşme; Şirketler belirli bir alt sektörde birden fazla ürünle/kuruluşla o sektördeki farklı hedef kitleleri ve dolayısıyla piyasayı kontrol etmeye çalışır. Örneğin, genel izleyiciye seslenen bir televizyon kanalının yanı sıra bir de haber kanalı kurmak ya da farklı seslenen gazeteler çıkarmak bu tip bütünleşme örnekleridir. İkincisi dikey bütünleşme; Hammadde kaynağının ya da temel üretim girdilerinin temininden, nihai malın tüketiciye ulaştırılmasına kadar süren üretim zincirinin bütün halkalarını kontrol etmeye dönük bir yoğunlaşma biçimidir. Üretim sürecinin tamamı tek bir merkezden kontrol edilmeye başladığında tekelleşme eğilimi güç kazanmaktadır. Üçüncüsü çapraz bütünleşme; Belirli bir araç (medium) üzerindeki kontrolün,

medyanın diğer sektörlerine de el atarak güçlenmesidir. Örneğin, müzik piyasasında söz sahibi bir holding kitap ya da kablolu televizyon piyasasına da girebilir ve böylece bir sektördeki konjonktürel gerileme eğilimini, diğer sektördeki gelişmeyle giderebilir. Sonuncusu ultra-çapraz bütünleşme: Türkiye’de örneğine sık rastlanan ve medya dışı yatırımları ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Genelleşmiş bir eğilim olarak Türkiye’de medya şirketleri, medya dışı yatırımların bir tür garantörü gibi çalışmaktadır. Kamu ihale, tahsis ve teşvikleri, özelleştirmeler bu tip genişlemenin en önemli kaynaklarıdır (Adaklı, 11.4.2014: 18).

Türkiye’deki ülkesel/yaygın ticari medya küre-yerelleşmenin bu modellerine değişik biçimlerde ayak uydurmuştur. Şimdilik, CNN-Türk olarak karşımıza çıkan model, Fox Tv ve El Cezire Türk kanallarıyla ivme kazanmıştır. CNN-Türk televizyonu, ulus-aşırı medya kuruluşlarının yerelleşme arayışları ile Türkiye’deki medya tekellerinin küreselleşme arayışlarının buluştuğu noktada ortaya çıkan modeldir. Böylelikle Doğan Medya Grubu, yukarıda anılan ulus-aşırı medya tekellerinin yerelleşmesine aracılık ederek, aşağıdan yukarıya küresel pazara eklemlenmiş olmaktadır. Diğer yandan Türkiye’de ulusal pazarda tekel durumunda bulunan ticari medya kuruluşları, bir başka küreselleşme eğilimini de, yayınlarını Avrupa’da yaşayan ve kendileri için ihmal edilemeyecek bir pazar oluşturan Türkiye kökenlilere taşıyarak göstermişlerdir. Show Tv, Star Tv gibi televizyon kanallarıyla, Hürriyet, Sabah gibi gazetelerin Türk kökenlilerin yaşadığı Avrupa ülkelerindeki yayınları/basımları buna örnek verilmektedir (Alankuş, 2001: 104).

1980’lerde başlayan sermayenin medyaya yönelimi basının birkaç patronun elinde toplanmasıyla sonuçlanmıştır; 2013 itibarıyla medyası da olan grupların hangi sektörde, neler yaptığına bakıldığında bu tespit açıkça görülmektedir. Medya pazarının Çukurova grubunun medya şirketlerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından el konulmasının ardından sayısı dörde düşen en büyük medya gruplarının hemen hepsinin enerji, madencilik, finans ve inşaat alanlarında büyük yatırımları bulunmaktadır. Doğan grubu, Çalık grubu, Doğuş grubu, Ciner grubunda oluşan bu dörtlünün hepsinin en az bir hidroelektrik santrali vardır (Sözeri, 2015: 30).7

Reklam gelirlerinin büyük bölümünü elinde tutan bu grupların bazıları 2001 krizinin etkisiyle el değiştirse de gelirlerin paylaşımı değişmemiştir. Ancak buna rağmen medyanın sermayedarlar için kârlı bir alan olduğunu söylemek zordur. 2011 yılında TESEV için hazırlanan raporda pek çok medya şirketinin, özellikle de gazetelerin ekonomik olarak rasyonel olmayan şartlar altında faaliyet gösterdiğini, çoğunun zarara katlanılarak yayınlandığı ortaya konulmuştur. TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun 2012 yılında yaptığı görüşmelerde, medya patronları bu sektöre siyasilerin ricası / baskısı nedeniyle girdiklerini ve zararlarını azaltmak için çoğunlukla televizyon satın almak yoluyla büyümek durumunda kaldıklarını ifade etmişlerdir (Sözeri, 2013, erişim tarihi, 18.11.2013). Kapitalizmin yüksek kâr oranı istediği ve girişimcinin kâr elde edemediği bir alana ne için girdiği böylece anlaşılmaktadır. İktidar kaynaklı bu tür ricaların bugün de sürdüğü iktidara yakın sermayedarlar arasında sürekli el değiştiren medya şirketlerine bakılarak dahi söylenebilmektedir.

Dilek Kurban ve Ceren Sözeri, 2013 yılında TESEV için hazırladıkları “Türkiye’de Özgür ve Bağımsız Bir Basın İçin Siyasa Önerileri” adlı raporda Türkiye’de medya sektörünün, ekonominin diğer alanlarında da yatırımları bulunan az sayıdaki büyük holdingin hâkimiyetine bağlı olarak, yüksek düzeyde tekelleşmenin yaşandığı bir sektör olduğu tesbitini yapmışlardır. Bu şirketlerin birleşmesini ve kamu ihalelerine girmelerini engelleyecek yasal düzenlemeler son derece yetersizdir (Kurban ve Sözeri, 2013: 3). Medya sahiplerinin kârlarını yükseltmekamacını gütmesi, onları siyasi baskı karşısında zayıf kılmakla kalmayıp, kamuoyu üzerinde sahip oldukları gücü hükümetler aleyhine kullanmak yoluyla, kendilerine dedilediklerinde siyasi baskı uygulama gücü vermektedir.

1.3.4. Tekelleşmenin Basın Çalışanlarının Hakları Üzerindeki Etkisi